İçeriğe geç

İnsanın Görkemi Kitap Alıntıları – Ralph Waldo Emerson

Ralph Waldo Emerson kitaplarından İnsanın Görkemi kitap alıntıları sizlerle…

İnsanın Görkemi Kitap Alıntıları

İnsan ürkektir ve af diler, artık dimdik değildir, ben şöyle düşünüyorum ben buyum demeye cesaret edemez, bir azizden ya da bilgeden alıntı yapar
Kullandığımız birkaç simgenin manasını tüketmemize çok var. Berbat bir basitlikte bunları kullanabiliriz. Bir şiirin uzun olması gerekli değildir. Her söz­cük bir zamanlar şiirdi
Olanların, kendi iradem dediğim şeylerden daha yüce bir kaynağı oldu­ğunu kabul etmekte zorlanıyorum her an
Daha da kötüsü, güzel ruhların çiçeklerinin yaydığı rayiha, bu ruhlar birbirine yakınlaştıkça ortadan kaybolur
Beni duyan, beni anlayan benim olur; sonsuza dek süren bir mülkiyettir bu
Toplum bir dalgadır. Dalga ileri doğru gider, ancak dal­gayı oluşturan su ilerlemez
Cenevre yapımı iyi bir saati var, ancak güneşe bakarak saati söyleme becerisini kaybetti
Toplum denen olgunun günümüzdeki özelliklerini her­hangi biri düşünecek olursa, bu ahlak ihtiyacını görecektir. İnsanın yüreği ve gücü çekilmiş gibi görünür, bizler de kor­kak, umutsuz ağlak insanlar haline geliriz. Gerçekten korku­yoruz, kaderden korkuyoruz, ölümden ve birbirimizden korkuyoruz. Bizim çağımızdan büyük ve mükemmel insanlar çıkmıyor. Biz hayatı ve toplumsal halimizi yenileyecek erkek­ler ve kadınlar istiyoruz, ancak çoğunun acı içinde olduğu­nu, kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığını, güçleriyle orantılı olmayan bir hırsları olduğunu, gece gündüz sürekli yayılıp yalvardıklarını görüyoruz. Bizim ev idaresi dediğimiz dilen­ciliktir, sanatımızı, mesleklerimizi, evliliklerimizi, dinimizi biz seçmedik, toplum bizim için seçti. Bizler salon askerleri­yiz. Biz kuvvetin doğduğu o çetin kader harbinden kaçındık
Daha aşağıda olmayı tercih ederdim, böylece parıltılı ve değişken olmaktansa, sahici ve eşit olurdu
Ne var ki, insan kendi fikrini farkında olmadan kapı dışarı eder, çün­kü onundur.
Sıradan ruhlar yaptıklarıyla, daha asil ruhlar ise oldukları şeyle öderler
Her devrim, önce bir insanın zihninde düşüncedir, aynı düşünce bir başkasının da aklına gelince, o çağın anahtarı olur
Büyük insan, kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığının kusursuz tadını yaşayandır.
Yapmam gerekendir beni ilgilendiren, başkalarının ne düşündüğü değil.
Hakikat yapmacık sevgiden daha güzeldir.
Boğulmakta olan insanların arasındaki yüzücü gibi bir ikilem içindedir merhametli insan. Herkes ona yapışmıştır, bacağını ya da parmağını gereğinden fazla kaptırırsa, onu boğarlar. Böylesi insanlar, kötülüklerinden değil de kötülüklerinin verdiği zararlardan kurtulmak isterler. Yalnızca belirtilerle ilgilenen bu insanlara iyilik yaptığınızda boşa gider. Acar ve bilge bir hekim, ilk tavsiye olarak ‘terk edin orayı’ diyecektir.
Mutlak doğrudan söz ediyorsak, kim çalmıyor ki?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bize her şey mubahtır da başkaları yaptığında günah dediğimiz, bizim için tecrübeden ibarettir.
Yaşamak ve yılı çıkarmak için yeterli kaynağımız var; ancak kenara koymak, yatırım yapmak için tek bir meteliğimiz yok. Keşke aklımız biraz daha akıllı olsaydı!
Akıl anında şunları sorar: köprünün altındaki bu balıklar, otlaktaki şu öküzler, bahçedeki bu köpekler değişmez bir biçimde balık,öküz ve köpek midirler yoksa yalnızca bana mı öyle görünürler? Belki de kendilerine göre tam birer insandırlar ya da acaba ben hepsine insan gibi mi görünüyorum?
Her düşünce bir hapishanedir de, her cennetin de bir hapishane olduğu gibi.
Kar fırtınasında kör olup yönünü kaybeden ve kulübesinin kapısının birkaç adım ötesindeki bir kar yığınında ölen zavallı çobanın kaderi, insanlık halinin bir göstergesidir. Hayatla hakikatin eşiğinde sefil bir halde ölürüz.
Beynini Boston ve New York’la moda ve hırsla doldurup yorgun düşmüş duyularını şarap ve Fransız kahvesiyle iyice uyarıp mecalsiz bırakırsan, o ıssız çamlıklarla dolu viranelerde hiçbir bilgelik yolu göremezsin.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Doğadaki her şey manevi bir güce karşılık geldiğinden, herhangi bir olgu karanlık ve yabani ise, onu gören kişide o yeti henüz faaliyete geçmemiş demektir.
Crimenquosinquinat, aequat.

Suç, kirlettiklerini eşit kılar.

Toplum asla ilerlemez. Bir yandan ilerlerken öte yandan aynı hızla geriler .Verilen her şeyin karşılığında bir şey alınır. Toplum yeni beceriler edinir, eski güçlerini yitirir. Cebinde saati, kalemi poliçesiyle iyi giyimli, okuryazar, düşünür Amerikalıyla; bütün varlığı sopası, mızrağı, hasırı ve yirmi kişiyle paylaştığı, içinde uyuyacağı bir barınak olan çıplak Yeni Zelandalı arasında ne çelişki vardır! Ancak iki insanın sağlıklarını karşılaştırın, beyaz adamın asıl gücünü kaybettiğini görürsünüz. Seyyah bize doğrusunu söylüyorsa, yabani adama enli bir baltayla vurun, bir ya da iki gün içinde eti yapışacaktır ve sanki yumuşak bir darbe indirmişsiniz gibi iyileşecektir, aynı darbe beyaz adamı ise mezara gönderecektir.
Napoli’de gözlerimi açarım, yanı başımda o kaçtığım, kaskatı ve aynı acımasız gerçek, kederli benliğim.
Dünyanın ne düşündüğüne göre yaşamak kolaydır bu dünyada, yalnızken de kendi kafamıza göre yaşamak kolaydır, ancak büyük insan, kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığının kusursuz tadını yaşayandır.
Yıldızı kendisidir insanın,
İnsanı dürüst ve mükemmel kılabilen ruh da
Hükmeder bütün ışığa, tesire, kadere;
Değildir hiçbir şey onun için geç ya da erken.
Meleklerimizdir yaptıklarımız, iyi ya da kötü,
Ölümlü gölgelerimizdir yanı başımızda hala yürüyen
Ne te quaesiverisextra.

Ne ararsan kendinde ara.

Zihin yıllarca bir düşünceyi ölçüp tartabilir ama kendisini pek fazla tanımayabilir ancak aşkın tutkusu bunu bir günde öğretecektir. Bir haksızlık karşısında öfkeden deliye dönmeden, belagati kuvvetli bir dili duymadan, ulusal bir sevinç ya da tehlike sırasında binlerle nabzı aynı anda atmadan kim kendisini tanıyıp bilir? Yarın ilk kez göreceği birinin yüzünü bugünden çizemeyeceği gibi, hiç kimse yaşayacaklarını önceden bilemez, yeni bir nesnenin hangi duyunun ya da duygunun kilidini açacağını kestiremez.
Napolyon’u adaya sürgüne gönderin, yöneteceği adam bulamasın, tırmanacağı Alpler olmasın, riske giremesin, havan da su döver ve göze ahmak görünür. Onu büyük ülkelere, yoğun nüfusu olan yerlere götürün, karmaşık çıkarlar ve hasmane bir güç sağlayın, böylesi bir geçmiş ve hatlarla sınırlı insan Napolyon’un sanal Napolyon olmadığını görürsünüz. Bu Talbot’un gölgesinden başka bir şey değildir:

“Burada değil kendisi,
gördüğünüz, varlığının en küçük zerresi;
o kadar engin, o kadar azametlidir ki,
bu damın altına sığamazdı,
bütünüyle burda olsaydı.” (VI. Henry)

Öğrenci, tarihi edilgen değil, etkin biçimde okuyacaktır, asıl metin olan kendi hayatına onun şerhi kitaplara saygı duymak için.
Kitabelerinin önünde durup şöyle deyin: “ Bu maskenin altına sakladı kendini benim Proteus doğam.” Bu, kendimize fazlasıyla yakın olma kusurumuzu düzeltir. Bu, eylemlerimize derinlik katar, nasıl yengeçler, oğlaklar, akrepler, terazi ve kova Zodyak’ta burçlar olarak asılı kaldığında kötülüklerinden arınıyorsa, ben de uzaklardaki Süleyman, Alkibiades ve Catiline’nin kişiliklerinde kendi kusurlarımı hararetten uzak bir biçimde görebilirim.
Büyük, küçük yoktur
Her şeyi yaratan ruh için:
Geldiği yerde, her şey
her yerden gelir.

Sahibi benim kürenin,
Yedi yıldızın ve güneş yılının,
Sezar’ın elinin, Platon’un beyninin,
İsa’nın kalbinin ve Shakespeare’in gayretinin.

Her şey tek bir ruhtan doğmuştur, bütün varlıklar o ruhla konuşur anlaşır. İyi bir amaç uğrunda çalışan, doğanın bütün kudretini taşır içinde. İnsan, bu amaçlardan uzaklaştıkça, o güçten yoksun bırakır kendisini.
Azizler hep kederlidir, çünkü akıl gözüyle değil vicdanlarının gözüyle bakarlar..
Yolcusu olduğumuz gemi dışındaki bütün gemiler romantiktir. Güverteye adım atar atmaz romantizm çıkıp gider, ufuktaki gemilere yapışır..
Şairler özgürdürler ve özgürleştirirler.
Tanrı kendini korkaklara göstermez. İnsan, kendisini başkalarının dindarlıklarının dilinden soyutlayarak büyük bir dikkatle dinlemelidir kendi sesini. Kendi duasını bulana kadar, başkalarının ettiği dualar bile yaralayıp acıtabilir onu.
Geçmişin ve günümüzün hatalarının yüce eleştirmeni ve olması gerekeni gören tek kâhin, yerküre atmosferinin yumuşacık kollarında yatarken, içinde dinlendiğimiz bu muazzam tabiattır. Bu vahdet, bu evrensel ruhtur, içinde her bir insanı kendine has özellikleriyle barındıran ve her şeyle bir kılan. Bütün bu samimi muhabbetin ortak özü ibadettir; bütün doğru eylemler ona teslimiyettir.
O güçlü hakikat, hilelerimizi ve marifetlerimizi ortaya koyup çürütür. Herkesi olduğu gibi görünmeye, diliyle değil, kişiliğiyle konuşmaya zorlar, fikrimize ve elimize nüfus etmeye, bilgelik, erdem, güç ve güzellik haline dönüşmeye meyleder. Sırayla bölünerek, parçalar halinde, parçacıklar halinde yaşıyoruz. Bu arada insanın içinde bütünün ruhu, bilge bir sükûnet, her bir parçasının ve her bir zerrenin eşit ölçüde bağlantılı olduğu evrensel güzellik, o ebedi bir ezeli BİR olan mevcuttur
Crimenquosinquinat, aequat.
(Suç, kirlettiklerini eşit kılar.
Çabucak büyüyüp kenara bırakılacak önemsiz bir faydadansa, bırakın sizin için sonsuza dek güzel, ehlileştirilemez, yürekten hürmet ettiğiniz bir düşman olarak kalsın.
Her insan yalnızken samimidir. İkinci bir insanın sahneye çıkışıyla birlikte ikiyüzlülük başlar
Hayırdan daha azı için olan, belirli bir meta peşindeki dua, kötücüldür. Dua, en yüksek bakış açısından hayatın gerçeklerinin dikkatle izlenip değerlendirilmesidir. Gören ve coşan bir ruhun kendi kendine konuşmasıdır.
Yaptıklarının hayır olduğunu duyuran Tanrı’nın ruhudur. Ancak özel bir gayeye ulaşmak için dua etmek, alçaklıktır ve hırsızlıktır
Her Stoacı Stoacıydı, ancak Hristiyanlıkta Hristiyan nerededir?
Kâinatta güç, doğrunun temel ölçüsüdür. Doğa kendisine faydası olmayan hiçbir şeyi kendi saltanatında tutmaz. Bir gezegenin doğuşu ve tekâmülü, dengesi ve yörüngesi, sert bir rüzgârdan kendini koruyan bükülmüş bir ağaç, her hayvanın ve bitkinin hayatı kaynakları kendine yeten, dolayısıyla kendine güvenen bir ruhun delilleridir.
Ahmakça tutarlılık küçük akılların gulyabanisidir, küçük devlet adamları, filozoflar ve ilahiyatçılar ise tapar ona. Tutarlılıkla yüce bir ruhun yapacağı kesinlikle hiçbir şey yoktur. Duvardaki gölgeyle ilgilenir. Şu an ne düşündüğünü ağır sözlerle ifade et, yarın da yine ne düşündüğünü ağır sözlerle ifade et, bugün söylediğin her şeyle çelişse bile. Ah, o zaman kesin yanlış anlaşılacaksın.. Yanlış anlaşılmak o kadar da kötü bir şey mi ki? Pisagor yanlış anlaşılmıştı, Sokrates de, İsa da, Luther ve Kopernik de, Galileo ve Newton da, ete bürünmüş her saf ve bilge ruh da yanlış anlaşılmıştı. Büyük olmak yanlış anlaşılmaktır.
.
Antika hayranlığımız eskiye değil, doğala hayranlığımızdır.

Yücedir ruh, sadedir. Dalkavukluk etmez, kimsenin müridi olmaz, asla kendine münacat etmez. Kendisine inanır.
Çocuklarımızın ellerini kollarını ve yuvalarını her türlü oyuncak bebeklerle, davullarla, atlarla doldurur, onların gözlerini doğanın aslında kafi olan sade yüzünden ve nesnelerinden, güneşten, aydan, hayvanlardan, sudan ve taşlardan başka yerlere çevirmelerine sebep oluruz ki asıl oyuncakları bunlar olmalıdır.
Ancak sahip olan, bir şey verebilir ve ancak kendisi olan, bir şey yaratabilir. Yalnızca ruhun var olduğu ve onun aracılığıyla konuştuğu bir insan öğretebilir. Cesaret, takva, sevgi, bilgelik öğretebilir.
Hayal gücünün ürünü olan ve yazarın altında doğayı görüp bir simge olarak kullandığı o hakikate ulaşan bütün kitaplar kalıcı olur. Bu niteliği taşıyan her bir dize ya da cümle kendi ölümsüzlüğünü temin edecektir. Dünyadaki dinler, hayal gücü kuvvetli birkaç insanın savurduklarıdır.
Erdem duygusu, belirli ilahî yasaların mevcudiyeti karşısında eğilmek ve onlardan haz duymaktır. Erdem, oynadığımız bu hayat denen oyunun aptalca gibi görünen ayrıntılarının, şaşırtıcı ilkeleri gizlediğini algılar.
Her çatı göze güzel görünür, ancak içine girdiğimizde hep bir trajediyle karşılaşırız.
Toplum anonim bir şirkettir, ortakları her bir hissedarın ekmeğini daha iyi güvence altına alabilmek amacıyla yiyenin özgürlüğünü ve terbiyesini teslim etmesi için uzlaşırlar. En revaçta olan erdem, itaattir. O da özgüvenden tiksinir. Gerçekleri ve yaratanları değil, isimleri ve gelenek görenekleri sever.
Yanlış anlaşılmak o kadar kötü bir şey mi ki ? Pisagor yanlış anlaşılmıştı Sokrates de, İsa da, Luther de Kopernik de Galileo ve Newton da, ete bürünmüş her saf ve bilge ruh da yanlış anlaşılmıştı. Büyük olmak yanlış anlaşılmaktır.
Tanıştığımız her insanda görsel bir yanılsama yaşarız. Aslında onlar, sınırları asla geçilemeyen belirli bir kişilikte tezahür eden belirli bir ruh haline sahip yaratıklardır.
Yasaların yasasının algılanması, zihinde, en ulvi mutluluğu veren ve dini duygu dediğimiz duyguyu uyandırır. Muhteşemdir bu duygunun, büyüleyip yönetme gücü. Bir dağ havasıdır o. Dünyayı sarıp sarmalar. Mürdür o, buhurdur, klordur, biberiyedir.
Yollar, yolcuları cezp edebilmek için dikilmiş iki taraflı ağaçlarla bir görkeme sahiptir, sonra gitgide daralmaya başlarlar, en sonunda sincap yoluna dönüşüp bir ağaçta son bulurlar.
Zaman zaman bütün dünya abes işlerle canınızı sıkmak için size karşı kumpas kurmuş gibi gelir. Arkadaş, müşteri, çocuk, hastalık, korku, arzu, merhamet hepsi bir anda kapını çalar ve bana gel der. Ancak o halde kal, onların kargaşasına kapılma.
Karşılıksız sevmenin insanı küçük düşüreceğine inanılır. Oysa yüce olanlar görecektir, gerçek sevgi karşılıksız kalmaz. Gerçek sevgi; değersiz nesneleri aşar, sonsuz olanda dinlenip demlenir, aradaki zayıf maske un ufak olduğunda ise, kederlenmez, aksine sırtındaki yükten kurtulduğunu, bağımsızlığından daha da emin olduğunu hisseder.
Bütün devrimler, özellikle ruhun üzerimizdeki etkisini artırmayı, başka bir deyişle bizleri ona itaat etmeye sevk etmeyi amaçlar.
İnsanlar acı çekip sızlanırlar, ancak söylediklerinin yarısı kadar kötü durumda değildirler.
Nasılsak, öyle ilişkiler kurarız. Yakınlıktan ötürü, iyi iyiyi, kötü de kötüyü arar.
Başka bir ruhun söylediklerinin doğru olduğunu içimde hissetmezsem, kim olursa olsun, onun ya da bir başkasının fikri olsun, onu bütünüyle reddederim, asla kabul etmem.
Hiç kimse kendisini tatmin eden bir tecrübe yaşamamıştır bugüne kadar. Ancak iyi bir tecrü­be, daha iyilerinin habercisidir.
Ruh; insanın aklı aracılığıyla nefes aldığında deha, iradesi aracılığıyla nefes aldığında erdem, şefkati aracılığıyla nefes aldığında ise sevgidir.
Her insan kendi içinde bir Yunan döneminden geçmez de ne yapar ?
Antik olana hayranlığımız eski olana hayranlık değil, doğal olana hayranlıktır.
İnsan hayatı iki öğeden ibarettir: güç ve şekil. Tatlı ve sağlıklı bir hayat yaşamak istiyorsak, ikisi arasındaki orantıyı hep korumalıyız. Bu öğelerden herhangi birinin aşırıya kaçması, eksikliği kadar acı verir. Her şeyin aşırısı fazladır: İyilik de en saf halinde tehlikelidir.
Arkadaşınızı bulmak için koşuyorsunuz. Bırakın ayaklarınız koşsun, aklınızın koşmasına gerek yok. Onu bulamazsanız, onu bulamamanın aslında sizin için en iyisi olduğunu kabullenmez misiniz ?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir