İçeriğe geç

Hz.Muhammed’in Hayatı Kitap Alıntıları – Martin Lings

Martin Lings kitaplarından Hz.Muhammed’in Hayatı kitap alıntıları sizlerle…

Hz.Muhammed’in Hayatı Kitap Alıntıları

“Fıtratını koruyan insan için, Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete dönüşür.”
Ashabından bazıları onun ölülerle konuştuğunu duydular ve endişe ettiler peygamber (S.A.V) onlara siz benim sözlerimi onlardan daha iyi duyamazsınız onların sizden tek farkı bana cevap verememeleri dedi
Rubay’yi hemen o’na gitti ve oğlunu sordu çünkü oğlu daha şavaş başlamadan İslam için bir ok bile atmaya fırsat bulamadan öldürülmüştü Ey Allah’ın resulü dedi rubayyi bana harise’nin cennet’te olduğunu söylemeyecekmisin? Eğer cennet’te olduğunu söylersen bu kaybı sabırla karşılayım eğer cennet’te değilse ağlayarak ona yas tutayım peygamber (S.A.V) bu tür sorulara her zaman genel cevaplar verirdi o çoğu kez ameller niyetlere göredir deyip amacını yerine getirmese bile bir mü’minin Allah için niyet ederse mükafatını alacağını belirlemiştir fakat bu kez kadına özel bir cevap verdi EY harise’ nin annesi cennette birçok bahçeler vardır senin oğlun ise onların en yükseğinde Firdevs ‘tedir
Hafifçe uyukladı ve uyandığında neşelen ey Ebu Bekir Allah ‘ın yardımı geldi işte cebrail elinde bir atla geliyor şavaş için hazırlanmış dedi
Ubeyde (r.a) cok kan kaybetmişti kopan bacağının yarasından hala kan fışkırıyordu fakat onun sadece bir tek düşüncesi vardı ben bir Şehid degil miyim ey Allahın rasulü ? Dedi peygamber (S.A.V) ona yaklaştı ve elbette şehidsin cevabını verdi
Mekke’den hicret edenler bir kısmı ise medine’de edindiği yeni arkadaşlardan oluşuyordu aişe (r.a) söyle anlatıyor : ben arkadaşlarımla beraber bebeklerimle oynardım o sırada peygamber (S.A.V) gelirdi onu görünce arkadaşlarım kaçışırlardı fakat peygamber (S.A.V) onları ben onlarla beraber olmak istediğim için geri getirdi bazen onlar kaçmaya fırsat bulamadan olduğunuz yerden kalın derdi cocukları sevdiği ve kızlarıyla oynamaya alışık olduğu için bazen onlarla katılıp birlikte oyun oynardı
O Allah’ın resulü idi düzenli olarak cebrail ile ilşki içindeydi ve o semaya yükselip tekrar yeryüzüne döndüğü için insanlar arasında seçkin bir adamdı o’nun görünüşü bile bu yükselişi gösteriyor sanki cennet zevklerinden bir şeyler iletiyordu onun mucize dokunuşundan bu zevk elle tutulur hale geliyordu herkes sıcaktan bayılırken onun elleri kardan daha serin ve miskten daha güzel kokulu oluyordu bunun yarı sıra o sanki ölümsüzmüş gibi yaşını göstermezdi gözleri parlaklığından bir şey kaybetmemişti siyah şaçları ve sakallı hala gençliğin izini taşıyordu bedeni ise fil yılı’ından sonra geçen elli üç yılın sadece yarısını yaşamış bir adam olduğunu gösterecek kadar zinde görünüyordu
Selman daha sonra peygamberlik mührünü görme ümüdiyle arkasına dolandım benim isteğimi anladı çübbesini sıyırarak sırtını açtı hocamın bana anlattığı şekilde mühürü gördüm eğildim mührü öptüm ağladım sonra peygamber (S.A.V) bana yanıma gelmemi söyledi önüne oturdum ve başımdan geçenleri anlattım hikayemi arkadaşlarının da dinlemesini istedi daha sonra Müslüman oldum selam bir köle olduğu için beni kurayazlılar arasında yaşıyor ve çok sıkı çalıştırılıyorlardı bu yüzden bu olaydan sonraki dört yıl boyunca Müslümanlarla cok az beraber olabildi.
Peygamber (S.A.V) onlara söyle hitap etti : Ey insanlar birbirinizi barışla selamlayın açları doyurun akrabalık bağlarına saygı gösterin herkes uyurken namaz kılın böylece selam içinde cennet’e gireceksiniz
Peygamber (S.A.V) Ebu Bekir’e baktı ve hüzüne kapılma elbette Allah bizimle beraberdir dedi
Şeytan o sırada akabe’nin tepsinden onları gözlüyor ve dinliyordu kendisini tutumayınca muzammam ( zemmedilen şuçlanan) diye yüksek sesle bağırdı peygamber (S.A.V.) bağıranın şeytan olduğunu biliyordu ona söyle cevap verdi EY ALLAH’IN DÜŞMANI SANA FIRSAT VERMEYECEĞİM
Çölde bir insan, mekana hükmettiğinin bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde de bir bakıma zamanın baskısından kurtuluyordu denebilir. Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz belirmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu. Şehirler bozulma yerleriydi. Şapşallık ve tembellik onların duvarları arasına gizlenmiş ve insanın uyanık ve tetikte oluşunu köreltmek için hazır bekliyorlardı.
zengine farklı selam veren biri, fakire farklı bir selam verirse dinin üçte ikisini kaybetmiştir.’
De ki: Ey kâfirler.
Bn sizin taptıklarınıza tapmam
Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz.
Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
Sizin dininiz size,benim de dinim bana (kâfirûn sûresi).
Rahip sırtına bakmak istediğinde gömleğini sıyırmakla tereddüt etmedi bahira zaten kesinlikle onun peygamber olduğu kanaatindeydi bir de sırtına iki kürek kemiği arasında kitabında anlatılan yerde peygamberlik mührü görünce tüm süpheleri yok oldu bahria Ebu talibe döndü ve : bu çoçukla akrabalık dereceniz nedir ? Diye sordu Ebu talip oğlumdur dedi rahip oğlunuz degil bu çoçogun babası sağ olamaz dedi Ebu talip kardeşimin oğludur dedi peki babasına ne oldu ? Dedi rahip öteki daha annesi ona hamileyken öldü dedi işte bu doğru dedi rahip bahira kardeşinin oğlunu ülkeye geri götür ve onu yahudilerden koru çünkü benim bildiğimi onlarda bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar kardeşinin oğlunun gelicegine büyük sırlar gizli
Daha sonra yıllarda çoçuk bu olayı daha ayrıntılı şekilde anlatabiliyordu beyazlar giymiş iki adam yanıma geldi ellerinde kara dolu altın bir leğen vardı sonra beni yatırdılar ve göğsümü açtılar kalbimi dışarı çıkardılar aynı şekilde onu ikiye ayırdılar içinden siyah bir pıhtıyı alıp attılar daha sonra kalbimi ve göğsümü karla yıkadılar
Dönüşümüzden aylar sonra bir gün o ve kardeşi çadırın arka tarafında kuzulara beraberlerdi kardeşi koşarak geldi ve kuryeşli kardeşim beyazlar giymiş iki kişi onu aldılar yere yatırdılar ve göğsünü açtılar elleriyle göğsünü karıştırıyorlar dedi bunun üzerine babasıyla beraber yanlarına gittik onu oturur bulduk fakat yüzü solgun görünüyordu onu yanımıza çektik ve sana ne oldu oğlum ? Diye sorduk söyle cevap verdi beyazlar giymiş iki adam yanıma geldi beni yatırdılar ve göğsümü açtılar içinde bilmediğim bir şeyi araştırdılar halime ve kocası haris etrafa bakındı fakat insana benzer bir şey göremediler iki cocuğun söylediğini doğrulucak bir damla kan veya yara yoktu sorulan sorular cocukları söyledikleri şeyden vazgeçiremedi çocuğun sırtında iki kürek kemiğinin ortasındaydı Kücük fakat belirgin yuvarlak bir işaret sanki bir bardak kapanmış gibi oranın etleri derinin üstünde bir yükseklik meydana getiriyordu FAKAT BU İŞARET DOĞUŞTANDI
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
O, günün üçte birinin ibadet, üçte birinin iş ve üçte birinin de aileyle ilgilenerek geçirilmesinin ideal olduğunu söylemişti.
Mü’minler topluluğunu daha çok birbirine bağlamak
istediği için Peygamber (s.a.v.), ensâr ile muhâcirler arasında
kardeşlik kurumunu ortaya koydu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yahudiler Peygamber (s.a.v.)’in gelişini ruhî ve manevî aydınlanma için değil, Yesrib’de daha önce sahip oldukları
üstünlüğü tekrar ele geçirmek için sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Çölde bir insan,mekâna hikmettiğinin bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde bir bakıma zamanın baskısından kurtuluyordu denebilir.Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu ; zamanı ve henüz belirmediği için yarını bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve dün, bugün, yarını zamanın gayesi haline getiriyordu.
Semavât ile direkt bağlantıya geçildiğinde ve dünya yerle bir olup zaman ve mekân anlamsızlaştığında ebedî son gelmiş olacaktır.
Bu sûre, putperestler Peygamber’den Allah’ı tanımlamasını istediğinde indirilmiştir.
İnananlardan beklenen korku ve ümidin her ikisi de Allah’a götüren davranışlardır. Allah’a şükür belirtisi olarak söylenen “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır” sözü aynı zamanda korku da taşır ve hamdeden kişiyi ve hamdolunan şeyi doğruca tüm iyiliklerin kaynağı olan ulûhiyete götürür.
Mü’min’in tutumu, her konuda kâfirinkinin aksi olmalıdır.
İnkârcıların daldığı küfrün bir özelliği de onların tabiat
görüntülerini sorgulamadan kabul etmeleri ve onlardan ders
almamalarıdır.
Onların şeref ve ölümsüzlükleri Arabistan’ın aynı kalmasına, Arap ideallerinin geçmişten geleceğe sürekli aktarılmasına bağlıydı.
Kureyş’in tümü, Peygamber (s.a.v.) onu açıkça tebliğ ettikten sonra bile, yeni dine hoşgörü gösteriyordu. Bu
hoşgörü, yeni dinin kendi tanrılarına, ilkelerine ve kökleşmiş
geleneklerine karşı çıktığını fark etmelerine dek devam etti.
Size, sımsıkı sarıldığınızda sizi sapıklıktan kurtaracak bir emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı, Peygamberin sünneti. Ey insanlar, sözlerimi dinleyin ve anlayın!
Hz. Muhammed (s.a.v)
Gerçekten nefis var gücüyle kötülüğü emredendir
(Yusuf : 53)
Peygamber (s.a v) arkadaşlarından bazılarına, Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz dedi.
İçlerinden biri; Ey Allah’ın Rasûlü, büyük cihad nedir? diye sorunca:
Nefse karşı cihad cevabını verdi.
Gerçek şu ki, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir.
(Hac:46)
Merhametli olmayana merhamet olunmaz.
Hz. Muhammed (s.a.v)
Dinin bizzat kendisinin insan ruhu üzerinde bir etkisi olmasına rağmen, bu etki sadece dinin sözde değil, teslimiyetle kabul edilme derecesine bağlıdır.
Veren el, alan elden hayırlıdır
Hz. Muhammed (s.a.v)
Çölde bir insan, mekâna hükmettiğinin
bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde de bir bakıma zamanın
baskısından kurtuluyordu denebilir.
Arapların; Yahudilerden daha çok
peygambere ihiyaçları vardı, çünkü en azından Yahudiler tek
Tanrı’ya tapma bakımından İbrahim’in dinini takip ediyor ve
putlara tapmıyorlardı. Arapların bu yalancı tanrılara
tapmalarını ise sadece bir peygamber önleyebilirdi.
Putları kabul etmenin ve onların etkili olduğuna
inanmanın tek delili ve meşruiyeti gelenekti: babaları,
babalarının babaları ve daha büyük ataları hep öyle yapmıştı.
Bir yer, asla orasını insanlar
seçtiği için değil fakat Göklerde seçildiği için mukaddes olur.
Çünkü eşitlik, birine verilen şeyin diğerine verilmesini gerektiriyordu.
Peygamber(s.a.v):”Şartlar ne olursa olsun, inanan için hepsi iyidir.”(“Mümin; nimetlere kavuşursa, şükreder sevap kazanır. Musibetlere maruz kalırsa ona da sabreder, yine sevap kazanır.)
Peygamber (s.a.v) birçok kez, yaptığı her dünyevi işte kişinin mükemmeli araması gerektiğini vurgulamıştır. Birçok sözü de bu amacın dünyevi olmadığını ve uhrevi olduğunu belirtir. Ali (r.a) Peygamber’in (s.a.v) bu konudaki tutumununun şu sözlerle özetlenebileceğini söylemiştir:
Her zaman yaşayacakmış gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış.
Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra da OL! demesiyle o hemen oluverdi. Gerçek, Rabbindendir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma. Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ‘çekişip tartışmalara girişirlerse’ de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım.
Al-i İmran :59-60-61
Allah, İsmail’in topuğunun olduğu yerden bir su kaynağı fışkırttı. Bundan sonra vadi, suyunun bolluğu ve güzelliği nedeniyle kervanların konak yeri oldu ve kaynak ‘Zemzem’ adını aldı.
Hacer, Sâre’nin kızgınlığından kaçtı ve üzüntü içinde Allah’a yalvardı. Allah ona melek’le bir vahiy gönderdi: “Senin soyunu o kadar çoğaltacağım ki onu saymak mümkün olmayacak.” Melek ona şunları söyledi: “İşte, bir çocuğun olacak, bir erkek çocuğu dünyaya getireceksin ve adını İsmail koyacaksın; çünkü Allah senin kederini işitti.”
Fıtratını (yaratılış özellik ve gayesini) koruyan insan için, Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete dönüşür.
Şartlar ne olursa olsun, inanan için hepsi iyidir.
Peygamber (s.a.v.) sürekli olarak, kendisiyle birlikte yaşama ayrıcalığına sahip olan sahabeyi, bu ayrıcalığın bazı büyük sorumlulukları da beraberinde getirdiği konusunda uyarırdı. Çünkü Allah adildir ve onları, kötülüğe karşı koymanın çok zorlaşacağı çağlarda yaşayanlardan daha şiddetli cezalandıracaktır.Peygamber (s.a.v.) şöyle derdi: Siz öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkum olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak. (Tirmizi 31,79)
çünkü Allah profan olan bir şeyi rahmet olarak vadetmez ve Allah katında ruh yüceliğinden başka büyüklük yoktur.
Bir gün Mekke’nin üzerindeki yükseklikte Cebrail ona geldi ve topuğuyla tepenin yamacındaki çimenliğe vurdu.Oradan hemen bir su fışkırmaya başladı.Daha sonra namazdan önce kendisini nasıl temizleyeceğini Peygamber’e öğretmek için onun önünde abdest aldı.Peygamber de onu taklid etti.Sonra namazı nasıl kılacağını, kıyam,rüku, sucud ve teşehhüd miktarı oturmanın nasıl yapılacağını öğretti ve bunların aralarında Allahu ekber (Allah büyüktür) denilecek zamanları, namaz bittikten sonra da es-selamü aleyküm-selam üzerinize olsun (meleklere)- demesi gerektiğini söyledi.Peygamber yine onu taklid etti.Melek oradan ayrıldı.Peygamber de evine döndü.Döndüğünde öğrendiklerinin tümünü Hatice’ye öğretti ve birlikte namaz kıldılar.
Ramazan geleneksel inziva ayı idi.Kırk yaşında iken ramazanın sonlarına doğru bir gece yalnızken ona insan şeklinde bir melek geldi. Melek ona , Oku! dedi.O, Ben okuma bilmem! deyince , kendi anlattığı şekliyle şunlar oldu: Melek beni aldı ve dayanabileceğim son noktaya kadar sıktı. Daha sonra beni bırakıp oku! dedi. Ben Okuma bilmem! dedim, beni tekrar aldı ve sıktı ve tekrar takatımın son noktasında bırakıp, tekrar oku! dedi, ben yine okuma bilmem dedim. Beni üçüncü defa aynen sıktı ve bıraktığında şöyle dedi:

Yaratan Rabbinin adıyla oku
O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.
Oku, senin Rabbin en büyük kerem sahibidir:
Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.
İnsana bilmediğini öğretti. (Alak:1-5)

Çölle bağlantı her nesilde yenilenmeliydi; ciğerler için temiz hava, dil için saf Arapça, ruh için özgürlük.Kureyş’in erkek çocukları, çölden bu faziletleri kapabilmeleri için, daha kısa sürede yeterli olmasına rağmen, sekiz yaşlarına kadar çölde kalırlardı.
Peygamber (s.a.v) sürekli olarak, kendisiyle birlikte yaşama ayrıcalığına sahip olan sahabeyi, bu ayrıcalığın bazı büyük sorumlulukları da beraberinde getirdiği konusunda uyarırdı. Çünkü Allah âdildir ve onları, kötülüğe karşı koymanın çok zorlaşacağı çağlarda yaşayanlardan daha şiddetli cezalandıracaktır. Peygamber (s.a.v) şöyle derdi: Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkûm olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak.
Mehdî benim ümmetimden çıkacak, geniş alınlı ve uzun burunlu olacak. Daha önceden kötülük ve zulümle dolu olan dünyayı doğruluk ve adaletle dolduracak. Yedi yıl hükmedecek.
En sonunda Mehdi’den sonra veya onun hükümdarlığının son yıllarında Deccal gelecek, Sağ gözü üzüm gibi, tüm ışığı gitmiş kör bir adam. Yeryüzünde büyük tahribat yapacak ve anlattığı yalanlarla daha da çok insanı kendi tarafına çekecek. Fakat ona karşı savaşan bir grup mü’min bulunacak. Onlar savaşmak için çaba gösterirken dedi, Peygamber (sav); namaz kılmak için saflara dizildiklerinde Meryem oğlu İsa gökten inecek ve onlara imamlık yapacak. Allah’ın düşmanı, İsa’yı görünce tuzun suda eridiği gibi eriyecek. Eğer bırakılırsa hiç kalmayıncaya kadar erir; fakat Allah, onu İsa’nın eline düşürecek. İsa (as) da onun kanını mızrağının ucunda insanlara gösterecek.
O insanları, ümmetinin bozulma sonucunda hristiyan ve yahudileri izlemeye başlayacağını söyleyerek uyarmıştır: Siz onları adım adım, zira’ zira’ izleyeceksiniz. Öyle ki eğer onlar zehirli bir kertenkele çukuruna girseler, siz yine onların peşinden gideceksiniz.
Ebu Cehil’in oğlu İkrime aranıza mümin olarak geliyor. Bu nedenle babasını yermeyin Çünkü ölüyü yermek diriyi incitir ve ölüye ulaşmaz
Peygamber (s.a.v) şöyle derdi:Siz öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkûm olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak.
Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir. Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ ölüler’ demeyin ; tersine onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. And olsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: Biz Allah’a ait (kullar) ‘ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz. Rabbinden (olan bir salât ) bağışlanma ve rahmet bunların üzerindedir ve hidayete erenler de bunlardır.
Peygamber (s.a.v) şöyle derdi: siz öyle bir çağda yaşıyorsunuz ki, şeriatın onda birine uymazsanız mahkûm olursunuz. Fakat öyle bir çağ gelecek ki o zaman şeriatın onda birine uyan kurtulacak.
Mekke ve Huneyn zaferlerinden sonra dönüş yolculuğu sırasında Peygamber (s.a.v) arkadaşlarından bazılarına, “Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz” dedi. İçlerinden biri: “Ey Allah’ın Rasûlü, büyük cihad nedir?” diye sorunca: “Nefse karşı cihad” [325] cevabını verdi.
Peygamber (s.a.v)’in yüzü birden bire sarardı ve üç kez ‘Sübhanallah’ dedi. Bu Allah’ın mutlak yüceliğini ifade eden bir terimdi ve şimdi olduğu gibi aşılması gereken bir sınırla karşılaşıldığında söylenirdi.
Ey Peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah, sizin kalblerinizde bir hayır bilirse ( görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
İnsanlardan öyleleri vardır ki: Biz Allah’a ve ahiret gününe iman ettik derler; oysa inanmış değillerdir İman edenlerle karşılaştıkları zaman ‘iman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise derler ki; Kuşku yok, sizinle beraberiz . Biz (onlarla) yalnızca alay edicileriz.
Bakara 8, 14
Allah’ım! Senden selamını, rahmetini, bereketini ve affını diliyorum. Allah’ım! Senden ne sona eren ne de solan ebedî saadeti istiyorum. Allah’ım! Senden korkulacak günde eminlik, yokluk gününde bolluk istiyorum.
Kalb ve kalbin kötülüğüyle ilgili olarak Peygamber (s.a.v) Her şeyin pasını silen bir cilası vardır, kalbin cilası ise Allah’ı zikretmektir
“ Sizin için bu dünyadan korkuyorum , ola ki dünyevi şeyler için birbirinize rekabet edersiniz “ Hz. Muhammed (s.a.v.)
Hiçbir şey hakkında ‘Ben bunu yarın mutlaka yapacağım’ deme. Ancak: ‘Allah dilerse’ (yapacağım de). (Kehf:23-24).
O, umulur ki şükredesiniz diye işitme, görme ( duyularını ) ve gönüller verdi.
Cömert bir adama cömertlik yapılmalı.
“Biz göğü, yeri ve iki­si arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.”
Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.
Allah, ihanet edenleri sevmez.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir