İçeriğe geç

Kirpinin Zarafeti Kitap Alıntıları – Muriel Barbery

Muriel Barbery kitaplarından Kirpinin Zarafeti kitap alıntıları sizlerle…

Kirpinin Zarafeti Kitap Alıntıları

Bundan böyle asladaki zamanların peşinden koşacağım.
“… bundan böyle asla’daki her zaman’ların peşinden koşacağım. “
Yarından çekinmenin nedeni, şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektendir.
birisi kendinden nefret ettiğinde bunu hissetmez misiniz siz?
bu onu yaşarken öldürür; kendi olmanın bulantısını hissetmemek için kötü duygularını olduğu kadar iyi duygularını da uyuşturur.
bizim evrenimizde insan yaşamı böyle yaşanıyor:
yetişkinlik kimliğini yeniden oluşturmak gerekir; insana umutsuzluk veren ve aynanın karşısına geçip inanmak zorunda kaldığı yalanlar anlatan, gayet kırılgan, bu eğri büğrü ve geçici toparlanmaya sürekli yeniden yaşamak gerekir.
Acı çekmekten kurtulmak için değilse ölmek neye yarar ?
Uçup gitti ,hayat dediğin serttir..
Kim ki arzu eker ,baskı biçer ..
Arzularını yitirmiş insanlar ihtiyaçlarıyla yetinmelidirler
Tek bir şey istiyordum: Beni rahat bıraksınlar, fazla bir şey istemesinler ve gün içerisinde açlığımı giderebileceğim biraz vaktim olsun.
“Her günü sanki yarın tekrar doğmak zorundaymışız gibi yaşıyoruz.”
Çünkü böylesini daha iyi olduğunu biliyordu, çünkü karanlık salonda bana veda etmişti, fazla dokunaklı olmayan bir üzüntüyle, çünkü böyle huzur bulmuştu. Bir hikayenin anlatıldığı ışıklı perdeye birlikte bakarak, sözcüklerden vazgeçerek birbirimize söylemiş olduğumuz şeye güvenmişti.
Son yaşanırken hakikat ortaya çıkar. İkiside kendi yazgısına hapsolmuş, kem küm etmeden yüzleşmek zorundalar. Kendini hangi yanılsamayla avutmak istemiş olursa olsun, herkesin sonsözü özü neyse o olur daima.
Bir eve bir hastalık girdiğinde yalnızca bir bedeni ele geçirmekle kalmaz,kalpler arasında karanlık bir ağ örer ,umut bu ağa gömülür.
Kabul görme şansı az olan bir karar alındığında, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamalı.
Yetişkinlerin ölümle ilişkileri isterik, olağanüstü boyutlara bürünüyor, her şey gereksiz yere büyütülüyor, oysa ki dünyanın en sıradan olayı.
Yaşam saçmaysa eğer, bu yaşamda parlak bir başarı göstermenin başarısızlıktan daha değerli olmadığını belli ki kimse düşünmemiş.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanlar yıldızların peşinden koştuklarını sanırlar ama sonları bir kavanozun içindeki kırmızı balığa benzer.
Sessizlik olur, dışarda esen rüzgar işitilir, sonbahar yaprakları hışırdar ve uçuşur, kedi sıcak bir ışık içinde uyur. Ve her yudumda zaman iyice yücelir.
Politika, küçük zenginlerin kimseye ödünç vermiyecekleri bir oyuncaktır.
Marx, okuyan kapıcının gözü ister istemez yıkıcılıktadır.
Yarından çekinmenin nedeni şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir, çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz?
Yoksulların nefret ettikleri bir şey varsa, diğer yoksullardır.
Kendi mutlaklarımızın ötesini asla göremiyoruz ve daha ciddisi buluşmaktan, karşılaşmaktan vazgeçtik. Bu daimi aynalarda kendimizi tanımadan yalnızca kendimizle karşılaşıyoruz. Eğer kendimizi fark edersek, başkasında yalnız kendimize baktığımızın, çölde tek başımıza olduğumuzun bilincine varırsak, deliririz.
Yaşlanacağımız kesin. Bunun güzel, iyi, neşeli olmayacağı da kesin. Bunlarla yaşamak gerek. Önemli olanın şimdiki zaman olduğunu kendimize söylemeliyiz. Şimdi, bir şeyi, ne pahasına olursa olsun, bütün gücümüzle inşa etmek. Her gün kendimizi aşmak için, kendimizi ölümsüz kılmak için, huzurevi daima aklımızda olmalıdır. Herkes kendi Everest’ine adım adım tırmanmalıdır, hem de öyle bir tırmanmalıdır ki her adım biraz sonsuzluk olmalıdır.
İşin kolayı hep bulunur. Gerçi ben bu yolu seçmekten hep tiksinmişimdir. Benim çocuğum yok, televizyon seyretmem… İnsanlar hayatlarının daha kolay olması için patikaları seçerler. Çocuklar, kişinin kendisiyle yüzleşme acılı görevini ertelemesine yardım eder, torunlar da bunu sürdürür. Televizyon, boş hayatlarımızın hiçliğinden yola çıkarak projeler inşa etmek gibi bitkin düşürücü bir zorunluluktan bizi uzaklaştırır; gözleri aldatarak, ruhu anlamın büyük işinden kurtarır. Dolayısıyla, ne gelecek ne soy sop varken, saçmalığın kozmik bilincini sersemleştirecek piksellerim yokken, sonun kesinliği ve boşluğun öngörüsü içindeyken, kolaycılık yolunu seçmediğimi sanırım söyleyebilirim.
Kendini hangi yanılsamayla avutmak istemiş olursa olsun, herkesin son sözü özü neyse o olur daima.
“Yapmayı bilenler yapıyorlar, yapmayı bilmeyenler öğretiyorlar, öğretmeyi bilmeyenler öğretmenlere öğretiyorlar ve öğretmenlere öğretmeyi bilmeyenler politika yapıyor..”
Bu cümlenin söylemek istediği şey, yeteneksizlerin yerinin en tepe olduğu değil, hiçbir şeyin insan gerçekliğinden daha sert ve adaletsiz olmadığıdır: insanlar eylemlerin değil sözcüklerin güç sahibi olduğu bir dünyada yaşıyorlar; nihai yetenek, dile hakim olmaktır. Korkunç bir şey bu!
Eğer şu ana dek beni, kendi düşük yazgısına tevekkül gösteren zavallı biri olarak hayal ettiyseniz hayal gücünüz eksik demektir..
O halde, bu dünyada yaşama zahmetine değen bir şey varsa, onu kaçırmamalıyım.
İnsan ölmeyi tasarladı diye, çürümüş bir sebze gibi sürünerek yaşamak zorunda değildir. Hatta tam tersine, önemli olan ölmek değil, kaç yaşında öldü hiç değil, ölürken ne yapmakta olduğudur.
Meçhul bir nedenle, uyumsuz olan her şeye karşı aşırı duyarlıyım, sanki falsoları, çelişkileri duyan bir tür mutlak kulağım var
Dünyanın çirkin olduğunu bilsem de bunu görmek istemiyorum.
Canlı olmak belki de budur: Ölen anların ardından koşmak.
Tek bir dostunuz olsun ama onu da iyi seçin.
Görünüşe ve konuma bakıp insanların zekâsına ne çabuk karar veriyoruz!..
Gün be gün kendi yaşamımızı arşınlıyoruz, tıpkı bir koridoru arşınlar gibi.
Her problemin bir çözümü vardır, öyle değil mi?
Herkes kendi Everest’ine adım adım tırmanmalıdır, hem de öyle tırmanmalıdır ki her adım biraz sonsuzluk olmalıdır.
Ama yarından çekinmenin nedeni şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, Bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir, çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz? ‘
Bir şeylerin bitmesi gerek, bir şeylerin başlaması gerek.
Birbirimize bunca benzer olup da bunca uzak dünyalarda nasıl yaşayabiliyoruz?
Yaşamın bir anlamı olduğuna inanıyor musunuz?
Eğer insanın kültürü yoksa artık uygar bir hayvan değil, vahşi bir hayvandır. Ve vahşi bir hayvan, yakar, öldürür, talan eder.
Tek bir dostunuz olsun, ama onu da iyi seçin.
Ben, kendi ötemi görme ve birine rastlama şansını bana bahşetmesi için kadere yakarıyorum.
Yaşamak, ölmek: Bunlar inşa edilmiş olanın sonuçları. Önemli olan, iyi inşa etmek.
Ben kendi ötemi görme ve birine rastlama şansını bana bahşetmesi için kadere yakarıyorum.
Güzel şeyler, güzel insanların olmalı.
İnançlarımızın üzerinde yükseldiği kaide asla sarsılmasın diye kendi kendimizi manipüle etme yeteneğimiz ne büyüleyici.
“Yarından çekinmenin nedeni şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir, çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz?”
“Her günü, sanki yarın tekrar doğmak zorundaymış gibi yaşıyoruz.“
Anlamak kolay aslında.. Yolunda gitmeyen şey, çocukların yetişkinlerin nutuklarına inanmaları ve yetişkin olduklarında da kendi çocuklarını aldatarak İntikam almalarıdır
İnsanın olumsuz bir kalbi, içi boş bir ruhu olabilir mi?
Anne sevgisi bu muydu? Felaketin ortasında hissedilen bu sezgi, insan bir hayvan gibi yaşamaya mecbur edildiğinde bile varlığını sürdüren bu empati kıvılcımı mıdır anne sevgi­si.?
Zaman içinde bir zamandışı. .. Ancak iki kez mümkün ola­bilen bu nefis kendini bırakışı ilk kez ne zaman hissettim? Tek başımıza olduğumuzda hissettiğimiz huzur, yalnızlığın dinginliği içinde kendimize dair bu kesinlik, bir başkasının bu suç ortaklığı halindeki eşliğinde yaşanan bu bırakın git­sin, bırakın gelsin, bırakın konuşsun a kıyasla hiç kalır Bir erkeğin yanındaki bu mutlu dinlenmeyi ilk kez ne zaman hissettim.?
Bugün ilk kez.
Tek bir dostunuz olsun, ama onu da iyi seçin.
Yaşamın bir güldürü olduğuna kesinlikle inanmama rağmen sonuna kadar dayanabileceğimi sanmıyorum.
Asıl yenilik, zamana rağmen yaşlanmayandır.
Arıların yazgısını paylaşmadan bal yapabileceğimizi sanıyoruz; ama biz de, görevlerini yerine getirmeye ve sonra da ölmeye mahkûm zavallı arılardan başka bir şey değiliz.
Çikolatada iyi olan nedir? Maddenin kendisi mi yoksa onu öğüten dişin tekniği mi?
Kendi kendime dedim ki: İnsan bir sağ eli olduğunu bilmezden gelebiliyora, karşısındaki insanı görmezden gelmek ne olabilir? İnsanın olumsuz bir kalbi, içi boş bir ruhu olabilir mi?
-hayran kaldığımkzda, arzuladığımız şeyden sevk alırız, istedemediğimiz şeyi seyrederiz, arzulamamamız gereken şeye ihtimam gösteririz.
Evren boşlukla elbirliği yapar, kayıp ruhlar güzelliğe ağlar, anlamsızlık bizi kuşatır. O halde, bir fincan çay içelim. Sessizlik olur, dışarıda esen rüzgar işitilir, sonbahar yaprakları hışırdar ve uçuşur, kedi sıcak bir ışık içinde uyur. Ve her yudumda zaman iyice yücelir.
Ya, daha kötüsü, edebiyat ıskalanan herşeyi bize gösteren bir televizyonsa?
Güzellik nerededir? Diğerleri gibi ölmeye mahkum büyük şeylerin içinde mi, yoksa hiçbir iddiada bulunmadan, anın içine bir sonsuzluk tomurcuğu yerleştirmeyi bilen küçük şeylerde mi?
Sevmek bir araç değil, amaç olmalı.
İyi eğitim almış olmak kimi zaman sorundur.
Tek bir dostunuz olsun, ama onu da iyi seçin.
Dilin güzelliğini de kendinden geçmeyi de bilmeyen yoksul zekâlara ne yazık!
Madam Michel’de kirpinin zarafeti var: Dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetli oranda yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar.
Kendini iyileştirmek istiyorsan
İyileştir
Başkalarını
Gülümse ya da ağla
Bu mutlu çark edişine yazginin
İnsan kendine izin verdiği şeye başkalarında da müsamaha göstermeli.
Gelecek zamanı unutursan
Şimdiki zamanı
Yitirirsin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir