John Berger kitaplarından Bento’nun Eskiz Defteri kitap alıntıları sizlerle…
Bento’nun Eskiz Defteri Kitap Alıntıları
İmgenin kendisi değil, resmin yüzeyi, bir dansçının kimi zaman tüylerinizi nasıl diken diken edebildiğini düşündürdü bana.
Resme gözlerini diker ve tekrar tekrar yedi zambağa bakışlar atarsın; bu kez yapıları değil, zambaklardan yayılan ışındır, enerjidir yakalamak istediğin.
Protesto, sıfırlanmayı ve suskunluğa mahkum edilmeyi reddetmektir. Bu sebeple, gerçekleşirse eğer, o anda küçük bir zaferdir protesto. Her an gibi geçici olsa da iz bırakır. Geçip gitse de belleklere kazınmıştır. Protesto aslında başka, daha adil bir gelecek için göze alınmış bir fedakarlık değildir; içinde bulunulan zamanın kifayetsiz bir kurtarılışıdır. Mesele , kifayetsiz sıfatıyla tekrar tekrar nasıl yaşanabileceğidir.
Umut günümüzde elden ele, bir hikayeden ötekine geçen kaçak bir mal.
Tiranlıkların tümünde zulüm kurumsallaşmış olarak mevcuttur. Bir tiranlığı bir başkasıyla karşılaştırmak bu açıdan anlamsızdır, zira bir noktadan sonra çekilen acıları karşılaştırmak mümkün değildir.
Tiranlıklar kendi başlarına zalim olmakla kalmaz, aynı zamanda zulme örnek teşkil ettikleri için zulüm kapasitesini artırır; zulüm altıdankilerinse giderek umarsızlaşmasına yol açar.
Tiranlıklar kendi başlarına zalim olmakla kalmaz, aynı zamanda zulme örnek teşkil ettikleri için zulüm kapasitesini artırır; zulüm altıdankilerinse giderek umarsızlaşmasına yol açar.
Umut günümüzde elden ele, bir hikayeden ötekine geçen kaçak bir mal.
Umut günümüzde elden ele, bir hikayeden ötekine geçen kaçak bir mal.
“Kısaca, dediğim gibi, mükemmelden genel anlamda gerçekliği anlıyorum, yani şu ya da bu şekilde varolan ve etki eden herhangi bir varlığın özünü; ve onun mükemmeliğinin yaşam süresiyle hiçbir bağlantısının olmadığını.”
Bakmak yakınlaştırır.
Umut günümüzde elden ele, bir hikayeden ötekine geçen kaçak bir mal.
İnsan denen yaratığın zulmetme kabiliyeti sınır tanımaz.
Gizlilik esrarengiz olanı sarmalar; ki bu gelecektir ve sürekliliği temsil eder.
İnsanı öteki hayvanlardan ayıran, geçmişe ve gelecek olana duyduğu aidiyet hissidir. Lakin Tarih’le yüzleşmek trajediyle yüz yüze gelmektir.
arzu bilincine varılan iştahtır.
Arzulanmak bir kimsenin bu hayatta ölümsüzlük hissine erişmeye en yakın olduğu zamandır belki de.
Mutlak monarşi, yeryüzündeki tüm canlıların potansiyel hizmetkar olduğu varsayımına dayanır ve ısrarla şatafat talep eder.
Bir vaadi geçmişe dönüp diriltmek mümkün mü acaba?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bazı dallar taşıdıkları yükün altında kırıldı kırılacak.
Bazı dallar taşıdıkları yükün altında kırıldı kırılacak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her ciddi siyasi protesto mevcut olmayan adalete yapılan bir çağrı ve bu adaletin istikbalde gerçekleşeceğine dair bir umuttur; ancak protestoların birincil nedeni bu umut değildir. Karşı çıkmamak son derece onur kırıcı, küçültücü, ölümden de beter olacağı için protesto eder insan.
Barikat kurarak, silahlanarak, açlık grevi başlatarak, omuz omuza haykırarak ya da yazarak karşı çıkar; çünkü gelecekte ne olacak olursa olsun, içinde bulunduğu ânı kurtarmaktır derdi.
Protesto, sıfırlanmayı ve suskunluğa mahkûm edilmeyi reddetmektir. Bu sebeple, gerçekleşirse eğer, o anda küçük bir zaferdir protesto.
Her an gibi geçici de olsa iz bırakır. Geçip gitse de belleklere kazınmıştır. Protesto aslında başka, daha adil bir gelecek için göze alınmış bir fedakârlık değildir; içinde bulunulan zamanın kifayetsiz bir kurtarılışıdır. Mesele, kifayetsiz sıfatıyla tekrar tekrar nasıl yaşanabileceğidir.
” Bir vaadi geçmişe dönüp diriltmek mümkün mü acaba? ”
kendisi ile kendisi olmayan her şey arasındaki ilişki değişmişti. Mutlak ama görünmez bir değişimdi bu. Artık onu kuşatan şeylerin merkezindeydi. Kendisi olmayan her şey ona alan açmıştı.
Bir zihin hem açık ve seçik hem de bulanık fikirlere sahip olduğu sürece kendi varlığını belirsiz bir süre devam ettirmeye çabalar ve kendi çabasının da bilincinde olur.
Resim yaparken zaman duyumunu kaybediyorsun.
Umut ; günümüzde elden ele, bir hikayeden ötekine geçen kaçak bir mal
susmak da konuşmak da insanın elinde olsaydı bu dünya sahiden çok daha mutlu bir dünya olurdu.
Dantel ancak tenin üzerindeyken okunabilen bir tür ak yazıdır
“Yoksullar her türden hileye başvursa da maskesizdir. Zenginlerse genellikle son nefeslerine kadar maskeli.”
“İnsan denen yaratığın zulmetme kabiliyeti sınır tanımaz. Belki de kabiliyet uygun sözcük değil, zira etkin bir enerji getiriyor akla ve bu durumda böyle bir enerji sınırsız değildir
Öbür taraftakinin dili de onun ağzında . Çizimin zorlu tarafı da bunu gösterebilmek
Dantel ancak tenin üzerindeyken okunabilen bir tür ak yazıdır, dedi.
Bu çaba zihne atfedildiğinde irade adını alır, ama aynı anda hem zihne hem de bedene atfedildiğinde iştah olarak adlandırılır. Demek ki iştah insanın özünden başka bir şey değildir ve insanın kendi varlığını korumaya yönelik bütün eylemleri zorunlu olarak kendi doğasından kaynaklanır; o halde insan bu tür bütün eylemleri yapmaya mecbur kılınmıştır. Ayrıca iştah ve arzu arasında hiçbir fark yoktur, ama çoğumuz kendi iştahının bilincinde olan insana arzulu deriz. Demek ki arzu bilincine varılan iştahtır. Bütün bunlardan da açıkça anlaşıldığına göre, biz bir şey için çabalıyorsak, onu istiyorsak, ona iştah kabartıyorsak, yani onu arzuluyorsak, bunu o şeyin iyi olduğuna hükmettiğimiz için yapmıyoruz; tersine bir şeye çaba harcadığımız, onu istediğimiz, ona iştah kabarttığımız, yani arzuladığımız için o şeyin iyi olduğunu hükmediyoruz.
(Ethica, III. Bölüm, IX. Önerme, Not)
Bir vaadi geçmişe dönüp diriltmek mümkün mü acaba?
Biz çizerler gözlemlediğimiz bir şeyi başkalarının da görmesini sağlamakla kalmayıp nereye varacağını kestirmenin mümkün olmadığı görünmez bir şeye de refakat ederiz aynı zamanda.
Başarı en çok kullanılan maskedir.
Arzulanmak bir kimsenin bu hayatta ölümsüzlük hissine erişmeye en yakın olduğu zamandır belki de.
Sanki birlikte sayısız günler geçirmişiz, sanki her şey inanılmayacak kadar bildik de bir şey yapmaya gerek yokmuş gibi.
İnsanlar kitapları, başka hiçbir şeyi tutmadıkları özel bir tarzda tutar. Cansız değil de sanki uyuyorlarmış gibi. Çocuklar da çoğu zaman oyuncaklarını böyle taşır.
Brecth’in ”Bay K ” öykülerinden biri Sokrates hakkındadır. Sokrates bazı Sofist filozofların sonu gelmeyen ahkâm kesmelerine kulak verdikten sonra nihayet söze girip: ”Bildiğim yegâne şey hiçbir şey bilmediğimdir! ” der. Bu cümle üzerine kopan alkışlarla yer yerinden oynar. Bay K ise merak eder, acaba Sokrates’in buna ekleyeceği bir sözü vardı da, kopan alkış yüzünden eklenecek sözler iki bin yıldır duyulmaz mı kılınmış oldu?
Artık onu kuşatan şeylerin merkeziydi. Kendisi olmayan her şey ona alan açmıştı.
Kadın bir kütleyle kuşatılmış. Bütünüyle saydam olduğu için neredeyse seçilmiyor kütle. Ayrıca kadının hareketlerini de kısıtlamıyor. Varlık’ı Varoluş’tan ayıran şey mi bu kütle? Bilmiyorum, zira her şey sözcüklerin olmadığı bir yerde cereyan ediyor.
Arzulanmak bir kimsenin bu hayatta ölümsüzlük hissine erişmeye en yakın olduğu zamandır belki de.
Yine de insanın gücü çok sınırlıdır ve her bakımdan dış nedenlerin gücüne yenik düşer.
Müzminleşmiş bir kafa karışıklığı içindeyim. Kimi zaman bu karışıklıkla yüzleşince zihnim berraklaşıyor.
Her bahar zambaklar açmaya başlayınca -bir emre itaat edercesine- onların resmini yaparım.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.