İçeriğe geç

Apaçık Yüreğim Kitap Alıntıları – Charles Baudelaire

Charles Baudelaire kitaplarından Apaçık Yüreğim kitap alıntıları sizlerle…

Apaçık Yüreğim Kitap Alıntıları

Yorgun insanın banyo gereksinimi gibi, benim de öç almaya gereksinimim var.
Tinsel sağlığım berbat; belki de yitirdim onu.
Ah, canım anneciğim, mutlu olmamız için zaman var mı daha?
Nasıl uyarmalı insanları, ulusları?
En akıllıların kulağına mı fısıldasak?
Kim yadsıyabilir intihar etme hakkını?
Ölüm düşüncesi bende hep yaşam düşüncesiyle birlikte oldu. Yaşamdan acıyla tat aldım.
Ne önemi var çok acı çekmenin, eğer çok seviniyorsanız?
Onca kaybı onarmak için gereken son çabanın büyüklüğünü bir düşünsenize!
Her zaman ozan ol, düzyazıda bile.
Âşıkların en güzelini öpmeye geldim;
Senin kucağında yeniden ölmeye geldim!
Her düşünce, kendiliğinden, ölümsüz bir yaşamla donanmıştır, canlı bir varlık gibi.
Küçükken içimde karşıt iki duygu vardı: yaşamdan iğrenme ve yaşama tutkusu.
Neydi o kaltağın adı?.. Boşver! Kıymet gününde bulurum ben onu.
İnsanın kendisi için büyük bir insan ve bir ermiş olması, işte en önemli şey.
Kendini zevke, yani şimdiye bağlayan kişi, yokuş aşağı yuvarlanırken çalılara tutunmak isteyip onları koparan, düştüğü sırada yanı sıra sürükleyen kişi izlenimini bırakır bende.
Aşkın en kötü yanı, ortak gerektiren bir suç olması.
Acımasızlık ve ten hazzı aynı duygudur, aşırı sıcakla aşırı soğuk gibi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocukluğumdan beri yalnızlık duygusu. Aileye karşın, özellikle de arkadaş çevresine karşın, sonsuza dek yalnızlığa yazgılı olma duygusu.
Tutku her şeyi kadına bağlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Mutluluğa doğru ne zaman yelken açacağız?
Biz, kadınları bize en yabancı oldukları ölçüde severiz.
Duyuyor musunuz şu iç çekişlerini, şu çığlıkları, şu hırıltıları, onursuz bir facianın şu peşrevlerini?
Tanrı, tanrılığını sürdürmek için, var olmasına bile gerek olmayan tek varlıktır.
Ben’in buharlaşması ve bir merkezde toplanması. Her şey buna bağlı.
Şimdiye dek anılarımda hep tek başıma eğlendim
Ölüm düşüncesi bende hep yaşam düşüncesiyle birlikte oldu. Yaşamdan acıyla tat aldım.
Mutluluğa doğru ne zaman yelken açacağız?
Düşünmeyi bana De Maistre ile Edgar Poe öğretti.
Uygarlığın her günkü çatışmaları, çarpışmaları yanında nedir ki ormanın, kırın tehlikeleri? İnsan ha bulvarda tuzağa düşürsün kurbanını, ha bilinmedik ormanlarda öldürsün, her zamanki insan değil midir o, en yetkin av hayvanı değil midir sonunda?
Şimdiye dek anılarımda hep tek başıma eğlendim;
İki aşık birbirlerine çok yoğun, çok tutkulu bir istek duymuş olsalar bile, ikisinden biri her zaman çok dingin ya da ötekinden daha az vurgun olacaktır.
Uzayıp giden mutsuzluk ruhta yaşlılığın bedende bıraktığı etkiyi bırakır; İnsan yerinden kımıldayamaz
Bu düşkün, ama içlerindeki soyluluk kalıntısından hâlâ acı çeken iki can , gözyaşlarının, öpüşmelerinin, geçmişlerinden kalma üzüntülerle geleceklerine besledikleri çok belirsiz umutların yağmuru altında sarmaşdolaş oluverdiler. Denebilir ki ten hazları, hiçbir zaman, bu üzüntü ve iyilik gecesindeki kadar hoş olmamıştır onlar için; acıyla, yürek yanmasıyla dokup taşan ten hazzı.
“Müzik gökyüzünü oyar.”
Şiiri, mutlu saatlerin anlatımı
Yeryüzünde dinlerden daha ilginç bir şey yok.
Anladığıma göre bir nedeni, bir başka nedenden yararlanınca sonucunun ne olacağını bilmek için, gözden çıkarıyoruz.
Her soylu düşüncenin oluşmasında kendini beyinde duyuran sinirsel bir sarsıntı vardır.
Demokrasi üzerine kurulmuş hükümdarlık ya da cumhuriyet hem saçmadır hem güçsüz.
Evrensel bir dehşet ve tiksinti uyandırdığım zaman, işte o zaman yalnızlığı ele geçirmiş olacağım.
Çok genç yaşta bunalımına girmiş, hastalık hastası biri varsa o benim işte. Ama yaşamak istiyorum yine de; biraz güven, biraz ün, biraz kendi kendimden hoşnut olmak istiyorum.
Öyleyse güzellik, mutluluk beklentisidir olsa olsa.
Güzel mevsimin ıslak akşamlarındaki yeşil karanlıklar
Yaşamda öyle anlar vardır ki zaman ve enginlik daha derindir, varolma duygusu alabildiğine artar.
Bu dünyada her şey suç saçar: gazete, duvarlar ve insanın yüzü.
Hemen hemen bütün yaşamımızı sersemce meraklar uğruna harcarız. Buna karşılık öyle şeyler vardır ki insanların meraklarını en yüksek düzeyde kamçılaması gerekirdi; oysa yaşayışlarına bakınca bu şeylerden hiç mi hiç esinlenmediklerini görürüz.
korkunç şeyler görüyorum düşümde, çok yorgun olmasam hiç uyumamak isterdim.
Tüm insani ilişkilerde olduğu gibi, aşkta da içtenlikli bir uyum yanlış anlamanın sonucudur. Hazdır bu yanlış anlama.
Cinayet üzerine çok görkemli imparatorluklar, yalan dolan üzerine çok soylu dinler kurulabilir.
Aşkın en kötü yanı, ortak gerektiren bir suç olması.
Bu pis dünyada yolunu yitirmiş, kalabalıklarca itilip kakılmış, yorgun bir adamım ben; gözümün geride, geçmiş derin yıllara baktığında gördüğü yalnız yanılsama ve üzüntü, ileride gördüğüyse bir fırtına yalnız, içinde hiçbir şey bulunmayan, ne ders ne acı.
İster geceleyin olsun ister yalnızlıkta,
İster sokakta olsun ister kalabalıkta,
Hayali hep havada dans eden bir meşale.
bir yığın küçük sevinçtir mutluluğu oluşturan.
Komünist olmayanlara uyarı:
Her şey ortaktır, Tanrı bile.
Ölüm düşüncesi bende hep yaşam düşüncesiyle birlikte oldu. Yaşamdan acıyla tat aldım.
”İçinde mutsuzluk olmayan bir güzellik biçimini kavrayamıyorum. ”
Mutluluk tek olmaktır, insanın özel bir biçimde kendisiyle fuhuş etmesidir.
İnsan insanı öylesine sever ki, kentten kaçtığında aradığı yine kalabalıktır, kırda kenti yeniden yaratmak ister.
Uluslar kendilerine karşın yine de büyük adamlar yetiştirirler.
Aslında benim, daha yüksek anlamda birtakım inançlarım var, ama çağımın insanları tarafından anlaşılmaları olanaksız.
Niçin başaracakmışım, denemek bile istemediğime göre?
Devrim, kurban verme yoluyla, Boş İnancı haklı çıkarır.
Şiiri mutlu saatlerin anlatımı.
Siyasette de öyledir, gerçek ermiş, halkın iyiliği için halkı kırbaçlayan, öldüren kimsedir.
Notlarımda aşkın bir işkenceye ya da ameliyata çok benzediğini daha önce yazdım sanıyorum.
Diktatörler halkın uşaklarıdır, -ancak o kadar,- ve ün bir düşünce biçiminin ulusal aptallığa uygulanmasının sonucudur.
Düşünceyle yaratılan şey maddeden daha canlıdır.
Sırsasıyla hem kurban hem de cellat olmak hoş olurdu belki.
korkunç şeyler görüyorum düşümde, çok yorgun olmasam hiç uyumamak isterdim.
Rahipler imgelemin yobazları ve uşaklarıdır.
Zaman ancak onu kullanırken unutulabilir.
Bu dünyada her şey suç saçar: gazete, duvarlar ve insanın yüzü.
İnsan iki kişi olmak ister. Dâhi ise tek, dolayısıyla yalnız olmak ister.
Yaşamda öyle anlar vardır ki zaman ve enginlik daha derindir, varolma duygusu alabildiğine artar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir