Mirza Esedullah Han Galib kitaplarından Galib Divanı kitap alıntıları sizlerle…
Galib Divanı Kitap Alıntıları
Hiç kimsen yoksa da, canım benim, Allah var.
Yaksan yanmaz, söndürmek istesen söner türden değil.
Ağırlığım çok, değerim azdır benim.
Bugünlerde hayatın kendisinden bezginim
Anladım, hünerimi sunmanın hiçbir yararı yok.
Ama korkum şudur ki Galib, geri nasıl öderim?
Ben varsa hâlâ, yolda büyük bir engel var demektir.
Dertlerin haddi aşması, derde deva olmaktır.
Öylesine daraldı ki yürek, hapishane sandım.
1 Gönlüm gizli bir acıyla korkusuz yandı,
Sanki küllenmiş ateş misali yandı.
2 Gönlümde ne vuslat düşüncesi ne yâr isteği kaldı
O evi öyle bir ateş sardı ki ne varsa yandı.
3 Ben fanilikten de ileri bir aşamadayım, ey gafil
Yakıcı ahlarımla Anka kuşunun kanadı defalarca yandı.
4 Fikirlerimin tek bir zerresi bile yakıp kavurur;
Birazcık divanece düşünmeye dalmıştım ki, sahra yandı.
5 Gönül kalmadı, yoksa gösterirdim rengârenk dağlanmışlığını
Ondaki meşaleleri ne yapayım, onu o hale getiren yandı.
6 Bir ben ve üzüntüler arzusudur geri kalan Galib, zira
Görüp ehli dünyanın riyakarlığını, gönül yandı.
Ses vermez hale gelecektir bu varlık sazı bir gün.
Ben geçmiş zaman değilim ki geri gelemeyeyim.
Döner gelirim, açık bulmazsam Kâbe kapısını.
Ölmekten çekinmezdim hiç, bir defalık olsaydı.
Zira sevgilinin güzergâhı aşkına can vermiş biriyim.
Bu ecir sayesinde mezarımın içinde cennete bir kapı açıldı.
Kıyametten az değil kirpiğinin ıslanması aşıkların arasında.
Ben sönmüş bir meşaleyim kimsesizler mezarlığında.
Rafta unutulan çiçek demetidir biz rintler arasında.
O zalim benim ölmeme bile razı olmadı.
Belli ki mektubunun kâğıdı yalanı silen türdenmiş.
Ey geçen ömrüm! Bir adım daha ileri!
Sabah oldu ay ve yıldızların sırrı açıldı.
Amacım onların gerçekleştiğini görmek değildir asla.
Beni, seçip okuduğum şiirler rüsva etti.
Ölmeden önce bu iki dertten insan nasıl kurtulsun?
Bir baktım ki bende görme gücü bile kalmadı.
Biz pervane gönlü gecesinin fener alayı gibiyiz.
Hep aynı yerde duran suyun rengi değişir sonunda.
Alacağım yaraları düşününce güllerle dolar gözpınarlarım.
Bu günlerde hayatın kendisinden bezginim.
Kalpteki her yeni yara, dert hocasının sert bakışıdır.
Ben sönmüş bir meşaleyim kimsesizler mezarlığında.
Yürekteki yaralar, içinde meşaleler yanan kalpler gibidir.
Gözün kalbindeki siyahlıkta ahlar toplanmıştır.
Daha ne suretler vardır ki toprağın içine pinhan oldular.
Biz de hatırlarız rengârenk mahfiller kurduğumuzu
Ama şimdi onlar hatıralar mihrabının süsü oldular.
Süreyya kümesi gün boyu perdeye bürünmüş haldeydi,
Gece akıllarına ne geldi de birden üryan oldular.
Gerçi tutukluyken Yusuf’tan haber alamadı Yakub,
Ama gözleri zindan duvarının penceresi oldular.
Herkes rakipten rahatsız olur, ama Mısır hanımlarından
Züleyha hoşnuttu; onlar Yusuf’un yüzüne hayran oldular.
İzin ver kan nehirleri aksın gözlerimden hicran gecesi bu
Avunayım hiç olmazsa ki iki meşale alev saçar oldular.
Bu peri zadelerden cennette alacağım intikamımı
İlah’ın kudretiyle aynıları orada huri olsunlar.
Uyku onun, geceler onun, gurur onun hakkı.
Zülüflerin dağılmış halde kimin kollarındaysalar.
Bahçeye gittiğimde sanki bir okul kurulur orada;
Feryadımı duyan bülbüller bir ağızdan gazelci olurlar.
O gözler niçin yüreğimi delip geçer ya Rab?
Talihsizliğime bakın ki onlar gözlerinin kirpiği oldular.
Durdurdum defalarca, kabarıp indiler peyderpey
Ahlarım yaka yırtıklarımın ilmekleri oldular.
İçeri girdim sonunda, ama küfürlerine verecek cevabım yok;
Ne kadar iltifat biliyorsam, bekçisine sarf oldular.
Cana can katar bade, kimin eline kadeh geçtiyse
Elindeki tüm çizgiler sanki can damarları oldular.
Biz tevhitçiyiz; yolumuz hurafeleri terk etme yoludur
Uluslar ortadan kalktıklarında imanın parçaları olurlar.
Acıya alışınca insan, silinir gider acı.
O kadar zorluk çektim ki artık âsan oldular.
Eğer böyle ağlayıp durursa Galib, ey dünya ehli
Bakarsınız bir gün, bu beldeler selden viran oldular.
Nasıl bir hasretle sana bakmaktayım.
Benim yaşamaya bile ümidim yok
Dertlerin haddi aşması, derde deva olmaktır.
Yârin eşiğini bırakıp, nasıl kalkıp gideyim?
Kalbi kırıkların ziyaretgâhıyım.
Hem ümitsizlik hem güvensizlik
Vefa yanılgısına düşenlerin gönlüyüm
Geçim derdi olurdu mutlaka, aşk yarası savsaydı.
Biri derdime ortak olsa, biri çare bulsaydı.
Oysa sahra gezgini Mecnun’un sahra hanesi kapısızdı.
Güzelliğin kibirlenmesinin mat oluşunu hiç sorma;
Eller kınaya minnettar, yüz boyanın rehinesiydi.
Feryadım, yürek parçalarımdan oluşan kâğıtları yele verdi
Feryadımın ürünü, sayfaları dağınık bir dîvândı.
Aynadaki çizgilerin isteği, aynaya müjgân olmaktır.
Her kum tanesi su verilmiş kılıç keskinliğindeydi.
Az bilirdim ben de aşk acısını, fakat şimdi denedim,
Azalırmış, ama yerine dünya dertleri vardı.
Zira sevgilinin güzergâhı aşkına can vermiş biriyim.
Rakibin vuslat mahfilinin üzerliğiydi, gerçi bitaptı.
Selin gelmesiyle gönül türlü türlü nağmeler döktürdü,
Çünkü âşığın hanesi, su sesine akortlu bir sazdı.
Bu gece yıldızların gözleri şaşkınlıkla sadece o yöne açıldı.
Gurbette rahat yok zaten, bir de haberlerin gelişine bak
Memleketten ne zaman mektup gelse, genellikle açıktır.
Ben sönmüş bir meşaleyim kimsesizler mezarlığında.
Yâr hayali yansımalarından bir görüntü olsun, henüz baki,
Bu sönmüş gönül hücre gibidir Hz. Yusuf’un zindanında.
Bu öyle bir sözcük ki, asla anlamını bulmadı.
Yeni çıkan saçlar serkeş kâküllerini bastıramadı
Bu zümrüt bile o kara yılanların rakibi olamadı.
Kalp yok olup gitse bile, yok oluşu kalp için azaptı.
Dostlar divanelik halime tam çare bulamadı
Zindanda bile düşüncelerim hep çöllerde dolaştı.
Dertlerine deva buldu, ama düştü devasız derde.
Belli ki gelenekler sarhoşluğundan kurtulamadı.
Gözüm açıldığında ne kaybetme, ne kazanma vardı.
Gönül dertleri mektebinde ders almaktayım henüz
Ancak daha reft gitti, buud vardı.
Geceyi sabah etmek, dağı delip süt nehri akıtmaktır.
Resmedilen her suretin giysisi kâğıttandır.
Yorulduğunda herkes feryat etmeye mecbur kalır.
Binlerce kez iyilik yaptığın bile sana kötülük yaptı.
Deneyim ve bilgi sahibi için altı yön aynadır.
Mahfil sandığımız şey yalnızlık neden olmasın.
Deniz dalgasının çırpınışına bakıp öğren, işte böyle.
Neye yarar, sen hatırlat, o desin, Ya, aklımda değil!
Dalganın tokadı, hocanın fiskesinden geri değil.