İçeriğe geç

Freud'un Kız Kardeşi Kitap Alıntıları – Goce Smilevski

Goce Smilevski kitaplarından Freud'un Kız Kardeşi kitap alıntıları sizlerle…

Freud'un Kız Kardeşi Kitap Alıntıları

..Aristoteles için kadın doğanın kusurudur. İncil için günahın taşıyıcısı. Tertullianus için kadınlar şeytanın kapısı. Thomas Aquinas kadına kusurlu erkek diyor; erkeğin de, kadının da Tanrı önünde günahlarından arınabileceğine inanmasına rağmen, kadın için bu sadece eşinin yönetiminde mümkün diyor. Rönesans’ta dini dogmalardan kurtuluş oluyor, ama mizojini aynı şiddetiyle devam ediyor. O zamanda en fazla yayınlanan ve en fazla baskı yapan dergi, bir soru ve cevapla başlıyor:”Kadınlar insan mıdır? Kdınlar insan değildir.” Elbette erkek terörüne karşı çıkan erkekler de varmış. Fakat bunlar sizin dahil olmadığınız istisnai bir grup.
Biz kadınlar, bu zamanın ve dünyanın bize vermek istemediği şeyi, kendimiz almak zorundayız .
Bütün normal insanlar birbirlerine benzer; ama her delinin kendine özgü bir deliliği vardır.
Bu dünyaya çoçuk getirenlerin, dünyadan daha zor göç ettikleri söylenir; çünkü ölüm, hayat bulanı ona hayat verenden ayırır.
Her iyilik sonunda ödüllendiriliyor,her kötülük ise cezalandırılıyor;eğer bu hayatta olmazsa ölümden sonraki hayatta.Ölümden sonraki hayat,hepimize burada kaçırdığımız bir mükemmelliği yeniden elde etme fırsatı sunuyor.
Psikiyatri kliniğinden gelen sesler,çığlıklar sanki uzaklardan bir yerlerden geliyordu ve artık insan sesleri değildi onlar.İnsanın acısını dile getiren bir çığlık,kaderin vurduğu darbeye karşı duyulan öfkenin yankılanışı gibiydi.
Göğsünde bir ağrı var mı? diye sordu.Ben susuyordum. Hayat acıdır dedi. Ama o da geçecek.
Neler hissettiğimi sana anlatamam,çünkü açıklanmayacak bir şekilde içime kazınmış.
Delilik hayattan daha gerçektir.
Dış görünüşümda değil,içimde bir eksiklik vardı.Sanki ruhumun kolları eksik gibiydi ve o eksiklik,o boşluk hissi,beni çaresiz kılıyordu.Birinin bakışının varoluşumu mahvettiğini ömrüm boyunca hissedecektim
Ve fiziksel güçsüzlüğünden kaynaklanan gözyaşlarının başka bir acının gözyaşlarına karıştığını biliyordum.
Mutluluk,tıpkı günah gibi ona bakanların gözündedir.
Sonra Sara’nın anneliğe ilk adım dediği şeyi,regli düşündüm.Bu bizim doğa kanunlarına ebediyen bağlı olduğumuzu hatırlatan,işlerin bizim istediğimiz gibi değil,doğanın istediği gibi hissettiren bir duyguydu;doğa kanunlarına boyun eğmek zorunda olduğumuzun işaretiydi.
O gençlikteki heves,ileride sadece geçmişe bakıp gülümsemeye yarıyor veya kendine acımaya,eskileri hatırlamaya
İnsanoğlu gerçekten de çocukluğunda istediği şeyi bir gün başarabilir,ama o gün hiçbir zaman gelmiyor.Düşlenilen şeyin imkansız olmasından ya da olasılıkların yanlış hesaplanmasından değil; o şeyin istendiği gün ile gerçekleşen gün arasında çok farklı günler olacağından.Hem hayatı hem de isteyen varlığı değiştiren günler
Bir insanın dini inancı Tanrı için ne ifade ediyor?
Öylece yarı baygın yatarken,göğsüme bir şeyin vurduğunu hissediyordum;kalbime ulaşmak ister gibi vuruyordu.
İnsanın ‘bu yere’ alışması için önce ‘bu yerin’ ne olması gerektiğini bilmesi gerekiyordu; bense bilmiyordum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
-Beni affet.
+Affedilecek bir şey yok dedim ona. Bir kötülük yapmadın sen.İyi bir şey yapmayı ihmal ettin o kadar;hepimiz hayatımızda bazen birçok iyi şeyi yapmayı ihmal ediyoruz.İhmallerimizden hangisinin,kötülüğün bir insanı yutmasına izin vereceğini bilemeyiz.
Ama belki de ölüm budur:sonsuz bir varoluş,bilinçli bir yalnızlık.
Burada sadece ışık var.Başka hiçbir şey yok.Işık,yalnız olduğunda ve etrafında hiçbir şey olmadığında boştur,çıplaktır.Kaçması imkansız,en korkunç hapishanedir.Çünkü kaçacak hiçbir yer yoktur.Ölümcül ışık her yerde,Ve içindd hiç kimse yok.
Çok yalnızım, dedi rüyamda. Hoş,yalnız doğru kelime değil.İnsan ancak diğerleri varolduğu sürece yalnız olabilir.Bak,etrafta hiç kimse yok.Burada hiç kimse yok.
Boşlukla konuşmak. Anlamsıza anlam katmak demekti ; dünya her zaman göz göze bakıp boş konuşmalar yapan insanlarla doluydu.
Bu dünyaya çocuk getirenlerin,dünyadan daha zor göç ettikleri söylenir;çünkü ölüm,hayat bulanı ona hayat verenden ayırır.
Mutluluk, tıpkı günah gibi ona bakanların gözündedir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanoğlu gerçekten de çocukluğunda istediği şeyi bir gün başarabilir, ama o gün hiçbir zaman gelmiyor. Düşlenilen şeyin imkansız olmasından ya da olasılıkların yanlış hesaplanmış olmasından değil; o şeyin istendiği gün ile gerçekleşeceği gün arasında çok farklı günler olacağından. Hem hayatı hem de isteyen varlığı değiştiren günler…
Belli ki biz kadınlar, bu zamanın ve dünyanın bize vermek istemediği şeyi, kendimiz almak zorundayız.
Pandora’yı, dünyaya bütün kötülükleri ve hastalıkları yayan ilk kadın olarak tanıtmışlar. O mutsuzluğun kaynağı sayılan ilk kadındır-kadın düşmanları bütün kadınların onun gibi olduğunu iddia ediyorlar ama her zaman böyle değilmiş. Kötülüklerin ve hastalıkların taşıyıcısı Pandora masalı, efsanenin bozulmuş şeklinin bir parçasıdır. İlk haliyle efsane çok farklıdır. Pandora ‘her şeyi veren’ demektir: mutluluk ve iyiliklerin dağıtıcısı olarak tanrılaştırılmıştır, mutsuzlukların taşıyıcısı olarak değil. Anaerkil zamanda o, hediyeler ve mutluluk veren büyük tanrıça annedir. Bütün kötülükler ve hastalıklar, Pandora’nın kutusundan çıkmamış elbette. Pandora o kutudan sadece insanlara sunulan hediyeleri ve mutluluğu çıkarmış. Sonraysa, ataerkil yapının başlamasıyla birlikte, erkekler masalı değiştirmişler. Kadın düşmanlığı Antik Çağ’da her zaman her yerde var.”
Belli ki biz kadınlar, bu zamanın ve dünyanın bize vermek istemediği şeyi, kendimiz almak zorundayız!!
Hiçbir şeyi görmek istemiyor musun?
Artık hiçbir şeyi göremem.
Ölümün yaklaştığı insanlara bakarken, ölürken herkesin farklı olduğunu ama yine de herkesin birbirine benzediğini düşündüm: Herkes nefes vererek can veriyor, fakat herkes kendine göre nefes veriyor.
Biliyorum. Her şeyin iyi olacağını biliyorum.
Zamanında görülmesi gereken bazı şeyler var. Ne daha erken, ne daha geç. Yanlış zamanda görmen, görmemenden daha kötüdür. Bazı şeyleri zamansız, daha erken veya daha geç görmek, görmemekten daha kötüdür ;çünkü onları görmesen de, onlar senin hayal gücünle, hayatında kendi hayallerini yaşıyorlar veya sen, yeni yeni hayaller kurup onları hayatında yaşatıyorsun. Eğer onları daha erken veya geç görürsen, içindeki bir şeyi öldürmüş gibi olursun, o güne kadar içinde yaşayan bir şeyi veya yeni doğması gereken bir şeyi
Max ve İyi Ruh gökyüzünün ve yeryüzünün ufukta uzak bir noktada birleştiği gibi yakinlasiyorlardi birbirlerine. Aslında onlar için birleşmek yoktu ama ayrılık da yoktu.
Ölümün yaklaştığı insanlara bakarken, ölürken herkesin farklı olduğunu ama yine de herkesin birbirine benzediğini düşündüm: Herkes nefes vererek can veriyor, fakat herkes kendine göre nefes veriyor.
Normal insanlar birbirlerine benzer;ama her delinin kendine özgü bir deliliği vardır.
Sanki annemin içinde, derinliklerinde bir şey beni parçalamak istiyordu.
Bu dünyanın tek tesellisi güzelliktir.
Bazen annemin nefretini çözmeye çalışıyordum. Ben, belki de tesadüfen seçilmiş kurbandim, belki de bütün kızların en güçsüzu olduğum için, kendi kötülüğünü atabileceği bir delik gibi bir şeydim.
İçimde bir şey, gözlerinin önünde annesi olmadığı için etrafındaki bütün dünyanin kaybolduğunu sanarak ağlıyordu.
Her insan hayatını farklı yaşar, ölüm ise hem farklı hem de birbirine benzer: herkes son nefesini vererek can veriyor, ama herkes farklı şekilde son nefesini veriyor
yeni öğrenilen bir acı değil, uzun zamandır süren bir acı, artık korku yaratmayan, sadece bir ağırlıkla kabullenilip içeride taşınan bir acı
Alay; bize sunulan sofradan onsuz bir tat alamayacağımız bir tuz tanesidir. Alaysız hayatımız tatsız olur. Ve korkunç derecede katlanılmaz.
Mutluluk, tıpkı günah gibi ona bakanların gözündedir.
O zaman olduğum yaşta, insanoğlu düşlediği her şeyi bir gün başaracağına inanıyordu işte. İnsanoğlu gerçekten de çocukluğunda istediği şeyi bir gün başarabilir, ama o gün hiçbir zaman gelmiyor. Duslenilen şeyin imkansız olmasından degil; o şeyin istendiği gün ile gerçekleşeceği gun arasında çok farklı günler olacağından. Hem hayatı hem de isteyen varlığı değiştiren günler
Bazen en güzel şeyler en zor zamanlarda gerçekleşiyor.
Herhalde cama bir kuş vurmuştu başka bir gökyüzü olduğunu düşünüp.
Boşlukla konuşmak. Anlamsıza anlam katmak demekti; dünya her zaman göz göze bakıp boş konuşmalar yapan insanlarla doluydu.
Her insanoğlunun özünde kanun dışı bir şey yapma potansiyeli var. O zaman neden bütün insanları hapishaneye ya da tımarhaneye kapatmıyorsunuz.
Her insan hayatını farklı yaşar, ölüm ise hem farklı hem de birbirine benzer: Herkes son nefesini vererek can veriyor, ama herkes farklı şekilde son nefesini veriyor.
Sessizlik o kadar seyrek olan bir şeydi ki, o yüzden onu bu denli arzuluyorduk.
Karanlık her yerimi ele geçirdiği anlarda, o bana sarılırsa bütün acımın geçeceğini düşünüyordum.
Ve gülümsüyordu. Hayatta büyük bir boşluğu kabullenmiş olanların gülümsemesiyle.
Dünyaları o kadar farklı şeylerden oluşuyordu ki; ama ikisi de bu farklılıkları birbirlerinden duymak istiyorlardı.
Bu dünyanın tek tesellisi güzelliktir.
Bu dünyada doğruluk yok. Hiçbir ceza, bir haksızlığı telafi edemez; çünkü, geçmiş değiştirilemez. Haksızlık görenler kayıplarıyla kalırlar.
Kendi çocuğundan daha uzun yaşamaktan büyük acı yok.
Herkes burada, dedim, ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.
O gençlikteki heves, ileride sadece geçmişe bakıp gülümsemeye yarıyor veya sadece kendine acımaya, eskileri hatırlamaya
Ve biliyordum ki fiziki güçsüzlüğünden kaynaklanan gözyaşları başka bir acının gözyaşlarıyla karışıyordu.
Kadının özgürlüğünden korkan erkekler ne kadar da zavallılar. Ama zaman, özgürlük zamanıdır. İnsan cinsinin gelişebilmesi için ön koşul özgürlüktür; ya da bazen, gelişebilmesi için ön koşul özgürlük savaşıdır.
Belli ki biz kadınlar, bu zamanın ve dünyanın bize vermek istemediği şeyi, kendimiz almak zorundayız.
İnsanoğlu gerçekten de çocukluğunda istediği şeyi bir gün başarabilir, ama o gün hiçbir zaman gelmiyor. Düşlenilen şeyin imkansız olduğundan ya da olasılıkların yanlış hesaplandığından değil; o şeyin istendiği gün ile gerçekleşeceği gün arasında çok farklı günler olacağından. Hem hayatı hem de istenilen varlığı değiştiren günler
Sigmund daha kapı eşiğini geçmeden ona, Her zaman birlikte olacağımıza söz ver, dedim.
Söz veriyorum, dedi evden çıkarken.

Onun sözü benim için, Tanrı’nın Musa’ya, Musa’nın da kendi halkına ilettiği emirden daha güçlüydü. Tanrı bizim için yoktu çünkü ailemiz bize onu öğretmemişti. Musa ise bir peygamber değil, babamızın bize anlattığı bir masal kahramanıydı; Firavun’un yeni doğmuş bebeklere uyguladığı cezadan kurtarmak için, annesinin bir sepetin içinde Nil Nehri’nin kıyısına bıraktığı bir çocuktu Musa.

Fakat bu kadar dayanıklı bedeni olduğu için kendine lanet ediyor, onların ölümünü izleyerek en son ölen o olacağı için lanet ediyor ve artık o da düşüyor
İnsan ölümü sadece birkaç adım uzaklıktayken utanma duygusu en son düşüneceği şeydi ama buna rağmen Ottla utanıyordu.
Bazen en güzel şeyler en zor zamanlarda oluyor.
Öpmeye değil, ölümü tatmaya yatkın dudaklarla, duvardaki o kurumuş kan izini öptüm.
Hepimiz hayatımızda bazen çok iyi şeyler yapma imkanını kaçırıyoruz. Kaçırdığımız imkanlardan hangisinin kötülüğe bir insanı yutma iznini vereceğini bilemeyiz.
Işık, yalnız ve etrafı boş olduğunda kaçması imkansız, en korkunç hapishane gibidir, çünkü kaçacak hiçbir yer yok. Her taraf ölü ışık ve içinde hiç kimse yok.
Bazı körlerin korku, sinir ve dehşet anlarında bile sürekli yüzünde olan o tebessüm, Paulina’nın yüzünde titriyordu.
Bu dünyaya gelecek kuşaklarını bırakanların, dünyadan daha zor göç ettikleri söylenir; çünkü ölüm onları kurdukları dünyalarından ayırır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir