İçeriğe geç

67 Kitap Alıntıları – Oğuzhan Uğur

Oğuzhan Uğur kitaplarından 67 kitap alıntıları sizlerle…

67 Kitap Alıntıları

Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça.
Bir babanın nasıl çaresiz kaldığını bilir misin? Evine bir ekmek getiremediğinde değil, bir litre süt alamadığında değil. O evin içinde cıvıl cıvıl koşuşturan evladının yatalak olduğunu gördüğünde anlar baba çaresiz kaldığını.
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından?
“Heeey! Açın kapıyı… LAN!”
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun , istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
Herkes birbirini özlüyordu, teker döndükçe herkes sevdiğinden biraz daha uzaklaşıyordu.
Herkes birbirini özlüyordu, teker döndükçe herkes sevdiğinden biraz daha uzaklaşıyordu.
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
Keşke her şey o bir karış aynada gördüğü gerçekliği kadar kalsaydı.
Gördüğü ile gerçekte olması mümkün olmayan bir gerçeklik vardı aynanın köşesinden yansıyan görüntüsü ile arasında.
Herkes birini özlüyordu, teker döndükçe herkes sevdiğinden biraz daha uzaklaşıyordu.
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediginde hemen ulaşabilsin ister insan
Ne gücüm kaldı ne takatim, ne sevincim kaldı ne kederim; bir bir düğümlendi derdin, dertlerim boğazımda oğul.
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat cantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün icinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu cıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
Oğlum, amcanın getirdiği tatlıyı amcana mı ikram edecek anan!?
Git getir, amcan da eliyle getirdiğini, ağzıyla götürmeyiversin
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
De ki; Allah, beni ve benimle olanları helak edecek ya da rahmetine erdirecek olsa; acaba inanmayanları elim azaptan kim koruyabilir?
Tebâreke,67. Sure, 28. Ayet
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından?
Hafıza , sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için.
Hasta evlat babası olmak zor da, bir de vefasız evlat babası olunca işte
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından
”Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan. ”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Peşimizde olanlar, belki de içimizdeydi
Ayaklarımızın üstüne basmadığımız dönemin kahramanlarıdır anne babalar
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyehat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgecmedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından
Peşimizde olanlar belkide içimizdeydi.
Hafıza sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenirde kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
Sen bugüne kadar hangi patronun hapse girdiğini gördün? Olan hep biz garibana olur
Yapma, etme. Bu memleketin hakimi var, savcısı var
He kardeş. Var
‘Tecavüz kaçınılmazsa zevk alacaksın’ lafının bir erkekten çıktığını biliyor muydun?
Ses Celil’e aitti. O, orada bir kadın tarafından canice tecavüze uğrarken, bu yav*** yine çıkmış kulağının dibinde fısıldıyordu.
Neden biliyor musun? Çünkü bir kadın asla tecavüz hakkında şaka yapmaz
Sanki doğumu, kabusun başlangıcıydı.
Zaten birinin kim olduğunu sorunca ya adından ya mesleğinden bahsediyor. Bir fark yarat be, ne olacak? Bana kim olduğunu söyle, inan adın umurumda değil.
Bilmediği benliğinin içinden herkeste olduğu bilinen egosu çıkmıştı ilk önce.Kim olursa olsun kimse ona bunu yapamazdı!
Yıldızsızdı gökyüzü
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından? Üstelik her adımda kendini keşfettiği bu yolculuğun sonu kaçmak istediği gerçeklere çıkıyorsa
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından? Üstelik her adımda kendini keşfettiği bu yolculuğun sonu kaçmak istediği gerçeklere çıkıyorsa
– Bu memleketin hakimi var, savcısı var.
+ He kardeş. Var
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız bir seyahat çantasıdır aslında.
Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan
De ki; Allâh, beni ve benimle olanları helâk edecek ya da rahmetine erdirecek olsa: acaba inanmayanları elim azaptan kim koruyabilir?
Genç bir Türk delikanlısısın. Daha Türkçeyi bile doğru düzgün konuşamayan Türk delikanlısı
Hafıza sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında..
Kimim ben?
Sadece o olsa yeterdi..
İnsan kendine ”kötü ” diyebilir miydi? Ya da kötü olduğunu hisseder miydi?
”Hani yavrumuza ‘senin için dünyayı yakarım’ deriz ya Hiç düşünmeyiz be ortağım, o yaktığımız dünyada bizimkinden hariç kaç tane daha yavrucak var diye. Kaç tane daha ana baba var
Sen bugüne kadar hangi patronun hapse girdiğini gördün? Olan hep biz garibana olur ”
Bilmediği benliğinin içinden herkeste olduğu bilinen egosu çıkmıştı ilk önce. Kim olursa olsun. Kimse ona bunu yapamazdı!
Zaten birinin kim olduğunu sorunca ya adından ya mesleğinden bahsediyor. Bir fark yarat be, ne olacak? Bana kim olduğunu söyle, inan adın umurumda değil. ”
yataktan kalkıp aynaya yöneldi. tanımadığı suratını inceledi uzun uzun. göz kapaklarının yanında oluşan kaz ayaklarında hangi anılar sıkışmıştı? kaşlarını çatınca oluşan çizgiler hangi kızgınlıklarının, gülümseyince yanağının yanında beliren çukur hangi mutluluklarının eseriydi? siyah saçlarının arasına serpilmiş beyaz saç tellerinde neler gizliydi? hiçbir şey bilmiyordu. hiçbir fikri yoktu.
nurullah oğlum nurullah
23 yaşında evlendik ananla. sen doğduğumda otuzumdaydım. önce abin ziya geldi. bizim buralar böyledir. bir oğlan evladı yetmez. hatta, bir evlat da yetmez. abin ilkokula başladığında sen düştün ananın rahmine. babamın oğluyken, birden oğullarımın babası oluverdim. elimde ne varsa size harcadım oğlum.
hastalığını öğrendiğimizde yolun yarısını çoktan geçmiştim. bir babanın nasıl çaresiz kaldığını bilir misin? evine bir ekmek getiremediğinde değil, bir litre süt alamadığında değil. o evin içinde cıvıl cıvıl koşuşturan evladının yatalak olduğunu gördüğünde anlar baba çaresiz kaldığını.
ben sizinle öğrendim babalığı. ananız 9 ay 10 gün daha deneyimli benden. çocukken birkaç kez havale geçirdiniz, yüreğimiz dağlandı, üşüttünüz diye elimiz ayağımıza dolandı, azıcık öksürseniz acep neyi var deyiverip, telaşlanıp durduk. hepsi geçti, atlattın o günleri ama felek ya işte geldi çattı kaşlarını yine bize. bir evladımı kötü yola çekti seni de hasta etti, dağladı ciğerlerimizi. eş dost kim varsa çaldık kapısını, yetmedi bir daha çaldık, artık kapılar yüzümüze açılmaz oldu. oldu olacak derken zor bela topladık tedavi parasını, “hayırsız oğlun ne alemde?” diye sorar oldular senden geçip, senin derdine düşmüşken bir de ziya’nın vefasızlığından dem vurdular yarama.
hasta evlat babası olmak zor da, bir de vefasız evlat babası olunca işte
üstelik o vefasız; kardeşinin tedavi parasını alıp çarçur edince o da koyuyor insana, bir çaresizken bin çaresiz kalıyor, vefasız demeye de hırsız demeye de dili varmıyor insanın
ne gücüm kaldı ne takatim, ne sevincim kaldı ne kederim; bir bir düğümlendi derdin, dertlerim boğazımda oğul.
kızma bana, sövme arkamdan, vefasız abin de doğru yolu bulacak elbet, ama ben göremeyeceğim.
bana bu dünya dar geldi, size geniş olsun.
helal edin hakkınızı, kalın sağlıcakla oğul.
gördüğü ile gerçekte olması mümkün olmayan bir uyuşmazlık vardı aynanın köşesinden yansıyan görüntüsü ile arasında.
Sana aşık olduğum için kendimden nefret ediyorum.
Kaşlarını çatınca oluşan çizgiler hangi kızgınlıkları, gülümseyince yanağının yanında beliren çukurlar hangi mutlulukların eseriydi?
Zaten birinin kim olduğunu sorunca ya adından, ya mesleğinden bahsediyor. Bir fark yarat be, ne olacak? Bana kim olduğunu söyle, inan adın umurumda değil!
Babası bu satırları yazdı önündeki beyaz kağıda. Ziya’nın baktığı yerden önceden bembeyaz görünen kağıt, şimdi üzerindeki yazılarla birlikte siyaha çalan griydi.
Bilmediği benliğinin içinden herkeste olduğu bilinen egosu çıkmıştı ilk önce. Kim olursa olsun. Kimse ona bunu yapamazdı.
De ki ;Allah beni ve benimle olanları helak edecek ya da rahmetine erdirecek olsa;acaba inanmayanları elim azaptan kim koruyabilir?
Tebareke/67.sure, 28.ayet
– Genç bir Türk delikanlısısın, daha Türkçe’ yi bile doğru düzgün konuşamayan Türk delikanlısı

+ Yav Allah aşkına agam Adama soruyorsun ‘gardaş nerelisin?’ diye ‘Ankaralıyım ama Selanik’ ten geldik’ diyor, ‘Trabzonluyuz ama Yugoslav göçmeniyiz’ diyor, ‘Eskişehirliyim ama Çerkeziz’ diyor. E İstanbul ne? Alayı ‘göçmenim de göçmenim’ diyor. Şimdi siz Türkçe’ yi pek güzel konuşanlar bile bir türlü Türk olduğunuzu kabul edemiyorsunuz da ben konuşamadım diye mi Türk olamadım? Sen nesin agam?

Zaten birinin kim olduğunu sorunca ya adından ya mesleğinden bahsediyor. Bir fark yarat be, ne olacak? Bana kim olduğunu söyle, inan adın umurumda değil.
Keşke her şey o bir karış aynada gördüğü gerçekliği kadar kalsaydı
İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından
“Hafıza, sırtımızda taşıdığımız seyahat çantasıdır aslında. Sonsuz hayat döngüsünün içinde her gün, her dakika yenileri eklenir de kamburu çıkar insanın onu taşıdıkça. Zamanla bazılarını atmak zorunda kalır ilerleyebilmek için. Hiç vazgeçemedikleri vardır bir de, her gün elinin altında olsun, istediğinde hemen ulaşabilsin ister insan ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir