İçeriğe geç

Buraları Rüzgar Buraları Yağmur Kitap Alıntıları – Selçuk Altun

Selçuk Altun kitaplarından Buraları Rüzgar Buraları Yağmur kitap alıntıları sizlerle…

Buraları Rüzgar Buraları Yağmur Kitap Alıntıları

İşim ve yaşam biçimim aynı zamanda ölüm şeklimdir
– Tennessee Williams
Yağmurlu günlerde
neden sokağa bakar
tıraşı uzamış ihtiyarlar

birileri gelir karşıdan
birileri hızlanır arkamızda
bir an döneriz
bildik değildirler
yolumuza gideriz

onlarsa bir anı resmi gibi
dururlar camında pencerenin
duvarda.

Sevdigimi yitirince yaşlanmaya başladım.
Üsküdar’daki emekli kahvelerine gidip uyuklamaya başladım; denemeye değer.
Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde dolaşıp koridorlarda ölümün kokusunu içime çekiyorum.
İstanbul Adliyesi’nin ağır ceza mahkeme mübaşirleri beni görünce sırıtıyorlar. Duruşma salonlarında, katil zanlılarında, ruh ikizimi mi arıyorum?
Bir zamanlar Araf deyince aklıma Babil Kulesi gelirdi.
Aforizmaları da mı küstürmüştüm?
Her şey bittiğinde şiir yok muydu?
Atatürk Havalimanı’nda benden on yaş genç bir adam gördüm. Bastonunun yardımıyla inleyerek yürüyordu. Onu kare kare imrenerek izlemeye başladım; çocukluğun keyfini çıkaramadığım gibi yaşlılığın ızdırabını da mı ıskalıyordum? Birden dostum diyebileceğim tüm akranlarımın öldüğü aklıma geldi, yurtdışına giderek ölümden mi kaçıyordum? Bir zamanlar yüz yaşından önce ölmemek hedefimdi, derken külüstür bir aracın tekeri altında kalma olasılığından tırsar oldum. Karımın ölümü giderek daha çok hayatımı dolduruyordu. Sonumun yakın olduğunu işaret ettiği için mi? Hani ölümden korkmuyordum? Güya uzun yaşamış kafama koyduklarımı yaparken günahkarlığın keyfini de sürmüş, asla pişman olmamıştım.
Su içmenin ve çöp dökmenin de özel zevkini keşfetmiş gibiydi… O bahçeye inince mızmız ortancalar sevinçten sanki canlanırdı.
Pencereden manzaraya odaklanamazken canım Sibirya’yı çekiyor. Karlar arasında ilerleyen bir ekspreste olsam, Sahra Çölü’nü özlerim. Televizyonun kumandasına elim gitmez, radyoda bir barok müzik, ölüm soğukluğunu anımsatabilir. Kaç tren yolculuğumun kaldığı aklıma geliyor. Çocukluğumun gözde masal kahramanı Deli Dumrul neden aklıma geliyor: Azrail ile pazarlık yaptığı için mi?
İnsanlar sosyal kuralları ancak işleri düştüğünde anımsıyor. İnsanoğlu çevreyi, teknoloji insanoğlunu katlediyor ve döngüyü bir aforizmayla saptayacak, ikinci sınıf bir Oscar Wilde’ımız bile yok.
Hayatı uzun bir satranç oyunu bellersen daha üzülürsün.
Kitap aşkımı böleceğinden ben yazarlığı denemedim. Sığ kitapların bestseller olduğu ortamda edebi yazarlık zaten beyhude bir atılım.
Evlat badem, torun badem içiydi.
Karakterin kaderindir.
Gerçek hayatınız belki de asla yaşamadığınızdır.
Oscar Wilde
Her ölüm erken ölümdür.
Cemal Süreya
Gezegenin son dâhisi Oscar Wilde Aptallıktan başka günah yoktur dememiş miydi ??
Karakterin kaderindir.
Herakleitos
Buraları rüzgâr, buraları yağmur,
Sol omzuna güneşi asmadan gelme.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
– De, sen ölünce kitapların benim olacaktı ya?
– Eee?
– Sen ölme, kitapların ikimizin olsun.
Oyun, sonunu bilmediğimiz sürece oynamaya değer.

Michel Foucault

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Karakterin kaderindir.

Herakleitos

Gerçek hayatınız belki de asla yaşamadığınızdır.

Oscar Wilde

Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
Oktay Rıfat
Doğarken ağlar, yaşarken şikayet eder, ölürken üzülürüz.

Thomas Fuller

Her ölüm erken ölümdür.

Cemal Süreya

Şairlik bir meslek değil kaderdir.
Buraları rüzgar buraları yağmur
Sol omzuna güneşi asmadan gelme !
Hayat yüz sayfalık bir kitaptan ibaretse, ben 34. sayfada bırakmak istiyordum.
İçinde haysiyet olmayan aşkın içine edeyim!
İşim ve yaşam biçimim aynı zamanda ölüm şeklimdir.

Tennessee Williams

(…) Edgar Allan Poe’nun özdeyişi aklıma geldi: “Yaşamla ölümü ayıran sınır bir gölgeden ibarettir. Birinin bitip diğerinin başladığını söylemek kimin haddine?”
Bunalımlı konuların, bunalımlı yazarı Tennessee Williams psikiyatri tedavisi alırken günlüğünde, “İçimdeki şeytanlardan kurtulursam, meleklerimi de yitiririm… Bu benim sonum olur” demiş.
Başkasında günah bellediğimizin bizim için bir deney olması.

Ralph Waldo Emerson

Karakterin kaderindir.

Herakleitos

– Cocteau, “Bütün gizler kulak biçimindedir” buyurmuş.
Hayatı uzun bir satranç oyunu bellersen daha az üzülürsün.
İnsanoğlu çevreyi, teknoloji insanoğlunu katlediyor ve döngüyü bir aforizmayla saptayacak, ikinci sınıf bir Oscar Wilde’ımız bile yok.
Okuma zevkimi yitirdiğimi, bir kitaba odaklanamayınca onu yırtmaya kalkıştığımı duyunca, “Şaşırmadım” demişti. “Suner, sen yaşama sevincini yitirmişsin. Önce hayata yeniden odaklan bakalım!”
Lorca, Franco’nun milisleri tarafından kurşuna dizilince Borges, “Bir şair için ideal bir veda şekli” dememiş miydi?
Gerçek hayatımız belki de asla yaşamadığımızdır.

Oscar Wilde

İkiyüzlü Batı görmezlikten gelse de, tarihin en büyük kitap katliamı 1204’te, Konstantinopolis’teki Bizans kütüphanesini yağmalayan IV. Haçlı Seferi askerlerine aitti. O güruhun büyük çoğunluğu İtalyan ve Fransız serserileriydi.
Malumunuz 1460’ların prima bibliyofili, son Macar Kralı Matthias Corvinus idi. Onun bir özelliği de, din dışı konulardaki elyazması kitapları önemseyen ilk koleksiyoner olmasıydı.
(…)
Corvinus 1490’da öldüğünde 47 yaşındaydı; bibliyofil, sanatsever ve Avrupa’da Rönesans yeniliklerine kucak açan belki ilk imparatordu.
– Kitap aşkımı böleceğinden ben yazarlığı denemedim. Sığ kitapların bestseller olduğu ortamda edebi yazarlık zaten beyhude bir atılım.
“Sahi, okumak varken ben neden yazmıştım ki? Çaresizlikten aklıma bir Musevi atasözü takıldı, “Yoksul bir adam tavuk yiyorsa, ikisinden biri hastadır.”
En beğendiğim üç hikâyeci sorulursa Anton Çehov, Sait Faik Abasıyanık ve Isaac Bashevis Singer; etkilendiğim üç imparatoru bir sorsalar Hadrian, I. Konstantin ve Fatih Sultan Mehmet derdim.
Hesap günü geldiğinde ne okuduğumuzu değil, ne yaptığımızı soracaklardır.

Thomas A. Kempis

Binlerce kitap okudun, bir tanesi olsun sana olaylara olumlu yönlerinden bakmayı öğretmedi mi be Suner?
Vendome’da Hotel Westin’de kalacaktık, Victor Hugo’nun bir zamanlar o mekânı kaçamakları için kullandığını söylediğimde Memduh utanmıştı.
– Oğlum, sen ne yaptın?
– Sana çarpan şaşkına gidip İngilizce neden özür dilemediğini sordum. Beni ittirince, affedersin hayalarına bir diz, burnuna hafif bir kafa geçirdim. Arkadaşı arkamdan saldırınca onun böğrüne bir dirsek, karnına da bir yumruk akşettim izninle Beyim.
Otomobili, uçağı, yeraltı ve asma köprüyü beş yüzyıl önce düşleyen, sanat ile bilimi harmanlayan Leonardo da Vinci’nin mezarı Amboise şatosundaki alımlı bir şapelin içindeydi. Chateau du Clos Luce’yi Leonardo atölye ve lojman olarak kullanmıştı, ilham ve ölmek için ideal bir yerdi.
(…) “Ah ne hüzünlü günlerdi onlar, yaşamımın en mutlu günleri” (…)
I. François 1525’te Kutsal Roma İmparatoru V. Şarl’a esir düşünce, annesinin ricasıyla onu esaretten kurtaran, Batı’nın Muhteşem sıfatıyla tanıdığı Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’dır.
Sarayın kütüphanesine alınan kitapları önce o okurdu. Kütüphanesini bibliyofillerin kullanımına açması da bir öncülüktü.
Leonardo kente gelirken katırının sırtında, nicedir dünyanın en popüler tablosu bellenen, Mona Lisa da vardı. Üstat çalışmalarının üçüncü yılında ölünce vasiyeti gereği Amboise’da gömüldü.
Güneş ışığında yaşamayı bilenlerin hayati yanlış yapma şansları yoktur.

Albert Camus

Diktatör ve halk, dede ve torun doğal müttefiklerdir.

Arthur Schopenhauer

“Sevdiğimi yitirince, yaşlanmaya başladım” (…)
Yaşantımda ne zaman, ne düzeyde var olacağının ince ayarını çözmüştü. Bu duruşunu benimsedim ve galiba karıma altmışından sonra âşık oldum.
En son ne zaman bir roman okuduğunu anımsayamadığı için gülerken gözlerinden yaş gelmiş, “Hocam, benim yaşantım roman” demişti.
Doğarken ağlar, yaşarken şikâyet eder, ölürken üzülürüz.

Thomas Fuller

Bana şiiri sevdiren, şiirselliği öğreten Oktay Rifat’tı. Benden on yaş büyüktü, yaşantım boyunca ondan başkasına “abi” demedim. O, düşünceme göre Türkiye’nin geçmiş, gelmiş ve gelecek en büyük şairiydi.
Doksanıncı yaş günümde karım bana acı bir sürpriz yaptı; öldü!
(…)
Onun benden daha uzun yaşayacağında hemfikirdik. “Sen ölünce kitaplarını kiloyla hurdacılara satacağım” diyerek beni kızdırırdı.
Her ölüm erken ölümdür.

Cemal Süreya

Gezegenin son dâhisi Oscar Wilde “Aptallıktan başka günah yoktur” dememiş miydi?
Her fırsatta okul kütüphanesine sığınırdım, Anton Çehov tutkunuydum.
Buraları rüzgâr, buraları yağmur,
Sol omzuna güneşi asmadan gelme!

Oktay Rifat

İkiyüzlü Batı görmezlikten gelse de, tarihin en büyük kitap katliamı 1204’te, Konstantinopolis’teki Bizans kütüphanesini yağmalayan IV. Haçlı Seferi askerlerine aittir. O güruhun büyük çoğunluğu İtalyan ve Fransız serserileriydi.
Hayat 100 sayfalık bir kitaptan ibaretse, ben 34. sayfada bırakmak istiyordum.
“Her hayatın özel bir sorunu olduğunu unutma ve seninkinin korkunç matematiğiyle yetinmeyi öğren ”
(Henry James)
“Gerçek hayatınız belki de asla yaşamadığınızdır
(Oscar Wilde)
-“Bir kadın, kocasının evlatlık olduğunu cenazesi kalkarken öğreniyor. Görmüş geçirmiş adamsın, bu gelişmenin sence en kötü finali ne olabilir?
-“Meğer ikisi kardeşmiş ”
“Diktatör ve halk, dede ve torun doğal müttefiklerdir ”
Arthur Schopenhauer
“Doksanıncı yaş günümde karım bana acı bir sürpriz yaptı; öldü!..”
Oyun, sonunu bilmediğiniz sürece oynamaya değer.

Michel Foucault

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir