İçeriğe geç

İslami Feminizmler Kitap Alıntıları – Zahra Ali

Zahra Ali kitaplarından İslami Feminizmler kitap alıntıları sizlerle…

İslami Feminizmler Kitap Alıntıları

Kuran’da Havva’nın ne ikinci olarak yaratıldığından ne ilk günahtan sorumlu olduğundan ne de diğer monoteist dini geleneklerde olduğu gibi baştan çıkarıcı bir sureti olduğundan bahsedilir. İnsanoğlunun ilk iki temsilcisinin cennetten kovulmasından ikisi de sorumludur ve bu suç daha sonra Yaradan tarafından bağışlanmıştır.
Kadın, insanoğlunun temel branşları arasında belirli bir alt türü değildir; kadın ve erkek insanoğlu türünün eşit veya benzer potansiyellere sahip, her ikisi de itibar sahibi iki kategorisidir.
Hala oluşum sürecinde olan bir hareketi anlamak istiyorsak muhaliflerinin kim olduğuna bakmalıyız; başka bir deyişle, hangi gücün karşısında savaşmak zorunda kaldıklarını göz önünde bulundurmalıyız.
Açıklamalar önemli, çünkü feministler, toplumun yarattığı ideal kadının gerçek kadınların göreceği muamele üzerinde etkili olduğunu savunuyor. Bu nedenle gerçek kadınların yaşadıkları problemleri, kadınların bir obje olarak içinde doğduğu hayali yapıların dışından anlamamız mümkün değildir.
..Ancak seslerini duyurmak, tartışmasız bir şekilde kadınlara düşmektedir. Müslüman kadınlar tekrardan söz sahibi olmalı, haklarını talep etmeli, kurtuluşlarını yavaşlatan ataerkil diskuru yıkmak için dinî bilgiyi yeniden yorumlamalıdır.
..Böylelikle kadın akademisyenler, klasik erkek yorumlarının şartlara bağlı, özel durumlardan yola çıkarak evrensel prensipler inşa ettiğini göstermektedir.
1) Kaynaklardan, yani adalet ve eşitliğin temel prensiplerinden yola çıkılarak maskülen ve cinsiyetçi manaların ve ortaya çıkarılması amacıyla fıkhın (islami içtihat) gözden geçirilip düzeltilmesi ve tefsirin yeniden yorumlanması.
Protestocular arasında çok sayıda kadının yer alması ve devrimci süreçte kadınların etkinliğinin merkeziyetçi, cinsiyet meselelerini topluma ve halka ait hareketlerin merkezine taşımaktadır. Arap ayaklanmalarında kadınların etkinliğinin ve yüksek katılımının gerek zihniyet gerek Müslüman düşünce bağlamında gerekse yasal alandaki hakiki sonuçlarını izlemek gerekecektir. Şimdilik kadınların bu etkinliği siyasi temsil konusunda bir sonuç vermemiş gibi gözükmektedir.
2) Müslüman kadınların tarihinin (yeniden) yazılması yoluyla yeni bir bilgi birikiminin yaratılması, Müslüman tarih yazımında konum ve rollerinin iyileştirilmesi ve İslam tarihinin kadınca ve feminist bir bakış açısıyla gözden geçirilerek düzeltilmesi. Marjinalleştirilmelerine dikkat çekmek; geçmiş ve şimdiki tarihe, Müslüman hukuki düşünce ve üretim süreçlerine dahil edilmeleri konusunda ısrar etmek için tarihi Müslüman anlatımları aracılığıyla kadınların sesinin ve öznelliğinin duyurulmasıdır. Ayrıca, aydın, düşünür, bilgin ve tarihçi kadınlar yetiştirilmesi, kadınlar tarafından kadınlar hakkında hazırlanmış dini ve bilimsel bir bilgi birikiminin oluşturulmasıdır.
2004 yılında Fransa’da kadın haklarını savunma adı altında İslâmi başörtüsünü yasaklayan yasayı geçiren meclisin yaklaşık %90’ının erkeklerden oluşması da oldukça anlamlıdır.
“Öğretmenim, cumhuriyet rejiminde, insanlar yöneticilerini beğenmezlerse gitmesini talep edebilirler.”
Bir gün Müslüman kadınlar kendilerini din adamlarının egemenliğinden kurtaracak. Kendi egemenlikleri altında yaşayacaklar.
Kadın meselesi üzerine hiç düşünülmedi, çünkü bu, bir mesele değil çözülmüş bir sorun olarak görülüyor. Kadının söz hakkı yok ya da yalnızca siyasi anlamda tehlike oluşturmayacak meselelerde var.
“Günümüzde bizi mantık ve din bakımından yetersiz olmakla suçluyorsunuz. Neden biliyor musunuz? Çünkü zihnimizi geliştirebileceğimiz her yolu engellediniz ve bizi cehalete ve küçük düşmeye mahkûm ettiniz. Böylece zekâmız önce bilginin, sonra da dinin eksikliğini çekti; zira sağlıklı bir din cehalet içinde var olamaz ”
İnananlar olarak özgürleşmeyi, doğruluğu ve adaleti kendi inancımızda bulmak istiyoruz. Dinimizi yeniden keşfetmeye, tanımlamaya ve İslâm’ın ne olduğuna, nasıl sistematikleştirildiği ve uygulandığına dair bir anlayışın -günümüz
kadınlarının gerçekliklerini ve tecrübelerini de dikkate alarak- oluşturulmasına katkıda bulunmaya hakkımız olduğuna sonuna kadar inanıyoruz.
Kendi iktidarlarını ve hâkimiyetlerini güçlendirmek amacıyla toplumun en etkisiz ve zayıf unsurları üzerinde toplamakta ve bunu sözümona İslâm adına yapmaktadırlar.
Allah’ın mukayese edilemeyeceği doktrini, dilbilimsel bakış açısıyla bile olsa ( “O”)* temsil edilmesini reddetmektedir. “O” sözcüğü büyük harfle yazılır, çünkü Allah’ın yanlış bir şekilde Allah Baba olarak, erkek olarak gösterilmesi cinsiyetler arası hiyerarşiyi pekiştirir ve dinde baskıcılığı artınr.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Zulm” sözcüğünü başka bir tanımla ele alsak bile eşitsizliğin, ayrımcılığın ve nefretin zulm olmadığını söylemek imkânsızdır. Bu üç kavram üzerine kurulmuş olan ataerkil rejimler apaçık bir zulm örneği olarak kabul edilebilir.
İslâm topraklarında pek çok kadının Kuran’ın ruhani mesajının özgürleştirici hükmünün farkına vardıklarını söylersek çok da yanılmış olmayız. Özgürlüklerinin önündeki engelin İslâm olmadığının gayet farkındalar. Bu diskur geçerliliğini yitirdi, çünkü kutsal olanın adıyla kendilerine yapılan manipülasyonun farkına varanların sayısı gitgide artıyor. Bu sefer anladılar ki Müslüman dünyanın daima ilerleyen tarihi, artık onlar olmadan yapamaz. Bunun bir ispatı da yakın geçmişteki Arap Baharı’ndki kalabalık ve müessir varlıklarıdır
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kuran’da Havva’nın ne ikinci olarak yaratıldığından ne ilk günahtan sorumlu olduğundan ne de diğer monoteist dini geleneklerde olduğu gibi baştan çıkarıcı bir sureti olduğundan bahsedilir. İnsanoğlunun ilk iki temsilcisinin cennetten kovulmasından ikisi de sorumludur ve bu suç daha sonra Yaradan tarafından bağışlanmıştır.
Burada esas mesele, bu yeniden okumanın kadın bakış açısıyla gerçekleştirilmesidir – ki tek bir yorumun, yani erkeklerin yorumunun hâkim olduğu tüm İslâm ürünlerinde eksik olan da budur.
Kuran’ın öğüdüne göre, inanç, mantığı (al-‘aql) asla yok saymamalıdır. Ayrıca Batı’yı mantıkla (laik kullanımıyla ve dolayısıyla bilimle) ve “dinî akılcılıkla” tanıştıranın Aristoteles değil, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd olduğunu sıklıkla unutuyoruz.2
Meksika’da kadınların kadın olduğu için öldürülmesinin başkentine dönüşmüş olan Ciudad Juârez’deki kadın cinayetlerinin, “daha az medeni” olduğu için değeri düşen Meksika kültürünün doğasında olduğu düşünülür. Yine aynı mantıkla bu Meksikalı kadınların cinayete kurban gitmesi, doğal olarak medyada Sudan veya İran’daki Müslüman bir kadının taşlanmasından daha az yer bulacaktır; çünkü artık Müslüman ülkelerde kadınların taşlanması, Batı hegemonyasını yüceltmeye yarayan politik bir araca dönüşmüştür.
Hatırlamamız gereken ve pek sık unuttuğumuz gerçek ise kadınlara yönelik ayrımcılığın “evrenselliği”.
Einstein, atomu parçalamanın bir önyargıyı yıkmaktan daha kolay olduğunu söylemişti Bu, özellikle Islâm ve kadınlar hakkındaki önyargılar için geçerlidir.
Yalnızca kadınlar doğurabildiği ve emzirebildiği için, bu özel durumda Kuran, aşağıdaki ayette belirtildiği gibi, kocaya maddi destek sağlamayı buyurur:
“Erkekler, kadınları, Allah’ın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı nimetler (bimafaddala) ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler (qawwamun) .”

Wadud, Hassan, Al-Hibr, Naseef vb. “qawwamun ifadesinin, hamilelik ve çocuk yetiştirme dönemlerinde ihtiyaçları karşılamak (provide) fikrine gönderme yaptığım gösterir. Bu, kadınların bu şartlar altında kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacağı anlamına gelmemektedir. “Qawwamun” ifadesi, erkek yorumcuların iddia ettiği gibi, erkeklerin kadınlar üzerindeki daimi tahakkümünün ve üstünlüğünün tartışmasız kanıtı değildir.

Oysaki feminizm, yalnızca kendi toprağında yetişen bir çiçektir (Bu, feminist fikir ve hareketlerin dışarıya tamamen kapalı olduğu anlamına gelmez).
Irkçılık karşıtlığı ve cinsiyetçilik karşıtlığının buluşması, Afro amerikan, antikolonyal ve Müslüman feminizmleri birleştiren bir görüştür.
Kadınların özgürleşmesi için birden fazla yol olduğunun kabul edilmesini talep eden İslâmî feminizm, postkolonyal feminist eleştiri ve Black feminism ile aynı çizgide yer almaktadır.
Müslüman feministlere göre, orijinal Îslâm ataerkiyi yüceltmez, aksine cinsiyet eşitliğini destekler. Sosyal bilimlerden faydalanarak eşitlik ve adalet prensiplerini çıkarmak ve özellikle fıkhın mirası olan maşist ve ataerkil bir okumaya dayanarak yapılan yorumları uzaklaştırmak için, İslâm’ın kaynaklarını okuma ve yeniden okuma çağrısında bulunmaktadırlar.
Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde çoğunlukla Müslüman hareketlere katılım gösteren, sonradan Müslüman olmuş kadınlarda, Îslâm’ın şiddetle kınandığı ve ırksallaştırıldığı bir ortamda, Îslâmi feminist bir bilincin ortaya çıkış gözlemlenebilir.
“Musevilikte kadın”ı o kadar sık tartışmıyo­ruz, orada burada “Hıristiyanlıkta kadın” meselesinden bah­sedildiğini görmüyoruz. Ancak bu durumun Museviliğin yahut Hıristiyanlığın kutsal metinlerine, hele Hıristiyan ve Musevi kadınların kuzeyde veya güneyde yaşamalarına göre değişen yaşam şartlarına bağlı olmadığı kesindir. Dolayısıy­la yalnızca Müslüman kadınların dinleriyle tanımlandığı gö­ze çarpıyor. Bu da İslam’a kadınların yaşam şartları üzerinde temel bir etki atfettiğimiz anlamına gelir.
Teknolojik anlamda hızla gelişmekte olan demokratik bir toplum, ümmetin (İslâm cemaati) karşı karşıya kaldığı sorunları bu kadar münhasır, kısıtlayıcı, tehditkar yöntemlerle, hatta kimi zaman ölüm tehdidiyle çözmeyi nasıl umabilir? Dünya artık hiçbir zaman olmadığı kadar karmaşık. Hiçbir topluluk, bilgiyi kendi tekeline alamaz. Demokratik ve modern bir ulus devlette içtihat, ümmetin demokratik kaulımıyla, el birliğiyle uygulanmalıdır. İslâm’ın yorumlanma, tanımlanma ve uygulanma sürecinden geleneksel olarak dışlanmış olan ötekilerin deneyimleri de dikkate alınmalıdır. Kanun ve politikaların görüşülmesi ve geliştirilmesi sürecine, ümmetin yarısını oluşturan kadınlar da kabul ve dahil edilmelidir.
Kadınlar, İslâm’ın adaletsizliği ve insanlığın yarısına kötü muamele edilmesini teşvik ettiğine inanmayı kabul edemez. Günümüz kadınları, ataerkil toplumun değerlerine, kocanın, babanın, ağabeyin doğuştan sahip olduğu ayrıcalıklı güç ve otoriteye, eşinin; kizının, kız kardeşinin bu otoriteye boyun eğmek zorunda olmasına başkaldırmaktadır.
Lafzen ve ruhen ataerkil olan fıkıh metinleri, çoğu zaman, kaynağını “ilahi yasa”dan alıyormuş gibi gösterilmekte ve Müslümanların bu evrensel adalet arayışını bastırmak ve engellemek için kullanılmaktadır — oysaki hukuki eşitlik ve adalet aslında İslâm’ın özündedir.
Feminizmin temel meseleleri, tecavüz, evlilik içi şiddet, cinsel taciz, ücret eşitsizliği, ev işlerinin eşitsiz paylaşımı, reklam dünyasının cinsiyetçiliği, kadınları çocuk yerine koyan kuralcı gösterimler, bedenlerinin ticarileştirilmesi, moda dünyasının yarattığı ve kadınların nasıl giyineceğini, nasıl örtüneceğini etkileyen, tüketimini sorgulayan aşağılayıcı imaj, tüm bunlar kadınları bir araya getirmekte ve gündelik hayatlarını derinden etkilemektedir. Bu meselelerin yol açabileceği sonuçlar, feminizmin erkek egemenliğini eleştirirken toplumsal ve ırksal meseleleri de ele alan “sınırları olmayan bir feminizm”e dönüşmesinin ne kadar ivedi olduğunu ortaya koymaktadır. Feminizm, feminist olmanın birden fazla yolunun olduğunu ve farklı kaynaklarla -din olsun, farklı siyasi gelenek ve kökenler olsum— kendini ifade eden ve şekillenen alternatif feminist diskurların meşruiyetini kabul ederek güçlenebilir.
Kadınlar arasında ortaya çıkarak evrensel “kadın” grubu arasında farklılıklara yol açabilen farklı hâkimiyet türlerini göz önünde bulundurmak, bu kadın grubunu homojen bir biçimde ele almak gibi bir hata yapılmadığı sürece İeminizmi zayıflatmaz. Homojen olmayan bir feminizm birliği gayet mümkündür. Feministleri kendi aralarında ayıran farklılıklar ve ayrılıklar —ki buna doğası gereği iş birliğine uygun olmamak da dahil— tanınmadığı sürece, feminizmler arasında birliklerin kurulması mümkün olamaz. Müslüman feministleri diğerlerinden ayıran farklılıklar, kadın hakları gibi temel mücadeleleri diğer feministlerle ortaklaşa vermelerinin önünde engel teşkil etmez, ancak diğerlerinin onları tanımaması her türlü ortaklığı engelleyebilir. Bazıları mücadele önceliklerini ve amaçlarını diğerlerine dayatmadığı ve kadın hakları için mücadele etmenin birden fazla yöntemi olduğu tam anlamıyla kabul edildiği müddetçe iş birlikleri mümkündür. “
Pek çok feminist İslâmofobik anlayışı benimsemeyi, başörtüsünü ötekileştirerek ve Müslüman din ve kültürünü özünde cinsiyetçi olarak göstererek aynı özcülük tuzağına düşüyor ve yıkılmasına katkıda bulundukları hâkimiyeti istemeden de olsa destekliyor.
Tüm diktatörler arasında en kötüsü, dini diktatördür, çünkü her şeyi Allah adına yaptığı iddiasındadır, bu da her türlü eleştiriyi imkânsız kılar.
Yoldaşları bile Peygamber ile vahyi tartışabildiği, o zamanlar kaynaklara yönelik literalizm olmadığı halde, günümüzde literalist akımlar her türlü düşünceyi ve gelişmeyi engelliyor. Aynı şekilde eski bilginleri gözümüzde o kadar büyüttük ki dini onların görüşleri dışında düşünemiyoruz. Adeta, “Onlardan daha iyi anlayamayız ki!” diyoruz. Hem de artık bağlam değiştiği ve onlar bile görüşlerini kendi dönemlerinde ortaya çıkan yeniliklere ayak uyduracak şekilde oluşturdukları halde. Onlar kendi dönemlerinin işini yaptılar, biz de kendimizinkini yapalım.
bir çocuğun zihnini her açtığımızda, mantığını her harekete geçirdiğimizde bütün topluma hizmet etmiş oluyoruz.
Günümüzde Müslümanların Kuran’ı okumak zorunda olduğu farklı bağlamlar da —çoğunlukla baskıcı olan, sabit fikirlerin baskın geldiği, devletin dini bilgiyi tekeline aldığı ve sahip olduğu ayrıcalıkları sarsacak okumaları kabul etmek konursunda isteksiz olduğu ataerkil toplumlar- önemli bir problem teşkil ediyor ve kuşkusuz ataerkil okumaları beraberinde getiriyor.
Metnin özünün ihlal edilmesinin en aşikâr örneklerinden birisi de Müslüman tefsircilerin çoğunun insanın yaratılış öyküsüne, başka bir deyişle Âdem ve Havva’nın öyküsüne getirdiği yorumdur. Kuran’da Havva’nın ne ikinci olarak yaratıldığından ne ilk günahtan sorumlu olduğundan ne de dier monoteist dini geleneklerde olduğu gibi baştan çıkarıcı bir sureti olduğundan bahsedilir. İnsanoğlunun ilk iki temsilcisinin cennetten kovulmasından ikisi de sorumludur ve bu suç daha sonra Yaradan tarafından bağışlanmıştır. Yaradan’ın mesajı boyunca yinelenen tek değerlendirme kriteri, gerek erkekler gerek kadınlar için, takva derecesi, kalbin dürüstlüğü ve bireylerin davranışlarıdır.
Doğrusu, Batı’nın kültürel gelişimi karşısında, Müslüman kadınların gerçek bir kurtuluşa ulaşmak için, her ne şekil. de olursa olsun, köklerinden, belleklerinden ve tarihlerinden kopmaktan başka çareleri yokmuş gibi görünmektedir. Ancak modemlik, geçmişimizden kopmak değil, aksine, onunla olan ilişkimizi güçlendirmektir. Geçmişin idealleştirilmiş bir oku. masını yapmak değil, daha ziyade, onu gerçekçilik ve tutar. lılıkla yeniden okumaktır; çünkü kadınların köleleştirilmesi onun ve kutsal olanın namına istenmiştir (ve daima istenmektedir). Bu geçmiş ve gerçekten ne olduğuna dair olan cehaletimiz, Müslüman kadınlara karşı yapılan tüm ayrımcılıkları ve yine Müslüman kadınlar aleyhindeki tüm arkaik gelenekleri haklı çıkarmak amacıyla çok uzun zamandır kullanılmıştır.
Kadınlara yönelik baskı evrenseldir ve her sosyopolitik ve coğrafi bağlam, kendi tahakküm koşullarına göre nitelendirilmektedir. Bu farklılıklar fiziksel şiddetten ekonomik ayrımcılığa, çoğunlukla göz yumulan muazzam cinsel sömürü endüstrisine, Asya’da kız doğacak bebeklerin cinsiyetleri nedeniyle aldırılmasından Avrupa’nın göbeğindeki beyaz kadın ticaretine kadar gider. Açıkçası, bu dehşet verici gerçekler karşısında, söz konusu baskıları birbirinden ayırmaya veya hiyerarşik bir sıraya sokmaya çalışmak, kabul edilemez bir davranıştır; çünkü bu, kimi baskıların bağlı oldukları kültür nedeniyle diğerlerinden daha az kabul edilebilir olduğu anlamına gelir.
İslâmi feminizm, kamusal ve bireysel alanlarda tam eşitlikte diretir. İslâmi feminizme göre kadınlar devletin başına geçebilir, toplu ibadetlerde öncülük edebilir, yargıçlık veya müftülük yapabilir. Çoğunluğu Müslüman olan kimi ülkelerde yargıçlık, başbakanlık, müftülük görevleri ve birinde de devlet başkanlığı görevi, kadınlar tarafından yerine getirilmektedir. Dolayısıyla İslâmi teminizm, herkes için faydalı olabilir: Her iki cinsiyetten Müslümanlar için olduğu kadar, nerede olursa olsun kendi taraflarında yaşayan gayri müslimler için de.
Esas olan, her iki taratın düşünme, çözümleme ve konuşma hakları üzerine yapılan tartışmalarla oyalanmaktansa İslâmi feminizmin kendi içeriği ve amaçları üzerinde yoğunlaşmaktır. Savunmacı bir tavır takınmanın ve cinsiyet eşitliğini İslâm’ın veya İslâmi feminizmin tekeline almaya çalışmanın anlamı yoktur.
İslâmi feminizm, Kuran’ın ve hadisin yeniden incelenmesi yoluyla ve ikna edici bir usulle, İslâm’ın kadınlara karşı şiddete hiçbir şekilde müsa. ade etmediğini, hatta bu şiddetin İslâm karşıtı olduğunu or. taya koymaktadır. Kabul edilmelidir ki bu yorumlama çabası tek başına kadınlara karşı şiddetin sonlanmasını sağlamayacaktır, ancak bu şiddete karşı koymak için ilave bir silah teşkil etmektedir.
Feminist hermenötiğin benimsediği üç yaklaşım vardır: yaratılış hikâyeleri ve Cennet Bahçesi hadisesi gibi dilden dile dolaşan ve erkeklerin üstün olduğu fikrinin vurgulanmasını sağlayan asılsız hikâyeleri düzeltmek için Kuran’ın ayetlerini yeniden incelemek; tartışmasız bir biçimde erkek ve kadınların eşit olduğunu beyan eden ayetleri iktibas etmek; cinsiyetler arasındaki farklılıkları ortaya koyan ve yaygın bir şekilde erkek egemenliğini meşrulaştıracak şekilde yorumlanmış ayetleri bağlamlandırmak.
Kuran’da erkekler ve kadınlar arasındaki eşitliği doğruladığı görülen pek çok ayet vardır. Bunlardan birisi, Hucurat Suresi’nin (hücreler) (49) 13. ayetidir:
“Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır |takvaya uyandır|.”
“Feminist” terimi, 1880 yıllarda Fransa’da, sözcüğü erkek egemenliğini (ve baskısını) eleştirmek ve Fransız Devrimi tarafından vaat edilmiş olan hakları ve özgürlüğü talep etmek için ilk kez La Citoyenne gazetesinde, gazetenin sahibi Hubertine Auclert tarafından icat edilmiş ve kullanılmıştır.
Müslüman feminist hareket, İslâmi bilimlere hâkim, hukuki üretim süreçlerine katılabilecek, kültürlü bir seçkin kadın sınıfının oluşturulması ve ayrıca gerek Müslüman ve İslâmcı ağlar dahilindeki gerek aktif bağımsız Müslüman kadın örgüt ve gruplarının güçlendirilmesi için çalışmıştır.
İslâmi feminizm, genel olarak düşünsel planda çalışmalarını şu üç alanda yoğunlaştırmıştır:

1. Kaynaklardan, yani adalet ve eşitliğin temel prensiplerinden yola çıkılarak maskülen ve cinsiyetçi manaların ve ortaya çıkarılması” amacıyla fıkhın (İslâmi içtihat) gözden geçirilip düzeltilmesi ve tefsirin yeniden yorumlanması.

2. Müslüman kadınların tarihinin (yeniden) yazılması yoluyla yeni bir bilgi birikiminin yaratılması, Müslüman tarih yazımında konum ve rollerinin iyileştirilmesi ve İslâm tarihinin kadınca ve feminist bir bakış açısıyla gözden geçirilerek düzeltilmesi.

3. Dünya çapında, insanlar arasındaki eşitliğin sağlayıcısı olarak tevhid prensibini —Müslüman monoteizm- ve Kural olarak değil Yol olarak şeriatın derin anlamı üzerine düşünmeyi baz alan kadınca ve feminist bir Müslüman düşüncenin geliştirilmesi. İslâmi feminizm, toplumsal ve ruhsal eşitlik meselesi üzerine, İslâm’ın adalet ve eşitlik prensibine uygunluğu konusunda İslâmi düşünceyi bir bütün olarak sorgulayan bir düşünce biçimi ortaya koymuştur.

Feminist alanda, Batı’nın özgürleşmenin ve kurtuluşun tek yolu olarak empoze edilen kolonyal ve neokolonyal modelinin hakimiyetini ve feminizmin dine aykırı olduğu ve ondan uzak durması gerektiği fikrini sorguluyor. İslâmi alanda ise ataerkil ve cinsiyetçi bir bakış açısıyla oluşturulmuş Müslüman hukukunu sorguluyor; klasik Müslüman tarihinde kadınların rolünün ve statüsünün marjinalleştirilmesini ve erkeklerin bilgi birikimini ve dini otoriteyi, kadınların aleyhine olmak üzere kendilerine mal etmelerini kınıyor.
tüm aktivist araştırmacıların ortak noktası, İslâm’ı ve Müslümanlığı kadın hakları yanlısı tavırlarından korumaları. İslâm dininin temelinde eşitliğin olduğunu ve Kuran’ın vahiy olarak nazil oluşunun kadın haklarının teminatı oldu. gunu düşünüyorlar. Yani feminist tavırlarını hem İslâm aracılığıyla hem de İslâm için oluşturuyorlar ve bu duruşlarıyla feminizmi öncelikle boyunduruktan kurtararak ve evrenselleştirerek yeniden tanımlıyor, yaratıyor ve yorumluyorlar.
Esas problem, Kur’an’ın özgürleştirici mesajına ve peygamber geleneğine rağmen, medeniyetin yüzyıllarca reddedilmesiyle kadını değersizleştiren bir kültürün kurumsallaştırılmış olmasıdır.
Neticede bir çifte problematikle karşı karşıyayız: İslam ülkelerinde kadınların statüsünün sebatsızlığının aşikâr sonucu diyebileceğimiz hayli kısıtlayıcı bir gerçek ve uşuslararası kanaat içinde Müslüman kadın meselesinin araçsallaştırılması.
Kur’an, tüm insanların eşit olduğunu tasdikler ve erkekler ile kadınların arasındaki bu eşitliğin uygulamaya konmasını engelleyen, ataerkil düşünce (ideoloji) ve geleneklerdir.
Müslüman kadınlar, haklarının büyük çoğunluğundan, bilhassa kendilerine islam tarafından verilmiş olanlardan bihaber.
Esas problem, Kuran’ın özgürleştirici mesajına ve peygamber geleneğine rağmen, medeniyetin yüzyıllarca reddedilmesiyle kadını değersizleştiren bir kültürün kurumsallaştırılmış olmasıdır.
La ilahe illallah, bu ne anlama gelir? Bizden üstün yalnızca Allah’ın olduğu, tüm insanların eşit olduğu anlamına gelir. Bir kimsenin kendisini diğerlerinden üstün kılması, despotluk yapması ve diğerlerinin ona, “Evet, efendim, hizmetinizdeyiz,” diye cevap vermesi en büyük adaletsizliktir.
Esas problem, Kuran’ın özgürleştirici mesajına ve peygamber geleneğine rağmen, medeniyetin yüzyıllarca reddedilmesiyle kadını değersizleştiren bir kültürün kurumsallaştırılmış olmasıdır.
La ilahe illalah, bu ne anlama gelir? Bizden üstün yalnızca Allah’ın olduğu, tüm insanların eşit olduğu anlamına gelir. Bir kimsenin kendisini diğerlerinden üstün kılması, despotluk yapması ve diğerlerinin ona, “Evet, efendim, hizmetinizdeyiz,” diye cevap vermesi en büyük adaletsizliktir.
“Feminizmin temel meseleleri, tecavüz, evlilik içi şiddet, cinsel taciz, ücret eşitsizliği, ev işlerinin eşitsiz paylaşımı, reklam dünyasının cinsiyetçiliği, kadınları çocuk yerine koyan kuralcı gösterimler, bedenlerin ticarileştirilmesi, moda dünyasının yarattığı ve kadınların nasıl giyineceğini, nasıl örtüneceğini etkileyen, tüketimini sorgulayan aşağılayıcı imaj, ”
“İlla İslâmi sloganlara ihtiyacımız yok, adaletsizliklerin son bulması yeterli; vatandaşların hak ve onur sahibi olması, gençliğin onurlu bir geleceğinin olması, daha iyi, daha adil, insan onuruna saygılı yarınlara yönelmeleri.”
“Laik devleti savunuyorum. Tarih bize tüm teokrasilerin başarısız olduğunu gösterdi. Neden? Çünkü herkes Allah’ın Sözlerini uydurmaya başladı. Allah’ın Sözleri saptırıldı, Allah gaddar gösterildi.”
“ bana öyle geliyor ki bir çocuğun zihnini her açtığımızda, mantığını her harekete geçirdiğimizde bütün topluma hizmet etmiş oluyoruz.”
“Size, cennete gitmek için kaç kere namaz kılmanız ve oruç tutmanız gerektiği açklanıyor Her şeyin muhasebesi tutuluyor. Bu aşamada Ömer bin Hattab’ı Ömer bin Hattab yapanın ne olduğunu anlamak söz konusu bile olamaz; körlemesine ona benzemek gerekiyor sadece, sanki insanları olduğu noktaya şeyin getirdiğini anlamak ilginç değilmiş gibi.”
“Kadınların mantık ve din bakımından yetersiz olduğunu söylüyorlar; ben diyorum ki bir yarısının mantıktan ve dinden yoksun olduğunu görmek, Müslüman ümmetinin (cemaat) menfaatine olmadığı gibi onu onurlandırmaz da, ayrıca annesinin, kızının, kız kardeşinin veya eşinin yetersiz olması da bir erkeğin menfaatine değildir.”
“Kadınların eğitim ve profesyonel deneyim sahibi olmalarının çok uzun süredir engellendiğini, dolayısıyla bu noktada kadın ve erkek arasındaki toplumsal ve düşünsel farklılıkları kadınların doğuştan daha düşük kapasiteye sahip olduğunun kanıtı olarak almanın mümkün olmadığını belirterek biyolojik özcülüğe şiddetle karşı çıkıyor.”
“Teknolojik anlamda hızla gelişmekte olan demokratik bir toplum, ümmetin (İslâm cemaati) karşı karşıya kaldığı sorunları bu kadar münhasır, kısıtlayıcı, tehditkar yöntemlerle, hatta kimi zaman ölüm tehdidiyle çözmeyi nasıl umabilir?”
“Ataerki ile İslâm’ın kutsal merinleri ve ideallerini birbirinden ayırma ve İslâm’ın eşitlikçi ve ahlâklı görüşlerini ifade etmesine müsaade etme istenci, her kesimden Müslüman kadına, münasip tercihler yapacak gücü sağlayabilir, nitekim sağlıyor da.”
“Müslüman bağlamlarda esas ayrım, esas iktidar savaşı, demokrasi ve despotizm arasında yapılıyor. Bu ayrım çoğu zaman dinin bir araç olarak kullanılmasıyla dinî politikaların arkasına gizleniyor.”
“İslam hukukuna adapte edilen cinsiyet eşitsizliğinin temeli, ilk Müslüman toplumlardaki kültürel normlara dayanır. İslam’ın idealleri özgürlüğe, adalete ve eşitliğe teşvik ederken Müslüman toplumların normları ve İslâm hukukunun oluşturulduğu yıllardaki toplumsal yapılar, bu ideallerin gerçekleşmesini engellemiştir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir