İçeriğe geç

Hayalci Kitap Alıntıları – Laini Taylor

Laini Taylor kitaplarından Hayalci kitap alıntıları sizlerle…

Hayalci Kitap Alıntıları

Sence iyi insanlar nefret edemezler mi? Sence iyi insanlar öldüremezler mi? İyi insanlar, kötü insanların yaptığı her şeyi yaparlar Lazlo ve buna adalet derler.
Bir an için barışın imkansız olduğunu düşündüm. Ama buraya gelmeden önce de bazı şeylerin imkansız olduğunu düşünüyordum ve şimdiye kadar öğrendiğim kadarıyla, hiçbiri o kadar da imkansız değilmiş.
Şehri taşırsak, öldükleri halde Tanrılar kazanmış olur. Bu savaşı onlar kazanmadı. Burası bizim şehrimiz. Atalarımız bu şehri Thakra’nın kutsadığı topraklarda inşa etti. Bundan vazgeçemeyiz. Gökyüzü bizim ve onu geri alacağız.
Hiçbir şey beni buraya gelmekten alıkoyamazdı, diye itiraf etti Lazlo. Hayatım boyunca Hıçkırık’ın gizemine kafayı takmıştım.
– Sahi mi? Dünyada bizi hatırlayan birilerinin kaldığını sanmıyordum.
Aslında kimse hatırlamıyor. Sadece ben hatırlıyorum.
Azareen ondan vazgeçebilseydi keşke. Böylece onu yıkımdan yıkıma sürüklemek zorunda kalmazdı çünkü Eril-Fane hiçbir zaman Azareen’in hayal ettiği adam olamayacaktı. Asla eskisi gibi olamazdı. Kahraman olduğu, hatta bir adama dönüştüğü günlere geri dönmesi mümkün değildi.
Eh, ben bir simyacı değilim, dedi Lazlo nazikçe. Beni bilirsin. Aklı bulutlarda gezen, hayalci Strange’im ben. Sırıtarak ekledi. Kahvaltı mucizelerine inanırım.
Lazlo hala her zamanki kadar hayalciydi. Kitaplarını geride bırakmış olabilirdi ama hikayeleri hala yanındaydı. O hikayeler ki kütüphanenin loş raflarından çıkıp, özgürlüklerine kavuşmuşlardı.
Tıpkı içinde bulunduğu hikaye gibi.
Aylardır çöl güneşine karşı kıstığı için gözlerinin kenarında çizgiler belirmişti. O çizgiler gözlerinin şeklini değiştirmiş, kapkara kaşları neredeyse birleşmişti. Bu küçük değişiklikler, yüz ifadesini geri dönülmez bir şekilde sertleştirmiş, hayalci gözlerinin yerini bir avcının kararlı gözleri almıştı.
Ufuklara yolculuk yaptığı yarım yılın gücüydü bu.
Hafızasının bodrum kapısından çocukluğuna geçtiğinde, ninesinin ona anlattığı masalları hatırlardı. Diğer keşişlerin adlarını ya da on yıllardır hemen her ayinde tekrarladığı duaları hatırlamazdı ama o masalları ezbere anlatırdı ve Lazlo dinlerdi. Yağmura susamış bir kaktüs gibi dinlerdi.
İsimler yok olur ya da unutulabilir. Kimse bunu Lazlo Strange’den daha iyi bilemez. Aslında başta başka bir adı vardı. Fakat söyleyecek kimsesi kalmayan bir şarkı gibi, o adı yok olmuştu.
Bazıları muhteşem işler yapmak üzere doğmuştur, diğerleriyse bu muhteşem işleri yapacak muhteşem adamlara yardım ederler.
Zihninin kanatları vardı.
Bütün harika hikayeler, canavarlarla doludur.
Gerçeklik, hayal dünyasına, bir büyücünün sakalındaki ekmek kırıntıları gibi nüfuz ederdi.
İyi de imkansızlık hayalcinin hayal kurmasına engel miydi?
Tutkuyu ihmal ettiğinde ruh körelir.
İnsan sadece loş ışıkta kitap okurken değil, ufukta batan güneşe bakarken de gözlerini kısabilmeli.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir şeyi yasakladığınızda insan onu ruhunun kurtuluşuymuş gibi arzular.
“Sonsuz bilgeliğimle gençlerin başını şişirmeyeceksem yaşlanmanın ne anlamı var ki?”
“Nutuklarını duymazdan gelemiyorsam genç olmanın ne anlamı var peki?”
“Hiç ağlamadın. Bir kere bile ağlamadın. Ve bu hiç doğal değildi. Yine de sırf bu yüzden seni daha çok sevdik. Hiçbirimiz hemşirelik yapmak için keşiş olmadık çünkü.”
“Biz de yetim olmak için doğmadık.”
Gençsin. Ruhunun, iyi olması değil, coşkun olması gerekir.
İnsan sadece loş ışıkta kitap okurken değil, ufukta batan güneşe bakarken de gözlerini kısabilmeli.
Bir şeyi yasakladığınızda insan onu ruhunun kurtuluşuymuş gibi arzulardı çünkü. O arzu, erişilmez bütün zenginliklerin kaynağı gibi gelirdi.
İyi de imkansızlık hayalcinin hayal kurmasına engel miydi?
Küçükken manastırda Lazlo’nun tek hazinesi hikâyelerdi. Şimdi çok daha zengindi çünkü kitapları vardı.
Hayat böyle bir şeydi işte. Kahkahalarla karanlıklar örtülüyordu. Karanlıklar arttıkça daha çok gülüyordun.
𝑶𝒏𝒊𝒌𝒊𝒏𝒄𝒊𝒂𝒚’ın ikinci Sebt günü, Hıçkırık şehrinde gökten bir kız düştü.
Teni mavi, kanı kırmızıydı.
İyi insanlar, kötü insanların yaptığı her şeyi yaparlar Lazlo ve buna adalet derler.
𝑮𝒖̈𝒛𝒆𝒍 𝒗𝒆 𝒄𝒂𝒏𝒂𝒗𝒂𝒓𝒍𝒂𝒓𝒍𝒂 𝒅𝒐𝒍𝒖, demişti kız. 𝑩𝒖̈𝒕𝒖̈𝒏 𝒈𝒖̈𝒛𝒆𝒍 𝒉𝒊𝒌𝒂̂𝒚𝒆𝒍𝒆𝒓 𝒃𝒐̈𝒚𝒍𝒆𝒅𝒊𝒓. Ve haklıydı da.
Delikanlının rüyasındaydı.
Faranji, rüyasında Sarai’ı görüyordu. Üstelik bu bir kâbus değil Rüyaydı.
Efendi Hyrrokkin ne demişti? Bazıları muhteşem işler yapmak için doğmuştur, diğerleriyse bu muhteşem işleri yapacak muhteşem adamlara yardım ederler.
Orkide Cadısı. Bulut Hırsızı. Şölen Ateşi. Üçünün yeteneği daha doğal yollardan ortaya çıkmıştı. Sarai için aynısını söylemek çok zordu.
Sarai’ın çığlıkları güveydi. Zihni ve güveler, yüz parça hâlinde dünyaya savruldu.
Hayat böyle bir şeydi işte. Kahkalarla karanlıklar örtülüyordu. Karanlıklar arttıkça daha çok gülüyordun. Meydan okurcasına, unuturcasına, hisretiyle Elinden gelenin en iyisiyle gülüyordun.
Düşünüyorum da dedi Kırlangıç. Hayatlarımız tıpkı hisar gibi. Kapalı yani. Gökyüzü yok, hep içerideyiz. Ama rüya görmek, bahçe gibi. Hapishanenden çıkıp gökyüzünü hissedebilirsin. Rüyanda istediğin yere gidebilirsin. Özgür olabilirsin. Bunu sende hak ediyorsun Sarai.
Bazı anlar öylesine ağırdı ki olduğu yerde mekânı ve zamanı oyarak bir topaç gibi döner, dünyayı allak bullak ederdi. İşte bu da o anlardan biriydi. Lazlo donakalmıştı. Kulakları çınlıyor, âdeta kükrüyordu. Kitapları olmadan, iki kalbi de göğsünden sökülmüş gibi hissetmişti. Şimdiyse bütün bedeni paramparçaydı.
Karanlığın, kaybını hafifletmesini umuyordu ama ay ışığı pencere pervazında yumuşacık parlıyordu. Boşluk can yakıcıydı. Oda şimdi, iki kalbi birden sökülmüş bir ceset kadar boş ve ölü görünüyordu. Nefes almak kolay değildi. Yatağının kenarına çökerken, Sadece kitap, dedi kendi kendine. Sadece kağıt ve mürekkep.
Küçükken manastırda Lazlo’nun tek hazinesi hikayelerdi. Şimdi çok daha zengindi çünkü kitapları vardı.
Her beyin başka bir dünyadır. Çoğu sıradanken, diğerleri keyifli, hatta harikadır. Bazen de kaypaktır, tuhaf bir şekilde insanda yanlışlık hissi uyandırır.
Sence iyi insanlar nefret edemezler mi? Sence iyi insanlar öldüremezler mi? İyi insanlar, kötü insanların yaptığı her şeyi yaparlar ve buna adalet derler.
“Her halükarda, onları değiştirecek olan, sis değil, kendileriydi. Tanrı ya da canavar. Canavar ya da tanrı.”
“Ama rüyalar farklıydı ve ona Hayalci Strange diyorlardı. Rüyalar onun dünyasıydı ve orada hiçbir sınır yoktu.”
“Ama şaşırtıcı bir şekilde yüzü canlıydı ve ilk izlenimde edindiği o vahşetten eser yoktu. Aksine. Delikanlının yüzü, tıpkı rüyası gibi tatlıydı.”
“Bana öyle bakma,” dedi Ruza.
“Nasıl bakmayayım?”
“Aç gözlerinle açıp yemeye hazırlandığın güzel bir kitapmışım gibi.”
“Kötü demedim.” dedi Yakut. “Kötü olsaydı, araf çorbası olmazdı, öyle değil mi? O zaman cehennem çorbası derdim.”
“ Sonsuz bilgeliğimle gençlerin başını şişiremeyeceksem, yaşlanmamın ne anlamı var ki?”
“Nutukları duymazdan gelemiyorsam, genç olmanın ne anlamı var peki?”
Hayat öylesine yaşanmaz çocuk, dedi. Hayatı yaşanır kılman gerekir. Unutma. Tutkuyu ihmal ettiğinde ruh körelir.
İyi insanlar, kötü insanların yaptığı her şeyi yaparlar Lazlo ve buna adalet derler.
Hayatta olmakla bir hayatının olması arasında büyük bir fark var.
Hayat öylesine yaşanmaz çocuk, dedi. Hayatı yaşanır kılman gerekir. Unutma Tutkuyu ihmal ettiğinde ruh körelir.
Benim ruhum gayet iyi durumda.
O zaman fena halde yanlış yoldasın. Gençsin. Ruhunun, iyi olması değil, coşkun olması gerekir
Bence sen bir masalsın. Bence büyülüsün, cesur ve harikasın. Ve Birden utandı. Sadece rüyasında böylesi cesur sözler sarf edebiliyordu. Umarım beni de hikâyene katarsın.
“Sence iyi insanlar nefret edemezler mi? Sence iyi insanlar öldüremezler mi? İyi insanlar, kötü insanların yaptığı her şeyi yaparlar Lazlo ve buna adalet derler.”
“Eh, söylemem gerekirse, sen korkunç olmayan fevkalade bir iblissin.”
“Teşekkürler,” dedi Sarai, elini göğsüne götürüp alçakgönüllü bir içtenlik numarası yaparak. “Hayatımda bana söylenen en güzel şey bu.”
“Şey, söyleyecek daha en az yüz güzel şeyim var ama utangaçlığım engel oluyor.”
“Unutmak lütuftur. Bunu bilir, bunu söylerim.”
“Hak ediliyorsa, nefret intikamdır.”
“İyi de imkânsızlık hayalcinin hayal kurmasına engel miydi?”
“Hayat öylesine yaşanmaz çocuk,” dedi. Hayatı yaşanır kılman gerekir. Unutma. Tutkuyu ihmal ettiğinde ruh körelir.”
Bazıları muhteşem işler yapmak üzere doğmuştur, diğerleriyse bu muhteşem işleri yapacak muhteşem adamlara yardım ederler.
Kafası efsanelerle doluydu. Neredeyse her zaman aklının yarısı okuduğu hikâyelerin diyarlarında
olurdu. Iblisler, kanat ustaları, melekler, ruhlar.. Hepsine
bayılıyordu. Bir çocuk gibi büyüye, köylüler gibi hayaletlere
inanıyordu.
Artık vahşi bir yaratık gibi ağaçların arasında kaybolmasına izin yoktu.
Bir şeyi yasakladığınızda insan onu ruhunun kurtuluşu gibi arzulardı çünkü.
Vahşi ve olanaksız bir şeyler hayal et. Harika ve canavarlarla dolu olsun.
Harika ve canavarlarla mı dolu olsun?
Bütün harika hikayeler, canavarlarla doludur.
Elbette böyle bir şey imkansızdı.
İyi de imkansızlık hayalcinin hayal kurmasına engel miydi?
Hayat öylesine yaşanmaz çocuk. Hayatı yaşanır kılman gerekir. Unutma. Tutkuyu ihmal ettiğinde ruh körelir.
Benim ruhum gayet iyi durumda.
O zaman fena halde yanlış yoldasın. Gençsin. Ruhunun iyi olması değil, coşkun olması gerekir.
Sence iyi insanlar nefret edemezler mi? Sence iyi insanlar öldüremezler mi?
Sen bir hikayecisin. Vahşi ve olanaksız bir şeyler hayal et,” diye yakardı kız. “Harika ve canavarlarla dolu olsun.”
“Harika ve canavarlarla mı dolu olsun?”
“Bütün harika hikâyeler, canavarlarla doludur.”
Bazıları muhteşem işler yapmak üzere doğmuştur,diğerleriyse bu muhteşem işleri yapacak muhteşem adamlara yardım ederler.
Yürürken okuyordu. Yerken okuyordu. Diğer kütüphaneciler onun uyurken bile okuduğundan şüpheleniyorlardı. Hatta belki hiç uyumadan sadece okuyordu. Arada sırada başını okuduğu kitaptan kaldırdığında, âdeta bir rüyadan uyanmış gibi görünürdü. “Hayalci Strange,” diyorlardı ona. “Ah, şu Hayalci Strange.”
Sathaz – Asla sahip olamayacağın şeye sahip olma arzusu.
Hayat böyle bir şeydi işte. Kahkahalarla karanlıklar örtülüyordu. Karanlıklar artıkça daha çok gülüyordun.
İyi de imkânsızlık hayalcinin hayal kurmasına engel miydi?
Hayat öylesine yaşanmaz çocuk, dedi. Hayatı yaşanır kılman gerekir. Unutma. Tutkuyu ihmal ettiğinde ruh körelir.
Bir şeyi yasakladığınızda insan onu ruhunun kurtuluşuymuş gibi arzulardı çünkü.
Nefretin varsa, neden olduğun acıları gördüğün hâlde, aşağılık bir hınçtan başka bir şey hissetmezdin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir