Nurettin Topçu kitaplarından Ahlak Nizamı kitap alıntıları sizlerle…
Ahlak Nizamı Kitap Alıntıları
En mukaddes gayeyi bir ikbal ve servet vasıtası edinmesini bilenler, en yükseklerde sahtekârlık tahtlarını kurabilmek için, en mukaddes dâvaları istismar ederler.
Hz. İsa, zengin delikanlıya verdiği öğütte, git, bütün varını sat ve fakirlere dağıt demekle fakirleri değil, zenginliğin çürüttüğü delikanlının ruhunu düşünüyordu. Biz, kazanç hırsıyla çürüyen, hem de çürüdüğünü bilemeyen ruhları düşünmeye mecburuz.
Maddeyi göklere yükselten füze devri ruhlarımızı iskelete çevirdi.
Türkü islâm’dan ayırmak isteyenler, bu hareketleri ile milletimizin felâketlerine ve feci yıkımlara sebep oldular.
.. islâm’ın Türk ile birleşmesi, cihan tarihinin belki en büyük harikasını doğurdu.
İnsan yetiştirmenin ülkeler fethetmekten daha büyük zafer olduğuna inanmadılar.
Asrımız ne Sinan gibi bir sanatkârı ne Ibn Sina gibi bir âlimi, ne Zenbilli Ali Cemalî’nin ahlâk dehasını, ne de Mevlâna’nın ilâhî çehresini yeniden canlandırabilecek kudrette değildir. Bunların hepsini taassuba kurban ettik.
..irade terbiyesini en kuvvetle verebilecek, din adamları olmalıydı. Halbuki onların esaslı görevi, bundan uzaktı. Onlar, affedilmez bir gafletle, başka meslek sahiplerininkine benzer işler görüyorlar.
Bekleyin, yarım ilim daha neler yapacak!..
..ruh vücutta ihtiyar olarak doğar, vücut ruhu geliştirmek için ihtiyarlar.
Çalışmayı aşk ve ibadet sayan İslâm ahlâkı, kolaylıkla Amerikan pragmatizminin tilki zihniyetine feda edildi.
Yaralanmızın en derinde olanlarından biri de insana değer vermesini bilmeyişimizdir.
İnsanı kendine getirmeden önce ufuklarındaki sisleri dağıtmak şarttır.
Birine, haketmediğini alkışla bağışlamak; öbürüne, hakkı olanı sadaka diye uzatmak: Bu zulmün hesabını Allah bizden soracaktır.
Her sahada düşüncemiz, kaderimizi tashih ediyor..
Zulmün köklerini mazide arıyalım.
Her tarafı dilencilerle dolan kaç asırlık imparatorluğun şerefli halkına, karşılıksız vermenin de almanın da, kalbin eseri olmayan ikramın da nimetin de ahlâksızlık olduğunu anlatan gazete oldu mu ?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kırk yıl önce gazete, sadece siyasî havadis organı idi. Kırk yıldan beri iddiasını arttıra arttıra, hayatımızda ailenin, mektebin, dinin, terbiyenin boş bıraktığı bütün sahalara uzanmaktan çekinmedi.
Bu mektep değişmeli, bu küçük ve sevimsiz hayat sahnesi yerini hakikatin mâbedi olan mektebe terketmelidir.
Bugün ilkokulda iken inkişafa başlayan hislerini adım adım takip ederek onların terbiyesiyle benliğine nüfuz edemediğimiz çocuk, bir sürü bilgilerin hammalı olmaktan başka türlü yetiştirilmiyor.
..Bugün disiplinsiz ve gayelerinden şuursuz, fonksiyonsuz mektebin, medenî bir cemiyeti kımıldatmaya ve ilerletmeye kabiliyetli zekâlar yetiştirmeyeceği tabiîdir ve yetiştiremediği de meydandadır.
Yürüyüş Allahsız olunca, ihtiraslar bir gün mutlaka devlet gemisini uçuruma götürür.
..hakikati, kızgın güneşin altında durmadan çalışan cesaretli bir çiftçi gibi toplamaktan çekinmeyeceğiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Başkalarının yalpak iradelerinin türlü şekillerde zıt tecellilerine inanmak ve bu halleri onlara bağışlayarak şahsiyetlerini tebcil etmek bizde bir irade gevşekliği olmaktan daha ileri şahsiyetlerimizin bir nevi iflâsı demek olan mü-
samaha hastalığına kadar vardı.
samaha hastalığına kadar vardı.
Batan bir dünya nizamının enkazı üzerindeyiz.
Bir insanı, bir ferdi veya bir nesli çürütmek nasıl olur? Şüphesiz vicdan ve ahlâk değerlerine sistemli olarak karşı gelmekle Fakat daha önce ve bu denemede muvaffak olmak için onun sâlim düşüncesini, her engele rağmen hakikate götürecek olan iz’an ve aklını şaşırtmak lâzımdır. işte bugünkü nesil böyle bir suikasta uğramıştır.
Din; hürriyet sistemlerinin en muhteşemi, komünizm ise esaret zincirlerinin en ağırıdır.
Dinler kalbe bağlanır, komünizm ise midenin esiridir.
İyi araştırılırsa görülür ki, fena adam ümitsiz adamdır.
Bunların dindar olmak için AKLA asla ihtiyaçları yoktur; bunlar kulakları ile dindar olmuşlardır.
Evet doğru; yaşamak için ölmesini bilmek lâzımdır.
İnsan yetiştirmenin ülkeler fethetmekten daha büyük zafer olduğuna inanmadılar.
Taklitçilik, ideali ortadan kaldırdı. İdeali olmayınca da dehâ kendini göstermedi.
Bir cemiyette, henüz sokaktaki insanlara bile, otomobilde gidenlerinkine eşit bir huzur verilmemiş ve vergileri, zenginin malının ihtiyacının dışında kalan fazlasından alınırken, fakirlerin ve müstahsillerin (üretici-yetiştirici) en zaruri ihtiyaçlarından koparılıp alınırsa, o cemiyette istenildiği kadar demokrasi çıngırakları çalınırsa çalınsın, zulüm var işkence var demektir.
İslam’ın istediği, her mahallesinde bir milyonerin türediği zenginlerin cemiyeti değildir. Fukaranın ahı ile yüzü kararmayan cemiyettir.
Esasen terbiye, tahammül işidir.
Devleti kurucu olan zümrede mesuliyet iradesi olmadıktan sonra, onun şekli ne olursa olsun, millet sahipsiz demektir.
En mukaddes gayeyi bir ikbal ve servet vasıtası edinmesini bilenler, en yükseklerde sahtekarlık tahtlarını kurabilmek için, en mukaddes davaları istismar ederler.
Aşk, ruh kuvveti ister; hâlbuki zayıf ve hasta ruhların, maddeye bağlanan şiddetlerinden başka kuvvetleri yoktur.
Bizim ahlâkımız hörmet, hizmet ve merhamet prensiplerini kendinde birleştiren ‘aşk ahlâkı’dır. Her şeyden önce, Allah’ın yüzlerde güleceği yaşta içgüdülerinin üstüne yükselemeyen gençlere aşkı sevdirmeliyiz. İlmin, sanatın, ahlâkın ve hepsinin gayesinde aşkın âşıkları olmayı ideal edinecek bir nesil yetiştirmeliyiz.
Ferdin ruhî yaşayışı çok fakirleşmiş, ümitsizlikle kararmış bir hal alıyor.
İsrail orada durdukça İslâm ve Türk dünyası tehlikededir. İstikbal ya birinin, ya ötekinindir.
Önce içimizden ve kendimizden işe başlamalıyız.
Demokrasi adına yapışan particilik sistemi bütün mü’minlerin kardeş olduklarına yakın zamana kadar inanan bir milleti şimdi bölük bölük parçalamış bulunuyor.
Bugün tek cümlelik hikmet ve felsefesi olmayan cemiyetimizin bütün ruhi ve asabi iktidarı, siyaset denen cambazlık sahnesinde tüketilmektedir.
Tepeden tırnağa kadar varlığımızı sarmış olan sefalete işsizliğin ve onların zalim yardımcısı olan haksızlığın devası ne olacak?
Dostluk denilen insandaki ilahi cevherin yok edildiği dünyalar, siyasetle ticaretin dünyalarıdır.
Evet, hürriyet en büyük nimettir.
Daha yakın zamanda dillerinden salâvat düşürmeyenlerin çocukları şimdi basın âleminde birbirlerine söğüyorlar.
Türk dünyası birlik içinde kurtuluşunu ararken İslam’ın birleştirici ruhuna sığınmaktan başka yol bulamayacaktır.
Batan bir dünya nizâmının enkazı üzerindeyiz.
Bugün sadece muhteşem mâzinin hasretiyle yaşamaktayız.
Yaralarımızın en derininde olanlarından biri de insana değer vermesini bilmeyişimizdir.
Türk genciyim diyor, Batı’nın bütün düşüklüklerine meftun.
İnsana karşı yaşatılan sevgi azar azar eşyanın sevgisine yerini bırakıyor. Eşyaya hayranlık insanları kabalaştırıyor.
Garplılaşma adı altında taklitçilik, üç asırdan beri milli benliğimizi harap etmektedir.
Meğer siyaset, vatandaşlık ahlâkının çürütülmesi demekmiş!
Bütün kirlerinin üstüne dindarlık libasını giyinenler, din hayatın sarrafları veya karaborsacıları kesildiler.
Dinin her yıkıldığı yerde hurafeler kök salar.
Bütün yokluk içerisinde sanki dâva kalmıyor da, bütün memleket meseleleri bir siyaset yarışı haline geliyor.
Asrımızın insanı kendi iştahlarının yorgunudur.
Devrimizde her şeyin satıldığını biliyoruz. Mal satılır, toprak satılır, itibar satılır, imtiyaz satılır, memuriyet satılır, kahkaha bile satılır.
Felsefe, millette ilk iradedir; felsefî adım, üniveristeyi kurar.
Özel okul bir ticarethanedir.
Evet doğru; yaşamak için ölmesini bilmek lazımdır.
Hiçbir yerde intikam adalet getirmez. Biz, zulmün, yine zulme ilâç olduğuna inanmıyoruz.
Benim yolum, senin mezhebin, bizim kitabımız, üstadımız efendimiz diye birbirlerini yiyenler, Allah kulluğunun manasını ve gerçek iman yolunu kaybetmiş olanlardır.
Evvelâ insana kıymet vermemiz lâzımdır. Kur’an’ın insanı eşref-i mahlukat sayan hükmüne hörmetten başka kurtarıcı yolumuz yoktur.
Biz, iki dünyada nizâm, hak ve hakiki saadet aramaktayız.
İslam’ın istediği her mahallesinde bir milyonerin türediği zenginlerin cemiyeti değildir. Fukaranın ahi ile yüzü kararmayan cemiyettir; ümmetlerin ahı ile arşı yakmayan gerçekten bahtiyar bir ülkenin cemiyetidir.
Neslimiz, kendi iradesinden, kendi varlığından bile o kadar şüpheli ki, hayat mukadderatı hakkında bir hüküm verebilmek için mutlaka bir üstün otoritenin kuvvetine sığınmak lüzumunu duyuyor.
Bir insanı, bir ferdi veya bir nesli çürütmek nasıl olur? Şüphesiz vicdan ve ahlâk değerlerine sistemli olarak karşı gelmekle