İçeriğe geç

Do Sesi Kitap Alıntıları – Ferit Edgü

Ferit Edgü kitaplarından Do Sesi kitap alıntıları sizlerle…

Do Sesi Kitap Alıntıları

Ah! Ne güzel bir gün.
Dur, daha gün batmadan
böyle bir şey söyleme.
Kim kolluyor seni?
Hiç kimse.
Öyleyse, küreğe oturmuş nereye gidiyorsun?
Hiçbir yere.
Pusulan, haritan yok mu?
Hiçbir şeyim yok.
Peki, can yeleğin?
Yüzme bilirim.
Bu akıntılı sularda kimsenin uzun süre yüzemeyeceğini, en usta yüzücülerin bile hiçbir zaman kıyıya varamayacağını sana söyleyen olmadı mı?
Söylediler, ama ben gene de deneyeceğim.
Ne büyük bir saçmalık bu!
Olabilir. Ama ben buraya da, deneye deneye vardım.
Ah! ne güzel bir gün.
Dur, daha gün batmadan
böyle bir şey söyleme.
Her yürüyen bir yere mi gider ki!
Saatine bakmayı unutma, dedim.
Ama bunun ne gibi bir yararı olabilir ki, dedi son soluğunu verirken.
Beklemek, diyor. Yaptığımız başka ne ki? Bir bilsem neyi beklediğimizi.
Ah! Ne güzel bir gün.
Dur, daha gün batmadan
böyle bir şey söyleme.
Nasıl bilebilirsin ki hangi kapıyı açacağını
bilemediğin anahtarların nerde olduğunu…
“Yaşam, bir ruh hastalığıdır.”
Novalis
Çok yerler gördüm. Dağlar, ovalar, yaylalar, denizler, kentler, başkentler…
Ama bugüne değin çölü görmüş değilim.
Çölü görmediğim hâlde, biliyorum ki çölü görmeyen
hiçbir şeyi görmüş sayılmaz.
Böyle koştuğuna göre varacağın bir yer olmalı, dedim. Dünyanın yuvarlak olduğunu öğretmediler mi sana?
Ne kadar koşarsan koş varacağın yer burası.
Yaşamak çok zor.
Korkunç bir ülke burası İnsanları öldürüyorlar.
Bu adamın bir derdi var, diyor.
Kimin derdi yok ki!
Yahu bu ülkede ne çok hasta var
Beklemek, diyor. Yaptığımız başka ne ki?
Ama senin bilmediğin bir şey var, yaşamın dört ana yönü değil binbir bilinmez yönü vardır.
Hiçbirimiz nereye gittiğimizi bilmiyorduk.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
beni şaşırtan ya da korkutan bir şey yok yeryüzünde.
Dolayısıyla yolumu bulmamın ya da bulamamamın da bir anlamı yok.
Biliyor musun, kimseye verecek bir hesabım yok.
Hayatımı, dedi kırk yıllık dostum, şu iki sözcükle özetleyebilirim: aldatıldım ve aldattım.
Yaşam, bir ruh hastalığıdır.
Novalis
Niçin mezarın dibini de mermerle kaplatmadığını sordum.
Ama o zaman çok üşürdüm, dedi.
Durağa daha çok var,diyor kız. Böyle hızlı hızlı yürüme.
Çabuk ölürsün.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsunuz..?
Yaşam, bir ruh hastalığıdır.
Yaşamak çok zor, uzun yaşamak.
Ah! Ne güzel bir gün.
Dur, daha gün batmadan
böyle bir şey söyleme.
Ben durmasını bilmem ki, dedi. Yeter ki sizler yolumdan çekilin ve bana böyle anlamsız sorular sormayın.
“Yaşam, bir ruh hastalığıdır.”
Novalis
Ah! ne güzel bir gün.
Dur, daha gün batmadan böyle bir şey söyleme.
Her yürüyen bir yere mi gider ki!
Sonunda bir köpeği evlat edindi
Kör olası kör nokta
Yaşam, bir ruh hastalığıdır. ( Novalis )
Yalnız kurbanlar yalan söylemez.
Her yürüyen bir yere mi gider ki!
Ölüm, hiçbir şey ama ölümden sonrası da hiçbir şey.
Ölüm hiçbir şey; ama ölümden sonrası da hiçbir şey.
Hayır ,dedim. Sözcükleri silah olarak kullanmadım.
Ama onlarda ne mene bir tılsım var, bilemem. Tüm ateşli silahlardan korudular beni.
Benim bildiğim tam tersi olur, dedi. Sözcükler, onları doğru ve dürüst kullanmayı bilenlere doğru mıknatıs gibi çekerler tehlikeyi.
Ben şerbetli olmalıyım, dedim.
Şerbetli mi? Silahlara karşı mı yoksa sözcüklere karşı mı?
Nereye gidiyorsun böyle?
Bilmem. Bir yere gider gibi miyim?
Burnunun doğrultusunda yürüyorsun. Her zamanki gibi.
Karşına dikilmesem beni bile görmeyecektin.
Her yürüyen bir yere mi gider ki! Her burnunun doğrultusunda ilerleyen, sencileyin bir duvara mı toslar?
Belleğin öcü bu, dedim. Sana hiç söylemediler mi, kitaplarda olsun okumadın mı, belleğin öcü bu.
Bana babamdan miras yalnızca adlar kaldı. Ne kanat ,ne tüy, ne de kuş sesi.
İnsan olana bu kadar da yeter, diyeceksin.
Doğru. Eğer geçim derdi olmasaydı.
Bir kez durursam
bir daha koşamam, bunu anlamıyor musun?
Yaşam, bir ruh hastalığıdır.
Novalis
Durağa daha çok var, diyor kız. Böyle hızlı hızlı yürüme. Çabuk ölürsün.
Biçimlerim ve ölümlerim sayılamayacak kadardı.
J. L. Borges
Nasıl bilebilirsin ki hangi kapıyı açacağını bilemediğin anahtarların nerde olduğunu
boyle kostuguna gore varacagin bir yer olmali, dedim. dunyanin yuvarlak oldugunu ogretmediler mi sana?
nasil bilebilirsin ki hangi kapiyi acacagini bilemedigin anahtarlarin nerede oldugunu
Yazmak için bir dil seçmeniz gerekti.
Bu, sizleri hor gören insanların diliydi.
Siz de onların diliyle onları hor gören öyküler yazdınız. Ortak dil denilen bu olsa gerek.
Her ne kadar, ortak dil diye bir şey yoksa da.
“Senin, benden uzakta, o uzaklarda,
bensiz, ben yanında olmadan,
ben senin sesini duymadan,
sesimi sana duyurmadan,
çok acı çektiğini düşünmüşümdür.”
Ah! Ne guzel bir gün.
Dur, daha gün batmadan
Böyle bir şey söyleme.
Yaşam, bir ruh hastalığıdır.
Unutmayın ki yalnız kurbanlar yalan söylemez, dedim.
Anahtarlar nerede?
Bilmiyorum.
Nasıl bilebilirsin ki hangi kapıyı açacağını bilemediğin anahtarların nerede olduğunu
Bugüne değin izlediğin yolların tümü bir dolambacı oluşturdu.
Sen beni hiç düşünme, dedi adam.
Ben, nasıl olsa bir yolunu bulurum.
Belki olmaması da, doğrusunu isterseniz, (hiç değilse benim için) çok, çok daha iyidir.
Ölüm, hiçbir şey; ama ölümden sonrası da hiçbir şey.
Unutmayın ki sadece kurbanlar yalan söylemez.
İnandırıcı olmak gerekmiyor mu?
Yazarken mi?
Evet. Özellikle yazarken.
Özellikle yazarken, hiçbir şey gerekmiyor. İnandırıcı olmak ise, özellikle gerekmiyor.
Koridorun ucundaki ışığı görüyor musun?
Tabii görüyorum.
Öyleyse niçin yazmıyorsun?
“Yaşam, bir ruh hastalığıdır.”
Novalis
Hayatta önemli olan nedir biliyor musun, deyip rakısından bir yudum yuvarladı. Bilmiyorum, deyip, ben de rakımı yudumladım. Doğrusunu istersen, ben de bilmiyorum, dedi. İlkin rakısından, sonra suyundan bir yudum aldı. Haklısın, dedim. Ben de, rakımdan, sonra suyumdan bir yudum aldım. Hem de çok haklısın, diye ekledim.
Her yürüyen bir yere mi gider ki! Her burnunun doğrultusunda ilerleyen, sencileyin bir duvara mı toslar?
Bana babamdan miras yalnızca adlar kaldı. Ne kanat, ne tüy, ne de kuş sesi. İnsan olana bu kadarı da yeter, diyeceksin. Doğru. Eğer geçim derdi olmasaydı.
Ölüm hiçbir şey ; ama ölümden sonrası da hiçbir şey.
Dünyanın yuvarlak olduğunu öğretmediler mi sana? Ne kadar koşarsan koş varacağın yer burası.
Durağa daha çok var, diyor kız. Böyle hızlı hızlı yürüme.
Çabuk ölürsün.
Bir zamanlar, böylesi günbatımı görünümlerini benimle paylaşan bir sevdiğim vardı. O, nicedir yok. Kuşlar da yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir