İçeriğe geç

Hoşgör Köftecisi Kitap Alıntıları – Orhan Veli Kanık

Orhan Veli Kanık kitaplarından Hoşgör Köftecisi kitap alıntıları sizlerle…

Hoşgör Köftecisi Kitap Alıntıları

“Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma.”
“Ölümü düşündüm. Ölümlerin en kötüsü, bir bataklıkta, çırpına çırpına, ümidin her an biraz daha azaldığını göre göre ölmekmiş gibi duymuştum.”
“O bana şiirle maddenin bağdaşamayacağını, şiirin, görünmez parmakların içimizdeki tellerden çıkardığı ilahi nağmeler olduğunu söylerdi.”
“En iyisi, hayvanlığımız insanlığımızın içinde olmalı; insanlığımızla birlikte olmalı.”
“Ne yaparsın, et yiyemiyoruz; fukaranın eti de balık. Bereket versin balığa. Balık da olmasa şu memlekette, vallahi bilmem ama, köpekler güler halimize. Hani demek isterim ki, ne hükümet var başımızda, ne belediye. Dinim hakkı için kendimi düşünmüyorum. Memurlara acıyorum namussuzum. Onların hali bizden daha kötü. Hiç olmazsa ben, gördüğüm işi, geçineceğim paraya göre satarım. Şeker mi pahaya çıktı, balık da pahaya çıktı. Ekmek mi pahaya çıktı, balık da pahaya çıktı. Kömür mü pahaya çıktı, balık da pahaya çıktı. Oysaki onlar öyle mi? İki yüz kâğıtla hallihamur olacağız diye didinmekten imanları gevriyor zavallıların. Kabahat kimde? Baştakilerde elbet. Ne diyeyim, Allahlarından bulsunlar, demekten gayrı bir şey gelmiyor ki elimden.”
“Bay, dedi, bu balıkları başka yerde bulamazsın. Şu Kızkulesi var ya; İstanbul balığı orayı geçti mi, çekiver kuyruğunu. İstanbul’dan başka yerde balık olmaz. Karadeniz’de hamsi, İzmir’de çipura, Gelibolu’da sardalya, işte o kadar. Balık, balık İstanbul’da. O da Boğazda.”
“Aşk, insanı güzelleştirirmiş. Orasını bilmem; ama iş güzelleştiriyor.”
“O kadar erkeğin arasında o küfürlü, o sırasına göre açık konuşmalar arasında bu kadar tabii kalabilen bir genç kadın bizim gibi insanların çok hoşuna gidiyor.”
“Mal sahibi bahçe kapısına giden yola kömür döktürmüş. Girip çıkanların iskarpinleri çamur olmasın diye herhalde. Oradan kömür toplamaya gelmiş olacaklar. Bilmiyor bu çocuklar dünyanın nizamını. Bir yanda bir sürü insan soğuktan kırılır durur, öte yandan üç beş kişi kunduralarının kirlenmemesi için kömürü yerlere döker. Böyledir bu iş. Değişmez. Dünyanın her tarafında böyle.”
“Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor.”
“Oturayım dedim. Güneş ne de güzel ısıtıyordu. Sıcaklıktan gelme bir saadetin kemiklerime, iliklerime kadar işlediğini duyuyordum.”
“Ilık bir bahar güneşi insanın içini ısıtıyordu.”
“Ortada bir tek bardak dolaşıyor, sırası gelen o bardakla içiyordu. Bizim köylerde, bizim düğünlerde âdet hep böyleydi zaten.”
Aşk, benim için de, benim gibiler için de, biraz fazla. Fazla güzel bir şey. Ne uçmak geliyor elimden, ne de ötmek. Her şeyden önce yiyip içmeye ihtiyacım var; halbuki, âşık olursam yiyip içemem.
Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır.
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir. Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz. Ölüme razı olan, hiçbir şeyle cedelleşemeyen, bu savaşta bütün ümitlerini kaybeden kişidir. O ümitleri kaybetmek için de, insanın, kendisini dünyaya bağlayacak hiçbir şeyi olmamalı. Ne para, ne pul, ne aşk, ne muhabbet, ne şeref, ne namus.
Ölümü düşündüm. Ölümlerin en kötüsü, bir bataklıkta, çırpına çırpına, ümidin her an biraz daha azaldığını göre göre ölmekmiş gibi duymuştum. O geldi aklıma.
Kimi adamlar derler ki: Aşk insanı güzelleştirirmiş. Orasını bilmem; ama iş güzelleştiriyor.
Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor.
Saadet nedir? Herkes tanımış mıdır bu dünyada?
Dünyanın manasız bir dünya olduğuna hükmedeceğiniz gelir. Üzülmeyin. Bu manasız dünyanın hiç ummadığınız bir yerinde kapısından dört bir yana nefis kebap kokuları yayılan bir kebapçı dükkânı ile karşılaşmanız imkânsız değildir.
Hem ne işe yarar zaten? Karşı gelebilir miyim peşin hükümlere?
“Bir yanda bir sürü insan soğuktan kırılır durur, öte yandan üç beş kişi kunduralarının kirlenmemesi için kömürü yerlere döker. Böyledir bu iş. Değişmez. Dünyanın her tarafında böyle.”
Kim bilir, belki de diyordu ki içinden: Ben kamburum, o değil. Ama ne malum benim de, iki gün sonra, bir kazadan iki kolumu, yahut iki bacağımı birden kaybetmiş olarak çıkmayacağım?
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir.
Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz.
Gökyüzünün parlaklığı, denizin mavisi, ağaçların yeşili, toprağın sıcaklığı, suların sesi, havada uçan kuşlar, rüzgârın getirdiği çiçek kokuları Nasıl vazgeçerim bun lardan? Hayır, ölmek istemiyorum .
İntihar, bir iradesizliktir.
Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada?
Naparsın et yiyemiyoruz.Fukarının etide balık. Bereket versin balığa.Balıkta olmasa valla bilmem ama şu memlekette köpekler güler halimize
Kimileri diyor aşk insanı güzelleştirirmiş onu bilmem ama iş insanı güzelleştiriyor
Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma. Kuşlardan gayri hiçbir mahluka göre değil; kuşlara göre. Çünkü kuşlar, yaşamak için, insanlar gibi birtakım aşağılık işlerle uğraşmaya mahkum edilmemişler. Elbise giyen, dünyada oturan, çalışması, para kazanması gereken, havayla, suyla yaşayamayan mahluklar için aşk, fazla güzel bir şey. Konuşan hayvanlar için bu biraz fazla.
Bir yıl deniz görmesem bir hoş olurum. Hele bir de bahar gelmez mi buram buram yosun kokuları tütmeye başlar burnumda.
Küçük burjuvanın hayatını anlatan, onun zaaflarını, onun adiliklerini dünyanın en büyük kahramanlıkları, en asil heyecanları gibi gösteren hikayelerden illallah dedik artık. Ama ne yazık ki, biz o insanı tanımıyoruz. Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz.
Biz tanımadığımız o büyük sınıfın ,o fakir sınıfın adamıyız
Saadet nedir?
Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada?
“Zenginler olmasaydı,” demiş, “fakirlerin hali daha kötü olurdu.” Doğru! Bu çocuklar bunu ta doğuştan biliyorlar. Fakirlerin daima zenginlere borçlu olduğunu biliyorlar. Bunların aklın­dan, “Fakirler olmasaydı zenginlerin hali ne olurdu?” diye bir düşünce geçmiş midir acaba? Ne münasebet!
Aşk saç­ma bir şey. Hep öy­le ol­muş­tur za­ten; da­ima da öy­le ola­cak­tır.
Bü­tün ra­hat­sız­lık­lar, in­san­la­rın ken­di dün­ya­la­rı­nın dı­şın­da kal­ma­la­rın­dan ge­li­yor.
Ki­mi adam­lar der­ler ki: “Aşk, in­sa­nı gü­zel­leş­ti­rir”miş.
Ora­sı­nı bil­mem; ama iş gü­zel­leş­ti­ri­yor.
Bi­zim dert­le­ri­miz, için­de ya­şa­dı­ğı­mız adam­la­rın dert­le­ri­ne ben­ze­mi­yor.
– İsmim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın?
Me­lâ­li an­la­ma­yan nes­le âşi­na de­ği­liz.
Var­sın o ra­hat ko­nuş­sun. De­sin ki: “Or­han Ve­li mi? On­lar da mı şa­ir? Bı­rak şu bops­til­le­ri Al­lah aş­kı­na! Bu tür­lü mas­ka­ra­lık­lar Av­ru­pa’da çok­tan geç­ti. Yaz­sa­lar ya ve­zin­li, ka­fi­ye­li doğ­ru dü­rüst şi­ir. Yaz­sa­lar ya! Sı­kı mı? Yaz­ama­yın­ca ne ya­pa­cak­lar? Ta­bii böy­le bin bir şak­la­ban­lık­la na­zar-ı dik­ka­ti cel­bet­me­ye ça­lı­şa­cak­lar. Ko­lay iş bun­lar, kar­de­şim, ko­lay iş. Hal­bu­ki sa­nat o ka­dar ko­lay de­ğil.” Var­sın söy­le­sin Er­do­ğan. Söy­le­sin. Bo­şalt­sın içi­ni. Tu­tup ona şi­ir na­za­ri­ye­le­ri dök­tü­re­cek de­ği­lim ya! Hem ne işe ya­rar za­ten? Kar­şı ge­le­bi­lir mi­yim pe­şin hü­küm­le­re?
Ha­ni de­mek is­te­rim ki, ne hü­kü­met var ba­şı­mız­da, ne be­le­di­ye. Di­nim hak­kı için ken­di­mi dü­şün­mü­yo­rum. Me­mur­la­ra acı­yo­rum na­mus­su­zum. On­la­rın ha­li biz­den da­ha kö­tü.
Aşk, benim için de, benim gibiler için de, biraz fazla. Fazla güzel bir şey. Ne uçmak geliyor elimden, ne de ötmek. Her şeyden önce yiyip içmeye ihtiyacım var; halbuki, âşık olursam yiyip içemem.
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir. Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz. Ölüme razı olan, hiçbir şeyle cedelleşemeyen, bu savaşta bütün ümitlerini kaybeden kişidir. O ümitleri kaybetmek için de, insanın, kendisini dünyaya bağlayacak hiçbir şeyi olmamalı. Ne para, ne pul, ne aşk, ne muhabbet, ne şeref, ne namus.
Ki­mi adam­lar der­ler ki: “Aşk, in­sa­nı gü­zel­leş­ti­rir”miş. Ora­sı­nı bil­mem; ama iş gü­zel­leş­ti­ri­yor.
Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma.
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir. Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz.
Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada?
Bir yan­da bir sü­rü in­san so­ğuk­tan kı­rı­lır du­rur, öte yan­dan üç beş ki­şi kun­du­ra­la­rı­nın kir­len­me­me­si için kö­mü­rü yer­le­re dö­ker. Böy­le­dir bu iş. De­ğiş­mez.
Ge­çen­ler­de bir ka­dın, “Be­nim için şi­ir,” di­yor­du, “be­yaz bir oto­mo­bil­dir.”
Bi­zim dert­le­ri­miz, için­de ya­şa­dı­ğı­mız adam­la­rın dert­le­ri­ne ben­ze­mi­yor. Ne pa­ra­da gö­zü­müz var, ne pul­da.
Bü­tün ıs­tı­rap­lar aşk­tan do­ğu­yor.
Kü­çük bur­ju­va­nın ha­ya­tı­nı an­la­tan, onun za­af­la­rı­nı, onun adi­lik­le­ri­ni dün­ya­nın en bü­yük kah­ra­man­lık­la­rı, en asil he­ye­can­la­rı gi­bi gös­te­ren hi­kâ­ye­ler­den il­lal­lah de­dik ar­tık.
Dün­ya­nın ma­na­sız bir dün­ya ol­du­ğu­na hük­me­de­ce­ği­niz ge­lir. Üzül­me­yin.
Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz. Başka cemiyetlerin, başka sınıfların adamı olduğumuzu bile bile. Bizim dertlerimiz, içinde yaşadığımız adamların dertlerine benzemiyor. Ne parada gözümüz var, ne pulda. Geçenlerde bir kadın, “Benim için şiir,” diyordu, “beyaz bir otomobildir.” Biz, en küçük menfaatlerini bile korumaktan âciz zavallılar, nasıl onlarla bir oluruz.
Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma. Kuşlardan gayri hiçbir mahlûka göre değil; kuşlara göre. Çünkü kuşlar, yaşamak için, insanlar gibi birtakım aşağılık işlerle uğraşmaya mahkûm edilmemişler. Elbise giyen, dünyada oturan, çalışması, para kazanması gereken, havayla, suyla yaşayamayan mahlûklar için aşk, fazla güzel bir şey. Konuşan hayvanlar için bu biraz fazla.
Mihnete alışmış insan, zaman zaman, her şeye boş vermesini de biliyor. Bir aralık dedim ki kendi kendime: “Adaam, sen de!
Bereket versin cıgaram var. O da olmasa felaket.
– İsmim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın?
Ocağın başında bir adam habire balık kızartıyordu. Kolunun altına yarım ekmeği kıstıran soluğu burada alıyor, bir kenardan arkalıksız bir hasır iskemleyi çekiyor, ocak başındaki adama bir torik söylüyor, karnını güzelce doyurduktan sonra çekip gidiyor, yerine başkası geliyordu. Gelip gidenlerin çoğu balıkçı, kayıkçı gibi kimselerdi. Bu portatif dükkân onların lokantasıydı zahir.
Karşı taraçadaki kadının ne kedilerden haberi vardı, ne de küfeci çocuklardan. O, durmadan pirinç ayıklıyordu. Belki de uzuvlarının o ılık bahar güneşi altında hazdan gevşediğini, vücudunun bazı kısımlarının tatlı tatlı terlediğini duyuyordu. Neler düşünüyordu, kim bilir?
Kibarların köpekleri böyledir. Kılıksız insanlardan hoşlanmazlar. Tıpkı sahipleri gibi.
Dili kelimelere karşılık bulmaktan ibaret sayan Dil kurumu gibi müesseseler var ,bunların yolu yanlıştır .Dilin zenginleşmesini müesseselerden değil ,sanat adamlarından beklemeliyiz .
Saadet nedir ? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada ..?
Aşk saçma bir şey.
Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır.
Gerçi, tek var olan şey; ama saçma.
Beyaz kanatlı kuşlar, hep çığlık çığlığa, başımın üzerinde.
İçimde sonsuz bir sevinç.
Bağırmak istiyorum: “Boş ver!” diye haykırmak istiyorum, “
Bir yanda birsürü insan soğuktan kırılır durur, öte yandan üç beş kişi kunduralarının kirlenmemesi için kömürü yerlere döker.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir