İçeriğe geç

Kur’an’a Göre İdeal Mümin Kitap Alıntıları – Mustafa Altundağ

Mustafa Altundağ kitaplarından Kur’an’a Göre İdeal Mümin kitap alıntıları sizlerle…

Kur’an’a Göre İdeal Mümin Kitap Alıntıları

Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın! Allah’tan korkun; çünkü Allah yapmakta olduğunuz şeylerden en ince ayrıntısına kadar haberi olandır. Allah’ı unutan, bu yüzden de Allah’ın onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Ve işte onlardır yoldan çıkmış kimseler (Harş 59/18-19)
Bir kimsenin ölümü, onun için kıyametin kopması demektir.
Karşılıklı konuşmalarda, tartışmalarda yapıcı ve güzel söz söylemek İslam’ın öngördüğü görgü kurallarına girer.
Allah Teala, müminlere başkalarının evlerine ve özel mekanlarına izin alıp girerken içeridekilere selam vermelerini emretmiştir. (Nur 24/27)
Müminlerin selamı da, kısaca Selamun aleyküm veya yaklaşık aynı anlama gelen es-Selamü aleyküm sözlerinden oluşur. Karşılığında ise (Ve) aleyüm selam ya da (Ve) aleykümü’s-selam denir
Vakti geldiğinde davet mekanından ayrılmak da davete icabet kurallarındandır.
Verilen davete icabet etmek, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır.
Yaradan’ın iradesine aykırı hususlarda hiçbir yaratılmışa itaat edilmez.
Mümin, başaklarının günah ve kusurlarını araştırmak yerine kendisindeki eksikleri gidermenin yollarını aramladır.
İnsanı, elinde olmadan sahip olduğu kusurları ile değerlendirip hor görmek ne dinle ne de insanlıkla bağdaşır.
Gıybet, denize karışsa suyunu bozacak kadar kötü olmasına rağmen, insanlar arasında oldukça yaygın bir hastalıktır.
Şekil ve içerik şartları gözetilmeden, ruhu ve amacı bilinmeden kılınan namaz, kuru bir alışkanlıktan ibaret kalır.
Namaz Allah’ın emrine saygının, zekat ise yaratıklara şefkatin en güzel göstergesidir.
Mal ile yapılan ibadetlerde malın iyisinden vermek esastır.
Oruç, ayrıca bir irade eğitimidir.
Oruç, öncelikle iman sınavıdır.
Mümin oruçlu iken sadece yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaz, bunların yanında ahlak dışı söz ve davranışlardan da sakınır
Oruç, hiç bir iş yapmayanların tutması için farz kılınmış bir ibadet geğildir ki!
Diğerkamlık, yani başkasını kendisine tercih etmektir.
En güzel örneğini Medineli müminler sergilemişlerdir.
Kötülüğü güzellikle uzaklaştırmak, dargınlık ve düşmanlıkların ortadan kalkmasına aracılık eder.
Bencillik, cimrilik, açgözlülük gibi haller inkarcılara ait kötü huylardır.
Müslüman, namaz ve niyazı bir tarafa bırakıp müzikle yatıp müzikle kalkamaz.
Bu din, yalnızca, yaşı yetmiş işi bitmiş insanlar yaşasın diye gönderilmemiştir.
Namaz gibi güzel amellere devam edilirse ve büyük günahlardan uzak durulursa Allah, işlenen küçük günahları bağışlar.
Yüce Allah, cahillik edip günah işleyen ve çok geçmeden tövbe eden, günahında ısrar etmeyen müminin bağışlayacağını vaat ediyor.
Mümin, tövbesini defalarca bozmuş olsa da tövbe ettiği takdirde Allah onu yine bağışlar. Onun bu dünyada, kul hakkı hariç, bağışlamayacağı bir günah yoktur.
Kur’an müminlere Allah’tan başka kimseden çekinmemelerini, yalnızca Allah’tan korkmalarını emreder.
Allah’a şükretmek dünya ve ahirette nimetin artmasına; nankörlük etmek ise sıkıntı ve azaba sebep olmaktadır.
Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha her türlü gerçek övgünün Allah’a özgü olduğunu belirten sözle başlar.
Gönüllerin hep arayıp durduğu gerçek varlık Yüce Allah’tır. Bu yüzden mümin Kur’an okudukça, namaz kıldıkça, her hal ve hareketinde O’nu hatırlayıp andıkça gönlü yatışır.
İnsan farkında olsun veya olmasın, kendisine tam olarak güveneceği gönlünü mutlak huzura kavuşturacak mükemmel varlığın arayışı içerisindedir.
Kur’an ve tabiattaki Allah’ın varlığı ve birliğini gösteren kanıtlar üzerinde düşünmek, Allah’ın isim ve sıfatlarını kavramaya çalışmak akıl ve kalbin zikri; Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak durma da bedenin zikri sayılır.
Zikir esas itibarıyla dil ve kalp ile yapılır. Dil ile zikir, Yüce Allah’ı güzel isimleriyle yâd etmek, Kur’an okumak, Allah’ı övmek vb. eylemlerle gerçekleştirilir.
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
Müminin bir özelliği de Allah’ı çokça zikretmesidir. Zikir, Allah’ı hatırlayıp anmak demektir.
İslam Dinini bir meyve ağacına benzetilecek olursa iman, İslam ağacının köklerini; ibadetler, onun gövde, dal ve yapraklarını; güzel ahlak ise meyvelerini oluşturur. Köksüz bir ağaç düşünmek mümkün olmadığı gibi, iman köküne dayanmayan bir Müslümanlıktan söz etmek de mümkün değildir.
İnsan, evrendeki her şeyin yaratıcısı, mutlak güç sahibi, insanı kendisinden daha iyi bilen Yüce Allah’a dayanır ve güvenirse, dünyada üstesinden gelemeyeceği bir sıkıntı yoktur.
Bir mümin bir başkasını öldürme hakkına nasıl sahip değilse kendi hayatına son vermeye de hakkı yoktur.
Müminler için sosyal yaşamın en önemli mekânı mescittir. Bu yüzden mümin mescide giderken, yani toplum içine çıkarken giyim ve kuşamına özen göstermek durumundadır.
Akıllı insan, yapacağı işin, atacağı adımın sonunun ne getirip ne götüreceğin önceden araştırır ve ona göre hareket eder. Unutulmamalıdır ki yapılan bazı hatalardan geri dönüş yoktur; ya insana dünyayı zehir eder ya da ölüme götürür.
Mümin de İslâm’ın hoş görmediği bir şeyi yapmaz.
Alkollü ve uyuşturucu maddeleri sadece kullanmak değil, üretmek, satmak, aracı olmak da haramdır.
İslam Dini’nin mümine yönelik hedefleri şu beş maddede toplanmıştır: Dini korumak, aklı korumak, nesli korumak, canı korumak ve malı korumak.
Peygamberimiz, akşamları uyumak için başını yastığa koymadan önce Kur’an’ın son üç suresini (İhlas, Felâk ve Nas) okuyarak kötülüklere karşı Allah’a dua eder ve müminleri de böyle yapmaya teşvik ederdi.
Cennet ve cehennemi hak eden insanın kendisidir; yoksa bir film senaryosunu canlandıran figüranlar gibi insan, Allah’ın kendisi için önceden yazdığı hayat senaryosunu oynuyor değildir.
Allah’ın bir insan hidayeti bahşetmesi için onun kötü tutum ve davranışlardan vazgeçip Rabbine yönelmesi, yani, bizzat kendi fiilleriyle O’ndan hidayet istemesi gerekmektedir. Her insana hayatının belli dönemlerinde iman etme fırsatı verilir.
Kader, Allah’ın bütün nesne ve olaylarıyla kâinatı ezelde planlaması ; kazâ ise, söz konusu nesne ve olayları ezeldeki plan uyarınca icra edip yerine getirmesi dir.
Kaderin, biri Allah’ın mükemmel sıfatlarına, diğeri insanın hür iradesine bakan iki yönü vardır.
İnsanın her gün uyuyup uyanması; Allah’ın gökten indirdiği yağmur ile kupkuru toprağı canlandırması, onda ot ve bitkiler bitirmesi gibi hadiseler de ölüm sonrası dirilişin mümkün olduğunu gösteren kanıtlardandır.
Peygamber sevgisi sırf sözde kalmamalı, müminler Muhammed ümmeti ne yaraşır hal ve hareketler de sergilemelidirler.
Doğruluk, dürüstlük, adalet, saygı ve sevgi, temizlik gibi üstün değerlere sahip olmalı, bu noktada başaklarına örneklik etmelidirler.
İnsanlık yüce yaratıcıyı ve O’nun dinini ancak peygamberler ve kutsal kitaplar aracılığıyla öğrenebilmektedir.
Peygamberlerin hepsi, toplumlarını bir olan Allah’a kulluğa
, O’nun yolundan yürümeye ve şeytanın yolundan uzak durmaya çağırmışlardır.
Kur’ân’ı Kerim, Hz. Muhammed’e melek Cebrail vasıtasıyla indirilen Allah kelâmıdır. Arapça indirilmiş olmakla birlikte beşer sözüne benzemez. O, Hz. Muhammed’e bahşedilen en büyük mucidedir. Lafzı ve manası Allah’a ait olduğu için, tercümesi ve tefsiri Kur’ân yerine geçmez. Bize kadar, Hz. Muhammed’e indirildiği şekliyle değişikliğe uğramadan gelmiştir.
Bugün bir Müslüman Kur’ân’ı bırakıp günümüzde mevcut olan Tevrât veya İncil’deki hükümlere göre hareket edebilir mi? Bu sorunun en kısa ve net cevabı hayır olacaktır.
İlahi kitapların tümüne iman etmek zorunludur.
Allah Teala, insanı yaratıp onun her türlü ihtiyacını karşılamaktadır. İnsandan beklenen ise Allah’ı tanımak yalnızca O’na kulluk etmek ve emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmaktır.
Allah Teala, her insanın yapmış olduğu amelleri yakından bilmesine rağmen, bu amelleri kaydetmek üzere melekler görevlendirmiştir.
Meleklere iman Allah’ın bir emridir. Onları inkâr eden bir kimse, Kur’ân’ı, peygamberliği ve dini inkâr etmiş olur. Çünkü dini Allah’tan alıp insanlar ulaştıran melektir.
İnsanların hayatına Allah’ın dışında çeşitli etkenler yön verebilmektedir. Bunlar bir insan olabileceği gibi nefsin aşağılık arzuları, mal-mülk, makam ya da şöhret tutkusu da olabilir. Allah’ı bırakıp bunlara taparcasına bağlanan, elde etmek için hiçbir sınır tanımayan kimse, bunları tanrı edinmiş demektir.
Hayatın belli zamanlarında ölümle yüz yüze gelen hemen her insanın Allah’a sığınması ve O’ndan yardım dilemesi, onda var olan inanma yeteneğinin bir göstergesidir.
Allah, varlık aleminde her şeyi hakkıyla bilir, işitir ve görür. Her şeyin iç yüzünden haberdardır.
Rabbimiz mutlak güç ve kudrete sahiptir. İstediğini istediği an gerçekleştirir. O’na engel olabilecek, O’nu mağlup edebilecek bir güç yoktur.
Allah, yegane yaratıcıdır. Kainatı örneği olmadan var etmiştir. Yarattığı her şeyi güzel bir şekilde yaratmış olup yaratması devam etmektedir.
Allah’ın varlığının bir başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur, yani O ezelî ve ebedidir.
Allah ile insan arasındaki var oluş düzeylerindeki farklılık; insanı sınırlandıran fizyolojik şartlar, O’nu dünya hayatında görme imkânı vermemektedir. Bu yüzden mümin O’nun zatı üzerinde değil eserleri ve filleri üzerinde düşünmelidir. Dünya gözüyle görülmemesi yönüyle Allah gizli dir (bâtın)
Kur’an’a göre insanın kendisi ve fizik çevresi Allah’ın varlığının kanıtlarıdır. Bu yönüyle Allah aşikârdır, apaçıktır (zâhir)
Evrende mevcut her şey yüce Yaratıcı’nın varlığını, birliğini ve üstün sıfatlara sahip olduğunu hal diliyle bildirmektedir. Ancak O’nun zatını bu dünyada duyularla algılamak mümkün değildir. İnsan Allah’ı ancak Kur’an ve Hz. Peygamber’in diliyle bildirilen yüce sıfatlarıyla tanıyabilir.
Allah, varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere layık bulunan zâtın adıdır.
Tam ve gerçek iman, inanılan şeylerin doğru ve gerçek olduğuna kesin inanmak demektir.
Kur’an, imanın ana unsuru olan Allah’ın birliğini ve sıfatlarını ispat edip ortaya koyarken, aklın verilerini ve tabiattaki nesne ve kanunları da kullanır, insanlardan da böyle yapmalarını ister.
Hayatını anlamlı ve kaliteli yaşamak isteyen mümin, yüce Allah’ın aydınlık yolunda sarsılmaz bir kararlılıkla ve onurlu bir şekilde yürür; bu yürüyüşünde kendisini saptırmaya çalışan şeytan ve temsilcilerine kulak asmaz. Onun yegâne hedefi, en büyük mutluluk olan Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Bunun için de Kur’an’ın bir müminde aradığı niteliklere sahip olması gerekmektedir.
Mümin veya Müslüman dendiğinde, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed aracılığıyla gönderdiği İslam dinini, hem inanç hem de dini buyrukları uygulama boyutuyla benimseyip hayata geçiren kimse anlaşılır.
Evreni yaratan, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen yüce Allah, insanlar için yolun doğrusunu göstermek üzere Kur’ân’ı ve Hz. Muhammed’i göndermiştir.
İnsan aklını ve iradesini iyi kullanmak, kârını ve zararını iyi hesaplamak zorundadır.
Ömür, sonu meçhul ve kötü şekilde bitecek maceralara atılamayacak kadar değerlidir.
Akıllı insan, hayatın sonunun nereye varacağını düşünmeden bir ömür sürmez.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir