İçeriğe geç

The Book of Chuang Tzu Kitap Alıntıları – Chuang Tzu

Chuang Tzu kitaplarından The Book of Chuang Tzu kitap alıntıları sizlerle…

The Book of Chuang Tzu Kitap Alıntıları

Bai Ju, Laozi ile çalışırken bir gün üstadına şöyle dedi: Lütfen dünyayı dolaşmama izin verin.
Laozi şöyle dedi: Unut gitsin. Dünya, şu anda oturduğun yerle tamamen aynı.
Zhuangzi ölmek üzereydi, öğrencileri onun için görkemli bir cenaze töreni düşünüyorlardı. Bunu öğrenince Zhuangzi şöyle dedi: Gök ve yer benim tabutum olacak. Güneş ve ay benim süs eşyalarım olacak. Yıldızlar benim mücevherlerim olacak. Her şey benimle birlikte gömülecek. Bir cenaze töreni için bunlar yeterli değil midir?
Öğrencileri şöyle dedi: Kuzgunların ve kartalların sizi yemesinden korkuyoruz!
Zhuangzi şöyle dedi: Yerin üstünde kuzgunlar ve kartallar tarafından, yerin altında karıncalar tarafından yeneceğim. Yani kuzgun ve kartalların ağzından yemeği alıp karıncalara vermiş oluyorsunuz. Neden karıncalara iyilik yapıyorsunuz?
Konfüçyüs der ki: İnsan aklı sarp kayalıklardan daha tehlikelidir ve onu anlamak göğü anlamaktan daha zordur.
Var edenin insanlara verdiği şey bilgelik ya da yetenek değil, doğal eğilimdir.
Maddi kazançlarla yönlendirilen ve güzel sözlerle ikna edilenler sığ ve cahil bir topluluktan başka bir şey değildir.
Yuan Xian gülümsedi ve devam etti: Dünyevi şeylere uygun hareket eden bazı insanlar var, arkadaş edinmeye çalışıyor, başkalarını etkilemek çok çalışıyor ve kendilerini göstermek için talimatlar veriyorlar. Büyük atların zarafetini ve zarif arabaların ihtişamını seven, insanlık ve doğruluk kılığında kötü şeyler yapan bazı insanlar bile var. Bunların hiçbirini yapmak istemiyorum.
En beyaz olanda bile bir siyahlık vardır ve en saf erdemde bile bir eksiklik bulunur.
Dünyanın kaynağını bulmaya çalıştığımızda sonsuzluğa varırız; dünyanın sonunu bulmaya çalıştığımızda sonsuzluğa bakarız. Geçmiş ve gelecek sonsuzluk, açıklamanın ötesindedir. Dünyadaki her şey için aynı kurallar geçerlidir.
Her şeyin bir doğuşu vardır ama hiçbir şey [kendi] köke- nini göremez; her şeyin bir yolu vardır ama hiçbir şey hangi yolu seçtiğini bilemez. Insan, bilgisinin ulaşabileceği şeye değer verir, ancak bilgisinin sınırının ötesinde ne olduğunu bil- mek için bilmediklerine nasıl güvenileceğini bilmez. Bu sözde büyük şaşkınlık değil midir? Unutun gitsin! Unutun gitsin! Bundan kaçış olmayabilir. Bu sözde gerçek değil midir?
Kendini beğenmiş insanlar belli bir bilgenin sözlerini öğrenir ve sürekli onu tekrarlar. Aslında henüz hiçbir şey öğrenmediklerini bilmezler. Bunlar kendini beğenmiş insanlardır.
Korkudan sıyrılıp ruhumuzda bir baskı kalmazsa ve ben ve başkaları ayrımından bağımsızsanız işte bu insan ve doğanın bir olmasıdır.
Kusursuz normlar için sen ben ayrımı yoktur, kusursuz doğrulukta ben ve şeyler arasında ayrımı yoktur, kusursuz bilginin plana ihtiyacı yoktur, kusursuz insanlığın duygularını göstermeye ihtiyacı yoktur, kusursuz inancın parayla ispatlanmasına gerek yoktur.
Öğrenmek isteyen kişi daha önce öğrenmediği şeyleri öğrenmeye çalışır; yapmak isteyen kişi daha önce yapamadıklarını yapmaya çalışır; tartışan kişi daha önce tartışamadıklarını tartışmaya çalışır. Bilemeyeceği şeyle yetinen, kusursuzluğa ulaşmıştır; bilmediği şeyle yetinmeyense doğasını bozacaıktır.
Talihten ve talihsizlikten arınmışsa, insanların neden olduğu herhangi bir sıkıntıdan nasıl etkilenebilir ki?
Kendilerini yetiştirmek isteyenler alçakgönüllülükle uzaklarda inzivaya çekilir.
İnsanın bildikleri aslında ne kadar sınırlıdır!
Yaşam uğruna bir ölümü doğuramayız ve ölüm için de bir yaşamı yok edemeyiz. Yaşam ve ölüm birbirine bağlı mıdır? Onlar aynıdır.
Işık, Hiçlik’e şöyle dedi: Üstat, sen var misın yoksa yok musun?
Hiçlik cevap vermedi. İşık bir cevap alamadığı için, Hiçlik’in görünüşünü dikkatlice inceledi, boşluğu gördü, uzun süre baktı ama hiçbir şey göremedi, dinledi ama onu duyamadı, ona dokunmaya çalıştı ama dokunamadı.
Işık şöyle dedi: Bu varlığın nihai halidir! Kim bu varlık durumuna erişebilir ki! Hiçlik’e ulaşabilirim ama Yokluğun Yokluğu’na ulaşamam; yokluğa ulaşırken varlık halinde olurum, bu varoluş haline nasıl ulaşabilirim ki!
Chu beyi ve Fan beyi birlikte oturuyorlardı. Chu beyinin etrafındakiler Fan Beyliği’nin yok olduğunu defalarca söylediler. Fan beyi şöyle dedi: Fan Beyliği’nin yok olması be- nim de yok olacağım anlamına gelmez. Fan Beyliği’nin yok olması benim yok olmam anlamına gelmeyeceği için, Chu Beyliği’nin de varlığını sürdüreceği anlamına gelmez. Böyle bakarsak denebilir ki Fan Beyliği henüz yok olmamış ve Chu Beyliği de henüz var olmamıştır.
Laozi şöyle dedi: Zihnim her şeyin başlangıcında yüzüyor.
Konfüçyüs şöyle sordu: Ne demek istiyorsunuz?
Laozi şöyle cevap verdi: Aklım, bilmediği kadar şaşkın; dilim konuşamayacak kadar bağlı.
Öğrendiklerimin tamamı değersiz şeylerden ibaret!
Konfüçyüs şöyle dedi: İnsan doğadan gelmiştir; doğal olan da doğadan gelmiştir. İşte bu nedenle insan doğayı somutlaştıramaz. Bu kısıtlılık sebebiyle ancak bilgeler doğal akışıyla birlikte değişebilir.
Zhuangzi yamalı kaba bir elbise giydi ve ayakkabılarını kenevir iplerle bağladı. Wei beyini görmeye gittiğinde bey ona, “Neden bu kadar sefil bir haldesin? diye sordu. Zhuangzi şöyle dedi: Ben fakirim, sefil değilim. Bir bilge Dao’yu ve erdemini uygulayamadığında sefildir. Bir bilge kötü elbiseler ve ayakkabılar giydiğinde fakirdir. Doğru zamanlarda doğmamış olmanın anlamı budur.
‘Kendini övenin erdemi yoktur; başarısıyla sarhoş olan mahvolur; şöhretine önem veren kaybeder,’ Kim başarısından ve şöhretinden vazgeçip sıradan insanların arasına katılabilir? Böyle biri için Dao galip gelmiştir ama o kendini göstermez. Sade ve boştur, deliliğe yakın görünür. Hiçbir iz bırakmaz ve hiçbir mevkide kalmaz; başarı ya da şöhret için çalışmaz. O kimseden bir şey talep etmez ve kimse de ondan bir şey talep etmez. Böyle bir Üst İnsan şöhret istemez; siz bundan neden hoşlanasınız ki?
Özgür ve boş bir zihinle dolaşan kişiye kim zarar verebilir?
Her zaman rahat olmak rahat olmayı unutmakla mümkündür.
Yaşamın gelişi reddedilemez, yaşamın gidişi durdurulamaz. Yazık ki böyledir!
Gezilerinden birinde Lie Zi yol kenarında yemek yerken asırlık bir kafatası gördü. Bir ot kopardı, kafatasına doğrulttu ve şöyle dedi: Sadece sen ve ben biliyoruz ki, [hiçbir zaman] hayatta ya da ölü değildin. Gerçekten üzgün müsün? Gerçekten mutlu muyum?
Gujie Shu şöyle cevap verdi: Hayır. Iğrenecek ne var ki? Vücut maddenin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Maddenin bir araya gelip hayat bulmasından olmuştur ve madde sadece geçici bir süre için bir araya gelmiştir. Yaşam ve ölüm tıpkı gece ve gündüz gibi birbirini takip eder. Sen ve ben şeylerin dönüşümünü gözlemliyoruz. Şimdi dönüşüm sırası bana geldi, neden bundan iğreneyim ki?
Zhuangzi şöyle dedi: Hayır değil. Karım öldüğünde üzüntüden nasıl kaçınabilirim? Ama onun hayatının başlangicına gidersek doğmadan önce bir hayatı olmadığınıve görürüz. Ne bir hayatı vardı ne de bir fiziksel formu. Sadece fiziksel bir formu değil, yaşam enerjisi de yoktu. Soyutlukta dönüşüm gerçekleşti ve yaşam enerjisi elde etti. Yaşam enerjisiyle birlikte bir dönüşüm daha yaşandı ve fiziksel bir form kazandı. Fiziksel formuyla bir dönüşüm daha gerçekleşti hayat buldu. Şimdi bir dönüşüm daha gerçekleşti ve o ölüme geri döndü, bu ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış mevsimlerinin sırayla birbirlerini takip etmesi gibidir. Ölen eşim şimdi gök ve yer arasında huzur içinde yatıyor. Onun ölümü için ağlarsam, sanırım bu yaşamın kuralından habersiz olduğum anlamına gelir. Bu yüzden ağlamıyorum.
Gerçekten mutluluk diye bir şey var midır, mudur? Benim düşünceme göre gerçek mutluluk eylemden kaçınılmasında olarak görüyor. Bu nedenle şöyle denir: Kusursuz mutluluk mutluluğun yokluğundan; mükemmel şöhret de şöhretin yokluğundan kaynaklanır.
Dünyada neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar mek imkânsızdır. Bununla birlikte, eylemsiz bir yaşam de mutluluğu elde etmenin yoludur. Eylemsizlik mükemmel mutluluk ve yaşamdan elde etmenin yoludur.
İnsanlar endişe ve özenle [birlikte] dünyayaya gelir. Karmaşık bir zihinle, endişe dolu uzun bir ömür yaşarlar. Durumları ne kadar da acıklıdır!
Insanların dünyada değer verdikleri zenginlik, onur, uzun ömür ve iyi şöhrettir. Insanların dünyada keyif aldıklar yey- ler rahat bir yaşam, bol yemek, güzel kıyafetler, güzel renkler ve iyi müziktir. İnsanların dünyada nefret ettikleri şeyler yoksulluk, utanç, erken ölüm ve kötü şöhrettir. Insanların dünyada endişelendikleri rahat bir yaşamlarının, bol mik- tarda yiyeceklerinin, güzel kıyafetlerinin, güzel renklerin ve iyi bir müziğin olmamasıdır. Bu zevklerden yoksun olduklarinda çok endişeli ve üzgün olurlar. Hayatta değer verdikleri seyler ne kadar da aptalca!
Hui Zi ile Hao Nchri üzerindeki bir köprüden geçerken Zhuangzi şöyle dedi: Balıklar rahat yüzüyor. İşte bu balık- ların mutluluğu. Hui Zi şöyle dedi: Sen balık değilsin ki. Nasıl olur da balıkların mutlu olduğunu bilirsin? Zhuangzi şöyle cevap verdi: Sen, ben değilsin. Balıkları bilmediğimi nereden biliyorsun? Hui Zi şöyle dedi: Sen değilim ve kesinlikle seni tama- men tanımıyorum; sen de kesinlikle bir balık değilsin ve balıkların nasıl hissettiğini bilemezsin. Bu çok açık. Zhuangzi şöyle dedi: O zaman baştan başlayalım! Ilk başta bana ‘Balıkların mutlu olduğunu nereden biliyorsun? diye sordun. Bu soru benim balıklar hakkında bir şeyler bil- diğimi bildiğini gösteriyor. Sen benim hakkımda bir şeyler biliyorsan ben neden balıklar hakkında bir şeyler bilmeyeyim? Ben bunu Hao Nehri üzerindeki bir köprüden geçer- ken öğrendim!
Yaşam ve ölüm arasındaki pürüzsüz geçişi net bir şekilde anlayarak; ne hayatı bir zevk ne de ölümü bir felaket olarak algılarlar; çünkü başlangıç ve bitiş için sabit bir nokta olmadığını bilirler. Bir hesaplama yaparsan, insanın bildiği şeylerin bilmediği şeylerden çok daha az olduğunu ve insanın hayatta olduğu zamanın ölü olarak geçirdiği zamandan çok daha kısa olduğunu göreceksin. Sınırlı yaşamınla sınırsız bilgi edinmeye çalışırsan sadece şaşırır ve hiçbir şey elde edemezsin. Bu açıdan bakarsan küçük bir şeyi nasıl küçümseyebilir, gök ve yeri nasıl büyük bir şey olarak düşünebilirsin?
Nesnelerin büyüklüğünün bir sınırı yoktur, zaman sabit değildir, kazançlar ve kayıplar için belirlenmiş kurallar yoktur ve başlangıç ve bitiş için sabit bir nokta yoktur. Bu nedenle, uzak ve yakın her şey için keskin bir gözlem yapılırsa bilgeliğe sahip insanlar küçükleri önemsiz ,büyükleri de önemli olarak görmez, çünkü bilirler ki nesnelerin boyutlarının herhangi bir sınırı yoktur.
Tek yapmamız gereken kendiniz düzeltmek. İnsanın doğasına dönerek acı ve mutluluğu aşma durumuna isteğin yerine gelmesi denir.
Sıradan insan kâr ve kazanca değer verir; yöneticiler şan ve şohrete değer verir; akıllı insan amaç ve hedeflerine değer verir, bilge insansa ruhu bir hazine gibi görür. Bu nedenle salık dışarıdan bir şeyin karışmaması ; sadelik ise ruhun bozulmaması demektir. Saflığı ve sadeliği anlayan kişiye gerçek insan denir.
Bu nedenle şöyle denir: Keder ve sevinç erdemden sapmalardır; mutluluk ve öfke Dao’nun ihlalidir; sevgi ve nefret zihnin kusurlarıdır. Kaygı ve sevinçten kurtulmak erdemin kusursuzluğudur; kararlılık sessizliğin kusursuzluğudur; dùnyevi şeylerden soyutlanma kayıtsızlığın kusursuzluğudur; kin tutmaktan kurtulmak saflığın kusursuzluğudur.
Bu nedenle şöyle denir: Kayıtsızlık, yalnızlık, boşluk ve eylemsizlik. Bunlar göğün ve yerin, ahlakın ve mükkemmel Dao’nun özüdür.
Gergin bir zihin, yapmacık davranışlar, dünyadan kopma, büyük sözler, kin ve iftira; bunların hepsi kibrin işaretleridir. Bunlar dağlarda, ormanlarda, dünyaya kızgın, kendilerini bileyen, kendilerini kurban etmekten hoşlanan insanlar tarafından sevilir.
İnsanlık ve doğrulukla zihnin bulandığında en ciddi düzensizliğe düşmüş olacaksın. İnsanların saflıklarını ve sadeliklerini korumalarını istiyorsan, sen de değişimle birlikte değişmeli ve dünyevi işlerden uzak durmalısın.
Tekerlek ustası Bian şöyle dedi: Ben her şeye yaptığım iş açısından bakarım. Tekerleği oyarken yavaş çalışır ve deliz geniş tutarsam tekerlek gevşek olur. Çalışırken hızlı olur delikleri dar tutarsam tekerlek dar olur. Ne çok yavaş ne de çok hızlı çalışırsam, ellerimle iyi bir iş çıkarır ve yaptığım işi kalbimde hissederim. Bunu kelimelere dökemem ama gerçekten de bunda gizli bir teknik vardır. Oğluma bunu anlatamam ve oğlum da bunu benden miras alamaz. Bu yüzden yetmiş yaşında olmama rağmen çalışmaya devam ediyorum. Eskiler ve onların kelimelerle aktaramadıklarının tamamı onlarla birlikte yok olup gitti. Şu an okuduğunuz şey, onların geride bıraktığı çöplerden ibarettir.
Oysa biçim, renk, isim ve ses maddenin gerçeğini öğrenmek için yeterli değildir. Öyleyse bilen konuşmaz, konuşan bilmez. İnsan nasıl olur da bu basit gerçeği anlamaz?
Laozi, Insanlık ve doğruluk ile neyi kastettiğinizi sorabilir miyim? dedi. Konfüçyüs şöyle cevap verdi: Sadakat, uyum, kardeşlik ve özveri, insanlık ve doğruluğun nitelikleridir.
Laozi şöyle dedi: “Yazık ki az önce söylediğiniz şeyler gerçekten tehlikeli! Kardeşlik bilgiçlik değil mi? Özveri de aslında bencilliktir. bütün dünyanın doğasını kaybetmemesini ummuyor musunuz? [Öyleyse şunu bilmelisiniz ki] gok ve yer doğaları gereği kendilerine has hareketlere sahiptir; güneş ve ay doğaları gereği parlaktır, yıldızlar ve gezegenler belli bir sırada dizilidir, kuşlar ve hayvanlar sü- ruler halinde yaşar ve ağaçlar ve otlar uzar. Kendini göksel erdeme verir ve Dao’yu takip edersen hayatın mükemmelliğine ulaşırsın. Davullar ve gonglara vurarak kaybolmuş bir çocuğu arar gibi büyük bir çabayla neden insanlığı ve doğruluğu teşvik etmek istiyorsunuz ki? Eyvah! Insan doğasını İşte böyle bozdunuz!
Bugünlerdeyse dünyadaki herkesin kafası karışıktır. Doğru yönü bilsem de çoğunluğa yardımcı olamam. Ne kadar üzücü, değil mi?
Başlangıçta evrende hiçbir şey yoktu. Ne varlık ne de bir isim vardı. Sonra Dao’nun bir başka ismi olan Teklik vardı herhangi bir biçimi yoktu. Her şey Teklik’ten geldi, sonra her şey erdem olarak adlandırılan şeyden nasibini aldı. Her şey kendi formuna kavuşana kadar Yin ve Yang birbirinden farklı ama ayrılamaz haldeydi. Bu kesintisiz akışa “kader denir. Biçim olarak adlandırılan şey Yin ve Yang’ın akışıyla ortaya çıktı. Fiziksel form kendi ruhunu korur, her birinin kendi özelliklerine doğa adı verilir. İnsanın doğası geliştirilince erdeme döner; bu kusursuzlukta erdem en baştaki haline en yakın haldedir. Başlangıçla aynı olmak boş olmaktır; boş olmak her şeyi kucaklayan olmaktır. İnsan konuşması kuşların seslerine karışır. Konuşmaları kuşların seslerine karışan insan, gök ve yer ile karışır. Buna, olayların doğal seyriyle mükemmel uyum içinde olan yüce erdem denir.
Hükümdar Yao şöyle dedi: Birçok oğul endişe, zenginlik sıkıntı ve uzun bir ömür utanç getirir. Bu üç nimet, erdemi beslemez. Bu yüzden onlara ihtiyacım yok.
Laozi şöyle dedi: İnsanların zihinlerini rahatsız etme- mek için dikkatli olmalısın. İnsan zihni baskılandığında mutsuz ve teşvik edildiğinde mutlu olur. Her durumda, insan zihni güçlü müdahaleye yol vererek kısıtlanmış veya incinmiştir. Yeniden şekillendirildiğinde veya yeniden kalıba döküldüğünde, ateş kadar sıcak veya buz kadar soğuk olur. Öyle hızlı bir şekilde değişir ki göz açıp kapayıncaya kadar tamamen farklı bir dünyaya dönüşür. Dinlendiği zaman derin bir uçurum gibi, tedirgin olduğu zamansa gökyüzü kadar uzak ve gizemlidir. Bu kadar değişken ve kontrol edilemeyen tek şey insan zihnidir.
Bu nedenle, Üst İnsan dünyayı yönetmek zorunda kalırsa yapabileceği en iyi şey hiçbir şey yapmamaktır.
Onlar simdi var eden ile birlikte göğün ve yerin yaşamsal nefesin- de dolaşıyor. Yaşamı bir siğil ya da tümör, ölümü de bir kara abanın patlaması gibi görüyorlar. Bu tür insanlar yaşam ve ölüm arasındaki ayrımı nasıl umursar? İnsan vücudunun çeşit ceşit unsurlardan oluştuğunu düşünürler. Ciğerlerini ve safra- lanını unuturlar, kulaklarını ve gözlerini ihmal ederler. Yaşamı ve ölümü, ne başlangıç ne de bitişi olan ve kendini tekrarla- yan bir döngü olarak görüyorlar. Kaygisızca ölümlü dünyanın kir ve tozunun ötesine geçerler; eylemsizlik âleminde yavaşça dolaşırlar. Sıradan insanlara bir gösteri yapmak için dünyevi ahlak kurallarına uyma zahmetine nasıl katlanabilirler?
Dao hayat verir ve onu bitirir ama o doğmamıştır ve asla ölmeyecektir. Dao dünyadaki her şeyde vardır. Onun göndermediği ve karşılamadığı hiçbir şey yoktur; onun yok etmediği ve tamamladığını hiçbir şey yoktur. Buna ‘kargaşanın ortasında sükunet’ denir, yani mükemmel huzuru getiren bir kargaşa.
Konfüçyüs şöyle dedi: Yaşam ve ölüm, kazanç ve kayıp, başarı ve başarısızlık, zenginlik ve yoksulluk, değerlilik ve değersizlik, övgü ve suçlama, açlık ve susuzluk, soğuk ve sıcak; bunların hepsi doğal düzeni takip eden şeylerin dönüşümüdür. Biri diğerini tıpkı gece ve gündüzün değişimi gibi takip eder ancak insanlar birinin nerede bittiğini ve diğerinin nerede başladığını bilmez. Bu nedenle onların zihnimizin huzurunu bozmalarına izin vermemeli, onlara çok aldırış etmemeliyiz. Zihnimizi huzur, mutluluk ve neşe içinde tutmalıyız; kalbimizi genç tutmalı, dünyadaki her şeyle gece gündüz sürekli temas halinde olmalıyız. İşte buna mükemmel uyum denir.
Laozi şöyle dedi: Neden ona yaşamla ölümün bir arada olduğunu ve evetle hayırın aynı olduğunu söylemiyorsun? Bu, onu prangalarından kurtarmanın doğru yolu olabilir.
Ayak parmakları olmayan adam şöyle dedi: Gök onu cezalandırırken ben onu nasıl kurtabilirim?
Artık işe yaramazım, işe yaramazlığım benim için en büyük yarar. Yararlı olsaydım bundan nasıl yararlanabilirdim? Ayrıca sen ve ben ikimiz de nesneleriz. Beni nasıl böyle yargılarsın? Ölmek üzere olan işe yaramaz bir adam olarak işe yaramaz bir ağacı nasıl anlayabilirsin?
Dünyada uyulması gereken iki temel yasa vardır: Biri kader diğeri de görevdir.
‘Yaptığın her işte, ister küçük ister büyük olsun Dao’ya uygun hareket etmeden çok nadir başarılı olursun. Başarılı olamazsan bey tarafından cezalandırılacaksın; başarılı olursan kaygı ve sevincin bir karışımından mustarip olacaksın. Sadece erdemli insanlar [herhangi bir] sonuçtan etkilenmez.’
Erdem, şöhret uğruna bozuldu, bilgelik çekişmeler uğruna gösterişe döndü. İnsanlar şöhret için bilgeliklerini kullanarak birbirleriyle mücadeleye girdi. Şöhret de bilgelik de kötü bir araç olabilir ve körü körüne takip edilmemelidir.
Ben, Zhuangzi, bir seferinde rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm, mutlu mutlu kanat çırpan bir kelebek. Öyle mutluydum ki Zhuangzi olduğumu unutmuştum. Aniden uyanınca aslında Zhuangzi olduğumu anlayıp hayrete düştüm. Zhuangzi mı rüyasında kelebek olduğunu gördü, yoksa kelebek mi rüyasında Zhuangzi olduğunu gördü? Zhuangzi ve kelebek arasında bazı farklılıklar olmalı. Buna şeylerin dönüşümü denir.
Bir insan rüyasında bir ziyafet görür ama şafakta uyanır ve ağlar; bir insan rüyasında ağladığını görür ama şafaktaavlanmaya gider. Rüya görürken rüya gördüğünü bilmez. avlanmaya gider. Rüya görürken rüya gördüğünü bine. Rüyasında rüyayı yorumlamaya bile çalışabilir ama uyandığında rüya görmüş olduğunu anlar. Ancak tamamen uyandıktan sonra her şeyin bir rüya olduğunu fark eder. Aptallar her zaman uyanık olduklarını, her şeyin farkında olduklarını düşünür: Kim efendidir, kim çobandır, bu ne kadar da aptalca! Konfüçyüs ve sen rüya görüyorsunuz ve ben de senin rüya gördüğünü söylediğimde [aslında] rüya görüyorum. Bu sözler çelişkili gibi görünebilir ancak on bin nesil sonra bir bilge bunları açıklayabilir.
Gördüğüm kadarıyla doğruluk ve insanlık ilkeleri, doğru ve yanlış, tüm bunlar o kadar karmaşık ki neyin ne olduğunu söylemek çok zor.
Bu anlamda diğerlerinden farklı değilim. Yine de lütfen kendimi açıklamama izin verin. Her şeyin bir başlangca vardi, bu başlangıçtan önce bir zaman vardı, ondan önce de bir zaman vardı. Başlangıçta varlık ve hiçlik vardı, varlık ve hiçlikten önce bir aşama vardı, ondan önce de bir aşama vardı. Birdenbire hiçlik oldu ama yokluğun varlığı mıydı yoksa yokluğu mu bunu bilmiyorum. Şimdi bir şey söyledim ama söylediğim şeyle bir şey söylemiş oldum mu bunu bilmiyorum.
Söylediğim şeyin diğerlerinden farklı olup olmadığını bilmiyorum. Farkı da olsa olmasa da aslında hepsi aynı kapıya çıkar.
Öyleyse bilge insan hem doğru hem de yanlışlıkla uyum içindedir ve eşitleyici gökle ve birlikte durur. Buna iki yoldan yürümek denir.
Bir insan bu sabit bedensel şekli [formu] aldıktan sonra ona bağımlı kalır ve (kendi] sonunu bekler. Nesnelerle temas eder, bazen onların önünde eğilir, (nesnelerin] peşinde dörtnala gider ve hiçbir şey onu durduramaz. Bu çok acıklı değl midir? Hiçbir başarı elde etmeden ömrünün sonuna kadar çalışır, kendini tüketircesine çalışır ve nerede dinleneceğini asla bilmez; bu acıklı değil midir? Ölmemiştir ama böyle yaşamanın ne anlamı vardır? Bedeni yaşlanır ve çöken zihni de onu takip eder, bu çok acıklı değil midir? Insan hayan işte böyle bir bulanıklıktır. Karmaşa içinde olan bir tek ben miyim yoksa herkes bu karmaşa içinde değil mıdir?
Büyük anlayış geniş ve telaşsızdır; küçuk anlayış sıkışık ve telaşlıdır; büyük sözler açık ve berrak, küçük sözler keskin ve karmaşıktır. Uykuda [ruhlan) birbirine karışır, uyanınca da (formlarn] huzursuzdur. Dış dünyada karşılaştıkları her şeyle karmakanışık hale gelirler. Bütün gün zihinlerini birbirlerine tuzaklar kurmak için kullanırlar; kimileri yavaş konuşur, kimilerinin söyledikleri tuzaklarla doludur, kimileri de akıllı ve düzenlidir. Küçük korkular onları kederli ve umutsuz yapar; büyük korkularsa onları dehşete düşürür ve kahreder. Başkalarının doğru ve yanlışlarına saldırmaya odaklanırlar; konuşmadıklarında lanet eder gibidirler. Sessizce saldırıp zafer kazanmak için bir fırsat beklerler. Sonbahar ve kış manzaraları yavaş yavaş kaybolur. Kendi yap- tıklarında boğulurlar, onları hayata döndürmek mümkün değildir. Karanlığa gömülur, yaşlandıkça da bu karanlıktan çıkamazlar. Zihinleri ölüme yaklaştığında hiçbir şey onları ışığa geri getiremez.
Onlar uzun ömürlüdür. Peng Zu çok uzun süre yaşamış olmakla ünlüdür ve herkes ona özenmektedir. Bu acınası bir şey değil midir?
Russell insanlar arasında üç çatışma olduğunu vurgular: İnsanla doğa arasında; insanla insan arasında ve insanla kalbi arasında çatışma.
.
Kendi değerlendirmenizde çok acelecisiniz.

Bir yumurta görüyorsun ve ötücü bir horoz istiyorsun, bir tatar yayı pelet görüyorsun ve kızarmış bir güvercin istiyorsun.

.
Neye karşı hiçbir şey yapamayacağınızı bilmek ve kaderle olduğu gibi onunla yetinmek , bunu ancak erdemli bir adam yapabilir.

.
Bilenler konuşmaz; konuşanlar bilmez.

Bu nedenle bilge, sözcükleri olmayan öğretiyi uygular. Yol gün ışığına çıkarılamaz; erdemi gelmeye zorlanamaz.

.
Anlamadığı şeyin içinde yatan anlayış en iyisidir.

.
Dahası, birbirimize şunu söylüyorum, şunu yapıyorum, bunu yapıyorum ama bahsettiğimiz bu ‘ben’in içinde herhangi bir ‘ben’ olduğunu nereden biliyoruz ?

Bir kuş olduğunu hayal ediyorsun ve gökyüzüne yükseliyorsun; bir balık olduğunuzu hayal edin ve havuza dalın.

Ama şimdi bana bunu anlattığında, uyanık mısın yoksa rüya mı görüyorsun bilmiyorum.

Bu yüzden denir ki: Mükemmel insanın benliği olmaz , Kutsal insanın meziyete ihtiyacı olmaz , Bilgenin şanı şöhreti olmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir