İçeriğe geç

Senin Şarkın Gezmeli Dilden Dile Kitap Alıntıları – Orhan Veli Kanık

Orhan Veli Kanık kitaplarından Senin Şarkın Gezmeli Dilden Dile kitap alıntıları sizlerle…

Senin Şarkın Gezmeli Dilden Dile Kitap Alıntıları

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Hemen yaşamaya bakın dinlerseniz beni ;
Dem bu dem, devşirin hayatın çiçeklerini.
Şiir, konuşma ile susmayı bir araya getirmektedir.
Etmeyin, işte ölmüşüz bir kere ;
Tanrıdan mağfiret dileyin bize.
Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman
Olmayın bu kadar kötü yürekli
Ölüm, avutur da; -ne çare ki- yaşatır da
Çünkü şiir ihtilaldir.
Halk, bir şairi, ancak yanlış anladığı için sever.
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır
Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’ lerin!
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
İçimdeki aleve
Yazarım adını
Geri gelen sağlığa
Kaybolan tehlikeye
Hatırasız ümide
Yazarım adını
Dünden beri seni kovalıyorum
Ne kadar insafsızsın
Kelebek!
Korkum şu ki, artık bir hatıradan,
Bir resimden başka bir şey değilim
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır
Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’lerin!
Şiir öyle ayrı bir dildir ki başka hiçbir dile tercüme edilemez. Hatta yazılmış göründüğü dile bile.
Ölünce kirlerimizden temizlenir
Ölünce biz de iyi adam oluruz
Bir tek defa öpüşsek şöyle bir kana kana
Rahat ölebiliriz.
Ateş çağırıyor bak, gitmek lazım o yana.
Neden daha acaba biz
Vakit geçirmedeyiz?
Gözlerini severdim en çok
Gökteki yıldızlardan parlak
Bir parça da baştan çıkarak
Dans edelim gel! ( P. Verlaine)
Şiir öyle ayrı bir dildir ki başka hiçbir dile tercüme edilemez. Hatta yazılmış göründüğü dile bile.
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri günışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine
-Bin türlü mavi akar Boğazdan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

Biliyorum,kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;

Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.

Ne kağıt yeter ne kalem,
Mesut sanmam için kendimi.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya,bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Bir iş var bu işin içinde.
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl,nasıl,size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem
Değil!
Ekmek parası desem
Değil!
Bir dert ki
Dayanılır şey değil.
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma,ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerin kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var,biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım,duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş,olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her Nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka
Gölgem

Bıktım usandım sürüklemekten onu,
Senelerdir,ayaklarımın ucunda;
Bu dünyada biraz da yaşayalım,
O tek başına,Ben tek başıma.

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı,kötü
Hele bir de hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde;
Dertli ediyor insanı,dertli.

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Sarhoş ediyor insanı,sarhoş.

Hatırlayacaksın beni gözlerin yaşla dolu,
Güzelliğin yalnız mısralarımda kaldığı gün.
Ölmedim lakin,yaşamaktayım
Dinle bak,vurmada nabzı ruhun.
Beklememek,beter beklemeden;
Geldi yolunu gözlediğim yar.
Al bu başı sen artık ey rüzgar
Ve sus artık sus artık ey beden!
Anlamıyorum dilinden artık
Geceyi saran güzelliğin,
İçim kör bir kuyu gibi derin,
Ve sonsuz rüyasında yalnızlık.

Susmak istiyorum,susmak bugün.
Susmak,hiç bir üzüntü duymadan,
Büyük bir kuş iniyor semadan.
Sükut,bu indiğini gördüğün.

Rüzgar tersine esiyor..
Niçin? Eski günler geri mi gelecek?
Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,
Kanımın akışını yenileştiren damar,
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar
İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.
Boynun bulunmaz, nadide bir çiçek,
Periler seçmiş bin bir ihtimamla,
Asya sabahlarından, beğenerek.
Misketlerin tadı var kollarında,
Saçların alev alev, lüle lüle.
Bir kadındır açılan, dizlerinde,
Bir tebessüm gelir yerleşiverir
Ağzının en sevimli köşesine.
Saadetin bir kurşunkalemiyle
Çizdiği yüzünü yukarı çevir.

Bir geceydi, bir sonbahar gecesi;
İçimde bilinmez bir acı vardı.
Ocaktaki alevin titremesi
Çiçek kokardı, reçine kokardı.
Nasıldır güneş, süzülüp geçerken
Çiseleyen yağmurun kafesinden,
Tipkı öyleydi yorgun yorgun bakan
Yüzündeki gülüş, sisler içinde.
Taze bir kokuydu, puslar içinde,
Leylak kokan, leylak rengi bir duman.

Kalmak orada, örtüp perdeleri;
Aylar ayı dolaşmak, diyar diyar:
Aşk içinde yolcuların her biri;
Yabancı sevgililer, Siyamlılar!
Tül çiçeklerle örtülü denizi
Seyrederek geçirmek bütün güzü,
Sonra bir gün varıvermek bir yere;
Şaşmadan karşılamak bu hayatı.
Buz tutan camda beyaz saltanatı.
Her yanı bahçe dolu bir pencere.
Fakirlik, insanlığın öz kardeşi,
Senin şarkın gezmeli dilden dile.
Koro susmuş, bense bir garip kişi
Cemşid’in eşiğinde kertenkele.
Doğura doğura koskoca dünya
Doğurdu bir sürü baca, fabrika.
Zekânın da, hayalin de incesi
Kaçar gider, atlamış uçaklara.
Motor saltanatından uzaklara.
Duyulan, bir kuru “Eyvallah sesi

Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında
Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker
Dalarım, gözlerimden mesut kıyılar geçer
Hep aynı günün ateşi vurur sularına.

Sonra birden görünür, baygın, tembel bir ada
Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat
Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat
Ve bir safiyet kadınların bakışlarında

O güzel iklimlere sürükler beni kokun
Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu
Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun

Burnuma kadar gelen hava kokular taşır
Yemyeşil demirhidilerden gelen bu koku
İçimde gemici şarkılarına karışır

YENİ GELİN
On üçüncü gündü mutfağa indi;
Ellerini yıkayıp çorba pişirdi.
Evin adetlerini nereden bilsin,
İlk kaşığı görümceye tattırdı.

Wang Kien

korkum şu ki, artık bir hâtıradan,
bir resimden başka bir şey değilim;
yahut arta kalmış, bir maceradan;
bir kokuyum belki, bilmem ki neyim?
Jules Supervielle
Gene gün gelse şu dünyada bir âbâd olsam
Gene âşık gene sermest ü ser-âzâd olsam
Razıyım görmediğim cevri görüp cânımdan
Gene kahrıyla perişân gene berbâd olsam
Ömer Hayyam
Hiçbir yaptığımdan pişman olmayacağım,» diye bir karar vermişliğiniz var mıdır? Benim vardır. Çokda yararını gördüm. Yıllar öncesinde böyle bir karar vermemiş olsaydım, üzüntülü günlerimin sayısı kuşkusuz daha fazla olurdu.
Güçlüklere, bir başına da olsa, karşı koyan insan güçlü insan olmalı. Ben bunu yalnız kalıp da umutsuzluk içinde olduğumu hissettiğim anlarda daha iyi anladım.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;  

Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifaettim

Evkaftaki memuriyetimden

ütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada âşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.

 

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Bir insan daha var, çok şükür, evde;
Nefes var,
Ayak sesi var;
Çok şükür, çok şükür.
Ben Orhan Veli,
«Yazık oldu Süleyman Efendiye»
Mısra-ı meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım: Evvelâ adamım, yani Sirk hayvanı filân değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kıralı kadar Mütevazıyım,
Ne de Celâl Bayar’ın Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim.
Puf böreğine hele Biterim.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat’la Melih Cevdet’tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer.
Bu evin bir köpeği vardı;
Kıvır kıvırdı, adı Çinçon’du, öldü.
Bir de kedisi vardı: Maviş, Kayboldu.
Evin kızı gelin oldu,
Küçük Bey sınıfı geçti.
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi böyle
Hayat böyle zaten!..
İçkiye benzer bir şey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü
Hele bir de hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde;
Dertli ediyor insanı, dertli.
Sevdiğim
İnsanlara,
Kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.
Öteki dünyada, akşam vakitleri,
Fabrikamızın paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil.
Şimdi kılıksızım; fakat
Borçlarımı ödedikten sonra
İhtimal bir kat da yeni esvabım olacak
Ve ihtimal sen
Yine beni sevmeyeceksin.  

Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken,
Süslenmiş olarak,
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?

Ölmedim hâlâ yaşamaktayım.
Büyüdüm, işsiz kaldım , aç kaldım;
Para kazanmak gerekti ;
Girdim insanların içine
İnsanları gördüm.
Hatırlattı bana bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağladığımı,
Sevdiğim insanlara
Kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.
Cep delik,cepken delik.
Kol delik, mintan delik.
Yan delik, kaftan delik
Kevgir misin be kardeşlik.
daha on sekiz yaşında iken kulakları sağır oldu.
kendini edebiyata verdi. yunanca ve latince dersi almaya başladı.
yakın zamanda ”la pleiade ” mektebini kuracak olan arkadaş çevresine son katılan ise du bellay’dır.
mektep bu aşamadan sonra kuruldu. ”pleiade ” ismini almalarının sebebi, eski ”culture ”e olan hayranlıklarıdır.
yunan mitolojisine göre, hayâl sükutuna uğrayıp, intihar etmiş yedi kız kardeşin ruhları ölümlerinden sonra ”yıldız ” olmuş. bunların teşkil ettiği burca da ”pleiade ” (ülker) adı verilmiş.
eski yunan kadın şairlerinden sappho i.ö. yedinci ve altıncı yüzyıllarda lesbos (midilli) adasında yaşadı.
lirik şiirleriyle tanındı. eflatun ona ”onuncu müz ” adını vermişti.
yazık ki, eserlerinden çoğu kaybolmuştur
dünden beri seni kovalıyorum
ne kadar insafsızsın
kelebek

(fransız şiiri, raymond radiguet çevirisi)

yıllarca koynumda yatan kadın, ey tanrım
benim evimdeydi senin evine gitti
gitti ama gene beraber sayılırım
o yarı canlı, bense yarı ölü şimdi

(fransız şiiri, victor hugo çevirisi)

adil hanlı, orhan veli’nin takma adıdır

istediğiniz kadar güzel olun şimdi
kaybedeceksiniz elbet bu güzelliği
bu çiçekler gibi solacaksınız siz de

(fransız şiiri, pierre de ronsard çevirisi)

yedi seneden beri seni nasıl sevdim
ne olur sen de beni sev
sadece bu yağmurlu gecede

(japon şiiri, şair ki-ka-ku çevirisi)

mehmet ali sel, orhan veli’nin takma adıdır

ne masayı anlatacağım diye masa kelimesini kullanacaksınız, ne kuşu anlatacağım diye kuş kelimesini, ne de aşkı anlatacağım diye aşk kelimesini

jean cocteau

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir