İçeriğe geç

Galib Divanı Kitap Alıntıları – Mirza Esedullah Han Galib

Mirza Esedullah Han Galib kitaplarından Galib Divanı kitap alıntıları sizlerle…

Galib Divanı Kitap Alıntıları

Halk yüzünü çevirdi diye moralini bozma Galib,
Hiç kimsen yoksa da, canım benim, Allah var.
Aşk zorlamaya gelmez Galib; bu öyle bir ateştir ki,
Yaksan yanmaz, söndürmek istesen söner türden değil.
Yol üstündeki taş kadardır değerim benim,
Ağırlığım çok, değerim azdır benim.
Bir daha bana, Sen benim hayatımsın deme
Bugünlerde hayatın kendisinden bezginim
Şiirlerim, sadece kendinmi oyalamak içindir artık
Anladım, hünerimi sunmanın hiçbir yararı yok.
Derin uykudaki talihimden biraz borç uyku alsam
Ama korkum şudur ki Galib, geri nasıl öderim?
Her ne kadar put kırıcılığında ustalaştımsa da
Ben varsa hâlâ, yolda büyük bir engel var demektir.
Damlanın saadeti deryada yok olmaktır.
Dertlerin haddi aşması, derde deva olmaktır.
Yüreğimdeki dert ve keder sıkıntısını hiç sorma,
Öylesine daraldı ki yürek, hapishane sandım.
Şimdi ben bir şehir dolusu matemle yüz yüzeyim
Dil mera soz-i nihan se be muhaba cal geya Atiş-i hamuş ki manend goya, cal geya

1 Gönlüm gizli bir acıyla korkusuz yandı,
Sanki küllenmiş ateş misali yandı.

2 Gönlümde ne vuslat düşüncesi ne yâr isteği kaldı
O evi öyle bir ateş sardı ki ne varsa yandı.

3 Ben fanilikten de ileri bir aşamadayım, ey gafil
Yakıcı ahlarımla Anka kuşunun kanadı defalarca yandı.

4 Fikirlerimin tek bir zerresi bile yakıp kavurur;
Birazcık divanece düşünmeye dalmıştım ki, sahra yandı.

5 Gönül kalmadı, yoksa gösterirdim rengârenk dağlanmışlığını
Ondaki meşaleleri ne yapayım, onu o hale getiren yandı.

6 Bir ben ve üzüntüler arzusudur geri kalan Galib, zira
Görüp ehli dünyanın riyakarlığını, gönül yandı.

Ey gönül, keder nağmelerini bile ganimet bil,
Ses vermez hale gelecektir bu varlık sazı bir gün.
Lütfedip çağır beni, her ne zaman istersen
Ben geçmiş zaman değilim ki geri gelemeyeyim.
Kullukta da öyle başına buyruk, gururluyum ki
Döner gelirim, açık bulmazsam Kâbe kapısını.
Kime nasıl anlatayım, yalnızlık gecesi ne beladır?
Ölmekten çekinmezdim hiç, bir defalık olsaydı.
Geçtiği sokaklarda cesedimi sürükleyerek dolaştırın,
Zira sevgilinin güzergâhı aşkına can vermiş biriyim.
Sevgilinin güzelliğini hayal etmeyi sevap işi sayarım,
Bu ecir sayesinde mezarımın içinde cennete bir kapı açıldı.
Kim bilir kimlerin kanını su gibi akıtmışsındır yine;
Kıyametten az değil kirpiğinin ıslanması aşıkların arasında.
Katledilmiş binlerce arzu gizlidir suskunluğumda,
Ben sönmüş bir meşaleyim kimsesizler mezarlığında.
Zahidin o kadar övdüğü cennet bahçesi
Rafta unutulan çiçek demetidir biz rintler arasında.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bağlılık acısından ebediyen kurtulmak istedim
O zalim benim ölmeme bile razı olmadı.
Bir yere vefa kelimesi yazmıştın, o da silinip gitmiş
Belli ki mektubunun kâğıdı yalanı silen türdenmiş.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yok olma ülkesi sınırlarına yaklaştım;
Ey geçen ömrüm! Bir adım daha ileri!
Simya gibi bir ortaya çıkıştı meğer
Sabah oldu ay ve yıldızların sırrı açıldı.
Artık yeni yıldızların yaratılması gerek gökyüzü için.
Ben de, dileklerin renkten renge girmelerini seyrederim
Amacım onların gerçekleştiğini görmek değildir asla.
Duygularım başkalarınca bilinmemeliydi,
Beni, seçip okuduğum şiirler rüsva etti.
Hayat hapsi ve keder mahkûmluğu; aslında ikisi de bir,
Ölmeden önce bu iki dertten insan nasıl kurtulsun?
Gönlü, görme hasretine adamış buluyorum
Bir baktım ki bende görme gücü bile kalmadı.
Dünya dolusu hengâmesine rağmen varlığımız hiçtir;
Biz pervane gönlü gecesinin fener alayı gibiyiz.
Aynanın berraklığı paslanmasına yol açar sonunda
Hep aynı yerde duran suyun rengi değişir sonunda.
Katledileceğim yere öyle bir mutlulukla gidiyorum ki
Alacağım yaraları düşününce güllerle dolar gözpınarlarım.
Dünya yaşamı, daimi bir acıdan ibarettir.
Bir daha bana, Sen benim hayatımsın deme
Bu günlerde hayatın kendisinden bezginim.
Bilinmeli ki dert, kendini zapt etme tarzı öğretir;
Kalpteki her yeni yara, dert hocasının sert bakışıdır.
Katledilmiş binlerce arzu gizlidir suskunluğumda,
Ben sönmüş bir meşaleyim kimsesizler mezarlığında.
Dünya dertleri fırsat verseydi bir gösteri yapardım;
Yürekteki yaralar, içinde meşaleler yanan kalpler gibidir.
Gözümün içinde gözbebeği olduğunu sanmayın,
Gözün kalbindeki siyahlıkta ahlar toplanmıştır.
Nerede hepsi? Bir kısmı lale ve gülde nümayan oldular
Daha ne suretler vardır ki toprağın içine pinhan oldular.

Biz de hatırlarız rengârenk mahfiller kurduğumuzu
Ama şimdi onlar hatıralar mihrabının süsü oldular.

Süreyya kümesi gün boyu perdeye bürünmüş haldeydi,
Gece akıllarına ne geldi de birden üryan oldular.

Gerçi tutukluyken Yusuf’tan haber alamadı Yakub,
Ama gözleri zindan duvarının penceresi oldular.

Herkes rakipten rahatsız olur, ama Mısır hanımlarından
Züleyha hoşnuttu; onlar Yusuf’un yüzüne hayran oldular.

İzin ver kan nehirleri aksın gözlerimden hicran gecesi bu
Avunayım hiç olmazsa ki iki meşale alev saçar oldular.

Bu peri zadelerden cennette alacağım intikamımı
İlah’ın kudretiyle aynıları orada huri olsunlar.

Uyku onun, geceler onun, gurur onun hakkı.
Zülüflerin dağılmış halde kimin kollarındaysalar.

Bahçeye gittiğimde sanki bir okul kurulur orada;
Feryadımı duyan bülbüller bir ağızdan gazelci olurlar.

O gözler niçin yüreğimi delip geçer ya Rab?
Talihsizliğime bakın ki onlar gözlerinin kirpiği oldular.

Durdurdum defalarca, kabarıp indiler peyderpey
Ahlarım yaka yırtıklarımın ilmekleri oldular.

İçeri girdim sonunda, ama küfürlerine verecek cevabım yok;
Ne kadar iltifat biliyorsam, bekçisine sarf oldular.

Cana can katar bade, kimin eline kadeh geçtiyse
Elindeki tüm çizgiler sanki can damarları oldular.

Biz tevhitçiyiz; yolumuz hurafeleri terk etme yoludur
Uluslar ortadan kalktıklarında imanın parçaları olurlar.

Acıya alışınca insan, silinir gider acı.
O kadar zorluk çektim ki artık âsan oldular.

Eğer böyle ağlayıp durursa Galib, ey dünya ehli
Bakarsınız bir gün, bu beldeler selden viran oldular.

Dönüp bir bak, ey aynada kendini seyre dalan
Nasıl bir hasretle sana bakmaktayım.
Derler ki ümit ederek yaşar insan
Benim yaşamaya bile ümidim yok
Damlanın saadeti deryada yok olmaktır.
Dertlerin haddi aşması, derde deva olmaktır.
Kan gölü dalgalarının arasında kalsam bile,
Yârin eşiğini bırakıp, nasıl kalkıp gideyim?
Susuzluktan ölenlerin kuruyan dudağıyım
Kalbi kırıkların ziyaretgâhıyım.

Hem ümitsizlik hem güvensizlik
Vefa yanılgısına düşenlerin gönlüyüm

Aşk ateşi, yâr yolundaki her zerreye bir kalp yerleştirdi.
Dert can yakıcıdır, ama kurtuluş yok; kalp taşıyorum.
Geçim derdi olurdu mutlaka, aşk yarası savsaydı.
Nasıl dostluk bu? Herkes nasihat eder durur!
Biri derdime ortak olsa, biri çare bulsaydı.
Bilmem Leyla’yı çölde dolaşmaktan alıkoyan neydi?
Oysa sahra gezgini Mecnun’un sahra hanesi kapısızdı.

Güzelliğin kibirlenmesinin mat oluşunu hiç sorma;
Eller kınaya minnettar, yüz boyanın rehinesiydi.

Feryadım, yürek parçalarımdan oluşan kâğıtları yele verdi
Feryadımın ürünü, sayfaları dağınık bir dîvândı.

Güzellik, kendini seyredecek göz talep eder,
Aynadaki çizgilerin isteği, aynaya müjgân olmaktır.
Vefa çölü serabının dalgalanması halini hiç sorma,
Her kum tanesi su verilmiş kılıç keskinliğindeydi.

Az bilirdim ben de aşk acısını, fakat şimdi denedim,
Azalırmış, ama yerine dünya dertleri vardı.

Geçtiği sokaklarda cesedimi sürükleyerek dolaştırın,
Zira sevgilinin güzergâhı aşkına can vermiş biriyim.
Geceki gönül feryadımda etki namına bir şey yoktu,
Rakibin vuslat mahfilinin üzerliğiydi, gerçi bitaptı.

Selin gelmesiyle gönül türlü türlü nağmeler döktürdü,
Çünkü âşığın hanesi, su sesine akortlu bir sazdı.

Niye kapkaranlıktır gam gecesi? Yukarıdan belalar inmekte.
Bu gece yıldızların gözleri şaşkınlıkla sadece o yöne açıldı.

Gurbette rahat yok zaten, bir de haberlerin gelişine bak
Memleketten ne zaman mektup gelse, genellikle açıktır.

Katledilmiş binlerce arzu gizlidir suskunluğumda,
Ben sönmüş bir meşaleyim kimsesizler mezarlığında.

Yâr hayali yansımalarından bir görüntü olsun, henüz baki,
Bu sönmüş gönül hücre gibidir Hz. Yusuf’un zindanında.

Dünyada vefa yazısı teselli sebebi olmadı
Bu öyle bir sözcük ki, asla anlamını bulmadı.

Yeni çıkan saçlar serkeş kâküllerini bastıramadı
Bu zümrüt bile o kara yılanların rakibi olamadı.

Aşk acısının keşmekeşi biter mi hiç?
Kalp yok olup gitse bile, yok oluşu kalp için azaptı.

Dostlar divanelik halime tam çare bulamadı
Zindanda bile düşüncelerim hep çöllerde dolaştı.

Aşk sayesinde varlığım yaşamın tadını aldı,
Dertlerine deva buldu, ama düştü devasız derde.
Keski olmaksızın ölemedi Ferhat, ey Esed!
Belli ki gelenekler sarhoşluğundan kurtulamadı.
Hiç olmazsa rüyamda seninle aşk meselemizi konuştuk,
Gözüm açıldığında ne kaybetme, ne kazanma vardı.

Gönül dertleri mektebinde ders almaktayım henüz
Ancak daha reft gitti, buud vardı.

Firkat demlerinde çekilen meşakkati hiç sorma;
Geceyi sabah etmek, dağı delip süt nehri akıtmaktır.
Feryat eden nakış, hangi yazının şuhluğunu yansıtır?
Resmedilen her suretin giysisi kâğıttandır.
Damla, denize karıştığında deniz olur
Ateşin üzerine su döküldüğünde ses çıkarır
Yorulduğunda herkes feryat etmeye mecbur kalır.
Zamane insanının tutumunu nasıl anlatayım Galib,
Binlerce kez iyilik yaptığın bile sana kötülük yaptı.
Güneşten, ta zerrenin kalbine kadar her kalp aynadır
Deneyim ve bilgi sahibi için altı yön aynadır.
İnsan tek başınayken de bir mahşer yeri gibidir,
Mahfil sandığımız şey yalnızlık neden olmasın.
Eğer vuslat aşkı bitirir düşüncesi varsa kafanda
Deniz dalgasının çırpınışına bakıp öğren, işte böyle.
Verdiği sözü ona neden hatırlatasın Galib,
Neye yarar, sen hatırlat, o desin, Ya, aklımda değil!
Akıl sahipleri için olaylar tufanı bir mekteptir;
Dalganın tokadı, hocanın fiskesinden geri değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir