İçeriğe geç

Telgraftan Tablete Kitap Alıntıları – Evrim Kuran

Evrim Kuran kitaplarından Telgraftan Tablete kitap alıntıları sizlerle…

Telgraftan Tablete Kitap Alıntıları

21. yüzyılın cahili okuyup yazamayanlar değil, öğrenemeyen, eskiden öğrendiklerini unutamayan ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır. Alvin Toffler
Siz uyum kültürüne sahipseniz gelecek engellisiniz, gelecek uyumlu olmak için inovasyon kültürüne sahip olmanız lazım. Bunun için de performansa değil, bilgiye odaklanmalısınız. James Canton
Datada boğuluyoruz ama bilgiye açız. John Naisbitt
Çaresiz kaldığım zamanlarda gider bir taş ustası bulur seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir. Jakob Riis
Tarih boyunca insanlığı dönüştüren, yaşamı iyileştirenler sonsuz düşleyenlerdir. Çünkü birisi bir hayal kurar ve kainatta kelebek etkisi başlar.
Bir kişilik özelliği değil düşperestlik, bir beceri. Doğuştan gelmiyor, öğreniliyor. Ve her beceri gibi, yerinde saymıyor; kullandıkça gelişiyor ya da paslanıyor. Hayal kurmak ihmale gelmiyor. Emek istiyor. Okumayı, izlemeyi, düşünmeyi, sorgulamayı gerektiriyor. Tam da bu yüzden, insan hep düşsüzlüğünden vuruluyor.
Biz evvela kelimeleri öğreniriz. Sonra yaşadıkça teker teker manalarını Ahmet Hamdi Tanpınar
Kırk yaş gençliğin yaşlılığı, elli yaş yaşlılığın gençliğidir. Victor Hugo
İnsanlar babalarından çok, yaşadıkları çağa benzerler. Marc Bloch
Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer. İbni Haldun, Mukaddime
Her yeni nesil, hayatın iktidarında olan orta yaşlı nesilde gördüklerini düzeltmeye ya da telafi etmeye çalışır. Arketipler, kendilerine benzer olan arketipler yaratmazlar; tam tersini yaparlar. Ait olduğunuz nesil, size şekil veren neslin bir benzeri değildir; size şekil veren nesle şekil veren neslin bir benzeridir.
Anlamamak normaldir. Anlamış gibi yapmak ise fena. Mış gibi yapanlar için, etiketlemek, kategorize etmek, ayrıştırmak bir nevi ata sporudur. İşte bu sebeple, bizimki gibi toplumlarda, bir konu azıcık popüler olmaya görsün bir makale okuyan uzman, 2 makale okuyan bilirkişi, 3 makale okuyan ise guru olur.
Çocukları rahat bırakın efendiler. Yetişkin mesajlarınıza özne yapmayın. O minicik parmaklara kendinize ait bir ideolojinin selamını verdirmeyin. Kendi gerçekleşmemiş hayallerinize çakma kahraman yapmayın onları. Kardeşi kardeşe kırdıran öfkeyi, faşizmi çocuklar öğrenmesin. Kindar nesil yetiştirmeyin efendiler! Çocukların başlarına gelecek en fena şey terli terli su içmek olsun.
Araştırmalar, Türkiye gençliğinin ciddi oranlarda işsiz ve haliyle güçsüz olduğunu söylüyor. Rakamları kazıdığımızdaysa altından bir de düşsüz gençlik çıkıyor
İnsan, arzularının ve bilinçdışının tutsağıdır.
Korku, şiddet, Vandalizm (zarar verme eylemi) gibi savunma mekanizmaları ile yeni sisteme uyum sağlamalarını kolaylaştırdı. Toplumsal düzen parçalandı. İnsanın etken olmaktan çıkartılmasıyla mücadele ruhu kırıldı ve bu ruhun yerini avuntu aldı
Bu kuşak savaş sonrası neslin çocukları olarak nüfus artış hızına katkı koyuyor. BB kuşağının gençliğinde Türkiye’de 1000 kişiye 18 telefon, 4 otomobil düşüyordu. Nüfus da, kaynaklar da bugünün Türkiye’si ile kıyaslanamaz durumdaydı. Oysa BB kuşağı, çok az kaynakla çok büyük hayaller kurabiliyordu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hem yurtta hem cihanda “sessiz”denmesinin sebebi; çünkü zor zamanların çok çalışması gereken çocuklarıdır onlar; çocuk olmaya pek de zamanı olmayanlardır
Talcott Parsons’a göre ne zaman sosyal düzen ihtiyacı artsa veya azalsa, toplum yeni bir faza girer.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Jean Paul Sartre birisini sevmeye kalkışmayı, bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği ana benzetir. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan.
Çünkü birisi, bir hayal kurar ve kainatta kelebek etkisi başlar.
Bir nesli anlamak için, hayata ideolojik kulelerimizden değil, o kuşağın gerçeklerinden bakmalıyız.
İnsanlar babalarından çok, yaşadıkları çağa benzerler.
-Marc Bloch
Bebek Bombardıman Kuşağı İçin:
O dönem insanlar arasında yalnızca bir insan olarak, bir başka insan olmaktan başka gerçeklendirmeye gerek duymadan herkesin birbiriyle anonim, gayri şahsi şekilde konuşabildiği güzel zamanlardı -Maurice Blanchot
Anlamamak normaldir. AnlaMIŞ gibi yapmak ise fena.
Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır.
-Semsi Tebrizi
Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki, taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir. -Jacob Riis
Geleneksel yöntemde öğrenciler ve öğretmenler okula gelir, öğretmenler öğretir. Temel olan yaklaşım öğrenci okulda öğrenir yaklaşımıdır. Öğretmen derste öğretir ve sonrasında ödev verir. Böylece bu klasik eğitim yönteminde eleştirel düşünceye zaman kalmaz. Klasik liderlik anlayışında da durum farklı değildir.
Tersyüz edilmiş öğrenme modelinde öğretmen artık sahnedeki bilge kişi değil kenardaki rehber. Öğretmen dijital teknolojiler aracılığıyla ders notlarını önceden öğrenciler ile paylaşır. Öğrenci derse bu notlar üzerinde ön çalışma yaparak, sorularını hazırlayarak gelir. Böylelikle Y ve Z Kuşakları için çok önemli olan geribildirime zaman kalır.
Kendi içeriklerini yaratma fırsatı isteyen ve bu sebeple artık sunduklarımızın tüketicisi değil türeticisi olmayı talep eden yepyeni bir kuşak yetişiyor.
Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bilfiil ve tam gaz istismar ediliyor bu coğrafyada çocuklar. Çocukları rahat bırakın efendiler. Yetişkin mesajlarınıza özne yapmayın. Yetişkin masalarına meze yapmayın. Ne kadar inançlı olduğunuzu kanıtlamak için akıl baliğ olmamış çocuğunuzun ibadet eden fotoğraflarını sosyal medyaya servis etmeyin. O minicik parmaklara kendinize ait bir ideolojinin selamını verdirmeyin. Kendi gerçekleşmemiş hayallerinize çakma kahraman yapmayın onları. Bale kurslarından drama derslerine, oradan da çıkıp seviyesiz tespitlere sürüklemeyin çocukları efendiler!
Epeydir ihtiyaç olunan yaratıcılık, ifade özgürlüğü, empati ve bilişsel esneklik gibi kavramları hatırlatmaya tam da böyle bir jenerasyon lazımdı. İşte o kuşak geliyor gelmesine de, söz konusu bizim coğrafya ise önce onları yaşatmamız gerekiyor. Önce yaşatalım, sonra da bırakalım bir süre çocuk kalsınlar. Ya da Nazım Usta’nın sözcükleriyle, Çocuklara kıymayın efendiler!
Trudeau bu konuyu önemseyen, özellikle eğitim ve istihdam konusuna öncelik veren, politikalarını beğenmeyen ve kendisini eleştirenler de dahil olmak üzere toplumun çok farklı kesiminden gençle birebir çalışmaya kayda değer zaman ayıran bir lider. 16-24 yaş aralığında olan 26 gençten, ülkenin gençlerinin üstesinden gelmekle yükümlü olduğu çok çeşitli konuda mentorluk alıyor, bu gençler dönemsel olarak değişiyor ve yüz yüze veya uzaktan çalışma platformlarında ülkenin başbakanına fikir veriyor. Tüm liderlerin gençlerin yaratıcı yıkıcılığına kulak verecek cesarette olmasını tavsiye ederim.
İlk adım işe alımda çeşitlilik olsun. Biz sadece şu okul mezunları, şu akademik başarıya sahip olanları, şu bölgeden gelenleri vs. istihdam ederiz yaklaşımından sıyrılmak önemli. Ve hemen ardından kıyafette, tavırda, kültürde çoksesliliğe, tercih özgürlüğüne, renkliliğe izin vermemiz gerekiyor.
Dünyanın en ilham verici gelecek bilimcilerinden Alvin Toffler 90’lı yıllarda şöyle demişti:21.yüzyılın cahilleri eskiden öğrendiği ve artık işe yaramayan bilgilerden vazgeçmeyenler olacaktır.
Gençlere en son ne zaman hayal kurduklarını sorduğumuzda aldığımız yanıt ilk başta umut vericiydi zira görüştüğümüz gençlerin hemen tamamı sık sık hayal kurduklarını söylüyordu. Araştırma sürecimiz boyunca beni en çok merakta bırakan hayalin ne sorusuna aldığımız yanıt ise düşündürücüydü. İlk sırada oldukça yüksek bir oranla diğer ülkelere seyahat etmek vardı. Sanırım mecaz anlamıyla değil, tam anlamıyla hayaller Paris, gerçekler Eminönü idi. Çalışmanın kalbimde şimşek çakmasına sebep olan bölümü ise şuydu:Kayda değer bir yüzdeyle ikinci sırada gelen hayal mutlu olmak tı. Türkiye ‘nin genci mutlu olmayı bir hayal olarak tanımlıyordu.
Türkiyede 185 üniversite bulunuyor. 7 milyonun üzerinde üniversite öğrencisi ve bunların 4 milyonu lisans düzeyinde öğrenim görüyor. Her yıl 1 milyon üniversite mezunu verdiğimizi de ekleyecek olursak, paçalarımızdan bilim sızıyor, her köşe başından yetenek fışkırıyor olması lazım. Ama işin aslı öyle değil.
Anlamamak normaldir. Anlamış gibi yapmak ise fena. Mış gibi yapanlar için, etiketlemek, kategorize etmek, ayrıştırmak bir nevi ata sporudur. İşte bu sebeple, bizimki gibi toplumlarda, bir konu azıcık popüler olmaya görsün bir makale okuyan uzman, 2 makale okuyan bilirkişi, 3 makale okuyan ise guru olur.
Bence X Kuşağı önce başarılı olayım ki, sonra zaten mutlu olurum diyor. Y Kuşağı gerçek yaşamın dokusunun korunduğu, önce mutlu olduğu ve insan olarak hak ettiği değeri gördüğünü düşündüğü bir ortamda var olmak istiyor.
Yakın zamanda bir toplum tüftüfü ile karşılaşırsanız, size biçtikleri kaftanları fırlatın kafalarına, gitsinler. Damağınıza çaldıkları bir parmak balı tükürün suratlarına, kaçsınlar. Tüf deyin, geri bassınlar.
Kendinizi ve sevdiklerinizi toplum tüftüflerinden itinayla sakınınız.
Toplum tüftüfleri hayatın gerçekleri cehenneminin zebanileridir. Sizin için en doğruyu bilirler. Ne yemeniz gerektiğini, hangi işi yapmanız gerektiğini, ne zaman üremeniz gerektiğini, kimi seçmeniz gerektiğini en iyi onlar bilirler. Toplum tüftüfleri çok bilirler.
Mahallede bir miktar acımasız tüftüf savaşçısı da yok değildi. Ben hiçbir zaman onlardan olmadım. En fazla külahın ucunu kendi imkanlarımla sivriltmişimdir,ama tüftüfe iğne takan kötü kalpli çocukları hep kınadım.
O çocuklar, çocuklukta kalacak sandım. Yetişkinliğe iğne uçlu tüftüfleriyle geçeceklerini bilemedim.
Sonra ofansif mizah denen bir kavram çıktı karşımıza. Diğerlerinin acıları, yaraları, dezavantajları 140 karakter arasında seri şakalara hammadde oldu. Çünkü fenomen olmak bunu gerektiriyordu. Oysa ironi ne ince bir sanattı, okur olmadan yazar olanların mezbahalarında murdar oldu. Çağın en önemli yetkinliği diye tanımlanan eleştirel düşünce ile kuşkusuz bu dibi sıyrılmış vasatlık kastedilmiyordu.
Latince bir deyiş var: Nomen est Omen (İsmin kaderindir.) Maarif müfettişi babamın ismimi Evrim koymasındaki etkiden bilirim, bu söz gerçektir.
Bana sorarsanız, organizasyonel iklimde de günlük yaşamda da birbirine bir nevi dik açı yapan iki kuşak var. Evet, doğru bildiniz! Kuvvetli bireysellik ve baskın liderlik anlayışları ile en sevdiği sözcük sorumluluk olan X Kuşağı ve haz alma odağını en çok kalabalık gruplar içinde besleyen ve favori kelimesi keyif olan, ilerleyen bölümlerde daha yakından inceleyeceğimiz Y Kuşağı. Tam da bu sebeple, aynı şeyi söylerken bile, birbirini sık sık yanlış anlarken ve yargılarken bulabiliyoruz onları.
BB Kuşağı kuruma sadakati temsil ediyor, zira yaşam denetiminde işe başladığı şirketten emekli olan pek çok örnek var. (Onlardan sonra gelen X Kuşağı kendine sadık, 1980’den sonra doğan Y Kuşağı ise ruhuna sadık.)
Kanlı 1 Mayıs, güzel hayalleri olan insanların yüzüne büyük ve çirkin bir tokat olarak çarpıyor.
Bebek Bombardımanı gençlerinin birbiriyle değil ama dünyanın ezberiyle bir rekabeti var. 1968’de bütün dünyada bir başkaldırı kendini gösteriyor. Paris merkezli ve üniversitelerde yayılan bu isyan, ardı arkası kesilmez bir değişim dalgası başlatıyor. Sartre elinde bildirilerle Paris sokaklarında dolaşıyor, Küba Devrimi ‘nin tazeliğiyle kurulan hayaller ortaya flamaları çıkarıyor. Türkiye’ de ise anti- emperyalist bir dalga ile birlikte 6.Filo ‘nun askerleri, devrimci gençler tarafından denize dökülüyor.
Her ne kadar ismi Amerikalılar koymuş olsa da, Türkiye ‘de de Bebek Bombardımanı Kuşağı savaş sonrası neslin çocukları olarak nüfus artış hızına katkı koyuyor. Bebek Bombardımanı Kuşağına verilen bir diğer isim daha var ki, kuşağın çocukluğunu da yetişkinliğini de pek iyi tanımlıyor :Sandviç Kuşak. Önce çocuklarına daha sonra ise anne ve babalarına bakan bu kuşak kalabalık ailelerin belki de son temsilcisi. Ve belki de bu özelliklerinden dolayı, kendilerinden olmayan kuşaklarla da en iyi anlaşan jenerasyon.
Dünyanın bilinen en eski ve en uzun yaşamış aile şirketi 578 yılında kurulan ve 2006 yılında varlıklarını Tamakatsu’ya satarak 14 asırlık bir geçmişi sonlandıran tapınak inşaatçısı Kongo Gumi. Şirket bunca asır ayakta kalmış olmasını, yönetimi kıdem olarak sırası gelen en büyük aile ferdine devretmek yerine, gerçekten işin gerektirdiği sorumluluk ve yeteneklere sahip olanları lider olarak seçme esnekliklerine bağlıyor.
1924 yılında Türkiye ‘ye davet edilen dünyanın en önemli eğitim filozoflarından John Dewey’ den bir eğitim raporu hazırlanması istenir. 19 Temmuz ‘da Türkiye’ ye gelen ve bir dizi görüşme gerçekleştiren John Dewey, 14 Ağustos günü Atatürk ‘ün Çankaya’ daki sofrasına misafir olur ve uzun bir görüşme gerçekleştirirler. Dewey’in Türk Maarifi Hakkındaki Rapor isimli çalışması, Köy Enstitülerinin kuruluşuna giden yolu açar.
Kuşaklar, dönemin gerçekliklerine karşı tutumlarına göre ise ikiye ayrılıyor, Dominant kuşaklar ve Resesif kuşaklar. Bunlar dönüşümlü olarak dünyaya geliyor. Sebebi çok açık. Kuşak geçişlerini sosyal yaşamdaki gelişimlere veya savaş gibi ani değişimlere verdiğimiz tepkiler belirliyor. Yani tarih kuşakları, kuşaklar da tarihi şekillendiriyor. Yaşam ve zaman arasında bu sembiyotik ilişki birinin mevsimsel olmasının diğerinin de öyle olmasını gerektirdiğini açıklıyor.
Akran kişiliklerine göre her arketipin sembolize ettiği belirgin bir akran kişiliği de var. Kahinler idealist , Göçebeler reaktif , Kahramanlar medeni , Sanatçılar ise uyumlu olarak tanımlanıyor.
Arketip yaklaşımına göre, kuşaklar, yaşadıkları dönemde onlara verilen kısaltma isimler ne olursa olsun, döngüsellik teorisinde Kahinler(prophet), Göçebeler (nomad), Kahramanlar (hero) ve Sanatçılar (artist) sıralamasıyla hayata geliyor.
Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkündür. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz.
Çirkinliğin yerin yedi kat dibine sirayet ettiği böyle bir dönemde dünyayı güzellik kurtaracaksa,bunu yapsa yapsa ezbere bilgilerle boğulan değil,yaşamsal değerlerle donanan çocuklar yapar.
Çünkü birisi, bir hayal kurar ve kainatta kelebek etkisi başlar.
Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden , yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki, taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.
                           -Jacob Riis
Öğrenme artık bir bilge kişiliğin bir grup insana bilgisini empoze ettiği tek yönlü bir akış olmaktan çıkmalı.
Hayal kurmak ihmale gelmiyor. Emek istiyor. Okumayı, izlemeyi, düşünmeyi, sorgulamayı gerektiriyor.
“Galatı meşhur, lügati fasihten evladır ”
“Kırk yaş gençliğin yaşlılığı, elli yaş yaşlılığın gençliğidir.” – Victor Hugo
“Hayatta kalabilen türler en güçlü olanlar değil; en akıllı olanlar da değil, sadece değişime ayak uydurabilenler.” – Charles Darwin
“Kâinat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır.” – Şemsi Tebrizi
Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde öteki kuşaklar serinler. – Çin atasözü
Toplum tüftüfleri hayatın gerçekleri cehennemin zebanileridir. Sizin için en doğruyu onlar bilirler. Ne yemeniz gerektiğini, nasıl yaşamanız gerektiğini, hangi işi yapmamız gerektiğini, ne zaman üremeniz gerektiğini, kimi seçmeniz gerektiğini en iyi onlar bilirler. Toplum tüftüfleri çok bilirler.
Çocukların başlarına gelecek en fena şey terli terli su içmek olsun. Minik bedenleri derindondurucuda saklanmasın; kıyıya vurmasın; çuvalda taşınmasın. Evlerine havan topu düşmesin.
Hayallerinden vazgeçmen için aldığın ilk maaşın ne kadardı ?
-Up in the Air (Aklı Havada) filminden
Çünkü birisi, bir hayal kurar ve kainatta kelebek etkisi başlar.
Sonra ofansif mizah denen bir kavram çıktı karşımıza. Diğerlerinin acıları, yaraları, dezavantajları 140 karakter arasında yerine seri şakalara hammadde oldu. Çünkü fenomen olmak bunu gerektiriyordu. Oysa ironi ne ince bir sanattı; okur olmadan yazar olanların mezbahalarında murdar oldu.
“Biz evvela kelimeleri öğreniriz” der Ahmet Hamdi Tanpınar. “Sonra yaşadıkça teker teker manalarını.”
Orwell ve Huxley’in bu eserleri ortaya koymalarının üzerinden dört kuşak geçti. Bu iki adam, bu dünyaya kehanetlerini bıraktı da geçti
Onların metafor niyetine yazdıkları bugün aklımızın duvarlarını yumrukluyor; duymalıyız. Goethe’nin davetine uyarak her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemeliyiz.
Distopyalara direnmeliyiz
Şimdiki çocuklar pek bilmez ama biz küçükken sevdiğimiz bir ev yapımı oyuncağımızdı tüftüf. Kâğıtlardan ince külah şeklinde sivri uçlu fişekler yapar, kesilmiş plastik elektrik borularına yerleştirir, nefes gücümüzle tüf diye üfler ve hedefi vurmaya çalışırdık. Fişek yapımı için ebat ve kâğıt kalitesi itibariyle en uygun malzeme saatli maarif takvimi yaprakları olduğundan, rahmetli büyükbabamın takviminden vaktinden evvel sayfa koparma alışkanlığım tamamen söz konusu malzeme ihtiyacımdan kaynaklanırdı.

Sonuç odaklı bir tüftüf oyuncusu, külah biçimli fişeği sarmanın özen istediğini bilirdi; bu sebeple sarma işleminden sonra külahın açık kısmını borunun çapına denk gelecek biçimde yırtar ve sürece hazır hale getirirdi. Borunun çapından daha büyük bir külah kullanılırsa, “şişti” diye tanımladığımız durum gerçekleşirdi ki gerek çıkan ses gerekse sonuca ulaşamamak itibariyle bu durum madara olduğumuzun göstergesiydi.

Mahallede bir miktar acımasız tüftüf savaşçısı da yok değildi. Ben hiç bir zaman onlardan olmadım. En fazla külahın ucunu kendi imkânlarımla sivriltmişimdir; ama tüftüfe iğne takan kötü kalpli çocukları hep kınadım. O ÇOCUKLAR, ÇOCUKLUKTA KALACAK SANDIM. YETİŞKİNLİĞE İĞNE UÇLU TÜFTÜFLERİYLE GEÇECEKLERİNİ BİLEMEDİM.

Toplum tüftüfleri hayatınızın her evresinde, karşınıza türlü kimliklerde çıkabilirler. Nefesleri kuvvetli, külahları sivridir. İsabet konusunda uzman olduklarından düşlediklerinize, düşündüklerinize, inandıklarınıza, tüf diye nişan alır, sizi bu yaşamda yükselten o rengârenk balonlarınızı söndürür ve sizi, size en uygun toplumsal diliğe yerleştirirler.

Toplum tüftüfleri hayatın gerçekleri cehenneminin zebanileridir. Sizin için en doğruyu onlar bilirler. Ne yemeniz gerektiğini, nasıl yaşamanız gerektiğini, hangi işi yapmanız gerektiğini, ne zaman üremeniz gerektiğini, kimi seçmeniz gerektiğini en iyi onlar bilirler. Toplum tüftüfleri çok bilirler.

Kılıkları tek tip, hayatları klişedir ama çeşitlilikten en çok onlar bahsederler.
Vicdanları bulanık, idrak yolları tıkalıdır ama empatiden en çok onlar bahsederler.
Fikirlere kapalı, geleceğe miyopturlar ama yenilikten en çok onlar bahsederler.

Toplum tüftüfleri için bahsetmek kolaydır. Sözcükleri bol kesedendir. Ancak eylemsizlikleri o denli bağırır ki söylediklerini duyamazsınız.
Yakın bir zamanda toplum tüftüfü ile karşılaşırsanız size biçtikleri kaftanları fırlatın kafalarına, gitsinler. Damağınıza çaldıkları bir parmak balı tükürün suratlarına, kaçsınlar.

Kendinizi ve sevdiklerinizi toplum tüftüflerinden itinayla sakınınız.

Kâinat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır.

Şemsi Tebrizi

Savaşın gençleri, savaş sonrasının yaşa mını kurmak zorunda kalır. Ölümü görenler, ölümsüzlüğü isterler. Tükenmez ve uslanmaz bir insan içgüdüsüdür bu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir