İçeriğe geç

Güç Ve Masumiyet Kitap Alıntıları – Rollo May

Rollo May kitaplarından Güç Ve Masumiyet kitap alıntıları sizlerle…

Güç Ve Masumiyet Kitap Alıntıları

Mutluluğun kederin ulaşabileceği yere kadar ulaştığı tamamıyla unutuluyor.
Sevgisi sürekli olarak yoldan sapıp güce yönelen ve gücü de ara sıra sevgi tarafından dönüştürülen varlıklarız.
İçinde merhamet barındırmayan gücün sonu zulümdür.
İçinde merhamet barındırmayan gücün sonu zulümdür.
Sevginin karşıtı nefret değil, kayıtsızlıktır.
Hayat, kişinin kendisini yenmesinden ibarettir. Nietzsche
Hayat; kötülükten uzak bir biçimde iyi olmayı başarmaktan  değil, kötülüğe rağmen iyi olmayı başarmaktan ibarettir.
Hayat; kötülükten uzak bir biçimde 
iyi olmayı başarmaktan değil, 
kötülüğe rağmen iyi olmayı 
başarmaktan ibarettir.
Hayat ; kötülükten uzak bir biçimde iyi olmayı başarmaktan değil, kötülüğe rağmen iyi olmayı başarmaktan ibarettir” s.287
Hayat, kişinin kendisini yenmesinden ibarettir. Nietzsche, s.161
Televizyondaki konuşmaların çoğu konuşmacının kişiliğini satmak için kullanılan sözler anlamında yalanlardır.
Eğer altta suyu ısıtan ocağı görmezsek, şiddeti beklenmedik münferit bir olay sanabiliriz.
Hayat, kişinin kendisini yenmesinden ibarettir.
Nietzsche
Açıkça itiraf etmek gerekirse, kötülük kapasitemiz sahte masumiyetimizin üstesinden gelmemize bağlıdır. Tek boyutlu düşünce biçimimizi muhafaza ettiğimiz müddetçe masumu savunarak eylemlerimizi örtbas edebiliriz.
verdiği cevapların sorulan sorularla bir ilişkisi yoktu. Bu durum aşırı ve kalıcı şekilde olursa şizofreninin bir türüdür. Fakat günümüzde buna politika denir.
İnsanları güçsüzleştirdikçe şiddet duygularını kontrol etmekten çok arttırırız. Toplumdaki şiddet olayları büyük ölçüde özsaygılarını oluşturmaya, kendilerinin ne kadar önemli olduğunu göstermeye çalışanlar tarafından yapılır.
Hepimiz içimizde kendi sürgün yerlerimizi, suç ve yıkımlarımızı taşıyoruz. Ancak bizim görevimiz bunları dünyaya salmak değil, bunlarla kendi içimizde ve diğer insanların içinde savaşmaktır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sevginin karşıtı nefret değil, kayıtsızlıktır.
Sahte masumiyetin özelliği; kendi çıkarlarını daima Tanrı’nın takdiriyle tanımlamak..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayat;kötülükten uzak bir biçimde iyi olmayı başarmaktan değil, kötülüğe rağmen iyi olmayı başarmaktan ibarettir.
Medya yılanı, insanı şiddet adındaki yasak meyveyi yemesi için baştan çıkarmasaydı, insan asla bu kadar kötü olamazdı.
Afrika’daki siyahlar şiddete başvururlar, çünkü iletişim kurmak için gerekli öz-saygıya sahip değillerdir.
İnsanlar genellikle onlara tuhaf gelecek bir biçimde, düşmanları öldüğü ya da aciz kaldığı zaman içlerinde garip bir boşluk hissettiklerini ifade ederler.Bütün bunlar düşmanımızın dostlarımız kadar bizim için gerekli olduğuna işaret eder.
Hep iyi olmaya çalışmak, kişiyi bir ahlak abidesi kılmayacaktır, ukala bir ahlak hocası kılacaktır.
Zira karşıt olanla yüzleşemedikçe, güç güç değildir ve alanın açısından hakikat olarak asla tecrübe edilmeyecektir.
akıllı anneler – bir yetişkinin saniyeler içinde atacağı düğümü çocuğun dakikalarca yapmasını sabırla beklemek ne kadar yorucu olsa da- çocuklarını mümkün olduğu kadar çok şeyi kendilerinin yapması için teşvik ederler.
Ancak günümüzde teknoloji tam tersini yapıyor: insanın varoluşunu küçültüyor, kurutuyor ve insanlıktan uzaklaştırıyor.
her zaman için kendi çıkarınızı Tanrı’nın gayesi ile bir tutmak.
muazzam bir televizyon ve başka kitle iletişim biçimleri yaratan ve bu araçları kullanarak çocuklarımıza gizlice saldırganlığı öğreten yaratık türleriyiz. Aynı zamanda durmadan saldırganlık karşıtı vaazlar veriyoruz.
birinin onu dinleyen, tanıyan, bilen birisine duyduğu ihtiyaç. İnsan ırkının bir parçası olarak var olduğu, önemli olduğu inancını duyurur insana bu.
Şiddet ; gücün fazlalığından değil, güçsüzlükten doğar.
Kişinin herkes gibi olumsuz bir yanının da olduğunun, şeytani olanın potansiyel olarak hem iyi hem kötü için çalıştığının ve bunu ne reddedebileceğinin ne de onsuz yaşayabileceğinin farkına varması dikkate değer bir nimettir. Başarısının çoğunun, bu şeytani dürtünün yarattığı çelişkilerin ta kendisine bağlı olduğunu görebilmesi de benzer biçimde faydalıdır. Bu durum; hayatın iyi ile kötünün bir karışımı olduğunu; saf iyi diye bir şey olmadığını ve kötünün potansiyel olarak var olmadığı yerde iyinin de var olmayacağını tecrübe etmektir. Hayat; kötülükten uzak bir biçimde iyi olmayı başarmaktan değil, kötülüğe rağmen iyi olmayı başarmaktan ibarettir.
İdeal sevginin aksine, anlamak -dostlarımızı olduğu kadar düşmanlarımızı da anlamak- insani bir ihtimaldir. Anlamada şefkatin, merhametin ve iyiliğin nüveleri vardır.
Mutluluğun kederin ulaşabileceği yere kadar ulaştığı tamamıyla unutuluyor.
Hep iyi olmaya çalışmak, kişiyi bir ahlak abidesi kılmayacaktır, ukala bir ahlak hocası kılacaktır. Ahlaki hayat, iyi ile kötü arasında bir diyalektiktir. İyinin ve kötünün hepimizin içinde mevcut olduğu gerçeği; herkesi ahlaki kibirden alıkoyar.
Birey ve toplum arasındaki bu diyalektik çatışmayı yaşamaktan kaçış yoktur. Tek seçenek şudur: kişi bunu yapıcı bir biçimde şevkle ve haysiyetle mi yaşayacak yoksa kendi zevkine göre düzenlenmemiş bir dünyaya karşı çıkarak enerjisini ve özünü mü boşa harcayacak?
; birey “hayır” da diyemiyorsa anlamlı bir “evet” yoktur ortada.
, insanların iyi olanı sevdikleri yönündeki safça inanç, ilk yanılsamalarımızdan biridir,
Öfke patlaması, psikolojik ilişkiyi temizler, daha büyük bir dürüstlüğe yol açar. Dolayısıyla, çoğu insan öfkelendikten sonra kendisini daha iyi hisseder.
Hayat; kötülükten uzak bir biçimde iyi olmayı başarmaktan değil, kötülüğe rağmen iyi olmayı başarmaktan ibarettir.
Şiddet, bastırılmış öfkedir.
Bir ayaklanmayı tahrik edecek şeylerden biri, tam olarak yüzlerce polis memurunun bir caddede dizilmesidir.
Şiddet; gücün fazlalığından değil, güçsüzlükten doğar. , şiddet güçsüzlüğün ifadesidir.
Şiddet gücün fazlalığından değil, güçsüzlükten doğar.
Bu, yaşamın iyilik ve kötülüğün bir karışımı olduğu, saf iyilik diye bir şey olmadığı ve bir po­tansiyel olarak kötülük olmasaydı, iyiliğin de olmayacağı de­neyiminin merkezidir. Yaşamda amaç, kötülükten ayrı olarak değil, kötülüğe rağmen iyiliği başarmaktır.
Karşınızdaki insanın dinlemeye değer olması için onunla ilgilenmeniz ge­rekir. Bu da kişinin diğeriyle, kişinin cinselliğini ifadesinin bir alıcısı, kişinin yalnızlığının giderilmesi için sömürülebilecek bir varlık veya başka bir şekilde bir nesne olarak değil de, in­san olmanın içerdiği anlamda ilişki kurması anlamına gelir.
Masumiyet, özel­likle, sinizme yol açan ihaneti henüz deneyimlemedikleri için halen inanıp güvenebilen çocuklarda cömertlik şeklindedir.
Aşırı utangaç kişi, ilişki kuracak şekilde kendini bı­rakamayan şüpheci kişi, derinden sevemeyen veya karşısın­daki insana verici olamayan kişi, kendisini zenginleştirecek deneyimlerden kendini yalıtan korkak kişi; liste sonsuza dek uzayıp gider. Bunlar, içlerinde bir miktar şiddet karışımının bir eksikliği gidermeye yardımcı olabileceği kişilerdir.
Modern tarih, insanlara hayvan gibi davranmanın, onları süreç içinde nasıl hayvana dönüştüreceğinin örnekleriyle doludur.
Tipik nevrotik kişi, çocukluğunda hiç çözümlenmemiş eski savaşları yeni insanlarla yapmaya çalışarak bütün ömrünü geçirebilir.
Kişi sevilmediğinde veya tutarsız bir şekilde se­vildiğinde ya da kendine hiç güveni olmayan bir anne veya baba tarafından sevildiğinde, daha sonraki saldırganlığında dünyadan bir intikam alma eğilimi, kendisine yaramayan bu dünyayı başkaları için de yok etme ihtiyacı gelişir.
Yaşam, ben­liğin zorluklara karşı yarışmasıdır, Nietzsche’nin defalarca şunu söylediğini duyarız: Yaşam benliği aşmaktan ibarettir. Darwin’in varoluş mücadelesi kavramını küçümsedi, bunun yerine, bütün canlıların mevcudiyetlerini koruma eğilimi şöyle dursun, kendilerini geliştirmek, büyümek ve daha çok yaşam üretmek için mücadele ettiklerini iddia etti. Böyle ya­parak mevcudiyetlerini riske atarlar. Böyle Buyurdu Zerdüşt’te şöyle dedi: Bu gizemli hayat bana sırrını verdi: Gördün mü, dedi, ben sürekli kendisini aşması gerekenim. Aslında buna, daha yüksek, uzak, farklı şeylere doğru, bir amaç dürtüsü veya meydana getirme iradesi diyebilirsiniz: Ancak hepsi birdir.
İşte bu nedenle güç, net ifade etmek gerekirse, başkasına verilemez çünkü bu durumda alan kişi bunu verene borçlu kalır. Bir anlamda benimsenmeli, alınmalı, ortaya konmalıdır. Çünkü karşı çıkılmasına karşı kullanılamadığı müddetçe, güç değildir ve alan kişi tarafından asla gerçek olarak tecrübe edi­lemez.
Tanrı’nın elinden cezalandırmaya ve yaptıkları yanlışlar için ceza olarak zararın ‘diğer insanlara’ verildiğine olan inancını açığa vurmaya başladı.
Sabah uyandığında ailesini düşünmelidir, yoksa zarar gö­rebilirler. Çarşafları yarım metre kaldırıp, duvarda belli bir yere bakmalı, yere tam olarak aynı şekilde basmalı, banyoya gidip tuvaletini yapmalı, hepsini de birisiyle tek bir kelime konuşmadan önce yapmalıdır. Kıyafetlerini çıkartmalı, atleti­ni giymeli, yatağına oturmalı, önce sol ayağım koymalı, son­ra pantolonu geçirmelidir. Eğer bu ritüelde bir hata yaparsa, yatağa geri dönüp, her şeye en baştan başlamalıdır. Bundan sonra Mary’ye (hizmetçi) veya ağabeyine günaydın demelidir. Kahvaltıda aynı sıkı düzeni takip etmeli; portakal suyu­nu içtikten sonra yumurtasını yemeli, sonra da sütü içmelidir.
Bu böylece devam edip gidiyordu.
Sevgi ve güç birbirine zıt olarak görüldüğünde, sevgi part­nerlerden birinin kendini küçük düşürecek biçimde teslim olmasına ve diğerinin de üstü kapalı (veya o kadar da üstü kapalı olmayan) bir biçimde hükmetmesine meyleder. Bunlar genellikle sadomazoşist evliliklerdir. Amacın yalnızca sevgi tarafından yönlendirildiği durumlarda, kendini ortaya koy­ma ve saldırganlık, güçle aşırı bozulmuş olduğu gerekçesiyle açıkça göz ardı edilirler. Bunun sonucunda diğerine dört elle sarılma, birbirini özümseme meydana gelir. Eksik olan, ken­dini ortaya koyma kararlılığı, partnerlerin her birinin hakları­nı gözeten saygınlık hissi ve yapıdır.
Şiddet en çok, duygusal olarak birbirine çok yakın, dolayısıyla birbiri­ ne karşı savunmasız olan kişiler arasında oluşmaya yatkın­dır. Philadelphia’da yapılan istatiksel bir cinayet çalışmasına göre, cinayetlerin çoğunda kurban ailenin bir üyesidir. En tehlikeli oda, yine cinayet olasılığı yönünden değerlendiril­diğinde, yatak odasıdır. Bu çalışmada M. E. Wolfgang, Eğer 16 yaşından büyük bir kadınsanız, diye yazmış, katiliniz büyük ihtimalle kocanız, âşığınız veya bir akrabanızdır Bir erkek öldürüldüğünde katili büyük olasılıkla karısıdır Ya­tak odası evdeki en ölümcül odadır.
Güç ve sevginin yan yana olduğu safsatası, sevgiyi sadece bir duygu, gücü de yalnızca zorlama kuvveti olarak görmek­ten kaynaklanır. Her ikisini de ontolojik olarak, olma veya süreç halleri olarak anlamamız gerekir
Kişinin, tümüyle egemen alınmamak veya bir hiç olarak işgal edilmemek için verecek bir şeyleri olmalıdır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir