İçeriğe geç

Kalbim Ağır İşçim Sevgilim Kitap Alıntıları – Onur Behramoğlu

Onur Behramoğlu kitaplarından Kalbim Ağır İşçim Sevgilim kitap alıntıları sizlerle…

Kalbim Ağır İşçim Sevgilim Kitap Alıntıları

alfabeyi sen yazsan
harfler göğsümden
havalanırmış meğer..
bizi dünyada dünyasız bırakan
kimsenin kimseyi çıldırasıya istemediği bir çağ..
heves et bana..
kafamı
seslerle
sözcüklerle
görüntülerle
donatıyorum
ki
zihnimde
yarattığım
dünya
gerçek
dünyaya
olabildiğince
benzesin
hatta
mümkünse
sollasın
gerçekliği..
şarkısın bana..
bildiğim: ne biliyorsam ödedim bedelini
ve ey kırkı deviren kalbim
“seni seviyorum yabancı bir ülkeyi sever gibi”
kalbim, ağır işçim, sevgilim
sana mavi
masmavi bir ışık gönderiyorum
beni hatırlaman için
ayrıldığımızda
Şansın döndüğü an
“ölüm, bir hanımefendinin elbisesi gibi
yerleri süpürerek gelir.”
baştan başlamalı, aşka
yerçekimine inandığımız kadar inandığımız günden
roman sayfalarında kaybolmak istiyorum
hikâyeler anlatmak
avunmak

onca yoksulluk varken

ölçüye boşverip
ateş ritminde çalarak
kalbim, kürek mahkûmum, canımın içi
senle ben sonlu sanılan aşkla
senle ben sonsuz ah’ıyla hayatın
senle ben aydan yağan yağmurda
senle ben

olabilirdim, olabilirdim, olabilirdim

benim bir kalbim var çocuklar için
yaşarım yaşarsam bundan sonra
no pasaran! no pasaran! no pasaran
geçit yok, geçit yok hayatın düşmanlarına
her şeyin formüle
her şeyin rakama
sığabileceği sanılır
yabangüllerinin
yaz gülüşlerinin
sabır taşının

oysa hayattır, şu vasatlık
paylaşacağımız yegâne ekmek
inkâr edemeyiz onu
sadık kalacaksak kendimize

Zamanla alışılan,zamanla unutulan
Zamanla un ufak her şey gibi.
Kalbim, ağır işçim,sevgilim sana mavi masmavi bir ışık gönderiyorum.
Beni hatırlaman için ayrıldığımızda.
Oğuz Atay’ın son sözleri
– ‘ölmüyorum,merak etmeyin’-
Kadar hazin günler.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
vahşi bir uygarlığız biz durma sarhoş olalım
bağbozumu gibiyiz ilk çağdan haber gibi
kavuşmak mümkün değil ya hızla çarpışalım
ya dörtnala geçelim birbirimizi
şimdilik âşık olmakla meşgulüm
başka yolunu bilmediğimden unutuşun
bir milyon aşk şiirisin
ve umutlu bir şarkı
gerçeğin ta kendisidir alacakaranlık
başkaldırı
okların en bükülmezi, özgürü
korkudan, cesaretten doğan çılgınlık
aşar darağaçlarını
biz yoksak ben de yokum
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
aykırım, fizikötem, doğaüstüm
dante’den bir sayfanın anısı
her şeyi fetheder aşkın
roma’yı, atları ve tanrıları
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.
Yaklaşma bana sakın
suç mahalli gibiyim.
Yaşananları
mazur
gösterecek
ya da
eksiksiz
açıklayabilecek
hiçbir
kuram
ideoloji
felsefe
din
yok.
Soldan sağa okudum
ah ki öyle okunmuyordu aşk.
biri vardır,
sessiz dinler,
anlamıştır,
bir şey söylemeden çeker gider.
Pencereyi kapama gök dolabilir içeri
Ölüm, bir hanımefendinin elbisesi gibi
Yerleri süpürerek gelir
Konuyu değiştirmek istemiştir tanrı
Yahut konunun seninle
İlgisi olmamıştır hiçbir zaman
Tam yedi buçuk miyop
Kara gözlüklü bir ihtiyar olabilir
Bastonuyla denizleri yaran
Çarmıhtaki oğlunu duymayacak kadar
Ağır işittiği de söylenebilir
Yaşayan her şeyi seviyorum. Yüreği ölmemiş her şeyi
Sana giden bir otobüs olsa atlayıp gelsem
Roman sayfalarında kaybolmak istiyorum
Hikayeler anlatmak
Avunmak
Benim bildiğim filmin
Sonu kederli biter
Benim bildiğim dinin
Çiçeği, kuşu öldü
Gerçek bende
Nefes darlığı yapıyor
Kafamı
Seslerle
Sözcüklerle
Görüntülerle
Donatıyorum
Ki
Zihnimde
Yarattığım
Dünya
Gerçek
Dünyaya
Olabildiğince
Benzesin
Hatta
Mümkünse
Sollasın
Gerçekliği
Kuş ölür,
Sen uçuşu hatırla
Bir gün el olacak ellerimi
Benim bir kalbim var çocuklar için
Yaşarım yaşarsan bundan sonra
Genç kalmayışına içerliyorum
Boyun fıtıklarına
Evin önünden geçtiğimde
Işıkların sönük oluşuna..

Sırtma koyduğun havlu
Göğsüme sürdüğün viks
Kaynattığın ıhlamur
Kadar olamayışıma
Yani işte
Şiir bile yazamayışıma
Esirgeyip bağışlayan
Var eden
Ve yaratan
Anneme

Ölüm soyutlaşırsa
Hayat da soyutlaştı demektir
Biz yoksak ben de yokum
Pencereyi kapama gök dolabilir içeri
yüksekteyse en alçaklar
marangoz hatası var
bir gün devrilir koltuklar
silinir tarihten adları

aman şair söz söyleme
seni bekler hapishane
kanun hükmü kararname
saplar sırta bıçakları

biz hakikat erbabıyız
özgürlüğe sevdalıyız
haklılığın isyanıyız
bize her yer başkaldırı

bak ne buyuruyor kur’an:
haramidir halktan çalan
sor kendine ey müslüman
çok mu sevdin iktidarı?

muhterem yaman tacir
alıp satmasını bilir
köprü yapar yol gösterir
gösteremez diplomayı

ne istedilerse verdi
vefasızmış kardeşleri
üst akılı, paraleli
kaplamışlar dört bir yanı

bir çılgınlık arıyorum
romanlardan, filmlerden öğrenilmemiş
ilk seninle
yalnız seninle denenmiş
katiller ve tesadüfler çağındayız
yürürken paramparça olabilirim
yanımdan geçip giden adam
belki kendini patlatacak birazdan
karaoke barda şarkı söylemektir hayat
birkaç dakikalığına senindir sahne
sadece taklit edersin
senden öncekileri

küçük mabetler yapmaktır
abarttığın fikirlerle duygular için
annenin bile fark edemediği
nazar boncuğu gibi bir sancı
kalbine usulca yerleşirken

şansın döndüğü an
ölüm, bir hanımefendinin elbisesi gibi
yerleri süpürerek gelir
konuyu değiştirmek istemiştir tanrı
yahut konunun seninle
ilgisi olmamıştır hiçbir zaman

zamanla tuhaf bir gece hayvanına dönüşür insan
öfkesi kederde boğulmuştur
odası mağaradır bakışları karanlık
söz bitmiş ses kısılmış heves büsbütün kırık
bana hayretle bak, beni göğsünde uyut
heves et bana, bütün kitaplarımı yırt
aklımdan geçenleri oku, bana gücen, beni öp

beş yüz sayfalık bir romanı bitirir gibi bitirdiğim şiirler
hiçbir yaramı iyileştirmiyor artık

her yerde hür doğan
her yerde zincire vurulan insan
yani kaskatı gerilmiş
suratımın ortası
okumak
düşünmek
tefekkür
demlenmek derinleşmek
-hassiktir ordan!-
rom içen korsanlara özenip
sallama çay içmekten başka bir halt etmediğim günler
yaşayan her şeyi seviyorum. yüreği ölmemiş her şeyi.
kuş ölür,
sen uçuşu hatırla
bir gün el olacak ellerimi
tatlı badem sokağında
zerdali iyiliğiydin sen
biri vardır,
sessiz dinler,
anlamıştır,
bir şey söylemeden çekip gider
öyleyiz, öyle bir
canlı hücre,
ağzına kadar yüklü,
ormanın sessizliği,
insanın ölümü reddeden yanı,
kırık bir saatin
akrebi
yelkovanıyız biz
gezegendeki son kuşun
çır çır çırpınışı
her şeyin formüle
her şeyin rakama
sığabileceği sanılır
yabangüllerinin
yaz gülüşlerinin
sabır taşının
oysa hayattır, şu vasatlık
paylaşacağımız yegâne ekmek
inkâr edemeyiz onu
sadık kalacaksak kendimize.
boynumu sarmalayan kırmızı kaşkolum benim
kelebek kanadındaki damar
kanayan yaram belki
belki çocukken okuduğum kitaplar
Bir gün var oluruz belki
Şimdilik ölmekteyiz.
Bense tutmalıyım kendimi
Kemiklerimi kırmalı, başımı çatlatmalı
Sakın aşık olmamalıyım.
İyi değilim bugün, belki kederden, belki
Hafifçe öne eğilen başın
Belki parçalanıp durmak
Belki parçası olamamak dünyanın.
İnsanlar üstüme basıyor sanki
Sanki bir kış denizinde boğulmaktayım.
Beş yüz sayfalık bir romanı bitirir gibi bitirdiğim şiirler
Hiçbir yaramı iyileştirmiyor artık.
ey bunca acıyı dirence dönüştüren birikim.
katiller ve tesadüfler çağındayız
yürürken paramparça olabilirim.
bana hayretle bak, beni göğsünde uyut
heves et bana, bütün kitaplarımı yırt
beş yüz sayfalık bir romanı bitirir gibi bitirdiğim şiirler
hiçbir yaramı iyileştirmiyor artık
kalbi taşlaştırmalı elbet, dindirecekse
kafamı
seslerle
sözcüklerle
görüntülerle
donatıyorum
ki
zihnimde
yarattığım
dünya
gerçek
dünyaya
olabildiğince
benzesin
hatta
mümkünse
sollasın
gerçekliği
bu suret mülküne mihmana geldim
benim bildiğim ve ben
yeniden başlamalı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir