İçeriğe geç

Unutmanın Sabahı Kitap Alıntıları – Cengizhan Konuş

Cengizhan Konuş kitaplarından Unutmanın Sabahı kitap alıntıları sizlerle…

Unutmanın Sabahı Kitap Alıntıları

Bakma haritalara, inandığımız şeyleri işgal ediyor yalnızlık.
Bilinen bütün mümkünlerin kıyısından dağlara çekildim
Yerini yadırgayan bir avuç toprağım dünyada…
Sesinden tanıdığım sadece ben kaldım işte
Hayat, annemin dizlerine ağrı getiren yağmur
Kime gideyim kalbimi kırmaya
İçime bir kuyu açıp atsınlar mı beni oraya
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
kırılan hevesim konuşmuyor benimle
mesai bitince kendine ve evine dönen biriyim
sonunu biliyorum sürprizin kaçtı dünya
İnsan uzayıp giden yoldur, en çok kendinden yorulur…
Ağlayınca tanınmayacak yüzler ediniyor insan
İçi cız edilen kelimelerle yazılmaz kaza raporu
ey suyu çıplak, dalı kırgın yeryüzü
cenkler, ilahiler ve ülkenin sınır hattında hafif sıyrıklar
kim kimin düşmanı kim kime komşu bilinmiyor
ecza tutmayan yerlerime karanfil süren de kim
halbuki sadece ben bilirdim yaşamayı benden diye
ey titreyiş, ey sevincin en kestirme harfi
kusurlu hatıralardan omuzlara dökülen külleri anlatma bana
arındım yaprağı kurutan yaşamak lekesinden
göç yolu bozulmuş kuşların kırgınlığına dayan
ne sende mızrak biter ne bende sine
insan aşktan alıntıdır, anımsa azize
dedim alın yazım olmasaydı kendimi nereye yazardım
ben en çok benim olacak bir ömür istedim sadece
diledim Allah’la yontulan bir taş parçası olayım
rahme sığacak gibi ağlarken kendi kendime
cennetin kapısını cennetin içinden izlemeyi bekledim
ekmeğim bitmiş, suyum tükenmiş, silahımda son kurşun
yanlış yere gelmişim yine
olduğum yerden yetişemiyorum hevesime
kolları kavuşmak bilmeyen ayrılığın kıyısında kaldım
recmedilen güle tekzipten daha fazlası gerek
ten ölünce hayat yalan yanlış tarihini kime anlatacak
bir yarayı başka bir yaranın iziyle hatırlayan ben
yaşamayı başkalarının hatıra defterinde gördüğüme eminim
yanarız, ateşi kendini yakanların kaderi bu
anlatın nedir dönmekten dünyanın anladığı
kim kimin düşmanı kim kime komşu bilinmiyor
ecza tutmayan yerlerime karanfil süren de kim
pekala, kısrakları uykusundan uyandıran gözlerin
başakları göğe doğru kışkırtan bir şeysin diyeyim sana
şairsin çünkü cibril’in kanatlarına talip
sindirilen çocukların göğsüne heves ekleyip
şehre çok üşümüş kar tanesi gibi varmalısın
ibreler önünde herkes eşittir, kanunlar önünde değil
nedir hüküm ve kader, bunu düşünüp dursun tunçtan heykeller
uzaktım, akıp gidene eklediler sinemi dönmeyendim
atladım beni tutup bir isimden öteye geçirmeyen çitten
kendimi Allah’ın adıyla affettim
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
penceresinden kimsenin bakmadığı ev gibi kalbim
bir kuşu göğe kırılırken gördüm, o günden beri hayat muhayyel
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
alıştık insanın insanda gidilecek yer bırakmamasına
bir yere yetişmek ilkin kendini geride bırakmakla mümkün artık
sana hiç telaş bırakmadılar ele verilmiş keder gibi kalakaldın
yoksa sıfırdan mı başladın hatırını kıranların hatırını saymaya
birine bakmanın eşitsizliğiyle baktım birine ama niye
oysa birine bakılacak yer değildi dünya
içeriden açarken kırdılar kalbimin sevme şiddetini
kırgınlık içeriden açılmaz kalbin aksine
insan inkâr edendir, seni imanımla yan yana koydum
yaramı sana çözdüm içim hep bana kaldı
benimdin, üşüyenlerin durakta birbirine sokulması gibi
şeyhime ettiğim iki çift söz gibi benimdin
bilinen bütün mümkünlerin kıyısından dağlara çekildim
yerini yadırgayan bir avuç toprağım dünyada
kalbime duyurmayın, bir gün kalkıp gidecek yaşamak adlı göçmen
pencereden bakarak büyüttüm ben gözlerimi düren uzakları
yenilmek savaşmakla mümkün, mağlup sayılanlar benden değil
kal’am yıkıldı, yazık ki ihmal edildim, dizimde derman kalmadı
başına buyruk yaralarla içe doğru yaşayanlardık oysa biz
ben kalbime acemi bir çırağım, yolum varmadı güle
mümindim yara aldım, görüş mesafem düştü
göğü kanadı sanan kırgın kuşlar nereye uçar
karşılık bulamayan söz gibi yeryüzünde
dışarıdan açılmayan yaralarım kusursuz
yağmuru durdurdum çünkü arınmaz etimin çürüğü
adresim yanlış, kullanılmaz hâlde eşyanın bilgisi
kime gideyim kalbimi kırmaya
içime bir kuyu açıp atsınlar mi beni oraya
neyin varsa alıp gel, yurda kara talihten bahsedelim
göğsümüzün üstünde ağaç gibi dinelen acılardan konuşalım
baharı beklerken yanılmış bir ağacın rüzgârıyım
sesimi dağların gövdesine yankı diye bıraktım
yere inmek kuşların en çok yaptığı kural hatası
sizi temin ederim, dünya geçen bir ağrı
işte kış
herkesin herkese sarılarak üşüdüğü yerdeyim
sabrın izini sürecek dermanımı düşürdüğüm o yol
kolları kavuşmak bilmeyen ayrılığın kıyısında kaldım
tuhaf bir sızıyla uyandığım bir sabah
her fotoğrafta kendimi yanlış tanıdığımı fark ettim
Gülümseyeceksin ve ben balçıktan yaratıldığına inanmayacağım.
Bil diye söylüyorum bana bakarken iki kere güzelsin.
Kavimler göçünde sağa sola akmadan, sana sapıp aşkı yurt edinen bendim Zeryâ
Alın bu göğsümü, bende telef olmasın
Üşüyoruz çünkü üzerimizde kışın da hakkı var
Çok güzelsin canımın içi, budur delirmenin türkçesi
Mektuplar yazdım beklemenin ağrısına
Bakıp bakıp iç geçirdiğim acının yabancısıyım
Kayboldum ve melekler bulacak beni
Insan uzayıp giden yoldur, en çok kendinden yorulur.
İnsan aşktan alıntıdır, anımsa azize
bir kuşu göğe kırılırken gördüm, o günden beri hayat muhayyel
alıştık insanın insanda gidilecek yer bırakmamasına
başına buyruk yaralarla içe doğru yaşayanlardık oysa biz
benimdin, üşüyenlerin durakta birbirine sokulması gibi
şeyhime ettiğim iki çift söz gibi benimdin
kaderi kanadıyla uyumlu ebabilleri düşlüyorum
bir yarayı başka bir yaranın iziyle hatırlayan ben
yaşamayı başkalarının hatıra defterinde gördüğüme eminim
insan aşktan alıntıdır, anımsa azize
yüzümün bir yarısına hiç uğramadı gülüşüm
ben bunca dağı taşıdım da nasıl sapasağlam kaldım
bilinen bütün mümkünlerin kıyısından dağlara çekildim
yerini yadırgayan bir avuç toprağım dünyada
artık mümkün değil mi merhametin Türkçesi
senden kaçıp gül satılan çarşılara varıyorum
karalanıyorum, yeniliyorum ve şehit düşüyorum
sonunda yesrib’den gelen kervanlarla sana dönüyorum
alın bu göğsümü, bende telef olmasın
Burada duralım, gözlerinden manzarama kar yağsın isterim.
yağmur endişesiyle yanlış şemsiyelere koşan
ama yine de içi rahmetle ıslanandım
ey pencerelere çıkmayan yüzümle sevdim seni
Ne sende mızrak biter ne bende sine
azize seni güzelim seni nar burcum seni
bu son sorum
muhatabı ölüm mü geçen güzel günlerin
Korkma! Öfkemiz iyi Müslümandır.
kendisiyle konuşmaktan yorulmuş unutmak
ruhum arkasından üç el ateş edilen kahrolmuş bir ceylan
Sana baktıkça örgütleniyorum Zerya
uzaklar hep bize bakar bir yerlerden, en çok içimize
ne çok virajı var insanın, varamıyoruz hiçbir yere
bende kor, bende dünya tanesi, bende rüya kalmadı
sebep göstermeden cennet-i âlânın kapısına bırakın beni
ağlayarak denediğim sesimin, ey kendimi bilmezliğimin
yoldan çıkmalarımın, nereye gideceğimi bilmemelerimin rabbi
ben İbrahim, uzaklara gitti diye gözleri elinden alınan
otopside çıkmıyor kalbimin yanıkları, sen çöz beni
incindikçe suya varan ceylanın gözleriyle ağladılar bana
taşla kalbin bazen aynı şey olduğunu öğrendim bir kızdan
açtığım bahar hiçbir fotoğrafta görünmedi
öyleyse ben nasıl yaşadım
ben nasıl diyerek yaşadığım hayata rabbim sen nasıl dayandın
beni müsait bir yarayla islattılar, acımı benden sevmeden aldılar
beyazlığı meleklerle aynı bir çocuktum oysa ben
kara kalem resimlerde babasıyla annesi hiç yan yana gelemeyen
ey aldanıp karakışa yakalanan çiçeğin rabbi
nereye götürüp beni nereye gömdüler ki bulamadım kendimi
ardına kadar açık kapının arkasını merak etmedim hiç
ben kimlerin vebalini aldım da kimselere kalmadım
bana evliya nefesi, bana türbe
ne bileyim en kötü okunmuş hurma
çekilecek iç olmayı isterken
yârin yanağından gayrısına sürdüler beni
ibrahimdim ama peygamber değil
sadece putlar kırılmaz, en güzel kırılan güzelliktir dedim
çok üşüyenlere sorsam şubat herkese aynı oranda uğramaz
aynı şekilde sevmez kimse kimseyi
kedilere süt, serçelere ekmek, bana uzağa gitmeyecek sevgili
gül de vurulur ama onun ölümü benimkine benzemez
gömülür bir kalbin içine, yaşamak o kalpten sorulmaz
o saatten sonra
hafızamın yarısı kırık ayna
gördüklerimde sen varsan sana ne

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir