İçeriğe geç

Sönmüş Yıldızlar Kitap Alıntıları – Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin kitaplarından Sönmüş Yıldızlar kitap alıntıları sizlerle…

Sönmüş Yıldızlar Kitap Alıntıları

İnanmak ve sevmek saadetlerini kaybetmiş bir insanın vaktinden evvel ölmesine niçin acımalı?
Zaman, bazı insanları ne kadar değiştiriyor
Ben, dünyada hatır için, yalancıktan söylemekten daha zelil bir şey tasavvur edemem
Sevda, tatlı şeydi. Fakat ne çare ki vefa ile bir arada yaşayamıyordu.
İnanmak ve sevmek saadetlerini kaybetmiş bir insanın vaktinden evvel ölmesine niçin acımalı?
İdareleri değiştirmek neye yarar, her şeyden evvel ruhları değiştirmeli
Beni acı şeyler söylemeğe mecbur ettiğiniz için pişman olacaksınız. Bu, muhakkak.
Siz, aklımda olduğunuz vakit yalan söyleyemiyorum.
sizi affedemeyeceğim Siz, beni insanlıktan, saffetten, samimiyetten, sevdadan iğrendirdiniz.
Fakirlik, talihsizlik öyle bir çöl ki, onun içinde bir aşk filizi bile yaşayamıyor.
Artık hayatın ve insanların içyüzünü görecek bir yaşa gelmiştim. İçimdeki yıldızlar, birer birer sönüyor, dökülüyordu.
Niçin semanızdaki yıldızlar birer birer dökülüp söndüler?
Haliniz, bana öyle emniyet veriyordu ki, hayatımın en gizli gamlarını ve acılarını size söylemekten çekinmiyordum.
maamafih, ölümüme o kadar acıma baba İnanmak ve sevmek saadetlerini kaybetmiş bir insanın vaktinden evvel ölmesine niçin acımalı?
Beni affet. Böyle derin, yüksek seylere kafamın tahammülü yok. Eğer yapmadıysam, sana kendini bir an için bile yalnız hissettirdiysem üzgünüm. Affet beni
Güneş varken ay, altın varken gümüş göze çarpar mı?
Başı dara girerse kedi kaplan olur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kalbinizi bir granit gibi sert göstermeyi meziyet sanıyordunuz. Yüzünüze sizi gûya daha güzel gösterecek bir hissizlik, metanet, kuvvet, istihza maskesi takmıştınız.
Hakiki sevdanın bazı nişaneleri, alâmetleri vardır ki hiç aldatmaz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Evleneyim, fakat kiminle? Benim aradığım şefkat ve muhabbeti, menfaat yahut merhametten başka bir membadan taşacak aşkı bana hangi erkek verebilecek?
Dervişin fikri neyse zikri de odur
Bülbülü altın kafese koymuşlar, yine vatanım diye feryat etmiş.
Hayat, gülünç bir fantezi
Hayat, yeni açılardan ibaret
İnsan, hissettiği müddetçe yaşar
Sevda, tatlı şeydi. Fakat ne çare ki vefa ile bir arada yaşayamıyordu.
Birbirini anlayıp sevmeyen, birbirlerine karşı sade insanlık vazifesini yapmakla iktifa eden insanlarla, sade fikirlerin meşalesiyle dolan dünya bana kâfi gelmiyordu
Seni seviyor muyum? Bunu bilmiyorum Fakat seni hiç unutmayacağım
Şık, kibar bir hayat; zengin bir koca Acaba bunlar, bir insan kalbini doyurmaya kâfi gelecek şeyler mi? Bir kadının bütün ruhuyla isteyeceği, seveceği adamla yaşayacağı daha sade, daha mütevazı bir hayat, bundan bin kat iyi, bin kat bahtiyar olmaz mı?
Beni affet. Böyle derin, yüksek şeylere kafamın tahammülü yok. Eğer yapamadıysam, sana kendini bir an için bile yalnız hissettirdiysem üzgünüm. Affet beni. Çok fazla acı çekiyorum, çok.
Beni affet. Böyle derin, yüksek şeylere kafamın tahammülü yok. Eğer yapamadıysam, sana kendini bir an için bile yalnız hissettirdiysem üzgünüm. Affet beni. Çok fazla acı çekiyorum, çok.
beni affet. böyle derin, yüksek şeylere kafamın tahammülü yok. eğer yapamadıysam, sana kendini bir an için bile yalnız hissettirdiysem üzgünüm. affet beni. çok fazla acı çekiyorum, çok.
Biz, hepimiz öyleyiz. İsteriz ki bizi isteyecek adam, dünyanın en güzel, en yüksek, en zengin adamı olsun. Senelerce gizli gizli onun sevdasını çekeriz. Nihayet bir gün karşımıza bir genç çıkar. Bir genç ki, ne onun gibi güzel, ne onun gibi yüksek, ne onun zengin. Buna rağmen o hayalî
şehzadeyi seve seve, sevine sevine ona feda ederiz.
Benden hakikati söylememi istemiştiniz. Ben de hakikati söyledim. (Küçük bir tereddüt) Evet benim aradığım şeylerin birçoğu sizde yok. Fakat son suali sormuş olsaydınız bütün bunlara rağmen hiç tereddütsüz : «Peki Feridun Bey. Hayatım sizin olsun!» diyecektim.
Niçin böyle karışık muammalara aklı ermeyen bir küçük kıza olmayacak şeyler sordunuz? Niçin doğrudan doğruya : «Beni ister misin Saniha»
demediniz?
Feridun Bey, Yunanlıların bir hassası daha var ki, unutuyorsunuz.
Feridun — Nedir?
Saniha — Yalancı olurlar. Bu istidlal gibi en doğru görünen şeylerine bile mutlaka hile, yalan karıştırırlar.
Evlendikten sonra nasıl yaşamak istiyorsunuz?
Saniha — (Tereddüt etmeden) Tabiî bütün genç kızlar gibi. Şık, kibar, eğlenceli, tam mânâsiyle mesut ve güzel bir hayat.
Beni affet. Böyle derin, yüksek şeylere kafamın tahammülü yok.
Kırkından sonra saza başlamak hazin bir şeydir, bahusus ki o vakit faslın ciddî parçaları bitmiş, curcuna havalan başlamıştır.
Vakit hayli geçmiş, ömrün saati kırkı çalmıştır. Hayat, insafsız bir alacaklı gibi adamın yakasına sarılır : «Hani benim hakkım. Ben hakkımı isterim!» diye adamı tartaklamağa başlar.
Akıl yaşta değil, baştadır. Biz, âlimlere hürmete mecburuz
Ah, bu kardeşler. Sade senden zarar görmemiştim. Zannetmem ki artık seni de eskisi kadar seveyim?
Seni iyi, temiz, terbiyeli, zarif, mesut bir kadın olarak yetiştirmek için ne kadar çalıştığımı inkâr edemezsin değil mi?
Ah, bu kardeşler. Onların hepsi bilmeden, istemeden bana fenalık ettiler .
Bizim saçlarımız çok erken ağarmaya başladı Süleyman.
Süleyman — Erken mi? Ben kırk iki yaşındayım. Sen galiba benden bir iki yaş büyüksün.
Cemil — (Derin derin göğüs geçirerek) Biz, çok çabuk göçtük.
Son eseri resminiz olan fırçamı müebbeden kırıyorum
Gözlerimin kurumuş membaında kalan son göz yaşı damlasını da sizin ölen hayaliniz için döktüm.
İtiraf ederim ki, size karşı derin zaaflarım, aşka benzeyen hislerim vardı; fakat hayalimin sönmüş avizesinde tek kalan bu son ümit ve fazilet ışığını kendimden, kendi kalbimden bile kıskandım
Bu yıldızlarla dolu mavi yaz gecesi için bir vakitsiz hazan, melûl bir yıldız döküm mevsimi başlıyordu. Artık hayatın ve insanların içyüzünü görecek bir yaşa gelmiştim. İçimdeki yıldızlar, birer birer sönüyor, dökülüyordu
Niçin semanızdaki yıldızlar birer birer dökülüp söndüler? Bunu bana söylemeye mecbursunuz; çünkü onlar, benim gamlı günlerimin, karanlık gecelerimin en derin tesellisiydi.
Bu derin ve ince ruhlu sanatkârın yazılarını bilmem neden, çok sevmiştim. Ondan bir sayfa okuduğum vakit yıldızlarla dolu mavi bir yaz gecesi seyretmiş gibi gönlüm açılırdı.
Herkes, kendi saadetinden mesuldür. Ben, hayatımı kendim için yaşayacağım
Böyle dev gibi iri bir delikanlıda bu kadar korkak bir ruh ne fena, ne çirkin.
Güneş varken ay, altın varken gümüş göze çarpar mı?
Bunların hepsi istedikleri vakit istedikleri rolu oynayacak kadar gözü açık adamlar.
Beni isteyenler tabiî param için istiyor.
Benim aradığım şefkat ve muhabbeti, menfaat yahut merhametten başka bir membadan taşacak aşkı,bana hangi erkek verebilecek
Kuşları kimler sever bilir misin? Ya insanlardan fenalık görenler, yahut da yalnızlıktan, kimsesizlikten bunalanlar.
Bu yalnızlık hoşuma gidiyor.
Sizin gönlünüz olsun diye kendimi feda mı etmeliydim? Hayatımı istediğim gibi kullanmakta serbest değil miyim?
Sen bu zamanda evlenip de üç aydan fazla geçinen karı – koca gördün mü?
Yunan askeri şehre girdiği gün kardeşlerimin üçü birden deli gibi oldular, ellerinde âdi av tüfekleriyle sokaklara dökülmeğe kalktılar
Başı dara gelirse kedi kaplan olur
Fakat baban çok muztarip olacak, Nihat.
Nihat — Annem muztarip olmadı mı, ben muztarip olmadım mı? (Derin bir kin ile) Sıra şimdi de onlara geldi.
Gittiğim yer benim babamın evi, kendi evimdi.
Böyle olduğu halde kapıdan girerken boynum bükülüyor, içime bir garip heyecan arız oluyordu. Bu evde kendimi bir köpek yavrusu gibi sefil, hakir, lüzumsuz görüyordum.
“.. beklemeye tahammül etmeden babanı görmek istiyorsun?
Nihat — (Gözlerinde aynı kinli parıltı ile) Yedi sene önce mihnet ve sefalet içinde ölen annemle kendi çektiklerimin acısını almak için.
Adamın babası sağ olsun da aramasın? Demek senin baban çok fena bir adam.
Bileğinde saatle sokakta yürürken boyunu biraz daha büyümüş zannediyor, saatini göstermek için yemişçilerin önünde durup fındık, çekirdek, kuru üzüm alıyordu
Behice, gerçi gözümden düştü. Fakat onu gönlümden çıkarmak için çok sıkıntı çekeceğim.
Kibar bir ailenin kızı olmadığı belliydi. Zaten öyle olsa babası yerinde bir
memura vermezlerdi.
Ben, hakikaten bambaşka bir adam olmuştum.
Hayatım böyle boş ve bedbaht geçecekti
Bütün hayatımı bir vehme kurban etmiştim.
Biraz daha cesur olsaydım ben de bu fakir insanlar gibi mesut olabilirdim.
Sevda, tatlı şeydi. Fakat ne çare ki vefa ile bir arada yaşayamıyordu.
Yalnız yaşamak o kadar güç değil; fakat yalnız ölmek pek acı.
Bugünden sonra sevmek ve evlenmek vesilelerinden kaçtım; ömrümü yalnız hastalarima, kitaplarıma verdim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir