İçeriğe geç

Tapınak Şövalyeleri Kitap Alıntıları – Michael Baigent

Michael Baigent kitaplarından Tapınak Şövalyeleri kitap alıntıları sizlerle…

Tapınak Şövalyeleri Kitap Alıntıları

Yoksa tapınakta Romalıların yağmaladıkları şeylerden başka bir şey mi vardı ..?
Magdalalı Meryem , kıyametten sonra Hz.İsa’yı görecek olan ilk insan olacaktır..
Protokolleri,ana hatlarıyla topyekûn bir dünya hakimiyeti taslağı ortaya atmaktadır.İlk okuduğumuzda kendilerinin üstün despotlar olarak yer alacağı YENİ BİR DÜNYA DÜZENİNİ zorla yerleştirmeyi kararlaştırmış bir grup kişinin bir tür büro içi kısa notuna,Makyavelist bir programa benziyordu.Metin,varolan bazı rejimleri devirerek,Farmasonluğa ve bu tür diğer örgütlenmelere sızarak, sonuç olarak da Batı dünyasının sosyal, politik ve ekonomik kuruluşlarının mutlak kontrolünü eline geçirerek düzensizlik ve kaosa adanmış çok dokunaçlı, çok başlı bir komployu savunmaktadır.Protokollerin kimliği belirsiz yazarları, açıkçageçen yüzyıllar boyunca hiç kimsenin pek tahmin edemediği politik bir plana göre tüm halkları devletmis gibi yönettiklerini ifade etmektedirler
Kutsal Ayin Kardeşliği kendi ebedi sözcüklerine de sahip bulunuyordu.Örneğin,ayaklanmada faal olduğu kesin olan La Rochefoucauld’nun bunlardan birisi olduğu söylentileri vardır.Gerard de Sede’e göre ,La Fontaine de Kardeşliğin bir üyesiydi ve büyüleyici, görünüşte zararsız fablları aslında tahta yönelik mecazi saldırılardı.Bu olanaksız bir şey değildir.XIV.Lois,La Fontaine’den hiç hoşlanmıyordu ve Fransız Akademisi’ne kabul edilmesine aktif olarak karşı çıkmıştı.La Fontaine’in destekçileri arasında Guise dükü,Bouillon dükü,Turenne Vikontu ve Gaston d’Orleans’ı dul karısı da vardı..
Eğer Nostradamus Guise ve Lorraine ailelerinin ajanıysa, yalnızca onlara hasımlarının faaliyetleri ve planlarıyla ilgili önemli bilgi sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda Fransız sarayında bir astrolog olma sıfatıyla, tüm mahrem sirlardan,garip ve zayıf kişiliklerden de haberdar olmalıydı.Haberdar olduğu zayıflıklar üzerinde oynayarak Valoislar’ı psikilojik olarak düşmanlarının ellerine doğru yönlendirmiş olabilirdi.Yıldız fallarını bilmesinin sağladığı avantajla, düşmanlarına suikast için uygun zaman tavsiyesinde bulunmuş olabilirdi.Kısacası Nostradamus’un kehanetlerinin çoğu tam olarak kehanet olmayabilirdi.Üstü örtülü mesajlar, şifreler, çizelgeler, tarifeler,talimatlar, eylem tasarıları olabilirdi
Guise ve Lorraine ailelerini destekleyen örgütlü bir gizli cemaat ya da gizli tarikat olup olmadığı gerçekten bilinmemektedir.Elbette, böylesi bir yeraltı kuruluşunu oluşturan uluslararası bir diplomatlar, elçiler,suikastçılar,provakatörler,casuslar ve ajanlar ağının yardımını alıyorlardı.Gerard de Sede’e göre bu ajanlardan birisi de NOSTRADAMUS’tu ve Bay de Sede’nin görüşünü yansıtan başka Manastır Belgeleri de bulunmaktadır.Nostradamus’un gerçekten de François de Guise ve Lorraine Kardinali Charles için çalışan gizli bir ajan olduğuna dair çok sayıda kanıt vardır
1976’da İtalya’da esrarengiz küçük bir kitap yayımlandı ve kısa süre sonra Fransızca’ya çevrildi.İsmi Papa XXIII.John’un Kehanetleri ve Cocteau ile aynı yıl,on üç yıl önce 1963’te ölen bir papa tarafından yazıldığı söylenen düz yazı şeklinde yazılmış anlaşılması güç kehanetler içeren şiirlerden oluşan bir derlemeydi.Bu kehanetlerin çoğu fazlasıyla anlaşılmazdı ve tutarlı bir yoruma meydan okur nitelikteydi.Gercekten XXIII.John’un eseri olup olmadığı tartışmaya açıktır.Ama eserin giriş bölümünde Papa John’un yapıtı olduğu iddia edilmektedir.Bundan da öte bir şey daha iddia edilmektedir.XXIII.John, Türkiye’den sorumlu Papalık Elçiliği görevini yerine getirirken 1935’te Güllü Haç’a gizlice üye olmuştur
Mason geleneğine göre,M.S 46’da Ormus’un yeni kurulan’tarikatın üyelerine’ belirli bir tanımlayıcı sembol, kızıl veya gül renginde bir haç verdiği söylenmektedir.Kızıl haç sonradan Tapınak şövalyelerinin armasında da yankısını bulacaktı ancak Dossiers Secrets’deki ve diğer manastır belgelerindeki metnin anlamı nettir.Birileri Ormus’ta,Rose-Croix ya da Rosicrucians’ın kökenlerini bulma niyetindeydi.Ve 1188’de Sion Tarikatı’nin Ormus a ilaveten başka bir isim daha benimsediği söylenmektedir.Bu ismin de l’Ordre de la Rose-Croix Veritas olduğu belirtilmektedir
Sıklıkla öne sürülen bir başka şey de Tapınak şövalyelerinin Hristiyanlığın kökenlerini ilgilendiren bir çeşit sırrı paylaştıklarıdır.Gnostik yani sapkın oldukları,İslam mürtetleri oldukları söylenmektedir.İslam, Hristiyanlık ve Yahudi düşüncesi arasında kanları, ırkları ve dinleriyle yaratıcı bir birlik arayışında oldukları bildirilmektedir
Genel olarak Catharlar bir tür yeniden doğuş doktrinini ve dinde dişilik ilkesinin tanınmasını benimsiyorlardı.Gerçekten de parfaitler(mükemmelleştirilmiş olanlar) olarak bilinen Cathar cemaatinin vaizleri ve öğreticileri her iki cinstendi.Catharlar aynı zamanda Ortodoks Katolik Kilisesi’ni red ediyor ve tüm kilise hiyerarşilerinin geçerliliğini ya da insan ve Tanrı arasındaki resmi ve yetkili kılınmış aracıları tanımıyorlardı.Bu tutumun merkezinde önemli bir Cathar inanışı yer alıyordu;iman ın yadsınması,en azından Kilise’nin ısrar ettiği şekliyle
Rabbin Sevgilisi onun yanında emniyette oturacaktır; bütün gün onu örtüyor ve onun omuzları arasında oturuyor. (33:12)
Eğer birisi, krallığı olmayan bir kralsa ne yapabilir?
Ortaçağ, Yunan ve Roma mitoloji hikâyeleriyle doludur. Bu hikâyelerden bazıları çok abartılmıştır.
II. Dagobert tarih yapraklarından niçin çıkartılmıştı? Ne tür bir kesip atma olmuştu? Bir kişinin varlığı neden inkâr ediliyordu? Elbette mirasçılarının mirasçılarının varlığı inkâr etmek içindi.
Bitmez tükenmez bir gayretle kilise inancı, kılıç zoruyla insanlara empoze edildi.
Sion Manastırı’nın gerçekte Kudüs Tapınağı’nın kayıp hazinelerini elinde tuttuğunu söyledi. Ganimet, M.S. 70 yılında Titus’un Romalı Lejyonları tarafından yağma edilmişti. Plandart’ın belirttiği hazineler “zamanı geldiğinde İsrail’e getirilecekti.”
Ben sadece bir dizide bir noktayım. Bazı şeylerin koruyucularıyız. Bunu ortalıkta görünmeden yaparız.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Büyük Üstadlık makamının, niçin birbirine bağlı oylar ve belirli bir kan bağının girdisi çıktısıyla yürümesi gerektiği şimdi daha iyi anlaşılıyor, prensipte, unvan, yüzyıllardan beri Merovenj soyundan gelen birbiriyle ilişkili aileler aracılığıyla nesilden nesle geçerek günümüze ulaşmıştır.
Habsburgl’ar gerçekte eski Mısır firavunları gibi, aziz krallar hanedanı olmuşlardır,
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Milletlerin içindeki teokrasi, bölgeler veya liderleriyle sınırlıydı. Fakat gizli bir dünya hükumetinin hizmetindeki konsiller seçkin bir eliti içermekteydi.
Zamanın Alman yazarları önemsiz ayrıntılar üzerinde zaman kaybetmelerine karşın, aynı zamanda soruşturmada bazı temel bilgiler de elde ettiler. Önemli arkeolojik keşifler de yaptılar. Elbette ki, bunların en önemlisi Heinrich Schliemann’ın Truva bölgesinde yaptığı kazılardır.
Darwin düşüncesi ve bilinmezciliğin yayılmasıyla 19. y.y.ın sonunda bir “inanç krizi” ortaya çıkmıştı.
İnşa edenlerin kabul etmediği taş köşenin temel taşı olur.
Ölüm cezasında ısrarlı olan kızgın kral, karara direnen inatçı hakimleri, kralın sözünü dinleyen hakimlerle değiştirdi; fakat tarikat hâlâ krala meydan okumaya devam ediyordu.
XIV. Louis, La Fontaine’i hiç sevmezdi ve şiddetle onun Fransız Akademisi’ne girmesine karşıydı.
Bu kilise masonik mahfillere de ayrılmıştı ve 1865 yılında yapılmıştı. 1940’da ani bir saldırı sonucu ciddi şekilde bozuldu. Bununla beraber, özgür Fransız kuvvetleri üyeleri için önemli ziyaretgâh özelliğini korudu ve savaştan sonra Fransa’nın her tarafından gelen sanatçılar tarafından tamir edildi.
Fransız Devrimi’nin patlak verişiyle ülkedeki tüm manastırlar yağmalandı, tüm kitaplar ve el yazmaları Paris’e saklanması için gönderildi.
Nehrin ta eski devirlerden Moğol İmparatoru Cengiz Han’ın oğlu Kubilay Han zamanında kutsal olduğuna inanılırdı.
İyi içeni
Tanrı görür
Bir çekişte kana kana içeni
Tanrı ve Magdala’lı Meryem’i görür.
Yüzyıl savaşlarında büyük kahramanlık gösteren daha sonra İngilizler tarafından kazığa bağlanarak yakılan Fransız kadın kahraman Jeanne d’Arc’ın parlak kariyerinin bir “danışıklı dövüş” olduğunu anladık.
Ancak fikirlerin izleri hiçbir zaman kesin olarak silinemez
Magdala’lı Meryem kıyametten sonra Hz. İsâ’yı görecek ilk kişidir.
Hristiyan halk geleneğinde Magdala’lı Meryem kendisini Hz. İsâ’ya çırak olarak sunup, rehinden kurtulan bir fahişedir.
BANA GEL BÜTÜN ÇEKTİĞİN ACIYLA, EZİYETİNLE, SANA HUZUR VERECEĞİM.
Diğer bir şövalye ise kendine; “Yahudilerin Outremer’de çarmıha gerdikleri, sizi kurtaracak olan Rab Hz. İsâ’ya inanmayın” denildiğini söylemiştir.
Mesela, bir şövalye, tarikata girdiği zaman kendisine “sen yanlış şeye inanıyorsun, çünkü Hz. İsâ yalancı peygamberdir. Hz. İsâ’ya değil, sadece Tanrının cennetine inanın” denildiği belirtilmiştir.
Elbetteki mucizevi bir açıklamaya gerek yoktur. Tapınak Şövalyeleri zehir kullanmada büyük tecrübeye sahiptiler. (Zehir kullanma tecrübelerini Hassan Sabbah ile olan ilişkilerinden elde etmiş olabilirler. Çev.)
Hz. İsâ’nın Şövalyeleri tarikatının gemileri, bilinen kırmızı Haçlı bayraklarıyla denize açıldılar. Ve yine aynı Haçlı bayrak altında Christof Kolomb’un üç tane kadırgası Atlantik’i geçerek Amerika’yı keşfettiler.
1314 Martı’nda Büyük Üstad Jacques de Molay şövalyelerin Normandiya’daki muallimi (kalfa) Geoffroi de Charnay ateş üzerinde kızartılarak ölüme mahkûm edildiler. Bu kişilerin idam edilmeleriyle şövalyeler görünürde tarih sahnesinden silindiler.
Philippe, şövalyelere karşı merhametsizce davranmıştır. Birçoğu yakıldı, hapishanelere konuldu veya işkence gördü. Aynı zamanda Kral, Papa’dan tarikata karşı daha sert kararlar almasını isteyerek ona gözdağı verdi. Papa bir süre Philippe’nin baskılarına direndi ama 1312’de istenilen fetvayı verdi. Böylece Tapınak Şövalyeleri herhangi bir sebebe gerek olmaksızın ortadan kaldırıldılar.
Söylentilere göre Tapınak Şövalyeleri `Bafomet´ adında bir şeytana tapıyorlardı. Gizli toplantılarında şövalyeler kendilerini yüzükoyun yere atıyorlardı ardından sakallı bir kendilerini gizli, ilahi bir gücün koruduğuna dair konuşmasını yapıyordu. Yetkili olmayan kimse bu gizli toplantıya katılamazdı.
Kral Hitler’in SS veya Gesatapo örgütünün güvenlik operasyonlarına benzer şekilde, gizli talimatlarla emirlerini tüm ülkeye yayınladı. Bu talimatlar ülkenin her yanında birden açıklanacak ve yürürlüğe konacatı. 1307 yılı 13 Ekim Cuma günü güneş battığı zaman, Fransa’daki bütün şövalyelerin malları müsadere edilerek el konulacak ve hepsi tutuklanacaktı.
Büyük ihtimalle bugün kullandığımız çek daha o devirlerde Şövalye Tarikatı tarafından bulunmuştu.
Aynı zamanda Tapınak Şövalyeleri’nin ilgi alanı savaştan daha çok diplomasi ve politik alanda entrika çevirmek idi. Bugünkü anlamda modern bankacılık enstitüsü kurdular. Sahip oldukları parayı, para sıkıntısı içinde olan diğer Avrupa krallıklarına ödünç olarak verdiler. Hatta bazı Müslüman devlet adamlarına dahi ödünç para verdiler.
Tapınak Şövalyeleri Batı’lıların Haşhaşin dediği Hasan Sabbah’ın fanatik esrarkeş fedaileriyle gizli ilişkilerini sürdürdüler.
Tarikatın politikayla olan ilgisi Hristiyanlığın amaçları doğrultusunda belirlenirdi. İslam dünyası ile sahte bir ilişkileri mevcuttu. Müslüman liderlerden gördükleri ilgi Avrupa’lılardan gördüklerinden fazlaydı.
Yaratıcılarına kendilerini temiz ve pak bir hayatın savunucuları olarak sunan bu insanalar aslında arkalarında karanlık bir yaşam bırakmışlardır.
İki asırlık hükümleri sonunda Hz. İsâ’nın beyazlar giymiş bu müdafiileri Hz. İsâ’yı reddetmekle, yalanlamakla ve haçı ayakları altına almakla suçlanıyorlardı.
Karanlıkta kalan, açıklanamayan birçok soru vardı.
Kilisenin yolsuzlukları bazılarının gözünü açmıştı. Bir kısım insanın uygulanan vergi sistemi yüzünden sabrı kalmamıştı.
Cathar’lar Hz. İsa’nın cismani yönünü kabul etmiyorlardı ve Tanrı’nın oğlu olabileceğini ve beşeri yönünü inkar ediyorlardı.
Cathar’lar birinci elden gelen dini ve mistik deneyime dayanan kişisel bilgiye inanmaktaydılar. Bu deneyim, Yunanca’da “ruhaniyet” anlamında biliniyordu. Cathar’lar (gnosis) irfan, maneviyatı her şeyin üstünde gördüler. Tanrı’yla direkt bağlantıya geçen bu görüş rahip ve papazı gereksiz kılmaktaydı.
Cathar’lar Ortodoks Katolik Kilisesini reddettiler ve hiçbir dinî hiyerarşiye inanmadılar ve Tanrı ve kul arasındaki aracıyı, şefaatçiyi de reddettiler.
Roma gibi bir dinî inancı savunan, belirli bir doktrini olan, tek bir kiliseye bağlı olmayı kabul etmediler.
Roma, üç asır sonra reformistlerin başını çeken Martin Luther öğretileri ile tanıştığı zaman ilk ciddi tehlikeyle karşılaşacaktı.
Mesela, öyle kiliseler vardı ki otuz yıldan fazla halka hiç vaaz verilmemişti.
Bu kutsal görev karşılığında vaadedilen ödüllerse; günahlardan arınma, cennet ve ganimetti.
Perpignan, Narbonne, Carcasonne, Toulouse düştü. İşgalciler geçtikleri yerde ölüm ve kan bıraktı. Yaklaşık kırk yıl süren bu savaşlar Albigen saldırısı olarak bilinir.
Cathar ve Albigen sapkınlığını 13. yy.da Haçlı saldırısı kışkırtmıştı.
DEFOL! BEN TANRI’NIN SIRLARINI SAKLARIM.
Bazı görüşlere göre, tek kişilik bir hücreye konmuştu ve bazı tarihçiler onu, Demir Maskeli Adam için aday göstermişlerdi. Bu arada, kişisel olarak onun bütün hareketini kontrol eden XIV. Louis onunla bütün iletişimi kestirdi.
Poussin ve Fouquet’in öz geçmişlerini yazan tarihçilerden hiçbirisi bu esrarengiz alıntıların yapıldığı mektubu açıklayabilecek durumda değildiler. Mektubu aldıktan kısa bir süre sonra Nicolas Fouquet tutuklandı ve ömür boyu hapse mahkûm oldu.
“O ve ben sana bazı önemli şeyleri açıklayacağız. Bu şeyleri sana Monşer Poussin’in aracılığıyla vereceğiz; sana sağlayacağı avantajlar krallara bile acı veren ve yüzyıllarca kimsenin tekrar keşfedemeyeceği şeylerdir. Bu şeyleri keşfetmek çok zor olduğu gibi bu evrende onu ortaya çıkarmak için ne iyi bir fırsat ne de onların eşiti olacaktır…” (7)

(7) Lepinois, “Lettres de Louis Fouquet” sy. 269 ve (SS)
Mektup 18. Yy’dan beri Farmasonlukta değerli bir aile olan Cosse-Brissac arşivlerinde korunuyor.

Marie, “güç” elde etmek için “gizli” belgeleri ifşa etmeye söz vermişti. Bu durumda biz Sauniére’in hikayesine –bazı kısımların tartışmalı ve gizli kalmasına rağmen– önemli ölçüde inanmıştık.
Tarihçi Procopius’un bize söylediğine göre, Alarik, İbrani’lerin kralı, Süleyman’ın Roma’lılar tarafından daha önce getirilmiş olan çoğu yerleri zümrüt’lerle süslü, her türlü takdire değer hazinelerini alarak gitti.
Söz konusu hazine Kudüs’teki Süleyman Tapınağı’nın efsanevi hazinesi de olabilirdi.
Albigen’lerin yaptıkları zulüm esnasında, Rennes Şatosu fethedilerek elden ele feodal bir taşınmaz olarak devredildi. 125 yıl sonra, 1360’larda, yöre insanları öldürüldü ve Rennes Şatosu, Catalan çapulcuları tarafından kısa süre sonra yok edildi. (s.29-30)
Marie villayı satın alan Monsenyör Noel Cobu’ya ölümünden önce kendisini zengin etmese de güçlü edecek gizli bilgileri vereceğine dair söz verdi. Bununla beraber 29 Ocak 1958’de Marie hiç beklenmedik bir şekilde üstadın aniden ölümüne şahit oldu. Kısa bir süre sonra, gizli bilgileri Monsenyör Corbu’ya veremeden kendisi de öldü.
İkinci Dünya Savaşından sonra, yeni Fransız hükümeti yeni para piyasaya çıkarttı. Yeni bir vergiden korkan, işbirlikçi ve savaş zamanındaki fırsatçı Fransız vatandaşları, eski Frank yenisiyle değiştirildiği zaman gelirlerinin hesabını vermeye zorlandılar.
Rennes Şatosu sakinleri için Sauniére’in ölümü esrarengiz bir havaya bürünmüştü.
Ölümünden kısa bir süre önce, Babil Kulesi gibi kitapların yığıldığı bir kitaplığa sahip olarak bunlarla insanlara öğüt vermeyi planlıyordu.
Sanki Sauniére, bazı şeyleri üstü kapalı olarak anlatmaya çalışıyordu.
KRAL II DAGOBERT VE BU HAZİNEYE AİT SİON VE ORADA ÖLÜ OLAN İÇİN
Restore çalışmaları esnasında, iki tane çok eski Vizigot sütununun dibinde kurban taşının varlığı ortaya çıkarıldı. Sütunlardan birinin içinin boş olduğu belirlendi. Rahip diğer sütundaki ağaç tüpleri içinde saklı dört tane parşömen buldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir