İçeriğe geç

İstanbul Bir Masaldı Kitap Alıntıları – Mario Levi

Mario Levi kitaplarından İstanbul Bir Masaldı kitap alıntıları sizlerle…

İstanbul Bir Masaldı Kitap Alıntıları

bir sigara yakabilirim ..
Seni kaynar suda haşlayacağım
onun dilinden herkes anlayamazdı ..
Çam ağacı da yandı bak .
Hayatında çok derin iz bırakacak ,çok önemli bir şeyin ,o anda ,o dükkana geldiğini de hissetmişti
Auschwitz’e 23 Ocak’ta gece saat onda vardık .
Biz daha ölmedik çorbacı. ..
Bu tahribat içimizde kalacak
Allah hepinizin cezasını versin ! diye yazdım .
Bugünlerde hepimizde bir keyifsizlik var .
Hayalin gerçeğe karıştığı bir yer vardı
Sadece sevdiğiniz , bir şekilde bağlandığınız ,kopamayacağınızı bildiğiniz insanların ait olduğu ,durmaksızın ardınızdan gelen bir yer vardır ya
Ayu! Ayu oğlu ayu! diyerek
Pis kefere ! dermiş
Bilenler bu sözcüğün ne anlama geldiğini bilirmiş zaten ..
Bazı şarkıların birbirine benzediği bir yer vardı .Bazı şarkıların birbirlerine açıldıkları bir yer O yer farklı duygu dünyalarında ,hayatın farklı zamanlarını anlatsada ..
Dinlemeyi, gerçekten dinlemeyi
bilebilmek ..Dinlemeyi ve anlamak için ,o çabayı göze alabilmek ..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayatlar her zaman bizim hayatlarımız değildi belki ama, ölüler hep bizim ölülerimizdi
Eksilmeler, sizin eksilmeleriniz ,oyun,herkesin oyunuydu ..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kimilerine göre gerçek bir kadın ,kimilerine göreyse yalnızca bir düş tü .Ona ,dünyanın herhangi bir şehrinde ,beklemediğiniz bir zamanda rastlayabilirdiniz .
Şarkılar bir türlü bulamadığımız dilimiz, ya da , başka hikayelerde ,başka kırgınlıklar adına anlatmaya çalıştığım yanılgılarımızdı .
Ne yaparsak yapalım, neyi yapmayı göze alırsak alalım, kendimizle ilgili bir şeylerden, bir yerlerde bıraktıklarımızdan bir türlü kurtulamıyorduk
Yolculuktan yeni dönmüştü. ‘Bu sefer çok yoruldum. İyice yaşlandım artık ‘ demişti. ‘Bu belki de benim son yolculuğumdu. Oradakilere de söyledim. Anladılar. Beni hep anlamaya çalıştılar zaten, istediğim gibi yaşamama izin verdiler. Sorun, asıl sorun da buradaydı galiba. Sessizlikleri intikamlarıydı, benden büyük bir ustalıkla, bana yalnızca tepkisizliklerini vererek aldıkları intikamları. Kendimle hep baş başa kalmamı sağladılar
Doğru zamanların, doğru dokunuşları da getirebileceği, başkalarının hikâyesinde, başka iklimlerde boşuna söylenmemişti.
Kimi kırgınlıklarla kimi gidişler onun çok yakınından geçmişti.
Farklı yerlerin, ya da kendilerini farklı yerlerin sanan iki insanın hikayesi, birçok zamanda, iklimde olduğu gibi, elbette yasaklamalara yazgılıydı.
Yapılan konuşmanın altında, çok daha derinlerde bir yerlerde, yavaş yavaş ilerleyen bir konuşma daha vardı.
Bazı buluşmalar, beklemesini bilenler için, er ya da geç, dilendiğinde gerçekleşebilir miydi?
Bazı susukunluklar hayatın bazı anlarını kurtarıyordu, en azından birkaç anını kurtarabiliyordu biliyorsun
Kimi hikayeleri, tıpkı kimi hayatlar gibi, daha iyi anlatabilmek, en azından ‘hissedebilmek’ için, kimi yanılgıların olası sonuçlarını göze almak, en önemlisi bu yanılgılarla yaşamayı öğrenmek gerekmiyor muydu?
Madam Eleni o günlerde, kendisini görebildiğimizi sandığımız o günlerde, bizden uzak bir yerlerdeydi, çok uzak bir yerlerde kalmayı seçmişti çünkü.
Farklılığın bedelini ödemek kimin için kolay oldu ki?
Sürünün içinde kalmayı tercih edenler, ya da kalmaktan başka türlüsünü yapamayanlar, kendilerinden biraz farklı gördüklerini bir yerlere yerleştirmekte hep zorlanırlar biliyorsun.
Bakışlarıyla konuşuyordu, bakışlarıyla, karşısındaki insanda nasıl bir insan saklandığını görüyor gibiydi sanki.
Kötü bir an, aradan yıllar, çok uzun yıllar geçtikten sonra, etkisini yitirdiği için, güzel, hoş bir ana dönüşmüştür. Hayatınızın ayrılmaz parçaları arasında yer alır bazen bu anlar. Öyle ki o anları yaşadığınız için kendinizle küçük bir övünç bile duyarsınız. Onlar sizin gerçek anlarınızdır çünkü.
Yitirdiğimiz saatleri yaşatmak için, başkalarının saatlerine de ihtiyacımız vardı
Güvenmemeyi, kendinize bile güvenmemeyi isteseniz de istemeseniz de öğrenmiyor muydunuz günün birinde?
Asıl mühimi yapacaklarımız, ya da yapmayı düşündüklerimiz değil, yaptıklarımızdır.
‘Onlara’, ‘onların’ istediğini vererek, asıl vermesi gerekeni vermezdi böylelikle.
O, çırakların sadece meslekte değil, hayat için de yetiştirildiği bir dünyayı yaşamıştı.
Yenilgileri, gerçek yenilgileri göstermek, içtenlikle anlatabilmek hiçbir zaman kolay değildi
Ama bir rüyanın büyüsüne kapılan, daha da önemlisi kapıldığı rüyaya tüm yüreğiyle inanan bir insana, yolunun hüsranlarla dolu bir geriye dönüşe de açık olabileceğini söyleyemezsiniz ki.
Yitirdiğimiz saatleri yaşamak için, başkalarının saatlerine de ihtiyacımız vardı
azalma, benim için bir başka çoğalmaydı, kaçmak, kurtulmak istediğim bir çoğalmaydı
Yitirdiğimiz saatleri yaşamak için, başkalarının saatlerine de ihtiyacımız vardı
O oyun, başka bir sahneye, başka sözcüklerle taşınmıştı sanki. Başka sözcükler başka bakışlar, başka bakışlar başka anılar, başka anılar başka yalnızlıklar demekti elbet. Başka denizler, başka ölmeler bile olabilirdi. Onlar, o masada belki de bu nedenle gereğinden fazla suskundular. Ya da onlar sadece suskundular.
Ama hayatta en farklı yerlere gelmeyi başaranlar, en ağır bedelleri ödeyenler, ödemeyi seçenler ya da ödemeye mecbur kalanlar değil miydi?
Aşık insan hep umut ediyor bıkmadan usanmadan.
Zamanla, birçok insanı ölümlerimiz için affetmeyi öğreniyor, dahası isteyebiliyorduk ya.
Bu sır, bir tek sır bile, bir hayatın, başkalarının gözünde, bambaşka bir anlam kazanmasına yol açabilirdi ya
Hayat kötü bir şaka.
Denizi, denizi gerçekten yaşamadan anlayamıyorsunuz sonuçta. Denizi de, akşamsefalarını da, bir ıhlamur kokusunu da, kaybetmeyi, gerçekten kaybetmeyi de göze alarak yaşamadan, anlayamıyorsunuz.
Şarkılar bir türlü bulamadığımız dilimiz, ya da başka hikayelerde, başka kırgınlıklar adına anlatmaya çalıştığım yanılgılarımızdı. Kimi nesnelerimizi bunun için saklıyorduk, korumakta direniyorduk zaten, kimi eşyalarımız biraz da bu nedenle kimi sevgililerimizde ve aşklarımızda, yalnızca hayallerimizle besleyebildiğimiz aşklarımızda taşıdığımız kamburumuzdu
Amma əlində həqiqi uğur ölçüsü olmayan, uğursuzluğunu örtmək üçün başqalarının uğursuzluğuna ehtiyac duyan elə çox insan vardı ki, oralarda.
Hamı, içindəki o üfüq cizgisinə, o ölümsüzlüyə elə, ya belə çatmağa çalışırdı
Ölümlər insanları fərqli, çox dərinlərdə yaşayan yalnızlıqlarla üz-üzə buraxırdı.
Bir yerlərdə gizləndiyini bildiyimiz, bizə hələ yaşamadığımız üçün gözəl, kirlənməmiş, toxunulmamış görünən o anların sehri də vardı. Hekayələr bir az da bu səbəbdən bitmirdi, bitirilmirdi bəlkə də, kim bilir
Yalanlar, doğrular, ya derinlerde, çok derinlerde yaşanan yalnızlıklar Farklılıkları kabullenmede, gereken cömertliği bir türlü gösteremeyişimizle, kaçışlarımızla, kayıtsızlıklarımızla, hiç kimseye dilediklerince duyuramadıkları ölümlerine, tükenişlerine acımasızca terk ettiğimiz insanları, sarsılmazlığına inandığımız düzenlerimizin neresine koyabiliriz bu durumda?
Bir denizin derinliğini çağrıştıran bakışları vardı.
Sözcüklerle çoğalmak,yeniden doğmak gibi bir duygu bu Başka kitaplardaki insanlara ya da hayatımın bana yön veren hikaye ve kahramanlarına zaman zaman benzemeyi istemek benim suçum değildi
Hayatlar her zaman bizim hayatlarımız değildi belki ama, ölüler hep bizim ölülerimizdi.
Beklenmedik,hayatın kendi yatağında,tüm doğallığıyla aktığı,birçok gerçeğin yerini bulduğu,her geçen gün biraz daha az yadırgandığı bir zaman
Zaman ,öngörüsünde yanılmadığını gösterecekti.Ayrılık,Olga’nın kapısını ,o sinema akşamından bir yıl kadar sonra ,İstanbul’a yeni bir bahar gelmeden,onca ana ve hayale karşın çalacaktı.
O iklimin ‘dilleri’benim de tutsaklığımdı
Bana günün birinde, “Ben derin bir kuyuyum. Bana bir taş atarsın, sonra kendin de bulamazsın” demişti.
Bu hikâye, uzak anların, günlerin birinde başlamıştı sanırım. O uzak anların, günlerin birinde Farklı iklimlerde, farklı küçük düşlerle, farklı hayatları, küçük hüsranlarla anlamlandırma umuduyla Bu duyguyu tanıyordum.
Şarkılar bir türlü bulamadığımız dilimiz ya da başka hikâyelerde, başka kırgınlıklar adına anlatmaya çalıştığımız yanılgılarımızdı.
Şarkıların, gerçekten yaşanmış şarkıların içimizden hiçbir zaman gitmeyeceğini, gidemeyeceğini biliyordum çünkü.
yaşamak için çalışmak zorundaydılar.
Anlat bana bir kez daha anlat bir kez daha O yer için, o zaman için, o insan için anlat O ülke için, ülkemiz için anlat Bana bir kez daha inanabileceğim yeni bir hikâye anlat Bana daha doğru, daha gerçek, ‘korunmasız’ bir hikâye anlat Anlat Anlat Anlat
‘Ahlaksız’ olmak, evet. Bize bu dünyayı, bu görkemli yapıları, ışıkları ve bilgileri verenlerin beklentilerini boşa çıkarmak için ‘ahlaksız’ olmak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir