İçeriğe geç

The Tenant of Wildfell Hall Kitap Alıntıları – Anne Brontë

Anne Brontë kitaplarından The Tenant of Wildfell Hall kitap alıntıları sizlerle…

The Tenant of Wildfell Hall Kitap Alıntıları

Tanrı bizi düşündüklerimiz ve yaptıklarımızla yargılayacaktır, başkalarının hakkımızda ne dediğiyle değil.
‘Hayatta ne buluyorsunuz, bilmem. Ben sadece karanlığın boşluğunu -korunç kıyamet gününü ve çılgınca bir öfkeyi- görüyorum.’
Oğlunuzun şu dünyada gururla dolaşmasını istiyorsanız yolundaki taşları temizlemeye kalkmamalı, o taşların üstünden güvenle atlamayı öğretmelisiniz; onu yönlendirmek yerine bırakın kendi başına öğrensin.
‘‘Anne-Babanın çocuklarına karşı yapacağı en büyük iyilik tuzaklara karşı kuvvetlendirmektir, onları yolundan kaldırmak değil.’’
His heart was like a sensitive plant, that opens for a moment in the sunshine, but curls up and shrinks into itself at the slightest touch of the finger, or the lightest breath of wind .
Gençliğim boşa geçiyor, beklentilerim belirsizleşti, hayatım ıssız bir boşluğa döndü. Huzurla geçen tek bir günüm ve gecem yok.
Asilce direnmek ve erdem konularından konuşmak çok güzel ama şeytana uyan elli, ya da beş yüz erkek içinde, direnme erdemine sahip tek bir tanesini gösterin.
Sana güvenmekten korkmamayı öğret bana
Sadık olmak kadının doğasında var
doğuştan bir zorbaysanız, bunun cazibesi güçlüdür, anlıyorum ama hiçbir asil kişi zayıf olana zulmetmekten haz duymaz; aksine el üstünde tutar ve korur.
Bedenin ışığı gözlerdir. Gözlerin sağlamsa tüm bedenin ışıldar.
Bir tedbirsizlik anında sana ihanet etmesinler diye kalbinin giriş kapısı olan gözlerine ve kulaklarına, çıkış kapısı olan dudaklarında sahip ol.
İnsanların iyi yeteneklerini, iyi duygularını kullanmak için doğmadım, değil mi? Ben de kendi yeteneklerimi, iyi duygularımı göstereceğim.
“Değişmedim diyorsun ama çok değişmişsin.” dedi.
“Hayır Bayan Huntingdon, sadece gerektiği kadar.”
“ çünkü hayat ve umut beraber son buluyor sanki.”
“Sığ zihinleri büyük fikirler barındıramaz ve daha donanımlı beyinlere giremeyen saçmalıklar onları heyecanlandırır. Bu tüt sohbetlere tek alternatifleri, dedikodu bataklığına balıklama dalmaktır; en sevdikleri şey.”
“durmaksızın konuşmayı bir görev olarak mı addediyorlar?” diye devam etti. “ düşünmek için bile susmuyor, gerçek ilgi alanları olmayınca sohbeti boş laflarla ve anlamsız tekrarlarla dolduruyorlar ya da bu konuşmalardan hakikaten zevk mi alıyorlar?”
“Pencerenin önünden gelip geçenleri seyretmekten hoşlanmam, sessizliği severim.”
“Ah! Kendi işimize bakıp dizi rahat bırakmamızı istediğinizi söylediğiniz iyi oldu.”
. zamanları daima dolu olanlar yalnızlıktan pek şikayet etmezler.
Görüyorum ki Eros’un oku size fazla sivri gelmiş: Açtığı derin yaralar daha iyileşmemiş, sevilenin adı her geçtiğinde yaranız kanıyor.
Bir insanın gözlerine bakıp içini okumak diye bir şey vardır, o kişinin ruhunu bir saatte enine boyuna, derinlemesine çözersin, eğer biri sana içini açmaya hazır değilse ya da senin bunu anlayacak izanın yoksa, ruhunu çözmen bir ömür sürebilir.
Fikirlerin, duyguların paylaşılmadığı, karşılıklı fayda sağlamayan sohbetlerden nefret ederim.
Sana güvenmekten korkmamayı öğret bana!
Size duyduğum aşkı bir kez söndürdünüz mü, tekrar alevlenmesi o kadar kolay olmaz.
Kalbimin onun kölesi olmadığını, istersem onsuz da yaşayabileceğimi görsün istiyordum.
Ne yazık ki kalem, kağıt üzerinde, ne kadar silinse de yok olmayacak izler bırakır.
Fikirlerin, duyguların paylaşılmadığı, karşılıklı fayda sağlamayan sohbetlerden nefret ederim.
Sığ zihinleri büyük fikirler barındıramaz ve daha donanımlı beyinlere giremeyen saçmalıklar onları heyecanlandırır. Bu tür sohbetlere tek alternatifleri, dedikodu bataklığına dalmaktır; en çok sevdikleri şey.
Yüreği güneşi görünce açan ama bir dokunuşla ya da ufacık bir esintiyle yapraklarını kapatan hassas bir bitki gibiydi.
Kalbimin onun kölesi olmadığını, istersem onsuz da yaşayabileceğimi görsün istiyordum.
Değişmeyi istediğiniz ve bu gayeyi gerçekleştirme gücünüz olduğu sürece asla geç değildir.
Ağlarken beni düşünmediğini yemin edebilir misin?
Birini kardeşinin anlattıklarına göre yargılarsan, o kişinin karakteri hakkında eksik tahminlerde bulunmuş olursun.” dedi yengem. “Bunların çoğu kabahatlerini kız kardeşlerinden ve annelerinden saklamayı iyi bilir.
Kalbimin onun kölesi olmadığını, istersem onsuz da yaşayabileceğimi görsün istiyordum.
Bir insanın gözlerine bakıp içini okumak diye bir şey vardır, o kişinin ruhunu bir saatte enine boyuna, derinlemesine çözersin, eğer biri sana içini açmaya hazır değilse ya da senin bunu anlayacak izanın yoksa, ruhunu çözmen bir ömür sürebilir.
Erdemi oluşturan nedir, Bayan Graham? Yapabildiği halde şeytana uymamak mı, yoksa direneceği bir kışkırtanı olmaması mı?
Sığ zihinler büyük fikirleri barındıramaz ve daha donanımlı beyinlere giremeyen saçmalıklar onları heyecanlandırır.
Bazen ölmeyi düşündüm. Sence böyle bir ihtimal var mı?
Bu ihtimal her zaman vardır. Ve bu olasılığı göz önüne alarak yaşamak daima iyidir.
Oğullarımızı, her şeyi kendi tecrübeleriyle sınamalarına teşvik edersiniz ama kızlarımız başkalarının tecrübelerinden bile faydalanmamalıdır.
“İnsanın güzel duyguları ve iyi niyetinin başına kalkılması çok zor, çok gücendirici bir şey.”
“bir serada meşe fidanı yetiştirirseniz, ona gece gündüz ihtimam gösterirseniz, onu en ufak esintiden bile korursanız, dağlarda yetişen, bütün doğa koşullarına maruz kalan, hatta fırtınadan dahi korunamayan ağaçlar gibi dayanıklı olmasını bekleyemezsiniz.”
“varsayalım öyle, peki aynı iddiayı bir kız çocuğu için de öne sürebilir misiniz?”
“elbette süremem.”
“tabii, kız çocuğunu incelikle, ihtimamla yetiştirirseniz, tıpkı bir sera bitkisi gibi yolunu bulurken ve destek alırken başkalarına bağımlı olmayı öğretir ve kötülüklerden mümkün olduğunca korursunuz. neden böyle bir ayrım yaptığınızı açıklama nezaketinde bulunur musunuz? kız çocuğunun erdemi olmadığı için mi?”
Sevgime lâyık olmadığını gördüğüm için ruhumun çektiği acıları, kıskançlık acıları sanıyordu.
Hayat ve umut beraber son buluyor sanki.
Değiştiremediğin şeye katlanmak zorundasın.
Hangi ilişki karanlıktan ışık alır?
“ Fikirlerin, duyguların paylaşılmadığı, karşılıklı fayda sağlamayan sohbetlerden nefret ederim.”
“Sığ zihinleri büyük büyük fikirler barındıramaz ve daha donanımlı beyinlere giremeyen saçmalıklar onları heyecanlandırır. Bu tür sohbetlere tek alternatifleri, dedikodu bataklığına balıklama dalmaktır; en çok sevdikleri şey.”
“Durmaksızın konuşmayı bir görev olarak mı addediyorlar?”
Yüreği güneşi görünce açan ama bir dokunuşla ya da ufacık bir esintiyle yapraklarını kapatan hassas bir bitki gibiydi.
Bir serada meşe fidanı yetiştirirseniz, ona gece gündüz ihtimam gösterirseniz, onu en ufak esintiden bile korursanız, dağlarda yetişen, bütün doğa koşullarına maruz kalan, hatta fırtınadan dahi korunamayan ağaçlar gibi dayanıklı olmasını bekleyemezsiniz.
Sığ zihinleri büyük fikirler barındıramaz ve daha donanımlı beyinlere giremeyen saçmalıklar onları heyecanlandırır. Bu tür sohbetlere tek alternatifleri, dedikodu bataklığına balıklama dalmaktır; en çok sevdikleri şey.
Kendimiz için tek damla yaş dökmezken, sıklıkla birbirimizin derdine ağlamamız ne garip!
“Ne yazık ki kalem, kâğıt üzerinde, ne kadar silinse de yok olmayacak izler bırakır.”
Bir insanın gözlerine bakıp içini okumak diye bir şey vardır, o kişinin ruhunu bir saatte enine boyuna, derinlemesine çözersin. Eğer biri sana içini açmaya hazır değilse ya da senin bunu anlayacak izanın yoksa, ruhunu çözmen bir ömür sürebilir.
– Ben de herkes kadar mesudum, Bay Hargrave.
+ Fakat istediğiniz kadar mesut musunuz ?
– Kimse dilediği saadete ulaşamaz.
İnsanın iyi hislerinin, iyi niyetlerinin yanlış anlaşılması ne kadar feci!
Ne yazık ki kalem , kağıt üzeride, ne kadar silinse de yok olmayacak izler bırakır.
Onu sevmeye öyle kararlıydım, hatalarına bahane bulmaya o kadar hevesliydim ki, sürekli bunlar üzerinde duruyor; kötülüğe alışana, adeta onun günahlarının iştirakçisi olana kadar, kaybetmeye başladığı prensiplerini ve çirkin davranışlarını mazur görmeye çalışıyordum. Önceden beni şoke eden, tiksindiren şeyler artık normal gelmeye başlamıştı. Bunların yanlış olduğunu biliyordum çünkü mantığım ve inancım öyle diyordu ama yaradılışımdan gelen ya da yengemin talimat ve ibret dersleriyle yavaş yavaş içime işleyen içgüdüsel korku ve tiksinti hissi giderek kayboluyordu.
Arthur’un hatalarını görmezden gelemiyorum ve ona olan sevgim arttıkça hataları beni daha çok huzursuz ediyor.
Hiç acelem yoktu. Beni bekleyen büyük değişiklikler ve geride bırakacağım onca şey varken nasıl acele edebilirdim? Birlikte olacağımızı, beni sevdiğini, benim de onu bağlılıkla seveceğimi bilmek ve her an onu düşünebilmek beni yeterince mutlu ediyordu.
Böbürlenme, dikkatli ol. Bir tedbirsizlik anında sana ihanet etmesinler diye kalbinin giriş kapısı olan gözlerine ve kulaklarına, çıkış kapısı olan dudaklarına sahip ol.
“ Ben kocamın benimle paylaşmadığı zevkleri olsun istemem, en büyük zevki benimle birlikte olmak değilse, onun için çok fena olur, işte o kadar.”

“Sevgili Esther, evlilikten beklentin buysa, kiminle evlendiğine çok dikkat etmelisin ya da hiç evlenmemelisin.”

Sana güvenmekten korkmamayı öğret bana!
Eşin sana kalbini vermişse, minnetle kabul etmelisin; ona iyi davranmalısın, kalbini senden geri alamıyor diye paramparça etmemeli, onunla alay etmemelisin.
Tekrar soruyorum, ben onsuz ne yaparım?
Fakat insanın kendi yüreğine değer vermesi çok yüce bir fikir ve dünyaları verseler bundan vazgeçmezdim!
Tanri sonsuz bilgelik, güç ve iyiliktir, sevgidir ama bu dusunce insanin yetileri icin cok buyukse, zihnin bu dusuncenin ezici sonsuzlugunda kaybolursa, bizi yanina almaya tenezzul eden, yuceltilmis insan bedeninde goklere yukselen, ululukla parlayan Tanri’yi sec.
Tanrı nedir? Onu göremiyorum, duyamiyorum, Tanrı sadece bir düşüncedir.
Bedenin ışığı gözlerdir. Gözlerin sağlamsa tüm bedenin ışıldar.
O ve ben bir olduğumuzdan, kendimi onunla tanımlıyor yozlaşmasını, zaaflarını ve günahlarını benimmiş gibi hissediyor, onun adına utanıyor, korkuyordum ; onun adına pişmanlık duyuyor, ağlıyor, dua ediyor, kendime acırmış gibi ona acıyordum ama onun adına hareket edemiyordum; dolayısıyla hem kendi gözümde fiilen alçalmış, bu birliktelik yüzünden kirlenmiştim.
Bundan sonra ona babasına saygı duymasını ama onu örnek almamasini nasıl öğreteceğim?
Sadık olmak kadının doğasında vardır; gözü kimseyi görmeyecek şekilde, tüm kalbiyle ve sonsuza dek sadece bir kişiyi sevmek. Tanrı kadınları korusun, sevgili varlıklar!
Bir insanın gözlerine bakıp içini okumak diye bir şey vardır, o kişinin ruhunu bir saatte enine boyuna, derinlemesine çözersin, eğer biri sana içini açmaya hazır değilse ya da senin bunu anlayacak izanın yoksa, ruhunu çözmen bir ömür sürebilir.
Adım onun dudaklarından ne tatlı dökülüyordu, tıpkı şarkı söyler gibi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir