İçeriğe geç

Kalsana Dedi Bana Kitap Alıntıları – Ülkü Burhan

Ülkü Burhan kitaplarından Kalsana Dedi Bana kitap alıntıları sizlerle…

Kalsana Dedi Bana Kitap Alıntıları

Hepimiz hepimizin hayatında bir duraktık… Gönlünüze uğramakla, gönlüme uğramanızla bahtiyarım
Ayrılık acısından ölmüyordu insan ama, yaşayamıyordu da…
Güzel bir dünyada yaşamak istiyorsanız siz de öyle bir meyhane bulunuz.
Yoksa biz
Biz bu dünyadan değil miydik?
-Orhan Veli
Derdimiz belli, aşk Yanıyoruz tabiri caizse.
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
-Özdemir Asaf.
Unutmanı kötü hatırlamana tercih ederim.
Daima güzelsin Nevhibe. İnsanın başını başka tarafa çeviresi gelmiyor. Yolu sana rastgelene hem şanssın, hem de çile .
Biten bir şeyi sürüklemek ikimizede yakışmazdı. Bırakalım bunu geleneklere sıkışmış insanlar yapsın. Birlikte geçirdiğimiz güzel günleri analım biz.
Ayrılık istenen bir şey değil. Ama vakti geldiyse oyalanmak sakıncalı Hiçbirimiz vazgeçilmez değiliz. Yerimiz de doldurulur günü gelince.
Sen, bir insanın yüreğinde tanıdıkça demlenenlerdensin.
Ruhu bayram yeri olup da dışı matem tutanlardı o.
Edebiyat,ara sokaklarına girilebildiğinde tadına varılacak, keşfettikçe sevilecek, geçmişin izlerini korumaya çalışırken, geleceğini merakla bekleyen, sabrı bol, sırrı derin, eskimiş şehirler gibidir Uzaktan bakıldığında davetkar görünmese de içine girdikçe kollarını sonuna kadar açıp, sarıp sarmalamaya hazır bekler,durur.Bilineniyle değil de bilinmeyeniyle hoş görünür göze
Hepimiz, hepimizin hayatında bir duraktık. Gönlünüze uğramakla ve gönlüme uğramışlığınızla bahtiyarım. dediğinde zamanın sihri, herkesi ve her şeyi ait olduğu yere teslim etmeye hazırlanıyordu.
Arkamda bırakacağım şeylerin hiçbiri bana ölümü korkunç gösterecek kadar mühim değil. Bütün bağlarımdan o kadar temiz sıyrıldım ki.
Ama aşk bedeni terk ettiğinde, hiçbir neden onu artık geri getirmiyordu. Hayat kısa, aşk ondan da kısaydı.
Edebiyat, ara sokaklarına girilebildiğinde tadına varılacak, keşfettikçe sevilecek, geçmişin izlerini korumaya çalışırken geleceğini merakla bekleyen sabrı bol, sırrı derin, eskimiş şehirler gibidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Gönülden taşmayan dilden dökülmez
Konuşmadan, dertleşmeden, kavga etmeden, iki lafın belini kırmadan ve hatta beraber susmadan insan mı olunurdu?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Emin ol sırf senin için değildi bu çırpınış. Azıcık da ben varım işin içinde.
Ben senin hiç gitmeyeceğini düşünmüştüm.
“Yanıt, muammanın çözümü olacaktı hatta yanıtsız kalmak da”
“Ben ki bir çok kereler kırılmışım, kırmışım
Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı
Birden onun yüzüne haykırmak ihtiyacı
Alev alev tutuştu yangın gibi
Bir dakika kendimin olamadım sahibi
Hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim,
Yola mağrur uzanan gölgesini çiğnedim.”

Nâzım Hikmet

“Dostlar, nasıl bir araya geldiniz?
Birbirinizi tanımazsınız.
Nerede bekliyorsunuz beni?”
“Acı, acıyla yarıştırılamaz.”
“İnsanın rahatça konuşabildiği, yazabildiği , içini açık edebildiği kaç kişi çıkar ki karşısına?”
“Unutmanı, kötü hatırlamana tercih ediyorum.”
Nurullah Ata
Trink Galata
Soğan salata
“En çok düşünülenin yüzü zor gelirmiş hatıra.”
“Hiçbir şeye doymadığı, her şeye hasret kaldığı otuz altı yaşıyla orada olacaktı.”
“Bir başkası için gayet dağınık olan hâl onun için bir düzendi.”
“Mevhibe, sen bırakmıştın beni!”
“İlhan hariç hepsi ona aşık oldukları yaşlarıyla gelmişti buluşmaya.”
“Hangi yaşta olmak istiyorsan o yaşını giyin, gel!
Sen bir insanın yüreğine tanıdıkça demlenenlerdensin.
Birbirlerinin yarasını görmüşlerdi. Yaraları aynı yerden olan insanlar, en kalabalıkta bile birbirini görür ve bulurdu. Yaralandıkları yerler mıknatıs olur çekerdi biribirini.
Sür kardeşim makinist, götür beni oraya.
Gönüllü bir azap çekiştir aşka başlamak. Sonunu tahmin etmek zor değildir ama yine de yaşamak istersin.
Hisleri, mantığını bastıracak kadar güçlü değildi.
Yazmak olmasa, kalem olmasa, acılarının hafifleyeceği yoktu.
Sanıyoruz ki bütün iş akılda, son sözü akıl söyler. Yok öyle bir şey. Bedenin de ruhun da tek hakimi gönül.
Aliye geçmişin hesabıyla şimdiyi tatsızlaştırmayacaktı.
Yüzün çiçeklerin en güzelidir.
Cümleleri yüksek sesle söyledi ki bakalım kulağı beğenecek mi?
Anlatacağı şey çok ehemmiyetsizse bile onu öyle bir anlatırdı ki, etrafındakiler dinlemenin yanında onu seyredaldıklarının farkına varmazlardı.
“Hadi bakalım! Hayat kimlere şanslı davranmışsa onlara içelim!” dedi. Bu sözü üzerine alacak kaç kişi vardı masada?
Başkalarının hikayelerine ağlarken kendimizden bir parça bulduğumuz gerçektir. Böyle olmasa, yaralarımızı başkasında görmesek onları anlayamazdık.
En çok düşünülenin yüzü zor gelirmiş akıla.
Gerçi kaç kişiye nasip olmuş ki istedikleriyle vedalaşıp can vermek.
Ya da gerçekten göründüğü gibi mutsuzdu insanlar.
Hangi mucize kendini tekrar ederdi ki?
Hepimiz hepimizin hayatında bir duraktık. Gönlünüze uğramakla ve gönlüme uğramışlığınızla bahtiyarım,
Başkalarının hikayelerine ağlarken kendimizden bir parça bulduğumuz bir gerçektir
Gönülden taşmayan dilden dökülmez
Kelimelerdi insanı ele veren
Başkalarının hikayelerine ağlarken kendimizden bir parça bulduğumuz bir gerçektir
Ben senin hiç gitmeyeceğini düşünmüştüm.
Emin ol sırf senin için değildi bu çırpınış. Azıcık da ben varım işin içinde
Görünüşü otuz beşlik olsa da kalbinin çok yaşlı olduğunu biliyordu o an.
En çok düşünülenin yüzü zor gelirmiş hatıra.
Konuşmadan, dertleşmeden, kavga etmeden, iki lafın belini kırmadan ve hatta beraber susmadan insan mı olunurdu?
Ne kadar renkli kıyafetler içindeydi insanlar. Ama yüz ifadeleri o renklere tezattı. Adamın gömleği gökyüzünün en canlı haliydi, ya yüzü?
Davetiyedeki istediğin yaşınla diye başlayan cümle geldi aklına.
Elbette öldüğü yaşla gidecekti.
Hiçbir şeye doyamadığı, her şeye hasret kaldığı otuz altı yaşıyla orada olacaktı.
Güzel bir dünyada yaşamak istiyorsanız siz de öyle bir meyhane bulunuz
Herkes bir yana o bir yana olmamış mıydı vaktinde?
Dükkânın havasına enikonu ısındığımı hissettiğim bir anda bu sevimli kadının ismini öğrenmek istedim:
Ismim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın?dedi
Eline değen her dergide o yıllara gidiyordu.
Başlarda sesi de kendine ait değilmiş gibiydi. Sesini yadırgar mı insan?
Ama bilmediler ki yürekler gibi beyinler de görmeden, görüşmeden bir olabilir.
Nazım hapisteyken Piraye bir mektubunda ona şöyle yazmıştı; Kendine iyi bak, sakın benden evvel ölme. Bu cümleyle sarsılmıştı. Hem bunun acısını biliyor hem de yeniden yaşama korkusunu taşıyordu. Nazım bu duyguyu şiire döküp altına da ikisinin adını yazmayı düşündü. O da Piraye’den önce ölmek istiyordu satırlarında

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
.
Piraye Nâzım Hikmet

Gerçi kaç kişiye nasip olmustu ki istedikleriyle vedalaşıp da can vermek?
Ayrılık istenen bir şey değil .
Ama vakti geldiyse oyalanmak sakıncalı
Hiçbirimiz vazgeçilmez değiliz .
Yerimiz de doldurulur günü gelince.
Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük ,dirildik
Bir anlam fırını içinde piştik
Anlamlı güzeli sever gideriz .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir