İçeriğe geç

Borges’in Evinde Kitap Alıntıları – Alberto Manguel

Alberto Manguel kitaplarından Borges’in Evinde kitap alıntıları sizlerle…

Borges’in Evinde Kitap Alıntıları

“Borges için gerçeğin çekirdeği kitaplardaydı; kitap okumakta, kitap yazmakta, kitaplar hakkında konuşmaktaydı. Binlerce yıl önce başlamış olan ve asla bitmeyeceğine inandığı bir diyalogu sürdürdüğünü, derinlerde bir yerde biliyordu. Kitaplar geçmişi yeniden kuruyordu.”
Dünya artık büyülü değil. Terk edildin.
Temaların, sözcüklerin, metinlerin sayısı sınırlıdır. O yüzden hiç1şey yok olmaz. 1kitap yok olursa, elbet 1gün başka 1i onu yeniden yazar. Bu kadar ölümsüzlük de herkese yetmeli, demişti bana 1keresinde, İskenderiye Kütüphanesinin yıkılışından söz ederken
Borges çok ilginç düşler görür ve bunları anlatmaktan hoşlanırdı. Her şeyin mümkün olduğu bu diyarda, duşüncelerine ve korkularına ket vurmaktan vazgeçebildiğini, bunların tam 1özgürlük içinde kendi hikayelerini anlatabildiğini düşünüyordu
Bu devasa düşgören için her düş sonsuzluğa eşittir, bu sonsuzluk da her düşü ve her düşgöreni içerir.
Aptallığa hiç tahammülü yoktu, gerçekten kalın kafalı 1profesörle tanıştıktan sonra, Kafası çalışan 1sahtekarla konuşmayı yeğlerim, demişti
Bu yüzyılda, Gabriel García Márquez’den Julio Cortázar’a, Carlos Fuentes’ten Severo Sarduy’a kadar, İspanyolcadaki önemli yazarların hemen hepsi, Borges’e olan borcunu dile getirdi
Ben zevk peşinde koşan 1okuyucuyum: kitap almak kadar şahsi ve muhterem 1konuda, görev duygumun işe karışmasına hiçbir zaman izin vermedim.
Borges için gerçeğin çekirdeği kitaplardaydı; kitap okumakta, kitap yazmakta, kitaplar hakkında konuşmaktaydı
Evrene kütüphane demiş ve Cennet’i bajo la forma de una biblioteca (1kutuphane şeklinde) olarak hayal ettiğini itiraf etmiş 1i için, kendi kütüphanesinin boyutları 1düşkırıklığı olmuştur
“aimer c’est agir
[Sevmek, harekete
geçmektir.]
Bir düş tadında bir öykü yazmak istedim hep, demişti
Borges, Başarabildiğimi sanmıyorum.
her düş sonsuzluğa eşittir, bu sonsuzluk da her düşü ve her düşgöreni
içerir.
Bütün edebiyatlar epikle başlar, derdi epiği savunmak için, mahrem ya da duygusal şiirle
değil. Bunu açıklamak için de Odysseia’dan alıntı yapardı: Tanrılar insanlar
arasına düşmanlıklar sokar ki sonraki kuşakların, şarkısını söyleyebilecekleri
bir şeyleri olsun.
Epik şiir Borges’in gözlerini yaşartırdı.
Her şeyi anımsardı. Yazdığı kitapların nüshalarına ihtiyacı yoktu:
unutulmasında sakınca olmayan bir geçmişe aitlermiş gibi davransa da, kendi
yazdığı her şeyi ezberden okuyabilir, düzeltebilir ve değiştirebilirdi,
(her okuyucu gibi onun da kütüphanesi, aynı zamanda otobiyografisiydi)
Bu dairenin kitap raflarında eksik olan, Borges’in kendi kitaplarıydı.
Yapıtlarından birinin ilk baskısını görmek isteyen ziyaretçilerine gururla,
kendisinin son derece unutulabilir adını taşıyan tek bir cildi
bulundurmadığını söylerdi.
Don Qnixote’yi ilk okuduğu büyük, kırmızı ciltli Garnier baskısı (ilki kaybolduktan sonra, yirmili yaşlarının sonuna doğru aldığı ikinci nüsha) hala duruyordu, ama okuduğunu anımsadığı ilk kitap olan Grimm Kardeşlerin Masallarının İngilizce çevirisi artık yoktu.
Borges’inki özel bir tür körlüktü, otuz yaşından başlayarak yavaş yavaş
ilerlemiş ve elli sekiz yaşına basmasından sonra kesin olarak yerleşmişti.
Doğumundan beri beklenen bir körlüktü bu, çünkü her ikisi de kör olarak
ölen İngiliz büyük-büyükbabasından ve büyükannesinden kendisine böyle
bir miras kaldığını biliyordu. Bir de babası vardı, Borges’le aşağı yukarı aynı
yaşlarda kör olmuştu, ama Borges’ten farklı olarak, ölümünden birkaç yıl
önce geçirdiği bir ameliyatla yeniden görmeye başlamıştı.
Borges’le konuşmalarım, bence bir konuşma gerçekte nasıl olması gerekiyorsa öyle oluyordu: kitaplar ve kitapların mekanizmaları hakkında,
daha önce okumadığım yazarların keşfi hakkında
Genç Mario Vargas Llosa Borges’i 1950’lerin ortalarında ziyaret ettiğinde, alçakgönüllü dekorasyondan söz açmış ve Büyük Usta’nın ne- den daha büyük, daha lüks bir yerde yaşamadığını sormuştų. Borges bu sözlerden çok alındı. “Belki Lima’da öyle yapıyorlardır, dedi patavatsız Peruluya, “Ama burada, Buenos Ai- res’te, gösterişten hoşlanmayız.
-Ben zevk peşinde koşan bir okuyucuyum: “kitap almak kadar şahsi ve muhterem bir konuda, görev duygumun işe karışmasına hiçbir zaman izin vermedim.”
-“Hepimiz, Borges’in uçsuz bucaksız yazınsal belleğinin mirasçılarıyız.”
-Üniversitelerde edebiyat okumuyoruz, diye yakınırdı. Edebiyat tarihi okuyoruz.
-“Mutluluğun da, nedenini açıklayamasa bile, kitaplarda bulunabileceğini düşünürdü.”
mutluluğun da, nedenini açıklayamasa bile, kitaplarda bulunabileceğini düşünürdü. .
“Sevmek, harekete geçmektir. .”
-Victor Hugo
Kendime anlamsız sözcükler söylüyorum, bilinmeyen yerler görüyorum, düşlerin yokuşundan aşağı kaymaya bırakıyorum kendimi. .
Aptallı­ğa hiç tahammülü yoktu, gerçekten kalın kafalı bir profesörle tanıştıktan sonra,
“Kafası çalışan bir sahtekarla konuşmayı
yeğlerim, demişti.
“Belleğim bir çöp yığınıdır bayım. .”
“Ben zevk peşinde koşan bir okuyucuyum: kitap almak kadar şahsi ve muhterem bir konuda, görev duygumun işe karışmasına hiçbir zaman izin vermedim.”
Borges
Borges için gerçeğin çekirdeği kitaplardaydı; kitap okumakta, kitap yazmakta, kitaplar hakkında konuşmaktaydı. .
‘‘Dünya artık büyülü değil. Terk edildin.’‘
Eski metaforları – bir nehir olarak zaman, bir yolculuk ya da savaş olarak yaşam- severdi ve o savaş, o yolculuk Borges için artık bitti; yaşamsal olan, her zaman sözcüklerin kavrayışının ötesinde olan şey gittikten sonra geriye kalandır edebiyat (diye Verlaine’den alıntı yapardı), işte o nehir de gecelerin içinden aktı, her şeyi önüne katıp götürdü, geriye yalnızca edebiyat kaldı.
Bir kitabın bize mutluluk olasılığını sunduğuna neden inandığımı tam olarak bilmiyorum, demişti. Ama bu alçakgönüllü mucize için gerçekten minnettarım.
Borges için okumak, asla olamayacağını bildiği o adamlardan olmanın yolu: eylem adamları, büyük aşıklar, büyük savaşçılar. Borges için okumak, Spinoza’nın da ilgisini çekmiş o eski felsefe okulu olan panteizmin bir türü.
Genç şaire:
Boşver, ilerleyeceğim diye
Heveslere kaptırma kendini
Denizler kadar yazsan bile
Borges çoktan yazmıştır hepsini.
Ben zevk peşinde koşan bir okuyucuyum: kitap almak kadar şahsi ve muhterem bir konuda , görev duygumun işe karışmasına hiçbir zaman izin vermedim.
Ölümsüzlük istediğini yazan Unamuno’yu anlayamıyordu. Ölümsüzlük istemek için bir adamın deli olması gerekir, değil mi?
Her okuyucu gibi onun da kütüphanesi, aynı zamanda otobiyografisiydi.
Belleğim bir çöp yığınıdır bayım
Aptallığa hiç tahammülü yoktu, gerçekten kalın kafalı bir profesörle tanıştıktan sonra, Kafası çalışan bir sahtekarla konuşmayı yeğlerim, demişti.
Ölümsüzlük istemek için bir adamın deli olması gerekir, değil mi?
Bir yer için, burası benim yerim desen ve orada yaşadığını söylesen bile, o veya başka bir yerin sana ait olup olmadığını belirleyen şeyin, birkaç dosttan oluşan bir grup olduğunu anlattı.
Üniversitelerde edebiyat okumuyoruz, diye yakınırdı. Edebiyat tarihi okuyoruz.
Sevmek harekete geçmektir.
Uykuyla uyanıklık arasındaki o zamanı seviyordu.
Aptallığa hiç tahammülü yoktu, gerçekten kalın kafalı bir profesörle tanıştıktan sonra, Kafası çalışan bir sahtekarla konuşmayı yeğlerim, demişti.
Evrene kütüphane demiş ve Cennet’i bir kütüphane olarak hayal ettiğini itiraf etmiş biri
Kütüphanesi (her okuyucu gibi onun da kütüphanesi, aynı zamanda otobiyografisiydi), olasılık yasalarına ve anarşinin kurallarına olan inancını yansıtıyordu. Ben zevk peşinde koşan bir okuyucuyum: kitap almak kadar şahsi ve muhterem bir konuda, görev duygumun işe karışmasına hiçbir zaman izin vermedim.
Kendime anlamsız sözcükler söylüyorum, bilinmeyen yerler görüyorum, düşlerin yokuşundan aşağı kaymaya bırakıyorum kendimi.
Arjantinli Katoliklerin tam tersiyim, demişti bana. Onlar inanır ama ilgilenmez; ben ilgilenirim, ama inanmam.
Ve bir şiiri anlayamazsam, niyetin ne olduğunu da bilemem.
Her ölümle yiten küçük bilgelikler bana çok dokunuyor, diye bilgece yazmıştı Borges, gençken.
Boşver, ilerleyeceğim diye/Heveslere kaptırma kendini/Denizler kadar yazsan bile/Borges çoktan yazmıştır hepsini.
 Sevmek, harekete geçmektir.
Evrene kütüphane demiş ve Cennet’i bajo la forma de una biblioteca (Bir kütüphane şeklinde) olarak hayal ettiğini itiraf etmiş biri için, kendi kütüphanesinin boyutları bir düşkırıklığı olmuştur belki de, çünkü bir başka şiirinde de dediği gibi, dilin bilgeliği yalnızca taklit edebileceğini biliyordu.
Hepimiz, Borges’in uçsuz bucaksız yazınsal belleğinin mirasçılarıyız.
mutluluğun da,nedenini açıklayamasa bile, kitaplarda bulunabileceğini düşünürdü.
“Anlamadığım bir dilde ölmek istemiyorum.
Belleğim bir çöp yığınıdır bayım..
Çekincesizce duygusal bir insan olduğunu pek çok defa itiraf etmişti.
Tümüyle unutulmak, sık sık yinelediği bir dilekti
Sevmek, harekete geçmektir..
Belleğim bir çöp yığınıdır bayım..
Beş-altı yaşlarındaki yeğenini şöyle azarlamıştı bir defasında:Uslu durursan, bir ayıyı düşünmene izin veririm.
Zamanla demişti bana, her şiir bir ağıta dönüşür .
“Temaların, sözcüklerin, metinlerin sayısı sınırlıdır. O yüzden hiçbir şey yok olmaz. Bir kitap yok olursa, elbet bir gün başka biri onu yeniden yazar. Bu kadar ölümsüzlük de herkese yetmeli,”
Borges için gerçeğin çekirdeği kitaplardaydı; kitap okumakta, kitap yazmakta, kitaplar hakkında konuşmaktaydı. Binlerce yıl önce başlamış olan ve asla bitmeyeceğine inandığı bir diyaloğu sürdürdüğünü, derinlerde bir yerde biliyordu. Kitaplar geçmişi yeniden kuruyordu. “Zamanla,” demişti bana, “her şiir bir ağıta dönüşür.”
Borges için gerçeğin çekirdeği kitaplardaydı; kitap okumakta, kitap yazmakta, kitaplar hakkında konuşmaktadır. Binlerce yıl önce başlamış olan ve asla bitmeyeceğine inandı
ğı bir diyaloğu sürdürdüğünü, derinlerde bir yerde biliyordu. Kitaplar geçmişi yeniden kuruyordu. “ Zamanla, demişti bana, her şiir bir ağıta dönüşür.”
Borges yaşamı boyunca iki karabasandan kurtulamadı: aynalar ve labirent. İlk kez küçük bir çocukken, Dünyanın Yedi Harikasının bakır bir gravüründe keşfettiği labirent, merkezinde bir canavarın beklediği kapısız bir ev in korku­suyla dalduruyordu içini; aynalar ise bir gün onun olmayan bir yüzü yansıtacakları, daha da kötüsü hiçbir yüz yansıtma­ yacakları kuşkusuyla onu dehşete düşürüyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir