İçeriğe geç

Ve İçinde Uyuyan Hazineyi Bulacaksın Kitap Alıntıları – Laurent Gounelle

Laurent Gounelle kitaplarından Ve İçinde Uyuyan Hazineyi Bulacaksın kitap alıntıları sizlerle…

Ve İçinde Uyuyan Hazineyi Bulacaksın Kitap Alıntıları

Belki de Tanrı benim bakış açıma kendini uyduruyordur, çünkü Tanrı benim içimdedir. Eğer ben Tanrı’nın bir parçasıysam, o halde içimde yaratıcı bir güç var demektir. Düşüncelerimi somut hale getiren, benim gerçek olduğuna inandığım şeyi gerçekleştiren yaratıcı bir güç.
Yeterince var olamamaktan, değersiz olmaktan korkarız. İşte bu noktada içimizi rahatlatan sahte bir kimlik yaratırız ve bu da egomuzdur.
Ne mutlu zihnen yoksul olanlara
Bu da doğruydu işte: Zihnimi geliştireceğim diye yirmi beş yaşına gelinceye dek okul sıralarında dirsek çürütmenin ne âlemi vardı? Oysa mutlu olmanın yolu zihnin boş olmasından geçiyormuş!
“Epiktetos der ki; ‘Sana zarar verdiklerine hükmettiğin an zarar göreceksin.’ Ancak bir durum hakkında bir hükme varabilmek için insanın geleceğe uzanarak söz konusu olaya ve bütün sonuçlarına zaman içinde bakabilmesi gerekir. Bize neler getirdiğine, bizi nelerden koruduğuna, bizim ondan neler öğrendiğimize… Ancak biraz geri çekilirsek bütün bunları bilebiliriz.”
“İlişkilerde başkasının egosu, siz arkasındaki insanı görebildiğiniz anda parmaklıkları yok oluveren bir kafes gibidir.”
“Bir insanı Katolik, Budist ya da Müslüman olduğunu iddia etmeye iten egodur. Ego, kendini başkalarından ayırmak ve birliği bozmak için bir tarafa ait olmak ister.”
“İnsan, imajını geliştirdikçe varlığını boğuyordu.”
“Kimi insanlar, var olduklarını hissedebilmek için çatışmaya gerek duyarlar. Görüyorsunuz ya, şeytan da bizim içimizdedir. Dışarıdaki bir yaratık değil, içimizdeki bir eğilimdir aslında.”
“Gösterişçilerin diyarında ukalalar kral olur.”
“Ben başkalarının bende gördükleri şey değilim.”
Bu noktada dedi Tobby, Kazanılabilecek cok basit bir alışkanlık, sahip olduğunuz nitelikleri, becerilerinizi, kozlarınızı listelemek olabilir; kendi gözünüzde değerinizi kanıtlamaya yarayacak her şeyi. Bunu yalnızca bir kere yapıp bırakmayla yetinmeyin. Her hafta yineleyin, hep yazılı olarak, ta ki kendi kendinize değer vermeyi doğal hale getirinceye kadar. Bir arkadaşım her sabah uyandığınızda aynaya bakarak ‘Seni seviyorum’ demeyi ya da kendinize bir öpücük yollamayı önerir. Bu size gülünç gelebilir ama bana kalırsa bu konuda her türlü fikir denemeye değerdir
Eğer insan ne olduğunu bilmiyorsa,ne olmadığını nasıl iddia edebilirdi?
Ben giydiklerim değilim! Ben maddi gücüm değilim! Başkalarının bende gördükleri şey değilim!
Işık karanlığın en koyu olduğu yerden doğardı hep
Ego temelde korkunun bir ürünüdür: özellikle de başkalarının gözünde yeterli olamama, değersiz olma korkusunun bir ürünü. Dayanaksız korkular ise genellikle zihinsel bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkarlar. Bizi, kendimizi aslında olmadığımız bir şeymiş gibi kabul etmeye iten de yine düşüncelerimizdir: Zihin egoyu kimi roller üstlenmek zorunda bırakır. Egoyu besleyen zihindir.
Zihinsel olanda bulunurken, sanki artık kendi bedeninizde yaşamıyor, yüreğinizi dinlemiyor, varoluşunuzu hissetmiyor gibisinizdir. Gerçekliği yorumlarsınız, çoğu zaman da bozulmaya uğratarak, başka kimselere aslında sahip olmadıkları niyetler yüklersiniz, kendi korkularınızı, sorunlarınızı, kuşkularınızı, beklentilerinizi onlara yansıtırsınız. Olayları yaşamak yerine onları düşünürsünüz. İşte bu Doğu inanç akımları insanı zihnin egemenliğinden kurtulmaya çağırırlar, her şeyi şimdiki anda ve oldukları gibi hissedebilmek için; çünkü zihin yalnızca geçmişi ve geleceği tanıyabilir.

Zihniniz ortaya çıkan bir olayı ya da birinin söylediği bir sözü bilgileriniz, kişisel yaşantınız, inançlarınız ve kendiniz, başkaları ve bütün dünya hakkındaki fikirleriniz aracılığıyla yorumlar. Bunların hepsi geçmişten geliyorlardır. Şimdiki zaman size korku duygusu verdiğinde ise zihninizde geçmişten kaynaklanan yorumlamalarınızı hayali bir geleceğe yansıtıyorsunuz demektir. Yani zihin sizin şimdiki anla bağınızı böylece kesmiş olur.

Ego temelde korkunun bir ürünüdür: özellikle de başkalarının gözünde yeterli olamama, değersiz olma korkusunun bir ürünü. Dayanıksız korkular ise genellikle zihinsel bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkarlar. Bizi, kendimizi aslında olmadığımız bir şeymiş gibi kabul etmeye iten de yine düşüncelerimizdir: Zihin egoyu kimi roller üstlenmek zorunda bırakır. Egoyu besleyen zihindir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
..insan kendine koyduğu sınırları asla aşamaz.
Aklı bedenini tatmin etmekten başka bir şey düşünmeyince insan kendini oburluğa teslim ediyor,
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ünlü gözlükçü Wolff’ta da müşteri boldu, görüşlerini daha iyi hale getirmenin peşindeydiler mutlaka. Ama yaşamlarını da daha net görebilecekler miydi acaba?
Gösterişçilerin diyarında,ukalalar kral oluyordu
İnsan kendine koyduğu sınırları asla aşamaz
Ancak bir durum hakkında bir hükme varabilmek için insanın geleceğe uzanarak söz konusu olaya ve bütün sonuçlarına zaman içinde bakabilmesi gerekir. Bize neler getirdiğine, bizi nelerden koruduğuna, bizim ondan neler öğrendiğimize Ancak biraz geri çekilirsek bütün bunları bilebiliriz.
‘Sana zarar verdiklerine hükmettiğin an zarar göreceksin.’
                                         Epiktetos
Her tövbekar bağışlanmayı hak ederdi
Bizi egonun cehenneminden kurtararak uyanıştan sonraki yaşamın cennetine kavuşturma gücüne sahip olduğunu yeni anladığım bu sır Sevmektir.
Sevdiğimiz zaman, ister bir insan için, ister bir hayvan, bir çiçek ya da bir güneş batışı olsun sevgiyi hissettiğimiz zaman, kendimizden öteye taşınırız.
‘Ruh isteklidir ama beden güçsüzdür,’
                                                  H.z İsa
‘İnsan kendisine benliğini unutturan şeyden kurtulmalı ve olduğu her şeyle birlikte kendi kaynağının dipsiz uçurumuna geri dönmelidir.’
                            Meister Eckhart
İşler kontrolünden çıktığında her zaman olduğu gibi içinde harekete geçme, durumu eline alma, ister talihin isterse kötü niyetli ruhların işi olsun, olup bitenler karşısında boyun eğmeme arzusu duyuyordu.
Yaşamda kimi zaman bir şeyler elimizden kaçıp gider gibi gelir bize.
Oysa aslında o anda derin anlamı kavrayamıyoruzdur.
‘Sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin.’                      
                                          H.z İsa
‘İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.’
                                           H.z İsa
İlişkilerde başkasının egosu, siz arkasındaki insanı görebildiğiniz anda parmaklıkları yok oluveren bir kafes gibidir.
Katolik, Budist ya da Müslüman olduğunu iddia etmeye iten egodur. Ego, kendini başkalarından ayırmak ve birliği bozmak için bir tarafa ait olmayı ister.
İnsan, imajını geliştirdikçe varlığını boğuyordu.
‘Benim kişisel değerim yalnızca sözlerimle sınırlıdır.
Eğer onlar hatalıysa ya da öyle algılanırsa benim de hiçbir değerim kalmaz.’
Ben özümde fikirlerim, düşüncelerim, sözlerim aracılığıyla var olurum.
Egonun bilinç dışındaki durumu, diş macununun tüpün içindeki haline benziyordu: bir kere dışarı çıktı mı, kolaysa tekrar içeri sokun bakalım
Çelişkili eğilimlerin bir araya getirilişi bizi iç gerilimlerimizden, iç çatışmalarımızdan kurtararak bütünleşmiş bir uyuma yukseltiyordu.
İnsan sınırlarını kabul etmesi ve kendini belli bir zayıflığa teslim etmesi de şimdiki ana uyanış durumuna adım atabilmeye yardımcı olan bir şeydi.
Bir başkasının egosu sizi sorgulandığında eğer siz de onun egosuna karşılık verirseniz onu canlı tutarsınız. Eğer egonun ötesindeki kişiyi görebilmeyi, ona seslenebilmeyi başarırsınız bu kişiyi kendini kapatmış olduğu hapisten kurtarmış olursunuz.
Ancak kendi doğamızı gerçekleştirebilmek için bu gizli birliği algılamak ve hissetmek, insanın aslında her şeyle bir olduğunu anlamak bize düşecektir.
Bedenimizdeki en küçük atom aslında yıldızların tozundan başka bir şey değildir.
                                          Hubert Reeves
İnsanlar zeki, eğitimli, kimse o safsatalara inanmıyor. Herkes anlamaya gerek duyuyor. Her şeyi açıkça anlatmak gerekiyor, üstüne bir de kendilerine bizzat denetmek.
Belli bir noktada insan edimlerinin sonuçlarını ölçmeyi öğrenmek zorundadır.
Kimi sanatçılar gerçekten de insanın yüreğinin en derin yerine dokunabilmeyi biliyorlardı.
Artık sizin için uykudan uyanma saati gelmiştir[ ] Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp, ışığın silahlarını kuşanalım.
                             Romalılar, 13:12
İnsan egosunun hükmü altındayken kendinden öylesine uzaklaşmış olur, kim olduğu konusunda öylesine yanılır ki adeta kendi yaşamını  göremez olur, ölüden farksızdır.
Mücadele etmek boşunadır, kurnazlık gerekir,
Kişisel gelişim alanındaki uzun deneyimi ona insanın her türlü durumda özgüvenini koruması gerektiğini öğretmişti.
Sağ sol karşıtlığı aslında çok güçlü bir demokratik anestezikti.
Egonun bölüp hizipler yaratmaya gereksinimi vardı ki bu sayede bir hizbin içinde ve daha da önemlisi bir diğerinin karşısında var olabildiğini hissetsin.
Herkes egodan yana dertliydi, hem kendisininkinden hem başkalarınınkinden. Üstelik günümüzde hiçbir şey bizi ondan kurtulmaya teşvik etmediği gibi, tam aksine bütün toplum da egoyu şişirmeye uğraşıyordu. Çünkü ekonomik sistemimiz bundan kar ediyordu.
Arzunun virüsü zihnimize bir kere sızdı mı biz pes edene dek oradan çıkmazdı. İşte bu sayede, içimize aşılanmış olan bütün arzuların hizmetkarı olan para da gitgide bizim efendimiz, tanrımız haline geliyordu
Ekranda bir erkek parfümünün reklamı kullananı karşı konulmaz bir üstün insana dönüştüreceğini vadediyordu. Alice gülümsedi.
Ego harekete geçirilmesi ne kadar da kolay olan bir araçtı. Reklamcıların işi çocuk oyuncağıydı. Bir ürünü satabilmek için sizde kendiniz hakkında övücü bir fikir yaratmaktan daha basit bir şey olabilir miydi?
Şeytan da bizim içimizdedir. Dışarıdaki bir yaratık değil, içimizdeki bir eğilimdir aslında
Bölünmek ikiye ayrılmaktır. Egomuz birliği görmek istemez, ikiliğin peşindedir. Kimi insanlar, var olduklarını hissedebilmek için çatışmaya gerek duyarlar!
Çünkü Doğu inanışlarının çoğu düalist değildir, oysa Hıristiyanlık düalist bir dindir.
Taoculuk, Budizm ve Hinduizm gibi bütün Doğu inançları insanı arzularından kurtulmaya çağırırlar.
Kim olduğumuz konusunda çoğunlukla kafamız karışık olduğundan, nasıl daha fazla kendimiz olabileceğimizi de bilemediğimizi kabul etmek gerekir.
Bir nesneyi, bir terfiyi, daha fazla parayı, artık her neyse işte hepsini arzulayan egodur. Çünkü ego arzunun istediği şey aracılığıyla daima kendini güçlendirmeyi, daha değerli hale getirmeyi hedefler.
Egonuz aslında siz olmadıkları halde size değer kazandıran her şeye bağlanır: oynadığınız rollere, sahip olduğunuz güzel şeylere, sizi dışarıya iyi gösteren niteliklerinize
Ve elbette
Bir süre sustu, sonra da sesini iyice alçaltarak sakalının içinden geveledi:
İçine sıçtığım başarılarınıza.
Ego temelde korkunun bir ürünüdür: özellikle de başkalarının gözünde yeterli olamama, değersiz olma korkusunun bir ürünü.
Egodan kurtulmak konusunda cağları ve kıtaları aşan ama yine de insanlara ulaşamayan evrensel bir bilgelik, bir çeşit kozmik gerçek var gibiydi. Sanki insanoğulları bilincinde olmaksızın kendilerine gönderilen bu mesajları süzgeçten geçirip egolarını sorgulayan noktaları duymamayı tercih ediliyorlardı
Gösterişcilerin diyarında ukalalar kral oluyordu.
bizim kendimizi görme ve dışarıya yansıtma biçimimizin ötesinde, başkalarının bizi algılama biçimlerinin ötesinde bir varoluşumuz vardı.
Eğer bir arkadaşım bana kendimi yitirmemekte yardımcı olsaydı, o gerçek bir dost olurdu
Bu apaçık görülen bir şey değil ki. İnsan yanılsamalarıyla mücadele edemez. Üstelik kimse onların gözlerinin önüne serilmesinden de hoşlanmaz ‘
Zamanı durdurmak mümkün olmadığı için onun etkilerini yaşamaya başladım. Başlarda bunun pek de farkına varamıyorsun, derken bir gün yalnızca birkaç yıl önce çekilmiş bir fotoğrafına rastlandığın anda Bozulmanın farkına varıveriyorsun. İlk anda bu canını sıkıyor biraz ama sonra unutup gidiyorsun, yaşam sürüyor Yaşlanma da öyle.
Bizi değerli kılan her şey, yaş ilerledikçe birer birer elimizden kayıp gidiyordu.
Eğer mutlu değilsen sorumluluklara sahip olmanın ya da başarının ne yararı var?
Gerçek yaşam, hayallerle yaşamaktan çok daha mutlu oluyor.
Gerçek güzellik ilk bakışın ötesine geçildiğinde belirir ve üstelik de güzelliğin böylesi zamanla solup gitmek yerine yıllar geçtikçe daha da derinleşir, yaygınlaşırdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir