Şilan Avcı kitaplarından Başka Bir Hayatta kitap alıntıları sizlerle…
Başka Bir Hayatta Kitap Alıntıları
Görüntüleri yavaş yavaş siliniyor Avuçlarımızı salladıkça dökülen, acının önünde diz çöküyor ayrılık.
Görüntüleri yavaş yavaş siliniyor arkada kalanların
Bütün yolculuklar birbirine benziyor;
Birbirine değiyor yaralarımız.
Toprağın ilmiyle kendine sarılan çiçekler gibiyiz.
Rengini kederden alan, boynunu kedere büken.
Dursak da dinmiyor, bileti sonsuz kere kesilmiş yolculuklarımız gibiyiz.
Rengini kederden alan, boynunu kedere büken.
Dursak da dinmiyor, bileti sonsuz kere kesilmiş yolculuklarımızın
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Yüreğimin zarif acısı
Şimdi bu şehir, adının incesiyle gülümsüyor kuşlara
Basıp geçtiğin yollar, dokunduğun duvarlar…
Her yer şarkı söylüyor.
Kimyası değişiyor gökteki yıldızların.
Parlıyor aklımdaki kuyruklu uçurtmalar.
Şimdi her evin gölgesinde bir avuç su kalbim.
Yüzünü yıkıyor göçüp gitmiş babalar.
Ağzını uzatıp yudumluyor, terlemiş şen çocuklar.
İyi ki geldin bak!
Şimdi bu şehir çocuk,
bu şehir baba,
bu şehir aşk…
şehir meydanında güvercin gibiyim
Sana sarılmak istiyor ama çekiniyorum
Bir kız bir oğlana sarılmaz o günlerde
O günlerde sefer taslarıyla,
Babalarımıza yemekler taşıyıp,
Yol üstü aşıkları olurduk sadece
Eski köprülerde ayağımız tökezler,
Ayak bileğimize dokunurdu en fazla
Sevdiğimiz erkekler
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum!
Sana benziyor her gittiğim şehrin
İlk rüzgarı
Tekrarı olmayan bir hayat fikri
Düşüyor üstüme
Dalında düşmüş kara dutları toplamaya koştuğumuz gibi
Beni alıp bakacaklar,
Ezilmiş, çürümüş bu diyecekler
Tanıyacaklar beni Roni,
Tanıyacaklar
hiç yoksun
oysa çiçekler ve ağaçlar var
memleketimizde yaz var,
hâlâ yerli yerinde her şey,
hâlâ aynı sokaklar
nasıl bir kadınım
neremden yükselir önce anlam
bilmem
tıpkı çiçekler gibi,
kendimden de hiç anlamam
valizimde unuttuğum kitabın,
hangisi olduğunu düşünüp bulamayacak kadar uzun
ve seni en başından, bir daha sevecek kadar
ağlayacak kadar
Zamanın bir önemi yok Ayno.
Biz çok mutlu olduk.
bu hayatta en güzel
yaşlı kadınlar ağlar
Zamanın bir önemi yok Ayno.
Biz çok mutlu olduk.”
gelmişim
ve sen ellerimden tutamıyorsun
hiç yoksun
oysa çiçekler ve ağaçlar var
memleketimizde yaz var,
hâlâ yerli yerinde her şey,
hâlâ aynı sokaklar
Hiçbir şeyi değiştirmese de, acı hep konuşuluyordu.
ne şeytani bir merhametle yerleşiyordu insanın içine
giden ben olsam da
asıl ve en çok gidensin
içimden taşan sırasız ölümlerin
en sahipsiz yerindesin
aklımdaki cenazen
herkes gitmiş,
bir ben kalmışım
yürüdükçe boyu uzar,
genişler
daralır
alçalır
yükselir yalnızlığı insanın
neremden yükselir önce anlam
bilmem
tıpkı çiçekler gibi,
kendimden de hiç anlamam
savruk
bir çürük tarla çiçeğiyim şimdi
ikiye ayrılmışız
uzun bir meseledir
sensizlikle terbiyem
biraz sen,
her çocuk
en çok sen
sağırız birbirimize
çocukken yiter
burnundan gönlünü çeke çeke,
hep yaralı gezersin
zaten
en başından kavuşamamayı seçmiştik ki biz
mümkün, ama bir hayli uzak
az gülmektir
üstelik yaşın da hükmü geçmez
kaçında olursan ol,
annesiz kalmak,
kalabalıkta hep en çocuk olmak demektir
başka bir dünya olmaktır
paslı parmaklıklı,
kapısında ayakkabı çıkarılmayan,
içeri terli ve yenik girilen,
kokusuz bir ev demektir
hırsları,
korkuları,
coşkularıyla
her biri kendi babasına
biliyorum,
artık hangi acı gelse,
kalbime bir zerrecik dokunmaz
Hepsinden biraz.
Dirilmek istedi Ayno kendine.
kolumda gezdirdiğim o evcil hayvan
hiçbir çocuk baba demedi sana
ama
sana benziyor işte
kitaplarımdan birinin arasına sıkıştırıyorum bizi
yüz yüze iki portreyiz
her kapattığımda öpüştürüyor bu roman bizi
“eylül”
okudun mu bilmiyorum
kitabın kıvrılmış köşesinde bekleyen,
sıkıntılı bir roman kahramanıyım
Herkes yaşayıp ölür ve giderken, kalan onlar değil miydi ki.
ne çok çıkıyor kendinden insan
tek kişilik bir meseledir biliyorsun
ince bir dal sigara oluyorsun
bulutlara bakıyorum uzunca
etrafımda dönüyor şehir
kızıp yüzüne üflüyorum
sana benziyor her gittiğim şehrin
ilk rüzgarı
bu hayatta en güzel
yaşlı kadınlar ağlar
kadınlar mı döner memleketine?
bir duvar gibi yıkılıyor önüme
toplasalar da düzelmezim
herkesin habersizi,
kopya bir şaheserim
ağlayacak kadar
valizimde unuttuğum kitabın,
hangisi olduğunu düşünüp bulamayacak kadar uzun
ve seni en başından, bir daha sevecek kadar
daha doğmadan
peygamberler dünyaya gelmeden,
ateş suyu bilmeden,
kağıt, şair eli öpmeden
incinmeden ilk kötü sözle insan
ve aşk için ilk söz verilmeden
şehir meydanında güvercin gibiyim
Rüzgar öpmüş kalbimizden
On dokuzum, elli dokuzum
Hayat hiç bu kadar gelmemiş gibi üstüme
hızla geçen ağaçlarına bakıyorum şehrin
el ele tutuşmuş uzak bir hayat resmine
daha çok
Kadın kokuyor bu otobüs
Daha çok
Kadınlar mı döner memleketine?
akrebiyle kovalıyor seni zaman
saklambaçta kayıp kız çocuğu terliğiyim
nereye fırlatsan sahipsiz
Ve efsunlu bir öğlen güneşiyle çağlıyor kanlı dere..
İçinde et bırakmış, can bırakmış bir şiir gibi adın.
Yarama sardığım peygamber çiçeği kokusu
Ve suyun ince belinden tutmuş bir sevda korkusu..
Başını eğdiğin küslüğün gölgesinde ağlıyor çiçekler.
Düşüp kendimi incittiğim sabahlar kadar yorgun ve uykulu kalbim.
Gecenin rengi kara..
Canımda tuttuğum, tuz ve yara
Etrafta ne varsa acı
Kendime,
Otel odasına,
Genç kızlık gururuma
Yaşlı kadın pişmanlığıma
Beni her gördüğünde bağırarak gülen deliye,
Babamın eski dükkanına,
Cebimdeki yaşlı elime