İçeriğe geç

Müsait Bir Yerde Inebilir miyim? Kitap Alıntıları – Karin Karakaşlı

Karin Karakaşlı kitaplarından Müsait Bir Yerde Inebilir miyim? kitap alıntıları sizlerle…

Müsait Bir Yerde Inebilir miyim? Kitap Alıntıları

Ara vermek virgül koymaya benzer, devam edeceksin de soluk alırsın bir süreliğine.
Ölümüne yaşamak var da yaşamına ölmek olmaz mı?
Nereye konsam gurbet, yuvasızlığıma.
Sevmenin şanındandır, mahremini yaratırsın ille de.
İnsan,insan, insan Kalabalık, çoğul yalnızlık hali hepimizin.
Gerçek başlayınca bütün yalanlar kırmızıya kesti utançtan.
Güzel şeylerin sürekli olması gerektiği inancı nereden gelir acaba? Acılar çabucak geçecek de mutluluklar sürecek. Öyle olmuyor.
Birbirimizin umudu olmuşuz.
Hayattan müsaade isteme noktasına geldiğini nereden bileceklerdi.
Mutluluk pay edilemiyormuş ayrılanların arasında.
En büyük okul sendin, en acı müfredat
Bazen yabancı bir insan uyandırır gerçeklere.
Şarkılar anlatır sustuklarımızı.
Yıllarla değil anlarla yaşlanıyor insan, yaratma coşkusunu ve aşkı ayrı ayrı yitirdiğimde bir de sevdiklerim öldüğünde yaşlandım en çok.
Şu büyümek dedikleri iş, çocukluktan sürgün edilişimiz. Gül işi, oya işi bir çocuklukmuş benimki; kaybettikçe ancak rüyalarımda buluştuğum. Özlemişim kendimi.
Şu büyümek dedikleri iş, çocukluğa öteden bakma halimiz. Penceresinden bir zamanlar bizim olan bir evin içini seyredişimiz.
Vicdanın kapı kilidi bildim masumiyeti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir masumiyet kaldı elimizde, çoklarının enayilik saydığı.
Cehaletini ve çocuksuluğunu özlersin. İkisi de uçup gitmiştir, mahkum ederek seni bir sonsuz kalakalışa.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yurtsuzum artık evimin içinde bile.
Tevekkül belirtir bu sesleniş. Kesin bir yer söylemezsin de orta bir noktada buluşursun sürücüyle ve hiç bilmeden oranın senin için müsait olup olmadığını, inersin.
Müsait bir yerde inebilir miyim? dedim şoföre. Severim ben bu sözü. Zamanın kıyıcılığına direnmiş ender tabirlerdendir. Uygun bir yerde versiyonu tutmadı. Genç kuşaklar bile hâlâ müsait bir yerde iner.
Her gel’in bir git’i vardır.
Savuramadım ne zamanı ne sözleri ne de insanları
İnsanlar benim için kendimden bildiklerim. Tersi çıkana kadar düz olduklarına inandıklarım.
Sözlerim gerçeklerimdi, onları soyut anlamlara, belirsiz konumlara itelemedim hiç.
Yalnızlığı her duyumla hissetmenin, insanların yalnızlığını fark etmenin kanırtıcı dersini öğreniyorum.
Doğduğum ev artık kendimistan Özerk Cumhuriyeti. 120 metrekare yüzölçümüne ve tek kişilik nüfusa sahip. Alabildiğine bağımsız bir ülke.
Ana babanın ölümü ölüm değil, içindeki ağacın devrilmesi insanın, o ulu çınar ağacının, hani hiç yıkılmaz sanılan. Yıkıldı. Bir kez, bir kez daha.
Benim gibi içi bebek, dışı kadın bir yetişkin ancak katılmışlığıyla kalır.
Haklısın, dedi yalnızca, çaresizlikleri ve kabullenmişlikleri içeren bir haklısın
Kuşların altında bir yuva yok, boşlukta salınıyorlar. Bir anlamda bizi simgeliyor sayılır, biz de salındık bu hayatta, birlikte konamadık.
Ne oldum dememeli. Hayat her şeye muktedir, onu yaşayanlar da.
İnsan rüzgardan birinin içine nasıl işleneceğini öğrenmeli
Söyleyemediklerini ağlamıştı gecelerde.
Ne diyeyim, keşke dünyanın en aptal sözcüğüdür zaten. Boş ver bırak uçsun, gitsin.
Ama işte bazı düşler yaşanmak için değil, yalnızca hayalini kurmak içindir.
Onun itiraz edeceği hiçbir şey yok. İtiraz, aidiyet ve samimiyet gerektirir. Ne güzel böyle birbirine ilişemeyecek denli yabancı olmak.
Hiçbir dilin sözcüğüne dönüştüremiyorum içimdeki girdabı.
Yokluk kendinden sonraya bir şey bırakmazmış meğer.
İçimde tarifsiz bir yerin açık kaldığını, uğuldadığını kimselere diyemedim.
Yazmak, hayatı yazı ile yaratmak, benim tek gerçeğimdi.
Sahi ben ne olmak isterdim? Asıl isteğimin ne olduğunu unutacak kadar uzun zaman geçti.
Bir yalanı sürdürmüşlüğüm yeni bir şey değil, sadece bugün tahammülsüzlüğümün miladı oldu. Bir de farkındalığımın.
Ben hep geçtim, hepsinin ve herkesin arasından, hiçbir şey ve hiç kimse hissederek kendimi.
Sanki tüm yaşamının içinden yürümüştü.
Görünüşte bir kapı kapatmıştı, kim bilir hayatında kaçıncı kez.
Duran anlar vardır, zaman birimlerinin ölçemediği, kişiye özel zamanlar. Öyle bir andı. Dua gibi, iç çekiş gibi. Deprem gibi, aşk gibi. Doğum ve ölüm gibi
Tam da bu itirafından dolayı seyircisiydi artık hayatın. Dışında kalmıştı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir