İçeriğe geç

Psikoloji Konuşmaları Kitap Alıntıları – Uğur Canbolat

Uğur Canbolat kitaplarından Psikoloji Konuşmaları kitap alıntıları sizlerle…

Psikoloji Konuşmaları Kitap Alıntıları

Aile üyelerinin, eşlerin birbirleriyle geçirdikleri zamanın uzunluğundan çok, kalitesi önemlidir. Beraber geçirilen zaman müddetince başka faaliyetlere yer vermemek, yarım bir ilgi yerine eşlerine veya çocuklarına ilgiyi, dikkati tümüyle yönelterek etkili bir paylaşım içinde olmaya gayret etmekle aradaki açık kapatılabilir.
Evlilik; birbirine ne kadar benzeseler de, farklı iki insanın ortaklaşa bir yaşam sürdürmesidir ve bu iki insanın her konuda aynı düşünmesi ve aynı anda aynı duygu, istek ve ihtiyaçta olması mümkün değildir. Çoğunlukla yapılan hatalar; bu farklılıklardan ortaya çıkan doğal sayılabilecek problemler karşısında hayal kırıklığına kapılmak ve duygusal olarak geri çekilmek ya da probleme yanlış çözüm yöntemleriyle yaklaşarak sorunun büyümesine yol açmak oluyor.
toplumumuzda evlilik sadece kadın ve erkek arasında kurulan bir ilişki değil, her iki tarafın akrabalarını da kapsayan bir ilişkiler bütünü olarak karşımıza çıkıyor.
Şizofreni psikiyatrinin en meşhur ve en kötü hastalığıdır. Onu diğer psikiyatrik hastalıklardan ayıran en önemli özelliği şu an için tamamen düzelme şansının olmamasıdır. Yani bir insan şizofreni hastası olduğu zaman ömür boyu tedavi görmek zorundadır. O yüzden şizofreni en çok korkulan psikiyatrik rahatsızlıktır.
Ani başlayan unutkanlıklar acil olarak araştırılmayı hak eden unutkanlıklardır.
Günümüz şehir hayatında yoğun uyaranlara maruz kaldığımızdan unutmak bir nevi doğal bir korunma mekanizması olarak da iş görür; çünkü böyle hareketli bir yaşamda çok fazla uyaran mevcuttur ve önemli şeyleri hatırlamak için önemsiz olanlarını unutmamız gerekir. Şayet bu unutkanlık yaşamımızı etkileyecek düzeye gelirse o zaman araştırılmayı hak eder.
İnsan belleği görsel bellek ve sözel bellek olarak ikiye ayrılır. Beynimizde sol taraf sözel bellek ile uğraşırken, sağ taraf görsel bellek ile ilişkilidir. Yani beyinde iki bellek tipi farklı taraflara yerleştirilmiştir. Ayrıca beynimizde görsel sistem diğer sistemlere göre çok daha fazla yer tutar. Sadece insan yüzlerine duyarlı beyin hücrelerimiz vardır ve sadece insan yüzü gördüğümüzde aktive olurlar. Bu sayede insanları en detaylı şekilde çehrelerine göre ayırabiliriz. Bundan dolayı ismi aklımıza gelmeyen birinin yüzünü veya görerek öğrendiğimiz bir şeyi kolay kolay unutmayız.
Önem verilen konular genellikle unutulmaz. Bir olay ne kadar duygusal boyut içeriyorsa o ölçüde kolay unutulmaz. Örneğin aşık olduğunuz kişi ile ilk nerede tanıştığınızı kolay kolay unutmazsınız. Ya da kaza geçirdiğiniz bir günü birçok detayı ile hatırlarsınız. Ancak önem verilen konuların, örneğin önemli bir randevunun unutulması ciddi bir unutkanlığa işaret edebilir, dikkate alınmalıdır.
Unutkanlık iki şekilde ifade edilebilir. Birincisi yeni bilginin bellekte saklanamaması durumudur. Örneğin kişi yeni tanıştığı kişileri sonradan gördüğünde tanıyamaz veya bir soru sorup cevabını almasına rağmen bir süre sonra sormamış gibi aynı soruyu tekrar sorabilir. Bu durumda belleğe yeni bilgi aktarılamamakta, öğrenilememektedir.

İkinci unutkanlık türünde ise halihazırda bellekte olan bilgiye ulaşılamaz. Kişinin aklına o an söyleyeceği kelime veya isim gelmez ama sonradan hatırlayabilir. O sırada ne yapacağını unutabilir ama daha sonra bir anda aklına gelir. Bu tip unutkanlıkta bilgi öğrenilmiştir, bellekte saklanmaktadır ama bu bilgiye ulaşma aşamasında bir sorun vardır.

Bütün huylar gibi yalancılıkta da öğrenmenin rolü büyüktür. Fakat bazen çocuklarını aşırı dürüst yetiştirmeye çalışan aileler, katı ve cezalandırıcı davranarak çocuklarını yalan söylemeye de itebilirler.
Arkadaş sorunları dinler, paylaşır. Ancak psikolog, arkadaştan farklı olarak ruhsal sorunların altında yatan iç çatışmaların farkındalığı üzerinde çalışır. Kişinin çözüm noktalarına odaklanmasını sağlar, bu sırada zorlandığı noktalarda ona destek olur.
Ruhumuz da bir tarla gibidir. Onu günahlar şeklindeki yabani otlardan temizler ve iyi, güzel, doğru tohumlar atıp hazırlığımızı yaparsak rahmet güneşi, merhamet yağmuru geldiğinde iyi ve güzel çiçekler açar, içimizde ve dışımızda güzelliklere neden olur.
Süleymaniye Camiinin inşaatında çalışan bir işçiye “Ne iş yapıyorsun? ” diye sorarlar. O “bir lira yevmiye ile çalışıyorum” şeklinde cevap verir. İkinci bir işçiye aynı soruyu sorduklarında işçi, “Dünyanın en büyük mabedinin inşaatında çalışıyorum” cevabını verir. Buradaki ikinci bakışta büyük bir vizyon vardır.
İslamiyet “İki günü müsavi olan ziyandadır” anlayışını savunur. “Kıyamet kopmak üzere olsa bile elinizdeki fidanı dikin” der Peygamber Efendimiz(sav).
Dua Tanrı’yla kurulan doğrudan bir ilişki durumudur.
Kişinin, Yaratan’ın kudretini ve kendi acziyetini idrak ettiği bir andır. Ama aynı zamanda kişiye yalnız olmadığını, kendisini dinleyen, derdini anlatacağı bir varlığın olduğunu hissettiren mekanizmadır dua. Bireyin seküler dünyada kutsalla olan bağlantısını tazeleyen ve dünyanın sıkıntılarına karşı bir sığınak olarak düşünülebilen kutsala açılan bir kapıdır. O kapının açık olduğunu hissetmek insanı her şeyden fazla rahatlatır.
ahiret inancı kişinin işine yarar? çünkü ölüm korkusunu yenmesini sağlar veya onu iyi işler yapmaya sevk eder.
dindarlar daha az intihar ederler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
ABD’de ve İsrail’de yapılan çalışmalar dindarlığın depresyonla mücadeleyi kolaylaştırdığını göstermektedir.
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki birçok insan ne şekilde olursa olsun görünür olma çabası içinde. İsimleri, resimleri, videoları ne kadar dolaşımdaysa kendilerini o kadar iyi hissediyorlar. Narsistik bir tatmin yaşıyorlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnternet ortamı aslında gerçek hayatın bir simülasyonu… Fakat gerçek hayatta yapamayacağınız birçok şeyi yapmanızı sağlayan büyülü, fantastik bir ortam da aynı zamanda.
Bir çocuğun zihinsel gelişimindeki farklılıklar okul öncesi dönemde anlaşılır. O dönemden itibaren doğru yönlendirilmesi, ailesi tarafından merakının köreltilmemesi önemlidir.
Üstün zekâlı çocuklar bilgiye aç olurlar. Pek çok alanda yetenekleri vardır. Hem bilgi açlıklarının doyurulmasına hem de kabiliyetlerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyarlar. Bu çocuklar ülkenin en önemli kaynaklarından birisidir, heba edilmemelidirler.
Ekonomik düzeyi düşük bir ailede yetişen çocuğun müziğe eğilimi oldukça fazla olmasına rağmen ailesi bu eğilimini destekleyemezse çocuğun bu yönünün gelişimi engellenmiş olur. Veya kırsal kesimde yetişen bir çocuk düşünelim. Şehirde büyüyen bir çocuğa oranla bedensel zekâsını daha çok geliştirme olanağı bulur.
Şiddet öğretileri,“Kızını dövmeyen dizini döver”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” anlayışında ifadesini bulur.
Şiddet aslında öğrenilen bir davranıştır.
Geneldeki tutum “Evlilik budur işte, çok fazla şey beklememeli” şeklinde olunca insanlar evlilik yaşamında sorunlar yaşasa, eksiklik algılasa bile bunların değişmesi için değil, bunlara katlanmak için çaba gösteriyorlardı. Ama günümüzde insanlar hayattan daha çok şey bekler oldu ve sorunlar artık hasıraltı edilmiyor.
Özgüveni fazla olanlar daha az yalan söylerler? çünkü olumsuz durumlarla yüzleşmeye daha hazırdırlar.
Yalanı yalan yapan şey nedir?
Söyleyenin inanmamasıdır.
Anlaşıldığını hissetmek, kabul edildiğini görmek, var olduğunu hissetmek çok önemli değerlerdir. Sosyal çevresinde bu değerlerden yoksun kalan ve bu durumu sorgulayanlar her zaman sorun yaşamaya mahkûmdurlar
Farklı sosyal ortamların farklı sosyal becerileri getirdiğini unutmamak gerekir. Entelektüel seviye, ekonomik düzey, yaşam şartları ve kişisel farklılıklar, eğitim ve öğretim iletişim becerilerini etkileyen önemli faktörlerdir.
takma kafana, geçer” sözü kişiyi geçici bir süre teselli edebilir ancak kimi şikâyetlerin artmasına da sebep olabilir. Elbette kafaya takılmayacak şeyler de vardır ama sorunda süreklilik söz konusuysa bu gerçekçi bir yaklaşım olmaz.
Herkesin içsel haritaları vardır? bazen işler karıştığında devreye girerek düzenlemeler yapmak, kısayollar bulmak gerekir. Kişinin kaybolmuşluğu içinde adresleri bulup görmesini ve haritayı kullanmasını sağlamak gerekebilir ki, bunu çoğu zaman kendi başına yapamaz. İşte burada “kendi kendinin doktoru ol” anlayışı geçerli olmaktan çıkar, uzman yardımı gerekli hale gelir. Ayrıca böyle bir yaklaşım, pek çok kişinin yaşadığı soruna erken müdahale etme fırsatını da kaçırmasına sebep olur. Bunun bedeli de çoğu zaman büyük acılarla ödenir.
psikologla konuşmak, bir dostla konuşmaktan çok öte bir şeydir.
Uyku apnesi hastalığı olanlar çoğunlukla gece ağızlarında
kuruluk hissi ve bazen de reflü düşündüren acı bir tattan
şikâyetçidirler. Gece nefes alabilmek için faaliyete devam
eden baş ve boyun kasları aşırı terler, öyle ki hastalar gece
terden ıslanan yastık veya giysilerini değiştirmek zorunda
kalırlar. Geceleri birkaç kez idrara çıkarlar ve sırt üstü
yatmakta genellikle güçlük çekerler. Başlarını yükselterek
yatmayı tercih ederler. Uyku kalitesi iyi olmadığından gündüz
kendilerini aşırı uykulu hissederler, bu duruma sinirlilik ve
unutkanlık da eşlik eder. Sürekli yorgun ve uykulu
olmalarından dolayı bu kişilerde depresif ruh halleri de
görülebilir.
Psikoloji ile psikiyatri iki ayrı kavram ancak sıkça birbirine
karıştırılıyor. Aralarındaki farkı anlatır mısınız?

Psikiyatrist tıp mezunudur ve psikofarmakoloji (ilaç
tedavisi) konusunda yetkin kişidir. Psikolog ise çeşitli
üniversitelerin psikoloji bölümünden mezun olan kişidir.

Psikologlar ilgi alanlarına göre (çocuk, ergen veya yetişkin)
seçim yaparlar ve bu alan üzerinde çalışarak deneyimlerini
arttırırlar. Psikologlar danışanlarının baş edemedikleri, kimi
zaman kendilerine bile itiraf edemedikleri pek çok konuyu
karşılarındakini zedelemeden ele alırlar. Konunun üzerine
titizlikle eğilerek danışanlarıyla birlikte konuya bakmaya
çalışırlar, danışanlarının çözüme ulaşma yolunu çizerler.

Bir yerde şizofrenlerin çok sigara içtiklerini okumuştum. Bu
doğru mu?

Dünya çapında yapılan araştırmalar bu bilgiyi destekler
niteliktedir. Şizofreni hastalarının yüzde 50 ilâ 90’ının sigara
kullandığı tahmin ediliyor. Bu oran genel nüfusa göre 27 kat
fazladır. Diğer psikotik rahatsızlıklara oranla şizofreni
hastalığında daha çok sigara içildiği bilinmektedir. Yapılan bir
çalışmada hastaların yüzde 85 ilâ 90’ının hastalıktan önce
sigaraya başladığı, kalanların yüzde 50’sinin ise hastalığın
birinci atağından sonra günlük sigara içimine başladığı ortaya
çıkmıştır. Bunu destekleyen başka araştırmaların varlığını da
göz önünde bulundurarak sigara tüketiminin şizofreninin
bazen bir önbelirtisi olabileceğini de vurgulamak isterim.
İsveç’te sigara-şizofreni ilişkisi üzerine yapılan bir
araştırmanın bulguları da son derece ilginçtir. Bu araştırmada
ergenlik döneminde çok fazla sigara içenlerin ileride şizofren
olma riskinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.
Bütün bu bilgilerden yola çıkarak aileleri, özellikle de anne-
babaları, sigarayla hiç alâkası olmayan gençlerin aniden aşırı
derecede sigara içmeye başlamalarıyla ilgili olarak uyarmak
gerekir. Bu durum bir gizli şizofreni bulgusu olabilir; mutlaka
dikkate alınmalıdır.

Şüphe kavramı tıp literatürüne ne zaman girdi?

Tıpta ilk defa Kahlbaum tarafından bu kelime kullanılmıştır.
Ama bunu 1912 yılında bir hastalık olarak dile getiren kişi
ünlü Alman Psikiyatrist Kraepelin’dir.

UNUTMANIN SON NOKTASI: ALZHEIMER
Alzheimer hastalarına neler önerebilirsiniz?

Alzheimer’ın erken evrelerinde hatırlamaya yardımcı olması
için hastalar notlar alıp günlük tutabilirler. Yakınları hastanın
yapması gerekenleri kısa ifadeler içeren notlar şeklinde
mesela buzdolabına asabilirler. Hastalar eskiden beri alışık
oldukları şeyleri yapmada genellikle sorun yaşamazlar. Bu
nedenle erken dönemde bakkala gidip basit alışveriş yapabilir,
ya da yakındaki camiye gidip namaz kılabilirler. Hastaların
becerebildiği aktiviteleri sürdürmeleri önerilir. Aksi takdirde
zaten fakirleşen hayatları iyice kararacaktır.

UNUTKANLIK NE ZAMAN DİKKATE ALINMALI?

Bazı kişiler tanıştıkları kişilerin isimlerini unuturken
simalarını unutmazlar. Burada nasıl bir mekanizma işler?
İnsan belleği görsel bellek ve sözel bellek olarak ikiye
ayrılır. Beynimizde sol taraf sözel bellek ile uğraşırken, sağ
taraf görsel bellek ile ilişkilidir. Yani beyinde iki bellek tipi
farklı taraflara yerleştirilmiştir. Ayrıca beynimizde görsel
sistem diğer sistemlere göre çok daha fazla yer tutar. Sadece
insan yüzlerine duyarlı beyin hücrelerimiz vardır ve sadece
insan yüzü gördüğümüzde aktive olurlar. Bu sayede insanları
en detaylı şekilde çehrelerine göre ayırabiliriz. Bundan dolayı
ismi aklımıza gelmeyen birinin yüzünü veya görerek
öğrendiğimiz bir şeyi kolay kolay unutmayız.

Unutkanlık iki şekilde ifade edilebilir. Birincisi yeni bilginin
bellekte saklanamaması durumudur. Örneğin kişi yeni
tanıştığı kişileri sonradan gördüğünde tanıyamaz veya bir
soru sorup cevabını almasına rağmen bir süre sonra sormamış
gibi aynı soruyu tekrar sorabilir. Bu durumda belleğe yeni
bilgi aktarılamamakta, öğrenilememektedir.
İkinci unutkanlık türünde ise halihazırda bellekte olan
bilgiye ulaşılamaz. Kişinin aklına o an söyleyeceği kelime
veya isim gelmez ama sonradan hatırlayabilir. O sırada ne
yapacağını unutabilir ama daha sonra bir anda aklına gelir. Bu
tip unutkanlıkta bilgi öğrenilmiştir, bellekte saklanmaktadır
ama bu bilgiye ulaşma aşamasında bir sorun vardır.
Psikolog, dertleri dinleyen bir arkadaştan farklı olarak neler
yapar?

Arkadaş sorunları dinler, paylaşır. Ancak psikolog,
arkadaştan farklı olarak ruhsal sorunların altında yatan iç
çatışmaların farkındalığı üzerinde çalışır. Kişinin çözüm
noktalarına odaklanmasını sağlar, bu sırada zorlandığı
noktalarda ona destek olur. Danışana pozitif bilişsel süreçleri
tamamlatır. Bu süreç donanım, bilgi, tecrübe ve
profesyonellik gerektirir. Dolayısıyla bir psikologla
konuşmak, bir dostla konuşmaktan çok öte bir şeydir.
Psikoterapist ile danışan arasındaki güven ve inanç
sisteminin terapi sürecine olumlu katkıları olacağı göz ardı
edilmemelidir. Ancak danışanın da çözüm gereken sorunlara
odaklanma(sı)nın, farkındalık düzeyini en üst seviyede
tutma(sı)nın çok daha önemli olduğunu bilmesi gerekir.

Korku insanı yalana götürür.Ama asıl tehlikeli yalan, içinde korku değil, çıkar unsurunun bulunduğu yalandır.
“Hz. Ömer’in kişiliğine değinecek olursak, her hiddetli kişiliğin ardında açığa çıkmayan, bir gölge olarak duran gizli bir yumuşaklık vardır.”
Agorafobi;
Kaçmanın ve yardım sağlamanın zor olacağı yerlerde bulunma korkusuna denir.

Pırıltılı:)

“Panik atak; çarpıntı, terleme, titreme, boğulma ya da nefes alamama hissi, göğüste ağrı ve sıkışma, bulantı, baş dönmesi, göz kararması, vücudun soğuması ya da ateş basması, tansiyon yükselmesi, karında rahatsızlık hissi, dengesizlik gibi duyumların olağandışı şiddette hissedildiği, beraberinde kontrolünü kaybetme, delirme ya da ölüm korkusunun yaşandığı, kişinin adeta kendine yabancılaştığının gözlendiği bir süreçtir.”

Pırıltı

“Depresyondaki kişide ümit duygusu kaybolur, hatta bazen hasta yaşamak istemez. Bir de çevresi depresyon hastasını “Sen düzelmek istemiyorsun, hiçbir çaba göstermiyorsun” diye suçlayınca işler iyice çözümsüz hale gelir. Halbuki depresyon çok iyi tedavi edilirse, pek çok hasta da tamamen düzelir.”

Pırıltı

“Bütün bu duygular kimyasal kökenlidir, gelip geçicidir. Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın. Öfkeyi ve alınganlığı azaltmaya çalışın.”
“depresyon bir beyin hastalığıdır. Beynin alın ve şakak bölgelerinin faaliyeti bozulur, serotonin adlı kimyasal madde az salgılanır”

Serotonin= mutluluk hormonudur.

Pırıltı

“Depresyon; temel belirtileri isteksizlik ve hayattan eskisi kadar zevk almama olan bir hastalıktır.
Depresyonda genellikle uykusuzluk, bazen de fazla uyuma şeklinde uyku bozuklukları görülür. İştahsızlık veya aşırı iştahlı olma durumu yaşanır. Unutkanlık, sıkıntı, huzursuzluk, sinirlilik, gerginlik, endişe, korku, dikkat kusuru, konsantre olamama, kararsızlık, yorgunluk, cinsel isteksizlik, değersizlik ve suçluluk duyguları, kendine güven azalması depresyonun sık rastlanan diğer belirtileridir.”

Pırıltı..

“İnternet ortamı aslında gerçek hayatın bir simülasyonu…”

Pırıltı.

“evlilik sadece kadın ve erkek arasında kurulan bir ilişki değil, her iki tarafın akrabalarını da kapsayan bir ilişkiler bütünü olarak karşımıza çıkıyor.”

Pırıltı

“Bazı şizofrenler kendilerini mehdi, peygamber, hatta Tanrı zannederler. Dünyayı kendilerinin yönettiklerini sanırlar. Özel bir dinî veya millî misyonlarının olduğunu düşünürler.”

Pırıltı

Şizofreni belirtisi=“En meşhur belirti, hastanın olmayan sesleri duymasıdır. Buna “işitsel halüsinasyonlar” adını veriyoruz. Kişi kendi hakkında yorum yapan, emir vererek kendisini yönlendirmeye çalışan bir ses duyar.”

Pırıltı

“psikiyatride şüphecilik dört ayrı sınıfta değerlendirilir: Kıskançlık kaynaklı şüphecilik, büyüklenmeci şüphecilik, bedensel şüphecilik, erotomatik şüphecilik.”

Not=Bütün bu şüpheler paranoid bozukluk kapsamında ele alınır.

Pırıltıı one

“Şüphede aşırıya kaçılmışsa durum paranoyaya dönüşür”

Pırıltıı

“İnsan, doğası gereği şüphecidir. Şüpheci olmasa, bilimsel doğrular kendini yenileyemez, dolayısıyla da bilimsel olmaktan çıkarlardı.”

Pırıltı

“Eğitimimiz sırasında ezberlediğimiz bilgilerin acaba ne kadarını bugün hatırlıyoruz? Onun yerine eğitimde analitik düşünce sistemini edinebilseydik çok daha rasyonel bir toplum olabilirdik.”
“Özgüveni fazla olanlar daha az yalan söylerler; çünkü olumsuz durumlarla yüzleşmeye daha hazırdırlar. “Obsesif” dediğimiz mükemmeliyetçi, titiz, kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan insanlar da hastalık derecesinde dürüsttürler.”

Pırıltıı.

“Antisosyal kişilikler çıkar sağlamak için, hem de hiç pişman olmadan yalan söylerler. Bu kişilerde sahte kimliklere, sahte adlara, adi suçlardan cezaevine girişlere çokça rastlanır.”

Pırıltı

“Söyleyenin inanmamasıdır.”
“Sosyal çevresinde bu değerlerden yoksun kalan ve bu durumu sorgulayanlar her zaman sorun yaşamaya mahkûmdurlar.”

4.pırıltı

“Anlaşıldığını hissetmek, kabul edildiğini görmek, var olduğunu hissetmek çok önemli değerlerdir.”

3.pırıltı

“Sempati ise; karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerine sahip olmak anlamına gelir”

2.pırıltı

“Empati; kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakabilme, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlama, hissetme ve bu durumu tekrar karşısındaki kişiye iletme sürecidir.”

1.Pırıltı

İnsan toplum içinde ve sosyal ilişkilerle hayat bulur.
Şükürsüzlük; ikramda bulunanı yalanlama anlamına gelir. Her ikram sahibi teşekkürü önemser.
-Nevzat Tarhan
Ancak asıl kıymetli dua ve ibadet insanın hasta ve muhtaç olmadığı zamanda yaptığı duadır. Hasta ve muhtaç iken yapılan dua ve ibadet mum ışığı değerinde ise genç ve güçlü iken yapılan dua ve ibadet güneş değerine ulaşır. Böyle bir insanın duası hayranlık ve saygı uyandırmalıdır. Çünkü bu kişi kulluk bilinci içindedir ve gelecek zorluklara da şimdiden manevi yatırım yaparak hazırlanıyor demektir.

– Nevzat Tarhan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir