İçeriğe geç

Firmin Kitap Alıntıları – Sam Savage

Sam Savage kitaplarından Firmin kitap alıntıları sizlerle…

Firmin Kitap Alıntıları

Hiçbir zaman aklım başımda değildi ama deli de değildim.
Hayallerimin değiştiğini farkettim. Kenarlarında loş bir hale ile yumuşayıp nostaljikleşiyorlardı ve artık eskisi gibi heyecanlı maceralar yaşamıyordum. İçimde geçmişe hatta kötü anılara karşı bile büyük bir özlem oluştu.
”Jerry, eğer hayatını tekrar yaşamak istemiyorsan, hayatın boşa geçmiş demektir derdi. Bilmiyorum. Her ne kadar bu hayatı yaşadığım için kendimi şanslı hissetsem de iki kere bu kadar şanslı olmak istemezdim. ”
”Her zaman güzel şeylerin sonsuza dek süreceğini düşünürdüm ama asla öyle olmuyor. Aslında hafızamızda sakladığımız şeyler hariç her şeyin ömrü sadece bir an. ”
”Gökyüzüne baktığınızda yıldızları yanan buz taneleri olarak değil de uzaklardaki evinizin pencerelerinden gelen ışık olarak görmek yalnız gecelerde çok rahatlatıcı oluyor. ”
”Cevabım hazırdı ama onun aptal gibi hissetmesini engellemek için düşünüyor numarası yaptım. ”
”Şimdi hayatın sillesini yemiş bir avare olarak çocukluğuma dönüp bakıyorum ve değerimi gösterecek bir kanıt arıyorum. Bir süreliğine de olsa boş heveslerin peşinde koşmuş bir avanağın dışında bir şey olduğumu gösteren bir işaret arıyorum. Kendi hatalarımla değil de elimde olmayan sebeplerle yenilgiye uğramış olduğumu ispatlayan bir kanıt. Başkaları ”Senden adam olmazdı zaten ” yerine ”Şanssızmışsın Firmin ” desinler. ”
”Gerçek dünya dedikleri yerde pek seyahat etme imkânım olmadı ama zihnimdeki hayâl dünyasında çok gezdim. ”
eğer hayatını tekrar yaşamak istemiyorsan hayatın boşa geçmiş demektir, derdi
Aklım kaybediyordum ve ne gariptir ki artık umurumda değildi.
İlk başlarda heyecanlıydı, sonrasında ise hüzünlü.
Her geçen gün raflarda daha az kitap ve daha çok boşluk oluyordu. De’nin altında Dostoyevski N’nin altında Balzac kalmamıştı. Birbirlerinin ardı sıra Büyük Yazarlar son treni yakalıyordu.
Can sıkıntısının içinde boğuluyordum.
Eskiden yalnızlığın anlamını bilmediğimi fark ettim.
herkesten daha özgür olduğu için zengin olduğunu, saçma bir maaş için günde sekiz saat anlamsız bir işi yapmadığını anlattı.
Eğer yalnızlık çekiyorsanız, aşırıya kaçmadığınız müddetçe biraz delirmenizde sakınca yok.
Muhabbet ettiler, tanıdıkları insanlar hakkında dedikodu yaptılar ve fakirlikleriyle dalga geçtiler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Üst dudağında pırlanta gibi ter damlacıkları vardı ve hepsini teker teker içtim. Tuzluydu. Okuduklarımdan gözyaşlarının da böyle olduğunu biliyordum.
Zamanla, hayatı hakkında çok şey öğrendim. Bu sırada o da benim hayatım hakkında gittikçe daha az biliyordu. Doğal ketumluğum yüzünden, kişiliğimi keyfine göre tayin ediyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Büyük yakınlık yanında büyük bir yabancılaşma getirir.
Operadaki Hayalet’te bir bölüm vardı. Çok çirkin olduğu için herkesten uzakta yaşayan ama aslında bir deha olan hayalet, hayatta en çok istediği şeyin sıradan bir burjuva gibi bir akşamüstü kollarında güzel bir kadınla bulvarlarda yürümek olduğunu söyler. Her ne kadar Gaston Leroux büyük bir yazar olmasa da, benim için bu cümle edebiyat tarihindeki en dokunaklı cümlelerden biridir.
Ailemin diğer üyeleri bir bakıma şanslıydı. Güdük hayal güçleri ve kısacık hafızaları yüzünden pek bir şey istemiyorlardı. Genellikle yemek yiyip zina yapmak istiyorlardı ve her ikisini de hayatları boyunca yetecek kadar yapıyorlardı. Ancak onların hayat tarzı bana uymuyordu. Bir budala gibi düşlere kapılmıştım.
Sadece çirkin değil bir de kibirliydim. Kibirli olduğum için aynı zamanda gülünçtüm de. İşte tam önümde duruyordu yansımam, hafif bükülmüş olsa da inkar edilemez bir gerçeklikte: kısa boylu, kalın belli, kıllı ve çenesiz. Tam bir maskara. Çenem, daha doğrusu çenemin olmayışı canımı çok acıttı. Sanki tamamen ahlaktan yoksun olduğumu gösteriyordu, aslında bu yokluk hiçbir şeyi göstermese de.
Sadece kafamın içinde gülebiliyorum, orada kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı.
Ne kadar küçük olursan ol, deliliğin herkesin ki kadar büyük olabilir.
Her gece kitapları yemeye ve okumaya devam ederken çok garip bir ilişkinin farkına vardım. Bir kitabın tadıyla edebi değeri arasında sanki önceden belirlenmiş bir benzerlik vardı. Okumaya değer olduğunu anlamam için kitabı basılmış bölgesinden biraz yemem lazımdı. Kapak sayfasından yemeyi ve kitabın kalanına dokunmamayı öğrendim. “Yemesi güzelse, okuması da güzeldir” benim sloganım bu oldu.
Edebi bir eğitimin size kazandırdığı bir şey varsa o da her an ölebileceğiniz hissidir.
Antropologlar, avcılık ve toplayılığı medeniyetin en ilkel safhası olarak tanımlar ama bizim hayatımız daha da aşağılarda ve ilkeldi. Buna otlakçılık ve sıyırıcılık diyelim.
Bedensel gelişimim, entelektüel gelişimime yetişememişti. Hâlâ sinir bozucu bir şekilde bücürdüm.
Gerçek dünya dedikleri yerde pek seyahat etme imkanım olmadı ama zihnimdeki hayal dünyasında çok gezdim.
Farelerin gözyaşı yoktur.
eğer hayatını tekrar yaşamak istemiyorsan, hayatın boşa geçmiş demektir.
Herkesin iki işi vardır Firmin, gece işi ve gündüz işi, çünkü herkesin iki yönü vardır, karalık ve aydınlık. Senin, onların, benim. kimse bundan kaçamaz.
Asla gitmeni istemiyordum.
Gitme.
Yüzü sertleşti. Aptal olma, Firmin. Gerçekten sonuna geldik.
Hayır. Kalmanı sağlayacağım. Bak bunu bir izle.
Tüm oyunlarımı onun için sergiledim. Sakat bacağım, yaşım ve ağır kafam yüzünden eskisi gibi takla atamıyordum ve her seferinde sırtüstü yığılıyor ama de onu güldürüyordum Sonra bir kitabı açıp okuyor gibi yaptım. Güldü. Ancak yine de gidiyordu.
İstediğim zaman rol yapmayı bırakabileceğimi bilseydim, hayatım boyunca sevimli evcil hayvan taklidi yapmaktan yüksünmezdim.
Özgür olmak için bir fırsat olan maske takmakla, o maskenin size zorla taktırılması arasındaki fark, hapishaneyle sığınak arasındaki fark gibidir.
Jerry’i seviyordum, ama onun beni değil de kafasında yarattığı bir hayali sevdiğinden şüpheleniyordum. Hayalleri sevmenin ne demek olduğunu bilirim.
Eğer yalnızlık çekiyorsanız, aşırıya kaçmadığınız müddetçe biraz delirmenizde sakınca yok. en azından ben böyle düşünüyorum.
insanın sıkıldığında çok kötü şeyler yapabileceğini öğrenmiştim. Hatta insanlar daha fazla sıkılmamak için, kötü şeyleri bilerek yapıyorlardı.
birisi olduğunu, hayatın anlamsız acılarla ve yalnızlıkla geçip gittiğini söylerken ona tamamen katılıyorsanız pek bir şey diyemiyorsunuz.
Büyük yakınlık yanında büyük bir yabancılaşma getirir.
hayal kurmak ve akıl oyunları oynamak başka bir şeydir, tamamen delirmek başka bir şey. Ben delirdiğimi anlamayacak bir mahluk da değilim.
Mısırlılar gibi kitapları da sahipleriyle birlikte gömülselerdi keşke. Sonsuzlukta yaptıkları uzun yolculukta yanlarında okuyacak bir şeyleri olurdu.
Yaşıyorum, ölüyorum; yaşadım, öldüm; öleceğim, yaşayacağım.
(Kierkegaard’ın Korku ve Titremesi Kitabından.)
Delilik sadece yanlış anlaşılmış dehadır.
(William Blake’in Masumiyet ve Tecrübe Şarkıları isimli kitabından)
sadece kafamın içinde gülebiliyorum, orada da kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı
Hikayeleri sevmek için onlara inanmanız gerekmez. Ben tüm hikayeleri severim.
Ne kadar küçük olursan ol, deliliğin herkesin ki kadar büyük olabilir
Fiziksel açıdan cesur olamadım. Başka bir şekilde de cesur olamadım aslında ve öyküsüz, sıradan bir hayatın apaçık görünen aptallığıyla yüzleşmedim, böylece hayatımın ilk günlerinden itibaren ne kadar saçma olsa da gerçekten bir kaderimin var olduğu fikriyle kendimi teselli ettim.
İnsanın cesaretini köreltmek için yaratıcı bir hayal gücü kadar tehlikeli bir şey yoktur.
Bir hikâyenin nerede başladığını asla bilemeyiz, ama nerede başlamadığını bilebiliriz, akışının hızlandığı yeri de.
Başlangıçları aramak, bir nehrin kaynağını aramak gibidir. Aylarca, tepenizde güneş, elinizde yırtık pırtık bir harita, kürek çekersiniz. Boş umutların peşinde dolanır, sivrisineklerin ısınmasıyla deliye döner, hafızanızın size oynadığı oyunlarla aklınızı kaybedersiniz ve tüm bu saçma maceranın sonunda tek ulaşabildiğiniz, ormanın dibinde anlamsız bir yer ya da konu hayat hikayeniz ise saçma bir söz ya da ifadedir.
Eğer hayatını tekrar yaşamak istemiyorsan, hayatın boşa geçmiş demektir.
Herkes kendisinin düşmanıdır.
Başıma gelen hiçbir şeyi unutmam, okuduklarımı unuttuğum da nadirdir, bu yüzden fazlasıyla anı biriktirmiştim. Beynim devasa bir ambar gibiydi.
Vitrine elle yazılmış bir tabela koydu.
Bedava Kitap
5 dakikada alabildiğiniz kadar kitap sizin!
Yaslı ve amaçsız sürüklenmeye başlamıştım. Ağlayıp saçlarınızı yolduğunuz bir yas değildi benimkisi, daha çok etrafımı sarıp sarmalayan bir can sıkıntısıydı. Can sıkıntısının içinde boğuluyordum. Hayattan, edebiyattan hatta ölümden bile sıkılmıştım.
Hayat kısadır ama yine de yerinizden fırlamadan önce öğrenebileceğiniz bazı şeyler var. Öğrendiğim şeylerden biri de aşırılıkların nasıl birleştiğiydi. Büyük aşklar, büyük nefrete dönüşür; sakin barış, gürültülü bir savaşa sebep olur; uçsuz bucaksız sıkıntı, muazzam bir heyecan yaratır.
Bir keresinde bardaki bir adam bana kitapların genel olarak nasıl bir tadı olduğunu sormuştu. Cevabım hazırdı, ama onun aptal gibi hissetmesini engellemek için biraz düşünüyor numarası yaptım ve şu cevabı verdim: Dostum, ikimizin deneyimleri arasındaki uçurumları düşünürsek o inanılmaz tadı anlatmak için kitapların genel olarak kahvenin kokusu lezzetinde olduğunu söylemekten fazlasını yapamam.
Her gece kitapları yemeye ve okumaya devam ederken çok garip bir ilişkinin farkına vardım. Bir kitabın tadıyla edebi değeri arasında sanki önceden belirlenmiş bir benzerlik vardı. Okumaya değer olduğunu anlayabilmek için kitabın basılmış bölgesinden biraz yemem lazımdı. Kapak sayfasından yemeyi ve kitabın kalanına dokunmamayı öğrendim. Yemesi güzelse, okuması da güzeldir benim sloganım oldu.
En yakın raflardan başladım, ROMANlardan. Yalıyordum, kemiriyordum, tadına varıyor ve sonunda yiyordum.
Afrika’da kıtlık zamanlarında aç çocuklar toprak yermiş. Yeterince acıkırsanız her şeyi yiyebilirsiniz. Bir şeyi çiğneyip yutma hareketi, vücudunuzu doyurmasa bile hayallerinizi doyurabilir. Yemek hayali de diğer tüm hayaller gibidir, ölene dek onlarla yaşayabilirsiniz.
Gerçek dünya dedikleri yerde pek seyahat etme imkânım olmadı ama zihnimdeki hayal dünyasında çok gezdim.
Kişi gençken her şeyin sonsuza dek süreceğini zanneder.
Aslında hafızamızda sakladığımız şeyler hariç her şeyin ömrü sadece bir an.
Ne zaman yansımamı görsem, işte ben deyip ağlamak yerine, işte o deyip kaçmaya başladım.
Edebi bir eğitimin size kazandırdığı bir şey varsa o da her an ölebileceğiniz hissidir.
Şimdi hayatın sillesini yemiş bir avare olarak, çocukluğuma dönüp bakıyorum ve değerimi gösterecek bir kanıt arıyorum. Bir süreliğine de olsa boş heveslerin peşinde koşmuş bir avanağın dışında bir şey olduğumu gösteren bir işaret arıyorum. Kendi hatalarımla değil de elimde olmayan sebeblerle yenilgiye uğramış olduğumu ispatlayan bir kanıt.
Bir şeyi kafama taktığım zaman çok inatçı olabilirim.
Acılarını bir günlükte toplasaydı sadece bir kelime yazardı: Kendim.
Ne kadar küçük olursan ol, deliliğin herkesinki kadar büyük olabilir..
“Jerry, eğer hayatını tekrar yaşamak istemiyorsan, hayatın boşa geçmiş demektir derdi.”
“Her zaman güzel şeylerin sonsuza dek süreceğini düşünürdüm ama asla öyle olmuyor. Aslında hafızamızda sakladığımız şeyler hariç her şeyin ömrü sadece bir an.”
Dünya kuru ve soğuktu ve sözcükler güzeldi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir