İçeriğe geç

Alfred ile Emily Kitap Alıntıları – Doris Lessing

Doris Lessing kitaplarından Alfred ile Emily kitap alıntıları sizlerle…

Alfred ile Emily Kitap Alıntıları

Keşke en güzel yıllarımızı yeniden yaşayabilseydik.
Keşke en güzel yıllarımızı yeniden yaşayabilseydik.  
Keşke en güzel yıllarımızı yeniden yaşayabilseydik.
Keşke en güzel yıllarımızı yeniden yaşayabil
seydik.
Keşke en güzel yıllarımızı yeniden yaşayabilseydik.
“ Bu dünyanın zeki, öngörülü, basiretli insanlarıyla hayal gücünden yoksun insanları arasında, belki de bir gün hepimizin düşeceği bir uçurum yatar.”
Her yaşama biraz yağmur yağmalı..
Yaşamımız karanlıktan çıkıp aydınlığa kanat çırpan bir kelebeği andırır; kelebek aşağıda çok sevdiği bir yiyeceği görür, alçalır ve karnını güzelce doyurur – sonra yeniden havalanır ve karanlığa uçar.
Derin bir acıyı tadanlar, onu doğruca yüreklerinde hissettiklerini, yüreklerine buz gibi bir ağırlığın çöktüğünü doğrulayacaklardır.
Yağmaya başladı mı illa sağanağa dönüşür
Kitaplar -sığınabileceği bir huzur ve dinginlik adası, kaçıp saklanabileceği Kitaplar iyiydi. Okumak iyiydi.
Emily on sekizinden beri kendi parasını kendisi kazanıyordu ve evliliğinde canını sıkan bir sürü şeyin arasında, canını en çok yakan işte bu an, bir gülümseme eşliğinde uzatılan bu paraydı.
Emily otoriter bir baba tarafından, kuralların ve âdetlerin egemenliğindeki, soğuk, kuralcı bir evde büyütülmüştü. Bundan kaçıp sığındığı yerse, olanca hiyerarşisi, disiplini ve katı düzeniyle hastaneydi.
Yerleşmiş, kaynaşmış bir toplumda, oğlanlardan biri gelin getirmeye niyetlendiğinde, işler hep böyle yürür. Kız bizden birisi olacak mı?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
‘Bize gülüyorlar’ dedi Alfred. ‘Burası küçük, gülünç, önemsiz, ayrıntılarda boğulmuş bir ülke, ama sırf savaşa girmedik diye böbürlenip duruyoruz; halimizden fena halde hoşnuduz. Oysa bana sorarsan, bir savaş bize çok iyi gelirdi. Yumuşadık, çürüdük; tıpkı olgunluk dönemini çoktan geride bırakmış bir armut gibi.’
«Duygusal ruh, yaralayan ama bedeni öldürmeyen bir sarsıntı yaşadığında, beden iyileşirken ruh da onunla birlikte sağalır gibidir. Ama bu yalnızca görünüşte böyledir. Aslında bu, sonradan edinilmiş alışkanlık mekanizmasından başka bir şey değildir. Ruhta açılan yara yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlar, tıpkı korkunç acısı ancak zamanla derinleşen, yoğunlaşan, sonunda bütün varlığı dolduran bir darbe gibi. Ve biz artık iyileştiğimizi, atlattığımızı düşünürken, işte ancak o zaman, korkunç yan etkilerin en zalim çehresiyle karşı karşıya geliveririz.»
Sonra, savaş sona erdi; bazen, sonsuza kadar süreceği duygusuna kapılmış olsak da, gerçekten bitti. Geçmişteki savaşlar hep bu duyguyu uyandırmamış mıdır? Savaş, Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan iki bombayla bitmişti, ama o sıralar, çoğumuz bu iki bombanın, daha önce olanlardan, yaşananlardan çok daha kötü olduğunu kavrayamadık. Japonya’nın belli başlı şehirlerini zaten yerle bir etmemiş miydik? Bunda da gayet haklıydık elbette; Pearl Harbor’ı bombalamanın bedelini ödemişlerdi. Evet, savaşın sona erdiğine memnunduk, sonunda gerçekten bittiğine ama sonra, savaş sonrası dönem başladı ve işler hiç de beklendiği gibi düzelmedi. Savaş sürerken bizden gizlenen, akıl almaz dehşet haberleri yağıyordu şimdi. Toplama kampları, örneğin. Hayır, ilk başta hemen kavrayamadık . Bunlar öyle kolayca kavranabilecek dehşetler değildi, o kadar: Zamana ihtiyacımız vardı.
Yağmaya başladı mı illa sağanağa dönüşür

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir