İçeriğe geç

Kuyu Kitap Alıntıları – Adnan İslamoğulları

Adnan İslamoğulları kitaplarından Kuyu kitap alıntıları sizlerle…

Kuyu Kitap Alıntıları

Sigara ve kahve için Lazımıgayrimüfarık demişti

* Olmazsa olmaz, biri olmadan diğeri olmayan

sığınma varsa eğer bir kaçış da vardır.
Hayat bir hastalıktır ve Hipokrat dahi bu hastalıktan hali değildir.
Bazı aidiyetler ya da bazı sevgiler önce gönlümüze sonra hayatımıza pranga oluyor ve kendi irademizin haricinde bir hayata dâhil olabiliyoruz. Başkaları için yaşamak bu.
Ey yolcu Rüzgârsan da dur, burada yatan gönül yorgunudur
“Siyasetin önceliği neden hep ideolojik efendim, neden ülkenin demokratikleşmesi ve kalkınması değil? Liderler neden hep ideolojik kimlikle ve ideolojik düşmanlıklar üzerine siyaset yapıyorlar ve kendilerinin üzerinden gençliğe de yayıyorlar bu düşmanlıkları?”
“Bütün bunların sona ereceği günler nasıl gelecek ülkemize, ne zaman huzur içinde yaşayacak bu vatanın evlatları, bu ülkenin insanları?” sorusuyla bitirdi sözlerini. İçine çöken umutsuzluk sesinden yayılıyordu bahçeye.”
“Çocuk olmak bir daha asla erişemeyeceğimiz bir masumiyet,” dedi Yusuf
“Oysa Türkiye’nin tarihî ve kültürel tecrübesine baktığımızda açıkça görebiliriz ki, bu toplumun en köklü, en yaygın ve en faal refleksi milliyetçiliktir.”
“Ama bu devletin tepesinde zeval bulutları hiç eksik olmaz. Bazen yağmur olur yağar. O zamanlarda da bizler ıslanırız, gerekirse sele kapılır gideriz, yeter ki devlet zeval bulmasın.”
“Hep söylerim, ne varsa suyun öte tarafında var. ‘Muhacirler, kaybettiğimiz vatan topraklarının aziz hatıralarıdır,’ der Gazi Paşa’mız.”
“Güçsüz olan tarafımız iktisadımız, bünyemizde barındırdığımız sosyolojik mayınlarımız ve üç kıtadan sonra büzüle büzüle tutunarak kendimize vatan kıldığımız bu coğrafyanın kira bedelinin çok yüksek oluşudur. Bu bedeli bin yıldır ödüyoruz, en son Kurtuluş Savaşı’nda ödedik. Yine isteyecekler, yine ödeyeceğiz. Yine isteyecekler, biz yine ödeyeceğiz bu bedeli.”
“Bir amansız hastalık mikrobu gibidir dinî ve etnik çatışma nüveleri. Toplumu zayıf yakaladığında yere serer. Osmanlı güçlü olduğu için yere serilmemiştir yüzyıllarca.”
“Dibi görünmeyen, derin ve karanlık bir kuyu bu.”
“Devlet şerik kabul etmez evladım, kıskançtır. Kılıcı keskindir devletin, gün gelir babanın boynunda parıldar, gün gelir evladın boynunda kement olur.”
“Hangi gerçek hangi hayalden daha güzeldir efendim ve hangi hayat hangi sonsuzluktan daha güzel olabilir?”
“Hayatları boyunca aynı hedefe doğru ama hep ayrı istikametlere yürüyeceklerdi.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İttihatçı torunu olarak İttihatçıların vatanseverliklerini anlatıyordu annesi. Üç kıtada cepheden cepheye devletin bekası için nasıl koştuklarını, Teşkilat-ı Mahsusa’nın üç kıtada nasıl teşkilatlandığını anlatıyordu.
Yusuf hayatla olan bağın neden zayıf?
Hayır Ağabey. Tam olarak hayata bağlıyım. Yalnızca hayatımın bir anlamı olmalı diye düşündüğümde, ancak adanmış bir hayatı anlamlandırabiliyorum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocuk olmak bir daha asla erişemeyeceğimiz bir masumiyet.
Vefası olmayanın imanıda yoktur.
Hayatları boyunca aynı hedefe doğru ama hep ayrı istikametlere yürüyeceklerdi.
Bazen kendi yapıp ettiklerimizi bile sorgulayabiliriz. Bir insanı her yönüyle tanımanın imkânsız olduğunu düşündüğüm için böylesi bir teslimiyeti doğru bulmuyorum. Ebedî eminlik hissinin neticesi hayal kırıklığı olursa eğer, kalp de onarılamaz bir şekilde kırılır.
Ah şu hatıralar, terk etmiyor insanı!
Bizimle birlikte yaşıyorlar, ölene kadar.
Uyuyamayacaksın
Memleketin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin
Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketin hali
Gözüne uyku giremez ki
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.

(Melih Cevdet)

Neşeli değiller, hüzünlüler. Hüzünlerini neşelerinin içine saklıyorlar yalnızca.
Çeğen Tepesi’nde Enver, Konak Meydanı’nda Hasan Tahsin, Kocatepe’de Mustafa Kemal kim ise bu çocuklarda onlardır
Gökten inmedik biz, binlerce yıllık tarihimiz var.
”İki eskiden birisi yeniyi üstlendi. Yeninin yaşaması, güçlü ve uzun ömürlü olması için eskinin ölmesi gerekiyordu. Aksi takdirde yeninin yaşama imkânı yoktu. Yeninin köklerinin iyi tutunması için eskinin kökünden sökülmesi gerekiyordu. Bu sebeple Enver Paşa, Türk dünyasındaki uyanış ve savaşı Asya’ya yayarak Anadolu’yu rahatlattı. Mustafa Kemal Paşa ise Anadolu denilen coğrafyada Türk’ün vatanında tutunmasını sağlamak için kaldı. Enver Paşa’nın hayalleri sınır tanımıyordu, ucu bucağı yoktu. Mustafa Kemal Paşa ise tedbirliydi. Evvela bu topraklarda tutunmak istiyordu ve yeniyi inşa edecek kadar zeki ve stratejik bir aklın sahibiydi. ”
”Birlikte daha güçlü olmazlar mıydı, devlet daha güçlü olmaz mıydı? ”
”Süleyman ve Mustafa bir olamadılar, baba oğuldu onlar. Bayezit ile Cem de bir olamadılar, onlar da kardeşti. Devletin birliğini tehdit edince Cem’i nasıl da savurmuştu kader düşman saraylarındaki esaretine. Devlet şerik kabul etmez evladım, kıskançtır. Kılıcı keskindir devletin, gün gelir babanın boynunda parlar, gün gelir evladın boynunda kement olur. ”
Biz burada akşama kadar neler görüyoruz bir bilsen. Sonradan görme zenginlere, eşya ile aralarında hiçbir hukuk kuramayan, eşyanın da bir ruhu olduğuna dair en ufak bir fikri olmayanlara, eşyanın üzerine sinen yıllara ve hatıralara saygısı olmayanlara neler satıyoruz. Hatıra satın alabileceğini düşünenlere, aldığı eşya için yanındaki arkadaşına Büyük büyük dedemden kaldı deriz , diyebilecek kadar görmemiş türedi zenginlere tahammül ediyoruz.
Hanenize ay doğacak, üzerinizde göz var, gözleri çıksın inşallah, üç vakte kadar haber var.. ” her falın klişe cümleleriydi.
dakikalarca gökyüzüne bakar, gökyüzünün sonunu merak ederdi. O sondan sonra da bir şeyin başlaması gerektiğini düşünürdü. Vardığı tek yer sonsuzluk olurdu her defasında. İzah edemediği sonsuzluk galiba Tanrı’nın adıydı ve aynı bunun gibi Türkler için de Tanrı’nın bir diğer adı devletti. Kutsalların en tepesindeydi devlet ve uğruna her şey feda edilmeliydi.
”Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına; ey ufuklar, diyorum, yolculuk var yarına. ”
Üzerine yol yorgunluğu çökmüş pek çok insanla doluydu etraf. Hepsi bir yerlerden geliyor, hepsi bir yerlere gidiyordu. Hepsinin geride bıraktıkları, hepsinin bekleyenleri vardı; kimini hasretle, kimini endişeyle, kimini korkuyla, kimini merakla. Kendisini bekleyen hangisiyle bekliyordu acaba, peki kendisi hangi duyguyla gidiyordu bekleyene?
Fenafiddevle bir karakterdir, bir seciyedir, bir ahlaktır, leke kabul etmez ve gökten inmez bir bayraktır, bağımsızlıktır Hiç tasa etme Yusuf, bizim millet zaten kahramanın yaşayanını değil, ölenini yüreğinde taşır ve hakettiği değeri ölünce verir.
Bize biçilen yazgı değişmez evladım, fenafiddevle kanla yazılır.
Hangi gerçek hangi hayalden güzeldir efendim ve hangi hayat hangi sonsuzluktan daha güzel olabilir?
Çeğen Tepesi’nde Enver kim ise, Konak Meydanı’nda Hasan Tahsin kim ise, Kocatepe’de Mustafa Kemal kim ise bu çocuklar da onlardır.
Bazı aidiyetler ya da bazı sevgiler önce gönlümüze sonra hayatımıza pranga oluyor ve kendi irademizin haricinde bir hayata dâhil olabiliyoruz. Başkaları için yaşamak bu.
Ey yolcu Rüzgârsan da dur, burada yatan gönül yorgunudur
Qui acceperint gladium gladio peribunt.
(Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecektir )
Hem akıl sahibi olup hem yapmamak gibi bir tercihi varken bu kadar vahşileşebilen ve bu kadar kötülüğü yapabilen canlı ancak insan olabilir bence, hatta sadece insan olabilir.
Önyargılarımız namusumuz değildir. ( ) Yanıldığımızı anlayıp bunu kabullendiğimizde ve hele muhatabına itiraf ettiğimizde daha bir insan oluruz.
“hiç tasa etme yusuf, bizim millet zaten kahramanın yaşayanını değil, ölenini yüreğinde yaşatır ve hak ettiği değeri ölünce verir.”
#kitapşuuru
“bize biçilen yazgı değişmez evladım, fenafiddevle kanla yazılır.
çanakkale’den yemen’e, sakarya’dan balkanlara kadar ‘hey on beşli on beşli’ türküsüne şehit güftesi olarak düşen 1315 doğumluların üzerinde yükseldi devlet.”
#kitapşuuru
“kür şad ölerek yaşatmanın destanıdır.”
#kitapşuuru
“fakat türkeş bey bu tuzağa düşmeyecek ve türk milliyetçilerinin bu toprakların çocuklarının kanıyla yıkanmasına izin vermeyecektir.”
#kitapşuuru
“ Bir mustafa kemal daha doğacaksa eğer varsın açılsın yolları, nasıl olsa tepeleriz, tepeleyemezsek de gölgesine sığınacakları bir şerif hüseyin bulana kadar kovalarız”
#kitapşuuru
“ümit edecek kadar ömrümüz varsa ümitvar oluruz”
#kitapşuuru
“çocuk olmak bir daha asla erişemeyeceğimiz bir masumiyet”
#kitapşuuru
Fenafiddevle bir karakterdir, bir seciyedir, bir ahlâktır, leke kabul etmez ve gökten inmez bir bayraktır, bağımsızlıktır
Kabre sığmayan Ercüment Yahniciler, on dördünde Adem Pekmezciler, Mustafa Daşdangiller, henüz on beşinde bıyığı yeni terlemiş Balıkesirli Kemal Ürerler, sağır ve dilsiz Ahmet Sarpkayalar, Kenanlar, Bekirler, Hüseyinler. Bir iftardan sonra katledilen Ruhi Kılıçkıranlar, ciğerlerine hava basılarak şehit edilen Dursun Önkuzular. Babalarının gözleri önünde katledilen Serdar, Levent ve Uğur Erkenezler
Onların üzerinde yükseldi bu devlet.

Ümraniye’de beş işçiydi onlar, Adana’da altı öğretmen.
Onların üzerinde yükseldi bu devlet.

Sustular. Öylesine sustular ki suskunlukları muhayyel bir yolculuğa dönüştü.
Yolculuk bitse de evimize gitsek diyordu sanki herkes; en güvenli yerleri evleriydi, fakat Gün Sazak en güvenli yerinde, evinin önünde öldürülmüştü.
Bir ateş yakılıyordu, alevlerin en kızgın olduğu anda gençlik o ateşe atılacaktı ama ateşi söndürmeye kimsenin gücü yetmiyordu.
bu darbe sizleri devletin ve her şeyin dışında bırakacak, sizinle birlikte Türk milliyetçiliğini de. Başkaları yönetecek Türkiye’yi. Darbe ve darbeciler bunun alt yapısını hazırlayacaklar yalnızca.
Devlet için hayatından geçen ülkücüler, devlet düşmanı örgütlerce katlediliyor, devlet de bunu seyrediyordu.
Bizim en büyük gücümüz ordu – millet geleneğimizdir.
Yolum yoluna, yönüm yönüne, ömrüm seninle ve son nefesimde, kışların bahar, âlemin ağyar, yalnız iki yarım ruhun bir olduğu bir istikbal
Sensiz bir dünya, sensiz bir şehir, sensiz bir gök, sensiz bir yer, sensiz iklimler, sensiz bir hayat anlamsızlaşırken
Neden beni yalnız bıraktın?
Neden fısıldamıyor kulaklarıma artık ümidin, gözlerinin ışığı neden ulaşmıyor bana?
Allah’tan umut kesilmez.
Ölen Türk çocuklarının, ne solcusunun ne de ülkücüsünün eğitim zayiatı kadar değeri yoktu devletin gözünde.
( ) Yeteri kadar güçlü değiliz. Güçlü olan tarafımız binlerce yıllık devlet geleneğimiz, tarihimiz, kültürümüz ve dünya coğrafyasında bıraktığımız ayak izlerimizdir. Güçsüz olan tarafımız iktisadımız, bünyemizde barındırdığımız sosyolojik mayınlarımız ve üç kıtadan büzüle büzüle tutunarak kendimize vatan kıldığımız bu coğrafyanın kira bedelinin yüksek oluşudur. Bu bedeli bin yıldır ödüyoruz, en son Kurtuluş Savaşı’nda ödedik. Yine isteyecekler, yine ödeyeceğiz. Yine isteyecekler, biz yine ödeyeceğiz bu bedeli.
Eski kabahatlerim yeni kabahatlerimin teminatıdır bir nevi.
Bizim tarih ve kültürümüzde soyluluk kandan değil terbiyeden gelir.
Millî görüş denilen ve hiçbir kavganın tarafı olmayan takım neden bütün savaşın hiçbir yerinde değildi?
Çiğnenen mukaddesat, vatan, bayrak neden onları bu mücadelenin içine çekmiyordu ve onlara neden hiçbir şey olmuyordu?
Neden onların milliyetçilik ve özellikle bir Türklük alerjileri vardı?
Ölüm neden hep Türk çocuklarına yakışıyordu, neden ölüme hep Türk çocukları koruyordu?
Nasıl bir devletti ki bu, hem bu kadar kanın akmasını seyrediyor, hem kan akıtanları kontrol ediyor hem de işkence ediyor.
İnsanın en güçlü duygusu inanma duygusudur.
beklemek ateşten şiddetlidir.
Bekleyeceğim. Madem ben ihlâl ettim kuralları, beklemek bana düşüyor, sabır bana düşüyor, bir söğüt dalı gibi eğilmek bana düşüyor.
Din sadelikten uzaklaştıkça, hoca efendilerin diline cezbe ve cerbeze hâkim oldukça, dinin muhtevası mucizelerle dolduruldukça fitne yayılıyordu, tarih bunun misalleriyle doluylu. #kitapşuuru
Su ateşten evlâdır.
Çocuk olmak bir daha asla erişemeyeceğimiz bir masumiyet.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir