İçeriğe geç

Filozofun Kitabı Kitap Alıntıları – Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche kitaplarından Filozofun Kitabı kitap alıntıları sizlerle…

Filozofun Kitabı Kitap Alıntıları

Nasıl bir ilişkidir bu?
Felsefenin değeri:
Bulanık ve batıl, bozuk ve çürük bütün tasarımlardan arındırma. Bilimlerin dogmatizmine karşı.
Bilim olduğu ölçüde o, arıtıcı ve aydınlatıcıdır, bilim karşıtı ol­duğu ölçüde o, dinsel biçimde karartıcıdır.
Tin ”i, Ruh u, beynin ürününü, doğaüstü gibi düşünüp kabu­l etmek! Onu tümüyle tanrılaştırmak, ne çılgınlık! Çürüyüp kokuşan milyonlarca dünya arasında, bir defalık mümkün bir dünya! Bu da çürüyüp kokuşmakta! O ilk defa olmadı.
Son filozofun korkunç yalnızlığı! Doğa onu aptallaştırır, serse­me çevirir, akbabalar tepesinde süzülürler. Ve o doğaya bağırır: Unutmayı ver! Unutmak! -Hayır, Titan gibi acıyı taşır o -ta ki kendisi en üstün trajik sanat tarafından bağışlanana kadar.
Üstinsan a örnek olabi­lecek birinin yaşadığını önce inka reder; sonra buna örnek olmak üzere Napoleon’u, Shakespeare’i, Sokrates’i gösterir. Ancak yaptı­ğı ussallaştırmalar nedeniyle aynı zamanda Sokrates’i eleştirir de. Belirsiz, çok anlamlı, esnek ve flu olan Üstinsan kavramı, Ni­etzsche’nin ölümünden sonra, Hitler’in onun yapıtlarını kendi dü­şüncesi doğrultusunda yorumlaması ve bilinçli saptırması sonucun­da, nazizmin retoriğine girmiştir.
Kendin düşünme cesaretini göster!
20. yy’da Nietzsche’nin düşüncelerinden tümüyle ya da kısmen etkilenen şahsiyetler arasında ressamlar, dansçılar, müzis­yenler, oyun yazarları, şairler, romancılar, psikologlar, sosyologlar, edebiyat kuramcıları, tarihçiler, siyasetçiler ve filozoflar bulunmakta: Bunlar arasında Alfred Adler, Georges Bataille, Martin Buber, Albert Caınus, E. M. Cioran, Jacques Derrida, Gilles Deleuze, Isadora Duncan, Michel Foucault, Sigmund Freud, Stefan George, Andre Gide, Hennann Hesse, Carl Jung, Martin Heidegger, Gustav Mahler, Richard Strauss, Skryabin, Andre Malraux, Thomas Mann, Rainer Maria Rilke, Jean-Paul Sartre, Max Scheler, Giovan­ni Segantini, George Bemard Shaw, Lev Shestov, Georg Simmel, Oswald Spengler, Paul Tillich, Ferdinand Tönnies, Mary Wigman, William Butler Yeats, Bertold Brecht ve Stefan Zweig gibi adları sayabiliriz. Bu kadar çok kimseyi peşinden sürükleyen, çok ve hızlı üreten, derin ve etkileyici düşünen filozof, eğer hayatının son on yılından fazlasını acılara katlanarak ve hasta geçirmeseydi acaba daha neler yapabilirdi? Onun görkemli zihin kapasitesi ile güçlülük isteği kalan zamanını nasıl değerlendireceğini tahmin etmemize yardımcı oluyor.
Nietzsche’nin başlıca hedeflerinden birinin tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi olduğunu görüyoruz. Başka deyişle yaşamın anlam ve amacı hakkında alışmış olduğumuz etik düşünce yöntemlerinin sorgulanmasıdır sözkonusu olan.
Kaderin düşünmekse eğer, ona ilahi şerefler bahşet ve elindeki en iyi ve en çok sevdiğin şeyi ona kurban et.
Nietzsche, bir bilgi ya da bilim filozofu değil, yaşamı araştıran, insanı sorgulayan sistem karşıtı bir düşünürdür.
Bütün erdemler zorunluluktan doğarlar.
İyilik yapmak kendine iyilik yapmaktir,başkalarinın acılarina ortak olmak kendi acısına ortak olmak,onu paylaşmaktir.Sevgi bir birlik arzusuna bağlanmıştır.
Herşeyi kucaklamaya çalışan,herşeye sarılan çok azinı kavrar.
Hiçbir ümidin olmadiğı bir durum inanmanın da formülüdür.
Bencil olmayan nitelikler arasinda en temel yaşam karşiti içgudü acımadır .
Ahlaki fenomenler,olgular yoktur,sadece onlara dair ahlaki yorum vardır.
Güclü,kuvvetli,sağliklı ve kendini aşıp yukselişe geçmiş birinin ahlakı ile zayif,hasta,inişe geçmiş bir yaşami sürdüren kimsenin ahlakı ayni olamaz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kalbin kendine göre öyle sebepleri vardır ki akil bunları bilmez-ya da-kalp ,aklın bilmediği sebeplere sahiptir.
Erdemli ikiyüzlülük tanridan ödül beklemektir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Insanin bilmek istediği kadar bilmek istemediği de bir sürü şey var.
Bilgi özgürleştirirken ayni zamanda köleleştirir de.
Çok fazla bilgi hazımsızliğa yol açar,mutsuzluga sebep olur.
Ahlaki fikirler insanlarin çıkarlarinın ve hayatta kalmaya yönelik evrimsel dürtülerinin sonuclarından ibarettir.
Ahlak bireydeki sürü içgüdüsünün ta kendisidir,bireysel olarak zayıf,ama kolektif olarak kuvvetli olanlarin gücünü temsil eder.
Başkalarinin erdemini övmemizin nedeni,ondan fayda sağlamamızdir.
Erdeminiz varsa onun kurbanısıniz.
Yaşamak acı çekmektir,yaşamı sürdürmek ise acıda bir anlam bulmaktir.
İtaat, iffet, adalet, çalışkanlık gibi erdemler kendilerini benimseyen kişiye zarar verirler aslında.
Erdeminiz varsa onun kurbanısınız! diyor Nietzsche. Başkalarının erdemini övmemizin nedeni, ondan fayda sağlamamızdır.
Nietzsche, Zerdüşt Böyle Söyledi adlı yapıtında Bilgeliği paylaşma ve başkalarının hizmetine sunma zahmetine değer mi? sorusuna Eğer Tanrı’nın öldüğünü anlarsa değer yanıtını verir.

Tanrı’nın ölümü fikriyle insanın aşılması gereken bir varlık olduğu fikri onun yeni ahlak anlayışıyla yakında ilişkilidir. Tanrı sadece filozofların hakkında konuştukları ya da dua ettikleri tanrı değil, savunduğumuz yüksek değerlerin tümüdür.

Peki Üstinsan , biyolojik olarak mı kültürel olarak mı üstündür?
Her şeyi anlamak, bilginin özünü bilmemek anlamına gelir.
Derinlere yol açan, içimizdeki trajedinin eseridir.
“Tin”i, “Ruh”u, beynin ürününü, doğaüstü gibi düşünüp kabul etmek! Onu tümüyle tanrılaştırmak, ne çılgınlık!

Çürüyüp kokuşan milyonlarca dünya arasında, bir defalık mümkün bir dünya! Bu da çürüyüp kokuşmakta! O ilk defa olmadı.

Belki de insan hiçbir şeyi unutamaz. Görme ve bilme işlemi, onu tümüyle yeni baştan silmenin mümkün olmasından çok daha fazla karmaşıktır; başka türlü söylersek, beyin ve sinir sistemi tarafından bir kez üretilip ortaya konulmuş olan bütün formlar bundan sonra sık sık tekrarlanırlar. Aynı sinirsel etkinlik, aktivite aynı imgeyi doğurur, yeniden üretir.
Haz ve acı, evrensel duyular mı?
Sanmıyorum.
Dünyanın değeri ne kadardır?
İnsanı gözleyin, o zaman dünyadan ne beklediğinizi de bileceksiniz.
Düşüncenin düşüncesi, düşünce üstüne düşünce değil.
Kıyas, tasım ya da yunanca sillogismos olarak adlandırılan sillojizm; büyük, küçük(orta) ve sonuç olmak üzere üç önermeyi içeren akıl yürütmeye ya da uslamlamaya dayalı klasik Aristoteles mantığının bir kanıtlama biçimidir. Sonuç, küçük önermenin ya da orta terimin aracılığıyla büyük önermeden çıkarımlanır. Örnekse:
Bütün insanlar ölümlüdür (büyük önerme) Ben bir insanım (küçük/orta önerme) O halde be n de ölümlüyüm(sonuç önermesi)
Gerçekten doğruyu söylemek gerekirse insan kendisi hakkında ne biliyor ki? Ve aydınlatılmış bir vitrinde sergilendiği gibi kendisini bütünüyle, olduğu gibi kavrayabilir mi?
Bir insana namuslu diyoruz; niçin bugün bu kadar namuslu davrandı? diye soruyoruz. Şöyle bir yanıtlama alışkanlığımız var: namuslu olması sebebiyle, namuslu olduğu için. Namusluluk! Bu yeniden şu anlama gelir: Yaprak yaprakların nedenidir.
Pascal, eğer her gece aynı rüyayı görüyorsak, her gün meşgul olduğumuz şeyleri uykumuzda gördüğümüzdendir demekte haklı: Eğer bir zanaatkar bütün gece, on iki saat boyunca, kral olduğunu rüyasında gördüğüne emin olursa diyor Pascal, bir kral da bütün gece, on iki saat boyunca kendisinin zanaatkar olduğunu rüyasında görürse, hemen her ikisinin de aynı şekilde mutlu olacağına inanırım.
Bencil duygulardan, ahlakdışı dürtü ve itkilerden, usdışı eğilimlerden hangi ussal dayanağın yardımıyla bütünüyle sıyrılınabilinir ve ussallık doğrultusunda tümüyle kurtulunabilinir?
İnsan, anca kendini aşarak yaşama dönebilir; başka deyişle, insan aşılması gereken bir varlıktır. Ama nasıl?
Filozofumuza göre, insanlık tarihi boyunca inanılacak bir Tanrı fikri yok edildi; Tanrı’nın ölümü kişileri bu dünya da yalnız bırakmakla birlikte onları her türlü davranışlarında da özgür ve serbest hale getirdi. Ancak alınyazısına katlanan, kaderini seven biri(amor fati) nasıl yeni değerler peşine düşebilecek, nasıl Üstinsan a ulaşabilecek?
Peki, eğer yaptığımız her şey ebediyen tekerrür edecekse, farklı düşünmemizin, farklı davranmamızın bir anlamı kalır mı?
Nietzsche’nin temel varsayımı, istenmeyen bir durumun ancak hiç kaçmadan, cesaretle, her şeyi göze alarak sonuna kadar yaşanabildiğinde kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörüsüne dayanır.
Kendin düşünme cesaretini göster! (Sapere aude!)
Dostoyevski’nin büyüklüğü romanlarında ele aldığı suçlularına saygı göstermesinden kaynaklanırken, Nietzsche, pişmanlık duymak ve günah çıkarmak zevkini tatmak için günah işlemekten başka yapacağı bir şeyi olmadığını söyler Dostoyevski’nin. Acaba filozofun kendisi de, Russell’in söylediği gibi, acı çekmekten zevk alan bir kişi miydi?
Değişen zaman, anlamamızı güçleştiriyor, hatta imkansızlaştırıyor.
Baudrillard, gerçekliğin postmodern dönemde tükenmesine yol açan dört gösterge aşamasının (soy kütüğünün ) izlerini sürer:
1)Gösterge, temel bir gerçekliğin yansımasıdır;
2)Ardından, temel bir gerçekliği gizler ve saptırır;
3)Sonra, temel bir gerçekliğin yokluğunu gösterir;
4)En sonunda da, herhangi bir gerçeklikle hiçbir ilişkisi kalmaz; kendi saf simulakrumundan ibaret olur.

İşte bu bir hipergerçekliktir, üst ya da yüksek gerçekliktir, gerçeklik ötesidir.

İnsan için amaçtan mahrum kalmaktansa, boşluğu amaç bellemek yeğdir.
Bencil olmayan nitelikler arasında en temel yaşam karşıtı içgüdü acımadır. Birine acıdığımızda kendimizi zayıflatırız, acıdığımız kişiye de hiçbir yararımız olmaz. Acıma, insanlığın gelişimine zarar verir; çünkü yıkılma vakti gelen şeyi korumaya çalışır.
Ne için iyilik? diye soruyorsak, Ne için bilgi? sorusunu da sormalıyız. Bilim adamı, çoğu zaman bilginin hizmetkarı olarak davranır; oysa bilgi, insanın hizmetkarı olmalıdır. Bilgi özgürleştirirken aynı zamanda köleleştirir de.

İnsanın bilmek istediği kadar bilmek istemediği de bir sürü şey var.

Herhangi bir şeye ‘evet’ dediniz mi siz hiç? Ah dostlarım, o halde tüm kederlere de ‘evet’ dediniz.
Düşüncelerimiz duygularımızın gölgeleridirler- her zaman daha karanlık, daha boş, daha basit.
-Şen Bilim
Belli bir anlamda, günümüzün tamamlanmış tüm eylemleri çılgıncadır, çünkü insan aklının bugün ulaşabildiği en yüksek nokta, daha sonra muhakkak aşılacaktır; işte o zaman tüm bilinçli eylemlerimiz, edimlerimiz, tüm yargılarımız, tüm ideallerimiz, en gelişmemiş toplumların yapıp etmeleri, edimleri ve yargıları kadar, akıldan ve düşünceden uzak görünecektir.
İnsan en çok kendisine uzaktır; ulaşmaya çalıştığımız bilgilerden en zorlusu özbilgisidir.
Hakiki dünyayı yok ettik, geriye ne kaldı? Görünür dünya, herhalde Ama hayır! Hakiki dünya ile birlikte görünür dünyayı da yok ettik.

*Duyumlarımızla algıladığımız görünür dünya ile aklımızla kavradığımız hakiki dünya, biri sürekli değişen, öteki hiç değişmeden kalan.

Oysa tarih, her zaman yeniden okunmak için geriye pek çok izler bırakır. Dinler de böyle değil midir? Tarih boyunca pek çok yorumlara muhatap olmamışlar mıdır? Nietzsche’nin dediği gibi; Aynı metin sayısız yoruma izin verir; ‘doğru’ tek bir yorum yoktur.
İnsanlığın yaşamını sürdürmesinin olanaksız olduğu kesindir zira, İnsanlık, insanın düzelticisi, bir tür yumuşatıcısı olduğu için . İnsanlığın geçmiş gecesini duyumsamak olanaklı mı? Belki de insan hiçbir şeyi unutamıyor.
Nietzsche, kendini sınırlamayan, alabildiğine coşkulu düşünen ve tabuları yıkan bir filozof olarak karşımıza çıkıyor. Hedefinin, Felsefenin sıradan ve yavan, filozofun hayatının da yalan dolan olmadan, yaşamın, felsefenin ve sanatın nasıl birbirlerine karşı derin bir iç bağlantıya, akrabalık ilişkisine sahip olabildiklerini göstermek olduğunu söyler.
Bilimin değerini belirleyen felsefedir. Bu söz bana Einstein’ın, Bilim adamı çalgı aletini yapan, filozof ise bu enstrümanla eserler çalan kişidir deyişini anımsatıyor.
Demek gerçeklik her yerde aynıdır: yorumlayanın değil, yorumlananın hakikat olmadığı bir yorum.
Görmek den görüş e geçeriz ve gören , bize görme fiilinin nedeni olarak görünür.
Hakikat kartını çıkarmış oynuyoruz İnsanlık belki de bu yüzden ölüp gidecek. Pekala, öyle olsun!
Her derin düşünür yanlış anlaşılmaktan daha çok iyi anlaşılmaktan korkar.
Alman fizyolog ve filozofu Emil du Bois-Reymond, çözümü ve yanıtı olmayan Yedi Evrensel Bilmece yi şöyle sıralar:
1-Madde ve enerjinin özü
2-Devinimin kaynağı
3-Duyumların kaynağı
4-İstenç özgürlüğü
5-Yaşamın kaynağı
6-Doğanın erekselliği
7-Düşünce ve dilin kaynağı
Bu sorunlar filozofa göre çözülemezdirler.
Nitekim Freud’un çeşitli defalar dile getirdiği gibi, Nietzsche’nin kendi içine dalarak bakmayı ve iç dünyası hakkında keskin bilgiye ulaşmayı başardığı ölçüde hiç kimse bu başarıyı daha önce göstermediği gibi bir daha başaracak başka kimse de olmayacak gibi görünüyor.
Sözcüklerle şeyleri tanımlamış olmayız sadece; aslında, onlar sayesinde şeylerdeki hakikati kavradığımıza inanırız.
Sanatımız umutsuz bilginin imgesi, kopya­sıdır.
Güzellik, zorlu olan bilgi içgüdüsünde bir güç olarak yeniden doğar.
Belli bir yükseklikten bakınca her şey bir ve aynı: filozofun dü­şünceleri, sanatçının yapıtları ve iyi eylemlerin hepsi.
Sevginin gücü , güce olan sevgiyi , güçlülüğü istemeyi ya da güç istencini yenmedikçe dünya huzura kavuşamayacakmış gibi geliyor bana.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir