İçeriğe geç

Batı Penceresinin Meleği Kitap Alıntıları – Gustav Meyrink

Gustav Meyrink kitaplarından Batı Penceresinin Meleği kitap alıntıları sizlerle…

Batı Penceresinin Meleği Kitap Alıntıları

bazen nesneler bizim onlara hâkim olduğumuzdan çok daha hâkimdirler bize ; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır ..

ölümlü her şey ikiyüzlüdür ; ve kuşku duyan ondan medet ummamalıdır . onlar cismani olanın duaları ve kurbanlarıyla beslenir sonra da aç kurtlar misali yoldan çıkarlar ..

Daha önce irademle onu def etmenin yolunu arıyordum, şimdiyse iradem adeta tersyüz olmuştu, onun hasretini çekiyordum: Biri için yakardığı, bir diğeri içinse fırlatıp atmak istediği çelişkili hasretler tarafından lime lime edilmiştim
Ölçmediğim “zaman yine akıp geçti. Bütün saatlerimi kurdum, gayretli tiktaklarını duyuyorum ama her biri farklı bir saati gösteriyor; zira ibrelerine yön vermek istemedim, ayrıca hepsinin bana farklı bir zamanı bildiriyor olması, tuhaf haletiruhiyeme de uygun düşüyor. Uzun zamandır gecem gündüzüm belli değil; sadece aydınlık ve karanlık, uyuduğumu ancak evin içindeki herhangi bir koltukta uyandığım an fark ediyorum. Sonra pekâlâ şöyle de olabiliyor; uyanmışım ve gece her yanımı sarmış ya da ışık yaymak yerine daha çok odamdaki sayısız kül rengi gölgeyi hayalî yaşama davet eden sönük, soğuk bir güneş penceremin kör camından içeriyi yokluyor.
Yaşamakla ölü olmak arasında hiçbir fark yok ki.
Su götürmez bir gerçek var: Bütün saatlerim durmuş; biri dokuz buçuğu, diğeri on ikiyi ve bir diğeri de benim için çok daha önemsiz bir zamanı gösteriyor. Ve her yerde örümcek ağları; ama her yerde. Binlerce örümcek nereden gelmiş olabilir, hem de bu kadar kısa bir zamanda bir şöyle diyelim, bir yüzyıl içinde? Ya da bu, dışarıdaki insanlar için tek bir sene miydi sadece? Bunu bilmek istemiyorum, zaten beni niye ilgilendirsin ki! O günden beri neyle yaşıyorum acaba? Bu düşünce heyecanlandırıyor beni. Belki bunu hatırlayabilirsem, ölü olup olmadığımla ilgili bir kanıta da sahip olabilirim!
Duvardaki bulanık aynadan, ben olabileceğini düşündüğüm, sakalları uzamış, perçemleri darmadağın biri bana bakıyor ama ölüler kendilerini aynada görüp hâlâ hayatta olduklarını sanamazlar herhalde? Peki onlar tarafında, yaşayanların ölü olarak kabul görmediklerini nereden biliyoruz ya da biliyor muyuz? Hayır: Gerçekten hayatta olduğuma dair bir kanıtım yok.
Muzafferin en büyük düşmanı kibirdir.
“Yalnız mısın, John Dee? Dostların nerede?”

Feryatlar göğsümde kabarıp gözyaşlarından bir sele dönüyor. Acı ve yıpranmışlıktan yorgun düşmüş, kuru bir tonda sadece fısıldayabiliyorum:

“Beni terk ettiler.”

“Ölümlülerden ümidi kesmekle son derece haklısın, John Dee. Ölümlü her şey ikiyüzlüdür; ve kuşku duyan ondan medet ummamalıdır; onlar cismani olanın duaları ve kurbanlarıyla beslenir sonra da aç kurtlar misali yoldan çıkarlar.”

-O kadar o kadar zamandır bekliyorum ki ”
-“Ne kadar zamandır bekliyorsunuz, yaşlı adam?”
-“Yaşlı – adam mı? Ben yaşlı değilim ki! Hayır, hayır, kesinlikle yaşlı değilim. Beklemek genç tutuyor. Ben de gencim, görüyorsunuz ya.”
Göğsümde kopan kıyameti güçlükle bastırıp dilimin kontrolünü tekrar elime aldım. Sadece fısıldayabildim: “Nefret! Demek hakikat buymuş, kadın! Ah, senden nasıl nefret ettiğimi bir söyleyebilseydim!”

“Nefret!” diye şehvetle fısıldadı. “Nefret! Bu güzel. Nihayet dostum, doğru yoldasın! Benden nefret et! Ama ben sadece ılık rüzgârlar hissediyorum ” Küçümsemenin baş döndürücü gülümsemesi belirdi yüzünde.

Tüm çabalarımızın sonu nedir? Yorgunluk tiksinti çaresizlik.
En iyisi beni çepeçevre saran saatin garip sessizliğinden faydalanmak; sanki tüm dünyadan kopuk ama buna rağmen çalışma odamda yalnız değilmişçesine; sanki uzay boşluğunda ve insani zamanın dışında oturduğumu hissediyorum.
Zaman artık benim için bir vampire dönüşüyor ve günbegün kanimdaki hayat enerjisini emiyor. Çılgın düşünce -ki dehşet verici, görünmez varlık bundan besleniyordu, adeta içime geçiriyor tırnaklarını ve ben buna çoğu zaman çığlık halini alan dualarla nafile karşı koymaya çabalıyorum.
Umutlar, umutlar Geçmek bilmeyen günlerin içindeki umudun yiyip bitiren ateşi! Her şey hâlâ en ufak bir kesinlikten bile yoksun; ortada gerçekleşmiş hiçbir şey yok!
Ah, kendimi nasıl da yalnız bırakılmış hissediyorum; bilincin, üzerinde durmuş -her iki taraftan da-dipsiz uçurumları seyrettiğim, bıçak gibi keskin tepelerinde ne kadar da issiz; öylesi uçurumlar ki, en küçük hatamda beni yutmakla tehdit eden çılgınlığın uçurumları!
Kesinlikle biraz dinlenip düşünmeye ihtiyacım var. Kafası karışmışlığın dalgalanmaları, soğuk bir biçimde üzerime üzerime geliyor. Zihnim, anbean bulanıklaşıyor. Bu çok tehlikeli ; budalaca! Bütün bu hayaller üzerindeki iktidarımı kaybedersem eğer, sonrasında
Bana iyiden iyiye yabancılaştı ama ben onun hiç olmadığı kadar yakında olduğunu hissediyordum. O kadar yakın ki: Issız bir ıstırabın tahayyül edebileceği en yabancı şey! Çok yakın ama bir araya gelemeden; bu, ölüm gibi bir şey.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Oradaki kalp atışlarım değildi artık, hayır; nabzımda başlayıp en derinlerimde tekrar ortaya çıkan, tüyler ürpertici sesler kargaşasına ait bir yankıyı uyandıran vahşi bir çığlıktı
Duygularımın ve amaçlarımın tek efendisi benim: Ben hürüm!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bazen nesneler bizim onlara hakim olduğumuzdan çok daha hakimdirler bize; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır.
İşte içimi yeniden garip bir his kaplıyor: Sanki, sanki içimde yüzyıllardır uyuyan bir hatıra yukarıya, bilincime doğru çıkmak için savaşıyor.
İnsan her şeyi romantik gözlerle görmemeli ve olmayacak yerde macera fantezileri üretmemeli.
Her ölümlünün bir tanrısı ve şeytanı vardır, onun içinde yaşayan, dokuyan ve var olan bizleriz.
Tanrı, altının yeryüzünde umumileşmesini istemez.
Çünkü bu dünya, domuzların sahnesidir.
Eskilerin söyledikleri ne kadar da doğruymuş:
Her kim ki düşlerini kağıda döker ya da anlatırsa, hepsi o kişi için gerçeklik olur.
Tanrı, şeytanı beni bir yemin bozan yapsın diye mi güçle donattı?
Ölme tecrübesi, bir kapıdan geçip dışarıya çıkıldığı duygusundan çok daha farklı olabilir miydi; tıpkı yatar vaziyette bıraktığı cesedine bakabilme imkanına sahip bir ölü gibi, buradaki hayatımızda da
—yaşadığım son deneyimin bana öğrettiği üzere—
kimi zaman dehşet duygusuyla bize yabancı bir şey olarak kendimizi ardımızda bırakmış bulduğumuz ten, içi boş bir oyuncak bebek, üzerimizden çıkarılan kıyafet misali öylece asılı kalıyor olabilir miydi?
Küçülen aydan,
Gümüş yağan geceden,
Bak bana,
Bak bana,
Sen hep beni düşünen,
Sen hep orada olan..
Bazen nesneler bizim onlara hakim olduğumuzdan çok daha hakimdirler bize; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır.
Bazen nesneler bizim onlara hakim olduğumuzdan çok daha hakimdirler bize; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır.
Doğru şekilde dua etmek gerçekten bu kadar zor mudur?

Son derece zordur azizim! Haklısınız, azizim. Tanrının kulağına isabet ettirmek son derece zordur.

Bağlanmışların çözülmesi. Ayrılmışların sevgi aracılığıyla bir araya getirilmesi. Sevgi, nefret aracılığıyla kazanır. Nefret, fikir aracılığıyla kazanır. Fikir, bilgi aracılığıyla kazanır. Bilgi, artık bilmeme aracılığıyla kazanır.
..sadece bizim için sırada olan gelir. Bizim için sırada olansa, daima içimizde sükut edendir.
Sembollerin kaynaştırılması tavsiye edilmez; bu şekilde, onların ardındaki güçler de hafif kaynaşır.
Zamanı sayamazsınız ki.
Hiçbir şey mutlu insanların mutluluğuna birkaç saatliğine bile olsa ortak olmaktan daha güzel değildir!
Tüm çabalarımızın sonu nedir? Yorgunluk tiksinti çaresizlik
Göbeği ve şehveti doyunca tatmin olan isimsiz, vicdansız aşağı tabakanın kalın kafalı günlerinin çamuruna dalmanın boğuk ihtiyacını hissediyorum.
Şimdi, geçmişten ibarettir. Şimdi, bir kendine gelme anında geçmişin toplamından başka hiçbir şey değildir.
Eskilerin söyledikleri ne kadar da doğruymuş: Her kim ki düşlerini kağıda döker ya da anlatırsa, hepsi o kişi için gerçeklik olur.
Bu benim çocuğum; onu tanıdığıma inanıyorum. Doğumundan kısa bir süre sonra ölmüştü. Ölüler vefatlarının ardından büyümeye devam mı ederler?
Uzun zaman inanan insan, en sonunda yaşar!
Kader ateşi, herkesi kendi tabiatına göre ya temizler ya da yakar.
Harabeler çoğu zaman pürüzsüz bir tablodan daha büyük bir çekiciliğe sahip değil midir?
Bazen nesneler bizim onlara hakim olduğumuzdan çok daha hakimdirler bize; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır.
Topraktan gelen şeyleri dumanla havaya savurmak, belki de Tanrı’ya yapabileceğimiz en büyük iyiliktir.
Şimdi çoktan yitip gitmiş hatıraların tıkıştırıldığı mektuplar, notlar; vaktiyle önem taşımış, halihazırdaysa kıymeti kalmamış şeylerle doldurulmuş kutular;
Rüyalar, lordluklardan ve miras yoluyla elde edilen gerçek topraklardan çok daha büyük mülkiyetlerdir.
Duygularımın ve amaçlarımın tek efendisi benim: Ben hürüm!
Uykunun en derin yerinde bir kelime yakalama mücadelesi veriyor gibiydi.
Bazen nesneler bizim onlara hakim olduğumuzdan çok daha hakimdirler bize; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır.
Harabeler çoğu zaman pürüzsüz bir tablodan daha büyük bir çekiciliğe sahip değil midir?
Soyağacı kurudu, aile arması paramparça oldu!
Sen, kalbine söz geçiremeyen, bundan sonrasını okuma! Sen, ruhunun gücüne güvenemeyen, seçimini yap: Burası tevekkül ve huzur – orası merak ve fesat!
Bazen nesneler bizim onlara hâkim olduğumuzdan çok daha hâkimdirler bize; bu gibi durumlarda belki de asıl yaşayanlar onlardır ve sadece kendilerini ölü gösteriyorlardır.
“ Ve sonra birçoğu içeri girdi fakat çok azı geri dönebildi. Zira kader ateşi, herkesi kendi tabiatına göre ya temizler ya da yakar ”
En derin bilgeliğin yanmakta olan vahiy, en emin öğretinin kömürleşmekte olan aşkı; Gel ve doğduğun alevin içinden yeniden sökün et; canavara söylenen iyi bir söze yazık olur. En iyisi sonsuzca yanmak ve ebedî ateşin kaynağı olan vatana geri dönmek!
Sonra ölüm gösterisinin o korkunç sarsıntısı. Yarım yamalak düşünceler kanımda dolanıyor: Bu, sığ sularda boğulmak! Yapabilirim! Bir leğenin içinde intiharı Sadece histerik karılar başarabilir, gibi bir şey duymuş ya da okumuştum zamanında Histerik karıları takdir etmeli! Ben bir erkeğim ve bu yüzden bana çok mu zor geliyor bu! Çok zor Of! Yardım! İmdat!
Zamanın benim için bir anlamı yok artık
Uzun zamandır gecem gündüzüm belli değil
Açıklanamaz boşluk yeniden yüzüne yerleşiverdi
Biz insanlar kim olduğumuzu bilmiyoruz. Bizler , bize aynadan bakan ve kendi kimliğimiz olarak adlandırmayı uygun gördüğümüz ambalaj ın içinde , sadece şimdiyi ve şeyleri tecrübe ederek sürdürüyoruz varlığımızı
Boş bir hiçlikte erir gibi , derinliğin içinde kayboldu
Bağırmak istiyorum ama sesim çıkmıyor
Dünya entrika ve zehirlerle dolu
Baş dönmeleri , beni tekrar tekrar zaman dışı uyanıklığın gizemlerindeki uçurumlara doğru çekiyor !
Şimdi , geçmişten ibarettir..
– Beni anlamış olmanızı dilerim

+ Edepsizliği anlamak daima zordur , bayım !

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir