İçeriğe geç

Bir Gözyaşı Bir Tebessüm – Kum ve Köpük Kitap Alıntıları – Halil Cibran

Halil Cibran kitaplarından Bir Gözyaşı Bir Tebessüm – Kum ve Köpük kitap alıntıları sizlerle…

Bir Gözyaşı Bir Tebessüm – Kum ve Köpük Kitap Alıntıları

Ah ne de zalimdir insanoğlunun cehaleti!
Sevgilim, gel yanıma otur ve yüreğime kulak ver, gülümse; çünkü senin mutluluğun geleceğimizin bir işareti olacaktır; neşelen çünkü parlak günler bizi bekliyor.
Arkamdan yas tutmayın benim,
Ama gençlik ve sevinç türküleri söyleyin.
Bu öyle bir şeydi ki, sabırla güçlenir, zorluklara karşı büyüyüp serpilir, kışları sıcacık olur; baharda çiçekler açar, yazları serin esintiler çıkarır ve sonbaharda meyveler verirdi – aşkı keşfettim.
Benim sözlerim, biliyorum, anlaşılmaz geliyor size, çünkü uçurumlar anlamaz yıldızların şarkısını.
Hayat Ölüm’den zayıf, ama Ölüm de Aşk’tan zayıf.
‘İnsanlık’ dediğimiz şey, Aşkın Varlık’ın yeryüzündeki soluğudur. Aşkın Varlık onunla sevgiyi ve iyi niyeti öğütlüyor. Ama insanlar alayla bakıyorlar bu tür öğretilere. Nasıralı İsa bu öğretileri dinledi, benimsedi ve çarmıh oldu onun nasibi. Sokrates O’nun sesini işitti ve bu sesin peşinden gitti ve fani bedeni baldıran zehriyle ifna edildi. Nasıralı’nın ve Sokrates’in peşinden gidenler, o Tanrısal çağrının izleyicileridir.
İnsanlar ancak ruhun tapınaklarını yıkmak için bir araya geliyor, ancak içinde fani bedenlerin barınacağı binaların inşası
için el ele veriyorlar.
Ah , aşk ne kadar büyük!
Ve ne kadar çelimsizim ben!
Ne kadar kabadır insanoğlunun cehaleti
ve ne kadar yapışkan!
Gel, gel artık güzel Ölüm; ruhum seni istiyor, seni özlüyor, diye mırıldandı, Yaklaş bana ve hayatın zincirini çöz boğazımdan, çünkü onu taşımaktan yoruldum artık
Başkalarının haklarını korumak en soylu ve en güzel insan davranışıdır;
, çünkü vicdandır benim yargıcım
Kalbim, bunun üzerine, Bilgi’ye, Aşk ve
Güzellik Meleğine yöneldi ve Beni hikmetle doldur ki, yüce melek, onu insanlarla paylaşabileyim, dedi ona. Bilgi de bana, Aradığın şeye hikmet deme, diye cevap verdi, hikmetten çok talih ya da zenginlik demek doğru olur ona, çünkü gerçek zenginlik dışardan değil, fakat hayatın kutlular kutlusu kendi özünden gelen şeydir. Bunun içindir ki, kendini paylaş insanlarla.
Otur ve bana yüreğindeki ışımadan söz et; Çünkü bu, kapımızın önünde
Uğuldayan rüzgardan
Daha yüce: şeylere kanatlandırır bizi.
Karanlığı fethedecek mi, söyle,
Aydınlık, günün birinde?
Ne zamana kadar ağlayacaksın böyle?
Senin düşlerini, özlemlerini
Buyruklarını dile getirmek
Ve renkli yorumlarla yapmak için bunu,
İnsan dilinden başka dil bilmiyorum.
Bütün bunlardan sonra, Tanrı hem güldü, hem ağladı. İnsan ‘a karşı taşkın bir sevgi hissetti içinde ve yol gösteren kayrasıyla koruma altına aldı onu.
Ve hayatı yerleştirdi onun içine, ölümün de hayaleti olan hayatı.
Sen benim kardeşimsin ve ben seni seviyorum ve bütün gücü ve saygınlığıyla sevgi adaletin ta kendisidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanoğlu her şeyden korkar,kendisinden bile.
Despot hükümdarların ellerinde çok çektim;
Çıldırmış istilacıların esiri oldum;
Zorbalığın dayattığı açlığı çektim;
Fakat hala her yeni günü selamlamak için,
Mücadele edeceğim deruni bir güce sahibim.
Bitap düşmüş olabilirim fakat ben asla ölmeyeceğim.
Eyvah! Uykusuzluk uyandırdı beni!
Evren benim ülkem ve insan ırkı da kabilemdir.
İnsanoğlu her şeyden korkar, kendinden bile. Cennetten korkarsınız, ruhani huzurun kaynağından; doğadan korkarsınız, istirahatin ve sükunetin limanından; iyiliğin Tanrı’sından korkarsınız, öfkeyle suçlarsınız O’nu, halbuki O sevgi ve merhamet doludur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Güzellik, ruhunu çeken, almayı değil vermeyi seven şeydir.
Gel, sevgilim; zambakların içinden kışın son gözyaşlarını içelim, yatıştıralım ruhlarımızı kuşların sesiyle, bizi mest eden esintinin sarhoşluğuda dolanalım.
Ruhum, beni hayatın ıstırabına ve sefilliğine karşı avutan dostumdur.
Varoluşun aşkı bizi insanları haklarından mahrum etmeye mecbur kılıyor!
Tanrım! Annem beni seni rızanla bu dünyaya getirdi ve şimdi daha henüz sonum gelmemişken beni bu dünyadan sana göndermeye çalışıyorlar.
Gel, ey güzel Ölüm! Ruhum senin özleminle dolu. Yaklaş bana ve hayatın bedenimi sarmalamış şu zincirlerini çöz çünkü onları sürmekten bitap düştüm.
Gecenin sessizliğinde sevgiliyi ziyarete gidiyorsun
Onun varlığından keyif alıyorsun
Bu beden varlığını sürdürecek,
Ayrılığın ve umudun acı kurbanı.
Bu kadehten bir yudum aldığın vakit hayatın fani neşesinin manasına varacaksın çünkü keder, gün geçtikçe çoğalır.
Eğer geçmişini ve geleceğini unutmaya niyetli değilsen bu kadehten sakın içme çünkü mutluluk, safi bir andır.
Çünkü aşk söz konusu olduğunda şüphe günahtır.
.
Nostaljide bir gün, bir yıl, on yıl ya da bir ömür arasında fark yoktur, çünkü özlemin miktarı zamanın ötesindedir.

Para, tıpkı telli bir enstrüman gibidir; çalmayı bilmeyen kişi, safi ahenksiz bir melodi çıkarabilir. Para aşka benzer,
ona sahip olan kişiyi usulca ve acıyla öldürürken onu başka bir kimseye bahşedene de hayat verir.
Ruhum, bana merhamet et!
Kavrayışımın ötesinde bir talih gösterdin bana.
Sen ve talih bir dağın doruğundasınız;
Ben ve sefillik ise bir vadinin çukurunda bir başınayız.
Buluşacak mı sence vadi ve dağ ?
Para aşka benzer, ona sahip olan kişiyi usulca ve acıyla öldürürken onu başka bir kimseye bahşedene de hayat verir.
..karanlık zindana atabilirsin beni, fakat düşüncemi hapsedemezsin çünkü o özgürdür, geniş gökyüzündeki esinti gibi.
Ellerimi zincire vurabilirsin ve ayaklarıma prangalar giydirebilirsin, karanlık zindana atabilirsin beni, fakat düşüncemi hapsedemezsin çünkü o özgürdür, geniş gökyüzündeki esinti gibi.
Sen ve güzellik aydınlıkta yaşarsınız ;

Cehalet ve ben ise karanlıkta birbirimize sarılmışız.

Aydınlatacak mi bir gün ışık karanlığı ne dersin?

Hayat budur.

Sahnede yıllar boyu betimlenen; asırlar boyu kaydedilen; yıllarca yabancılık içinde yaşayan; bir ilahi gibi söylenen günlerce;
yalnız bir saatliğine övülen, fakat sonsuzluk tarafından bir mücevhermiş gibi değer verilen.

Güzellik ve sevginin peşinde geçen bir saat; korkmuş, zayıf bir kimse tarafından güçlü olana bahşedilen, bir asır boyunca sürecek bir görkeme bedeldir.

O bir saatte, insanın Hakikati ortaya çıkar.

O saat Muhammed’in Hicreti’ydi, ve o asır Tanrı’yı, Golgota’yı ve Sina’yı unuttu.

Zayıf olandan çalınan bir eşitlik adına yas ve ağıtla geçen bir saat, ihtiras ve gaspla dolu bir asırdan daha yücedir.

Kalbin şiddetli kederle arındığı ve aşkın feneriyle aydınlandığı saattir o saat.

O saat, filizlenmeye mecbur bir köktür.

.. İnsanoğlu daha ne kadar ölüyü şereflendirecek?
Ve unutacak hayattakileri?
..
Dün, kendimi mide bulandırıcı kalabalıklardan kurtarıp kırlara doğru ilerledim, ta ki tabiatın zarif elbisesini yaydığı bir tepeciğe erişene dek. Artık nefes alabiliyordum.
Karanlığa bir bak, güneşi doğuruyor.
Ellerimi zincire vurabilirsin ve ayaklarıma prangalar giydirebilirsin, karanlık zindana atabilirsin beni, fakat düşüncemi hapsedemezsin çünkü o özgürdür, geniş gökyüzündeki esinti gibi.
Para aşka benzer, ona sahip olan kişiyi usulca ve acıyla öldürürken onu başka bir kimseye bahşedene de hayat verir.
Hırsızlar yasallaştırıldı; otorite, baskı rejimini destekledi; zayıf olana zulmetmek normal bir hal aldı
Zenginlik, dünyevi bir ümit kaynağı olduğu için kanaati pek de arzulamaz; kanaat insanlar için içgüdüsel iken o arzularına, nesnelerin birleşmesiyle sahip olur.
Cennetin cazibesi ile yükseklere tırmanırsın,
Fakat bu beden yerçekimiyle hareket ediyor.
İçine, ölümün hayaleti olan bir yaşam bıraktı.
Bana öğütler verme suçlayıcım,
Çünkü felaketler yüreğimi açtı benim,
Ve gözyaşları gözlerimi yıkadı,
Ve hatalar bana yüreklerin dilini öğretti.
“Güzellik, ruhunu çeken, almayı değil vermeyi seven şeydir.”
“Ellerimi zincire vurabilirsin ve ayaklarıma prangalar giydirebilirsin, karanlık zindana atabilirsin beni, fakat düşüncemi hapsedemezsin çünkü o özgürdür, geniş gökyüzündeki esinti gibi.”
“Aşkın yakıcı ateşi, özlemin çaresiz acılığı ve sabrın azimli tatlılığıyla birleşmiş halis bir ses duyuldu. Dedi ki, “Elveda, sevgilim!”
Ah, Sevgi ne de büyük!
Ve bense ne kadar da küçüğüm!
Dünyanın sonuna dek burada kalacağım.
Çünkü benim oldukça kederli varoluşum için yoktur bir son.
Hangi insan Tanrı’nın şarkısını söylemeye cüret eder kendi sesiyle?
Bu sebeple yavrum; insan, ancak hüzünlü ve net bir ayrılık, acı bir sabır ve çaresiz bir güçlükten sonra aşkı hasat edebilir.
Karanlığa bir bak, güneşi doğuruyor.
Gecenin ağırlığında, tüm canlılar uykunun hayaletini ararken, ben otururum ve bir yandan şarkı söyler bir yandan da iç çekerim. Ben her daim uyanığım.
Öp beni, sevgilim çünkü kış, kıpırdayan dudaklarımız hariç her şeyimizi çaldı.
Şöminenin önünde yanıma otur çünkü ateş, kışın tek meyvesidir.
İnzivaya çekilelim çünkü yorgun dere şarkı söylemeyi bıraktı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir