Gülten Dayıoğlu kitaplarından Ben Büyüyünce kitap alıntıları sizlerle…
Ben Büyüyünce Kitap Alıntıları
– İnsanoğlunun düşünebilen en yüksek yaratık diye adı çıkmış evrende. Nalbant Nuri, aslı yok, diye geçirdi. İnsanoğlu kendini övmek için uydurmuş bunu. İnsan gerçekten düşünseydi, insan soyunu kırma düzeni kuran, insan kılıklı şeytanlarla onların ürettikleri, öldürme araçlarına tapar mıydı?
İnsan düşünebilen en yüksek yaratık diyorlar. Apaçık yalan söylüyorlar, göz boyuyor, adam kandırıyorlar. İnsan yeterince düşünemeyen eksik bir yaratık aslında. Kanıtı ortada.
Bir yandan geceyi gündüze katarak hasta insanlara sağlık sağlamaya çalışıyor; öte yanda geceyi gündüze katıp en iyi öldürme, yıkma, yok etme araçlarını geliştirmeye çabalıyor. İnsan denen yaratık düşünebilseydi bu denli delice işler eder miydi? Yaptığını yıkıp bindiği dalı keser miydi? 10
Bebelerin akılları yetseydi, böyle bir dünyaya gelmeyi isterler miydi?
– İnsanlar gerçekten düşünebilen yaratıklar olsalardı, her şeyden önce birbirlerini severlerdi.
– İnsanlar düşünemediklerinden değil, birbirlerini sevmeyi akıl edemediklerinden yapıyorlar bunca kötü işi.
– Keşke, diye geçirdi. Bilginler, insanlara birbirlerini sevdirecek bir ilaç ya da araç bulsalar. Hani şu ölüm saçan bombaları bulan yüce bilginler! Kim bilir nice emekle ortaya çıkıyor o bombalar! Ya insanlar! Onlar da az emekle mi büyük yetişiyorlar? Nasıl oluyor da insan emeği insan emeğini böylesine acımasızca yok edebiliyor? Bin bir çaba ile yetişen insanın soluğunu kesmeye, parmak kadar bir kurşun yetiyor. Parmak kadar kurşun.. 11
– Adet bunlar. Yerine getirirsin ama oluruna bırakırsın inançlarını. İlle de şöyle mi olacak, böyle mi bitecek, diye sözün tepesini delmezsin. 25
– Oğlan suç işledikçe öpüp seversen, büyüyünce başımıza dert olur. 31
– Hangi dinden olursa olsun Allah’a inanan kişi, onun buyruklarını yerine getirir. Yoksa, kuru kuru, inanıyorum demek neye yarar? 50
– Yalvarırım, onun kafasını da kötü düşüncelerle bozma. İnsanları sevmeyi öğret ona.. 54
– Bir kimseden borç alma. Paran kadar ye, paran kadar eğlen. Borçlu adam eksik adamdır. Eşinin dostunun yanında boynu boyunduruklu öküze benzer. Gerçekten de o borç aldığı adamın boyunduruğuna girmiştir. 79
– Para bolken savurganlığa alışırsan, parasız kaldığında da aynı bolluk içinde yaşamak istersin. 83
– Eski çağlardan beri uygarlık falan gelişmiş. Dünyanın görünümü değişmiş. Ama insanların birbirlerini öldürme huyları hiç değişmemiş.
– Her şey bir yana, kitaplığımla övünürüm doğrusu. Şu gördüğün kitapları okumaya doyum olmuyor.
– İnsanlar mağara yaşamı sürerken yaptıklarını yine yapıyorlar. Bence, bugünkü insanın ilk çağ’ın ilkel insanından bir farkı yok. 104
– Ben büyüyünce, silahları, kurşunları, barutları, dinamitleri, atom ve nötron bombalarını ortadan kaldırmaya çalışacağım. Son soluğuma değin insanların, insanları öldürmelerine karşı duracağım. 106
– Son soluğunu verirken tüm silahları bulanlara, yapanlara ve insan öldüren insanlara selâm olsun diyerek şunu geçirdi içinden: Doyasıya yaşamak varken, ölmek niye?..
Nine telâşla atıldı. Kalk da azıcık su iç. Korkudan sütün kaçmaya kalkar. Sonra hemen oğlanı emzir. Lohusa odası tekin değildir derler Şeytan, lohusanın çevresinde kırk gün dolanırmış.
Şerife Gelin kuşkuyla sordu. Neden?
Yeni doğan insan yavrusunu kıskandığı için besbelli. Doğana ve doğurana kötülük etmek için fırsat kollarmış. Öyle derler büyüklerimiz.
Bir yandan geceyi gündüze katarak hasta insanlara sağlık sağlamaya çalışıyor; öte yanda geceyi gündüze katıp en iyi öldürme, yıkma, yok etme araçlarını geliştirmeye çabalıyor. İnsan denen yaratık düşünebilseydi bu beni delice işler eder miydi? Yaptığını yıkıp bindiği dalı keser miydi?
Bebelerin akılları yetseydi, böyle bir dünyaya gelmeyi isterler miydi acaba, diye sordu kendi kendine. Sonra belli belirsiz dudak büküp omuz silkti. Dünyanın ne suçu var ki? Toprağıyla, bitkisiyle, suyuyla, havasıyla, güneşiyle insanoğluna bağrını açmış. Baharıyla, yazıyla, kışıyla, türlü yiyecekleri, doyumsuz güzellikleriyle seriyor insanoğlunun önüne. Ama insan, dünyanın da değerini bilmiyor. Kafası kızdı mı tohuma gebe topraktan, çiçeğe gelmiş ağaçlara değin basıyor bombayı. Yakıyor, yıkıyor, delik deşik ediyor yer in yüzünü. Süslü saraylar, görkemli tapınaklar, dağ gibi kaleler yapıyor özene bezene. Sonra bir gün, gözünü kırpmadan yok ediyor yaptıklarını. Düşünebilse insan, insan emeğinin övüncü olan bunca değere kıyabiliir mi?
Düşünebilseydi zaten, yeryüzünü Bura benim. , Şurası senin. diye bölük bölük edip yamalı bohçaya döndürür müydü? Düşünebilselerdi ancak tüm insanlar el birlik olup yeryüzüne Burası bizim, diye dört elle sarılırlardı. İki solukluk yaşamı, en iyi şekilde geçirebilmek için benlik , senlik adına değil, insanlık adına çabalarlardı. O zaman açlar doyar, acılar dirlik bulurlardı.
İnsanlar gerçekten düşünebilen yaratıklar olsalardı, her şeyden önce birbirlerini severlerdi .
“Düşünebilseydi” zaten, yeryüzünü “Bura benim.” , “Şurası senin.” diye bölük bölük edip yamalı bohçaya döndürür müydü? “Düşünebilselerdi” ancak tüm insanlar el birlik olup yeryüzüne “Burası bizim.” diye dört elle sarılırlardı. İki soluk yaşamı, en iyi şekilde geçirebilmek için “benlik” , “senlik” adına değil, “insanlık” adına çabalarlardı. O zaman açlar doyar, acılar dirlik bulurlardı.
İnsanlar gerçekten “düşünebilen” yaratıklar olsalardı, her şeyden önce birbirlerini “severlerdi”.
Bin bir çabayla yetişen insanın soluğunu kesmeye, parmak kadar bir kurşun yetiyor. Parmak kadar bir kurşun.
Bin bir çabayla yetişen insanın soluğunu kesmeye, parmak kadar bir kurşun yetiyor. Parmak kadar bir kurşun.