İçeriğe geç

Dün Bugün Yarın Kitap Alıntıları – Hasan Atilla Uğur

Hasan Atilla Uğur kitaplarından Dün Bugün Yarın kitap alıntıları sizlerle…

Dün Bugün Yarın Kitap Alıntıları

En büyük suç umutsuzluktur. Bizim milletimizin genetik kodlarında umutsuzluk yoktur. Ama esas sıkıntımız güvensizlik tir.
Ders alınsa idi, tarih hiç tekerrür edermiydi?
İnandığınız doğrulara sıkı sıkıya bağlı olursanız başınız dik bir şekilde onları savunabilirsiniz, eğilip bükülmezsiniz.
Her şeyin farkında olmak yaşamaktır.
Astronomi bilmeyen Allah’ı tanımakta noksan kalır.
Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır.
Vatandaş güvenlik güçlerine ve adalete güvendiğinde orada terör örgütü, mafya veya uyuştururcu çeteleri barınamaz. Asıl mesele milletin devletine güveninin sağlanmasıdır. Devlet vatanı ve vatandaşını her türlü terör örgütüne karşı korur, aralarında fark gözetmez. Gözetmemelidir.
Devlet ve millet düşmanları ile mücadeleyi devletin jandarması, polisi, istihbaratçısı ve korucusu yapar, bir terör örgütü ile mücadele ederken bir başka teror örgütüne yol verilmez, verilemez. Bu şekilde hareket ihanettir, namussuzluktur, halkın güvenini de yok etmektir.
Eski dönem askerliği açıklayan kısa ve öz bir kitap
Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır
Tarihi gerçekler ve adalet şu sloganı haklı kılmaktadır: Rahatsız olanlar çatlasa da patlasa da Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır.
İnandığınız doğrulara sıkı sıkıya bağlı olursanız başınız dik bir şekilde onları savunabilirsiniz, eğilip bükülmezsiniz.
Başkalarının telkinleri ile dış politika belirleyenlerin sonunun hep hüsran olduğunu söyler tarih baba
Atatürk’ün vefatından sonra maalesef Aydınlanma felsefesi tersine dönmüştür. Ne güzel söylemişler ‘Her şeyin farkında olmak yaşamaktır’ diye.
Dünya nasıl bir yer arkadaş diye düşündüm. Bazıları ateşin kavganın içinde, bazıları muhteşem bir atmosferde sağlık için spor yapıyorlar.
Adaletini seveyim dedim dünyaya.
Asıl mesele milletin devletine güveninin sağlanmasıdır. İşte doğrusu da budur.
Ders alınsa idi, tarih hiç tekerrür eder miydi?
Köpeksiz köyde değneksiz dolaşanlar birbirlerine diş biliyorlardı.
Tarihin çok kötü bir huyu vardır:
Hep Tekerrür eder.
Vatandaş güvenlik güçlerine ve adalete güvendiğinde orada terör örgütü, mafya veya uyuşturucu çeteleri barınamaz.
Çözüm derhal M. Kemal Atatürk’ün dış siyasetini benimsemek ve uygulamaktır.
‘En büyük suç umutsuzluktur.
~Napolyon~
Bizler evimizde huzur içinde yaşayabiliyorsak bunu, asker , polis, MİT görevlilerine borçluyuz. Devletin o kurumları, milletin sigortasıdır.
Her şeyin farkında olmak yaşamaktır.
Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır.
Yaşamımız düşüncelerimizin aynasıdır.
Boynunun borcudur fakat düşmana inat bir gün fazla yaşamak!”
~Nazım Hikmet~
Türk askeri olarak kahramanlığımız ve başarılarımız tartışılamaz.
Başkalarının telkinleri ile dış politika belirleyenlerin sonunun hep hüsran olduğunu söyler tarih.
Kıbrıs, yüzlerce yıllık Türk yurdudur.
Terör ortamı için en uygun zemin okuma yazmayı öğrenemeyen, eğitimsiz, Ata’sını, bayrağını bilmeyen çocukların olması, cehaletin kol gezmesi idi.
Hayat ileriye doğru yaşanır ama geçmişe doğru anlaşılır.
Atatürk’ün vefatından sonra maalesef aydınlanma felsefesi tersine dönmüştür.
Bu kadar açık kanıt ve olgu mevcut iken hâlâ ABD gemisinde bulunmaya çalışmak celladına âşık olmakla aynıdır.Derdimiz Amerikan halkı ile değil yönetimlerinin emperyalist icraatları ile ilgilidir.
“ adamlar basit bir pop şarkısında bile 3000 yıl geriye giderek tarihi bir derinlik sunabiliyor. Hiçbir şekilde unutmuyor unutturmuyor. Bizim ise günlük siyasal ve kültürel hayatımız aynı pop şarkılarımızdaki gibi lay lay lom geçip gidiyor.”
Atatürk’ün de dediği gibi: ”Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ne Mutlu Türk’üm diyene. ”
Cumhuriyet’in mahkemesi Cumhuriyet’in yasalarını hiçe sayıyordu. Böyle bir rezillik başka bir yerde yaşandı mı bilmiyorum.
Bilim adamları tarihi ”İnsan topluluklarını, onların yaşayışlarını, birbirleriyle ilişkilerini, kültür ve medeniyetlerini yer ve zaman göstererek sebep-sonuç ilişkisine dayalı olarak anlatan bilim dalı ” şeklinde tanımlar. Ancak tarihin çok kötü bir huyu vardır: ‘Hep tekerrür eder! Bu gerçeği doğrularcasına İbn-i Haldun Mukaddime adlı eserinde şöyle der: ”Geçmişler geleceğe suyun suya benzemesinden daha çok benzer. ”
Arap literatüründe benzer örnekler mesela Farslar için veya başka milletler için yoktur. Araplardaki ”Türk düşmanlığı ” sadece bu sözlerle sınırlı kalmamıştır. Talas Savaşı’ndaki Arap ihanetinden tutun da Haçlı Seferleri’ndeki Fatımi ihanetine, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Vahabilerce Osmanlı’nın arkadan hançerlenmesine kadar tarihte bu düşmanlığın sayısız örneği vardır. Ancak ülkemizde Arap kültürü ile yetişenler bunu bilmezler, bilseler de söylemezler, dünyaya hep Arap gözü yani aslında Amerikan ve İngiliz gözü ile bakarlar.
Bir gün Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Çanakkale ilindeki müdürü olan arkadaşım ziyarete geldi. Canı sıkkındı. ”Komutanım biliyor musunuz Çanakkale ziyaretine gelen okullara, diğer gruplara rehberlik yapanlar neler anlatıyorlar? ” dedi. Sonrasında devam etti: ”Bunlar özel bir ekip, hepsi de gelen öğrenciler ve vatandaşlara bu savaşta İngiliz taburunun tam kazanacağı zaman üzerine bir bulut indiğini ve İngiliz birliğinin kaybolduğunu, bir tepe muharebesinde düşmanın önüne yeşil cüppeli, sarıklı ve ellerinde kılıç olan evliyaların çıktığını, işte bu nedenle savaşı kazandığımızı ballandıra ballandıra anlatıyorlar. ”
Bu Türk milletine ve Mehmetçiğe büyük bir hakaretti. Çanakkale Zaferi’ni bu palavralar ile anlatmak başta ABD olmak üzer cümle Cumhuriyet düşmanlarının tezgahı idi. Uydurdukları bulutlar ve yeşil cüppeliler Balkan bozgununda veya rezil olduğumuz diğer savaşlarda nerede idiler? Bu resmen algı operasyonu ile milleti zehirleme faaliyeti idi.
Atatürk’ün vefatından sonra maalesef Aydınlanma felsefesi tersine dönmüştür. Ne güzel söylemişler ”Her şeyin farkında olmak yaşamaktır ” diye.
”Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır ”
Devlet ve millet düşmanları ile mücadeleyi devletin jandarması, polisi, istihbaratçısı ve korucusu yapar, bir terör örgütü ile mücadele ederken bir başka terör örgütüne yol verilmez, verilemez. Bu şekilde hareket ihanettir, namussuzluktur, halkın güvenini de yok etmektir.
Bizler evlerimize huzur içinde yaşayabiliyorsak bunu, asker, polis, MİT, görevlisi insanlarımıza borçluyuz. Devletin o kurumları, milletin sigortasıdır. İşte bu yüzden bahse konu kurumların, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına ve terör oluşumlarına teslim olmaması için çok dikkatli olmalıyız. Devlet ve millet bu kurumlara personel yetiştiren güzide okullarımızı vatansever, Atatürkçü ve bilime susamış gençlerimizle donatmalıdır. İşte, o zaman ne FETÖ ne de başka bir ihanet şebekesi, karşımıza asker ya da polis üniforması ile çıkabilir.
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, insanların Alevi, Sünni, Türk, Kürt, sağcı veya solcu demeden ”Bizi de askere alın ” diye askerlik şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluşturduklarını izledim. Milletin tamamının Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi, söz konusu vatan olunca, tek vücut olduklarını gördüm.
Tarihimize yön vermiş kişileri, tümüyle kötü ya da tümüyle iyi olarak nitelendirmek tarih bilincine ulaşmamızı engeller.
Vatan haininin milleti veya dini olmaz, hain haindir. Ülkesine, bayrağına, milletine ve Ata’sına ihanet etmeyen herkes bizim canımız ve kardeşimizdir. Bu vatana ihanet edenin kimliğine mezhebine bakılmaz.
Her şeyin farkında olmak yaşamaktır.
Okuma yazmayı öğrenemeyen, eğitimsiz, Ata’sını, bayrağını bilmeyen çocukların olması, cehaletin kol gezmesi, terör ortamı için en uygun zemindi.
“Atatürk’ün vefatından sonra maalesef aydınlanma felsefesi tersine dönmüştür.”
Hayat ileriye doğru yaşanır ama geçmişe doğru anlaşılır.
aradan bir iki dakika geçmişti ki atılan ilk roketin sesini duyduk, hemen ardından yoğun bir ateş başladı.Teröristler direkt olarak personelin çoluk çocuğunun kaldığı lojmanımızı hedef almışlardı. Onlardan da bu beklenirdi zaten.
Arapların kesin ve yaygın görüşü şudur: Arap ve İslam âleminin geriliklerinin, olumsuzluklarının, kötülüklerinin sebebi Türklerdir. İslam’ın özü Türkler yüzünden bozulmuştur. Arapların yarattığı İslam medeniyeti Türkler yüzünden sona ermiştir. Tabii ki burada bahsettikleri Türkler Osmanlılardır yani bizim atalarımızdır. Türkiye Cumhuriyeti’ne de Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam’dan uzaklaştırdığı bir küffar diyarı olarak bakarlar.
“Fatih İstanbul kuşatmasında surlar önünde top döktürecek kadar ileri teknolojiye sahip iken Kanuni Sultan Süleyman Anadolu’dan Viyana önlerine kadar öküzlerle top çektirmek zorunda kalmıştır. 1683 yılında da aynısı tekrar edilmiştir. Bu nedenle Osmanlı’nın son dönemlerinde bilimden ve felsefeden uzak kalınmış ve bu durum koca imparatorluğun ekonomik olarak da çöküşünü hazırlamıştır.”
Daha 15 Temmuz 2016’dan kısa süre önce Fethullah Gülen ve adamlarına methiyeler düzenler, sözde hoca için gözyaşlarını tutamayanlar, Amerika’ya gidip bu terörist başının önünde diz çöküp el bağlayanlar, Ergenekon, Balyoz gibi FETÖ kumpaslarında bu alçakları alkışlayanlar bir anda FETÖ düşmanı oluverdiler. Bu nasıl adamlıktır, bu nasıl yüzsüzlüktür! Aslında bu ihanetin daniskasıdır. Komedidir. Ama Türk milleti bunları asla unutmayacaktır.
İslam anlayışında ırklar, milliyetler ve toplumlar arasında eşitlik ilkesi esas olarak bilinir değil mi? Maalesef bu Araplar arasında böyle değildir. Dünyadaki en büyük ve en hırslı milliyetçilik Arap milliyetçiliğidir. Kaynakları ile iki örnek vermek istiyorum: Biz Müslümanlar küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz (Buhari, e’s Sahih Kitabu’l Cihad/95; Müslim, e’s-Sahih Kitabu’l- Fiten/66, Hadis No. 2912; İbn Mace, Hadis No. 40974098 Türklere karşı kıtal (savaş) kesinlikle olacak (Buhari, e’s-Sahih Kitabu’l Cihad/96).
Kürt halkı için savaştıklarını söyleyen şerefsizlerin gerçek yüzü buydu. Vicdanları yoktu.
Cezaevine yani esir evine girene kadar Nâzım Hikmet’i şairliğinden çok bize yıllarca empoze edildiği üzere vatan haini” olarak tanıyan ve gören bir kişi idim. Yani algı operasyonları birçok kişi gibi beni de etkilemişti. Hapislik yani esirlikte çokça düşünme ve her şeyi gözden geçirme zamanınız olur. Kendime bir hayat akış planı yaptım. En çok zamanı da o güne kadar okumak isteyip de fırsat bulup da okumadığım kitaplara ayırdım. Eşim görüşe geldiğinde kendisinden Nâzım Hikmet’e ait ne kadar kitap bulursa ikişer üçer bana getirmesini söyledim.
Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır.
Bugünkü İslam coğrafyasının ateş çemberinde olmasının asıl nedeni İbn-i Sina, İbn-i Rüşt, Farabi, İbn-i Haldun gibi ‘deneyimli gerçekliği’ sürdürme yolunu tutan bilim adamlarının, âlimlerin karşısında ‘idealist felsefeyi’ savunan İmam Gazali’nin bulunması ve onun fikrinin egemen olmasıdır. Bu hususu biraz daha açalım. Gazali 11 ve 12’nci yüzyılda çok etkili olmuş bir din bilginidir. Saygı duyulan birisidir. Gazali, Farabi ve İbn-i Sina gibi din bilginlerini kâfirlikle suçlayarak akılcı ve bilime dayalı gidişi önlemeye çalışmıştır. Gazali İslam artık tekâmüle erdi diyerek içtihat yani yorum kapısını da kapatmıştır. Halkı da soru soran, eleştiren, hakkını arayan değil itaat ve biat eden bir topluluk olarak tanımlamıştır.”
Hiçbir güç bu ülkeyi bölemeyecektir. Hiçbir şer odağı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkamayacaktır. Mustafa Kemal ATATÜRK sevgisini ve O’nun yolundan gitme kararlılığımızı yok edemeyecektir. Atatürk’ün de dediği gibi: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ne Mutlu Türk’üm diyene.
İnsanlar müthiş güzel bir kumsalda sabah koşusu yapıyorlardı. Manzara süperdi. Dünya nasıl bir yer arkadaş diye düşündüm. Bazıları ateşin kavganın içinde, bazıları muhteşem bir atmosferde sağlık için spor yapıyorlar. Adaletini seveyim dedim dünyaya.
Kıbrıs, yüzlerce yıllık özbeöz Türk yurdudur.
ortam tiyatro gibi olunca zaman zaman trajedi zaman zaman da komedi yaşanıyordu.
Hukuk hukuka benzemiyordu. Her şey keyfi idi.
“Tarihi okumayan ve bilmeyenler bu antlaşmanın Osmanlı topraklarını parçalama antlaşması olduğunu sanırlar. Oysa bu antlaşma tam anlamı ile Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması değil ölmüş tükenmiş bir imparatorluğun pay edilmesi antlaşmasıdır. Ancak Rusya antlaşmadan vazgeçince zaten uygulanamamış ve yok hükmüne düşmüştür. Sykes-Picot Antlaşması’nı sanki bugünün sınırlarını çizen bir antlaşma olarak görenler Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgal ettiğini görmezler. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da kendi hâkimiyetini ilan ettiğini, oğlunun komuta ettiği ordunun Osmanlı ordusunu yenerek Kütahya’ya kadar geldiğini de görmezden gelirler. Libya hariç Kuzey Afrika’daki Osmanlı topraklarının Fransa tarafından işgal edildiğini dile getirmezler. Balkan Savaşı’na giren Osmanlı’nın 47 tümeninden 16’sının tamamen imha olduğunu, kalan tümenlerinin de etkisiz insan yığını haline geldiğini bilmezler. Sykes-Picot Antlaşması uygulanamadı ama Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu doğrultuda Paris, San Remo, Kahire ve Sevr antlaşmaları geldi. Ancak en sonunda Türkiye’nin sınırı Sevr Antlaşması’na göre değil Lozan Antlaşması’na göre çizildi. Sevr Antlaşması’nı paramparça eden M.Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnet ile anıyorum.
Türk askeri olarak kahramanlığımız ve başarılarımız tartışılamaz.
“Sadece algılara değil olgulara değer vermeliyiz, her şeyin farkında olmalıyız diye yazdım. Farkında olmak bana göre yaşamanın ta kendisidir.”
Ata’mızın adını iki ayyaştan biri olarak ananlar önce Gazi Mustafa Kemal ve daha sonrada Gazi Mustafa Kemal Atatürk demeye başladılar. Kimse bizim milletin zekâsı ile alay etmeye kalkmasın. Amiyane tabir ile artık yemezler.
TSK’yı din düşmanı gibi göstermek, ordumuzun itibarını yok etmek, komutanlarını küçük düşürmek emperyalistler ve onların yerli işbirlikçisi paçozların en büyük hedefidir. Büyük Türk milleti bu oyunun farkında olmalıdır.
Çanakkale’ de Türk Milleti binlerce aydınını ve okumuş evladını kaybetti. Tahmini rakamlara göre 100.000’den fazla öğretmen, Mülkiyeli, Tıbbiyeli ve Türk Ocakları’nda yetişmiş okuryazarını yitirdi.
Çanakkale Muharebeleri Mustafa Kemal gibi bir dăhiyi yarattı. Birinci Dünya Harbi’nin hemen bitiminden sonra başlayacak olan Milli Mücadele’nin bu eşsiz liderini Türk milletine kazandırdı.
Bizler evimizde huzur içinde yaşayabiliyorsak bunu, asker , polis, MİT görevlilerine borçluyuz. Devletin o kurumları, milletin sigortasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir