Yusuf Akçura kitaplarından Türkçülük – Türkçülüğün Tarihi Gelişimi kitap alıntıları sizlerle…
Türkçülük – Türkçülüğün Tarihi Gelişimi Kitap Alıntıları
Birtakım kûteh nazarların(kısa görüşlerin) işbu beyânâtıma bir nazar-ı hayretle bakacaklarını iyi biliyorum;fakat zaman bu sözleri şerh ve tefsîr edince,erbâb-ı zekâ (zeka sahipleri), şu sözlerin ne kadar doğru olduğunu elbette tasdîk edecektir.
Almanlar ve Slavlar ırk ve lisanı, Fransızlar arzu ve iradeyi, İtalyanlar arazi ve lisanı milletin oluşum ve devamlılığında en esaslı etken olarak ayırmışlardır.
Her kavim ve hatta kabile, diğer kavim ve kabilelere karşı daima kendi hususiyetini hissetmiş ve ekseriya kendi üstünlüğünü iddia etmiştir. Bu his ve iddia zannederim ki milliyet fikrinin içgüdüsel bir çıkış noktasıdır. Türk kavimve kabilelerinde bu his ve iddianın her zaman mevcut olduğunu hiç korkmadan tasdik edebiliriz.
Lakin bahsimizin mevzusu olan milliyetçilik fikri, bu his ve iddianın çok daha gelişmiş bir safhasıdır. Kabile ve kavmiyet hissinin, milliyet fikrine yükselmesi Doğu’da değil Batı’da meydana gelmiştir.
Lakin bahsimizin mevzusu olan milliyetçilik fikri, bu his ve iddianın çok daha gelişmiş bir safhasıdır. Kabile ve kavmiyet hissinin, milliyet fikrine yükselmesi Doğu’da değil Batı’da meydana gelmiştir.
Türkler dediğimiz zaman etnografya, filoloji ve tarih müntesiplerinin bazen Türk-Tatar bazen de Türk-Tatar-Moğol diye yad ettikleri bir ırktan gelme, adetleri, dilleri birbirine pek yakın, tarihi hayatları birbirlerine karışmış olan kavim ve kabilelerin tamamını murad ediyoruz.
Türk âleminde Türk idealini tahakkuk ettiren dâhî ve kahraman, Türkiye Devleti’nin bânîsi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurreisi Gâzî Mustafa Kemal Hazretleridir.
Türk milliyetçileri, dilin Türkçeleşmesini, hukukun Türk hukuku olmasını ve binâenaleyh kadının eski Türk kanunlarına uygun bir hürriyet kazanmasını, bedayî’in Türkçeleşmesini, yani şiirin, mûsıkînin, ressamlığın ilh. millî ve aslî olmasını, hâsılı Türk harsının yabancı te’sirlerden kurtulup kendi asliyetini bularak tekâmül etmesini temenni ediyor ve buna ellerinden geldiği kadar çalışıyorlardı.
En güzel yüz bize çirkin, biz severiz Türk yüzü.
En iyi öz bize fenâ, biz isteriz Türk özü. Milletimiz alkışlarız, anıldıkça Türk” sözü.
Biz Türkleriz, biz bu kanla, biz bu adla yaşarız!
En iyi öz bize fenâ, biz isteriz Türk özü. Milletimiz alkışlarız, anıldıkça Türk” sözü.
Biz Türkleriz, biz bu kanla, biz bu adla yaşarız!
Türk ocağı, kendini red ve inkar eden bir hava içinde doğdu. Ona herkes karşıydı. Hatta birçok Türk aydını bile.
Gaspirinski’nin umdelerinden birisi de, Türk kadınına hürriyet ve erkeklerle müsâvât [eşitlik] te’mîn etmek lüzumudur. Bu umdesini de ısrarla ve devamla tahakkuk ettirmek ister. Onun nazarında milletin anaları, milletin birinci mürebbileri kadınlardır; kadınlar hayatı anlamayacak olurlarsa, çocuklarını hayata müsta’id [yatkın] olarak yetiştiremezler. Milletin yarısı, kadınlarıdır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırlarsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır.
Bu topraklar ecdadımın ocağı; evim köyüm hep bu yerin bucağı.
Yeni Osmanlılar da, Tanzimatçılar gibi şimdi kullanmakta olduğumuz tabirlere göre Osmanlıcı idiler.
Tanzimat ve Yeni Osmanlılık hareketlerinin fikir yönünün iyi işlenmemiş olduğuna açık bir delil de, millet in tarifsiz kalmış olmasıdır.
Tanzimatta taklit olunan şey, esaslardan ve usullerden çok pratik sonuçlardı. Tanzimat Nizam-ı Cedidin devamıdır.
Rusya’dan dönüyorum, dönüşümde her zamandan çok inandım ki, eğer Avrupa’yı taklite hızla yönelmezsek, bizim için Asya’ya dönmek mecburiyetinden başka çare yoktur.
Gerçekten Türklerin teori ile düşünme ile uğraşıp yorulmaktansa, başkalarının teorik düşüncelerinden çıkan pratik sonuçları uygulama ile işi kolaylaştırmayı seçtiklerini gösteren tarihi olaylar pek çoktur.
Ululuğun denizinde göremez kimse kara
Mesela eski Osmanlı teşkilatında yüksek memuriyetlere sahip olan Fenerli Beyler XVIII. belki XVII yüzyıldan beri Avrupa medeniyetinden feyz almakta idiler.
Türklerin ( ) fikriyattan çok fiiliyata (işe) değer verdiğini söylerler
İşte böyle çeşitli yollarla Avrupa medeniyeti, Avrupa fikirleri Müslüman Osmanlılar arasına giriyor ve nüfuz ediyordu.
( ) kavmin özelliği, benliği, şahsiyeti belirir ve aydınlanır.
Kültürel olayların en önemlisi, dildir.
Milliyet fikri aşılanmış bir kavim kendi milletiyle ilgili kültürel olaylara büyük bir değer vermeye başlar.
Milliyet fikrinin etkisi altına girmeye başlayan bir kavim, derhal bu fikri realitede tamamıyla gerçekleştirmeye kalkışmaz, kalkışamaz ( )
Millet ırk ve dilin esasen birliğinden dolayı sosyal vicdanında birlik ve beraberlik meydana gelmiş insan toplumudur.
Teşkilatlanma ve kuruluş halinde bulunan her millet, mevut şartlara ve hedef alınan gayeye göre, milleti tarif etmiştir ( )
Fakat söz konusu milliyet fikri , bu duygu ve iddianın çok gelişmiş bir safhasıdır. Kabile ve kavmiyet duygusunun, milliyet fikri derecesine yükselmesi Doğu’da değil Batı’da meydana gelmiştir.
Türk kavim ve kabilelilerinde bu duygu ve iddianın her zaman var olduğunu hiç korkmadan tasdik edebiliriz.
Her kavim ve hatta her kabile, diğer kavim ve kabilelere karşı daima kendi hususiyetini ve çoğunlukla kendi üstünlüğünü iddia etmişti.
Milliyet fikrine, bu büyük kuvvete hiçbir şey galip gelmedi. Yüz binlerce muntazam ordular, bu fikir karşısında yenildi.
Milliyet fikrine ,bu büyük kuvvete hiçbir şey galip gelmedi. Yüz binlerce muntazam ordular , bu fikir karşısında yenildi .
İslam döneminde Türkler milli duygularını ve milli gururlarını çeşitli eserlerle dile getirmişlerdir. Divan-ı Lügat-it Türk, Türkçenin ve Türklerin, Arapçaya ve Araplarla üstünlüğünü anlatır.
Türkmenin hâlini bir bir bildim:
Cins ve mikdârını defter kıldım
Cins ve mikdârını defter kıldım
Buhârâlı Şeyh
halbuki alaca bulaca iş olmaz. Rakı içeceksen apaçık içmek gerek.
Arabca isteyen Urbana gitsin
Acemce isteyen İran’a gitsin
Frengiler Frengistan’a gitsin
Ki biz Türküz, bize Türki gerektir.
Acemce isteyen İran’a gitsin
Frengiler Frengistan’a gitsin
Ki biz Türküz, bize Türki gerektir.
O, bütün bu sosyal ve siyasi haksızlıkların önünü alabilecek bir kuvvete iman eder ki ; o kuvvet de ilimdir.
Lisanda Türkçülük Ziya paşa’dan sonra lisanda tedkikat sahasına geçer lisanda tetkikat Osmanlıca lehçesinden başka Türk lehçelerinin öğrenilmesini sevkeder Türkçülüğün bu safhasını Ahmet Vefik efendiden itibaren müşahade ediyoruz.
ŞİNASİ BEY İÇİN:
Avrupa’ya giden diğer arkadaşlarından çok daha iyi anlamış olan bu mütefekkir muharriri, lisan ve edebiyat sahasında Türkçülüğü ilk sezmiş bir Osmanlı Türk’ü diye kabul edebiliriz.
Avrupa’ya giden diğer arkadaşlarından çok daha iyi anlamış olan bu mütefekkir muharriri, lisan ve edebiyat sahasında Türkçülüğü ilk sezmiş bir Osmanlı Türk’ü diye kabul edebiliriz.
“Ululuğun denizinde göremez kimse kara ”
“Güyâ ki bir kasırga var: Bunu ona, onu buna katıyor;
Bir el var ki çürük kefen parçasını çiçek yapıp atıyor.”
Bir el var ki çürük kefen parçasını çiçek yapıp atıyor.”
Ecdadımızın müştereken menşei Turan
Bir dindeyiz biz, hepimiz hak-perestan;
Mümkün mü bizi ayırsın incil ile kur’an?
Bir dindeyiz biz, hepimiz hak-perestan;
Mümkün mü bizi ayırsın incil ile kur’an?
Arapça isteyen Urban’a gitsin,
Acemce isteyen Iran’a gitsin,
Frengiler Frengistan’a gitsin,
Ki biz Türküz bize Türki gerektir.
Acemce isteyen Iran’a gitsin,
Frengiler Frengistan’a gitsin,
Ki biz Türküz bize Türki gerektir.
Milletin yarısı, kadınlardır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırlarsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır.
Kadın/lar hayatı anlamayacak olurlarsa, çocuklarını hayata kabiliyetli olarak yetiştiremezler Milletin yarısı, kadınlardır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırlarsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır
“Türklüğün nereye doğru gittiğini ve gitmesi icab ettiğini gören ve ona göre çalışan keskin gözlü, doğru düşünceli Türkler vardır. Görüşlerinin ve düşüncelerinin doğruluğu sabit olan bugünkü günde, o zatlar hürmetle yad olunmaya layıktırlar.”
“Lisanımız Türk lisanı’dır, bu lisana mahsus lügat kitabına dahi başka isim düşünmek abestir. Lisanımızda müsta’mel
kelimelerin cümlesi de, her hangi lisandan alınmış olursa olsun, hakikaten müsta’mel kullanılır ve bilinir olmak şartıyla, Türkçe’den sayılır.
kelimelerin cümlesi de, her hangi lisandan alınmış olursa olsun, hakikaten müsta’mel kullanılır ve bilinir olmak şartıyla, Türkçe’den sayılır.
“Tanzîmât, Nizâm-ı Cedid’in devamıdır: Nizâm-ı Cedid, Avrupa’nın silahlarını satın aldı, Avrupa-kârî asker elbiseleri diktirdi, Avrupa’nın askerî talimnâmelerini tercüme ettirip tatbîke çalıştı; Tanzîmât da Avrupa’nın sivil elbiselerini herkese giydirdi, cezâ ve ticaret kanunlarını tercüme ettirdi, Avrupa devletlerinin mâlî ve idârî teşkilâtını şöyle böyle taklide uğraştı”
“Millet, ırk ve ve dilin esasen birliğinden dolayı sosyal vicdanında birlik ve beraberlik meydana gelmiş insan topluluğudur.”
“TENGRİ BİZ MENEN HAJRA TURAN !
Ecdadımızın müştereken menşei Turan
Bir dindeyiz biz, hak-perestan
Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kuran”
Ecdadımızın müştereken menşei Turan
Bir dindeyiz biz, hak-perestan
Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kuran”
Dil birliğinin, yani ırk birliğinin dünyada bekâ ve sebatı hiç şüphe yoktur ki, dinden daha devamlıdır. Çünkü az bir zamanda değişmez.
Milletin yarısı kadınlardır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır
Kadınlar hayatı anlamayacak olurlarsa, çocuklarını hayata kabiliyetli olarak yetiştiremezler. Milletin yarısı, kadınlardır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırlarsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır.
Kazan Türkleri’nden olan Yusuf Akçura (1879-1935) inandığı Türkçülük davası uğruna hapislere girip çıkmış, Rusya’dan Fransa’ya kaçmış, oradan Anavatan Türkiyeye sığınmış olan bir dava adamıdır.
Türkçülük fikri, yarım asır evvel nihâyet birkaç kişinin beyin ve kalplerinde düşünceler, duygular ve emeller uyandıran, ara sıra dil ve kalemlerinden belirsiz ve çekingen bir şekilde çıkan bir teoride ibâretti. Bu teori, o zamanlar muhite o kadar olumsuz geliyordu ki tarafdârı olanlar, onu pek açık söyleyip yazmaktan çekiniyorlardı. Hâlbuki Türkçülük fikri bugün tahakkuk etmiştir, olgular hâlinde tecelli ediyor. Böyle büyük fikirleri tahakkuk ettirenlere insanlık dâhî ve kahraman der. Türk âleminde Türk ülküsünü tahakkuk ettiren dâhî ve kahraman, Türkiye Cumhûriyeti Devleti’nin bânisi ve ilk cumhurreisi Gâzi Mustafa Kemal Atatürk Hazretleridir.
Müslüman âleminin uyanması ve o âlemin medenî milletler muhîtine girebilmesi’yçün çok şiddetli bir sarsıntıya ihtiyaç vardır. Müslümanlarının kendi reformasyon devrini geçirmeleri ve içlerinden gâyet kuvvetli bir irâde sâhibi ve nefsini iş için tamâmen fedâya hazır bir adamın gelip çıkması lâzımdır.
Ağaoğlu Ahmed Beğ, 1869 senesi, Azerbaycan’ın Şişe(Şuşa) şehrinde doğdu. Şuşa, milletimizin halk edebiyatında ve saz şâirlerinin eserlerinde ismi çok geçen, doğal güzellikleriyle dünyânın en gönül okşayan yerlerinden birisi olan Qarabağ yaylasının merkezidir; ve Ağaoğlu’nun basılmamış otobiyografisinde dediği şekilde Qarabağ, Şirvan ile berâber, Azərbaycan-Türk kültürünün, Türk müziğinin ve Türk edebiyatı ile Türk milliyetçiliğinin de beşiğidir.
Türkçe şiirler şâiri(Mehmed Emin Yurdakul), bütün Osmanlı şâirleri arasında ilk defâ tam şuurlu bir tarzda dilinin Türkçe, milletinin Türk, millet çoğunluğunun halk olduğunu anlamış ve bunu gür sesiyle haykırmıştır.
İsmail Gaspırinski’nin prensiplerinden birisi de, Türk kadınına hürriyet ve erkeklerle eşitlik sağlamak gerekliliğidir. Bu prensibini de ısrarla tahakkuk ettirmek ister. Onun nazarında milletin anaları, milletin birinci eğiticileri kadınlardır; kadınlar yaşamı anlamayacak olurlarsa, çocuklarını bu yaşama yatkın olarak yetiştiremezler. Milletin yarısı, kadınlarıdır; onlar hayat ve faaliyetten uzak kalırlarsa, milletin hayat ve faaliyeti de yarım kalır.
İsmail Gaspırinski bütün Türklük âleminde, ale’l-husus(özellikle, bilhassa) Kuzey ve Doğu Türklüğünde batılılaşmanın en faal(aktif) bir propagandacısı oldu. Kani idi ki(inanmıştı ki) Türkler millî dillerini kaybetmemek şartıyla batılılaşınca, Türk milletinin hayat ve bekâsı te’min edilmiş olacaktır.
Asya ve Avrupa’nın bir kısmında sâkin büyük bir millet, Türk-Tatar milleti var. Bu millet, parça parça, dağınık, zayıf; bu millet diğer milletlere nispeten ilim ve ma’rifetçe(hüner, maharet), servet ve medeniyetçe pek geride kalmış; böyle devam ederse, hayatta kalma mücâdelesinin doğal prensibi gereği yok olacak, başka milletler tarafından yutulacak – İşte bu durumla ilgili bu gözlemden asıl mesele doğuyor: Türk-Tatar milletinin bu zaafına(düşkünlük), böyle geride kalışına sebep ne? Türk-Tatar milletini yok oluştan kurtarmak için ne yapmalı?..
Türkçülük hareketinin 1870 târihlerine doğru İstanbul’da ortaya çıkmasına bir etken de, o târihlerde şark Türklerinin başına gelen felâketli olaylarla Rusların yayılmasına karşı İngiliz siyâsetinin bu olaylardan garp Türklerini haberdar ve müteessir(etkilenmiş) kılmaya çalışmasıdır, dersek acaba hatâ etmiş olur muyuz?
Tanzîmât ın belirgin niteliği taklit tir. Tanzîmât ile Avrupa taklit olunmak olunmak istenmiştir.
Genellikle Türklerin millî psikolojilerini incelediklerini iddia edenler, bu kavmin fikirlerden çok eylemlere kıymet verdiğini beyan ederler. Bu çıkarım pek de yanlış olmasa gerek: Gerçekten de Türklerin teoriler ve fikir işleriyle uğraşıp yorulmaktansa başkalarının teorik düşüncelerinden çıkan uygulamalı sonuçları tatbik ile işi kolaylaştırmayı tercih ettiklerine işâret eden târihî olgu ve olaylar pek çoktur.
Millet, ırk ve lisanın esâsen birliğinden dolayı toplumsal vicdanında birlik meydana gelmiş bir insan topluluğudur.
Osmanlı İmparatorluğunda artık fırkalar değil, milletler bir siyasi teşkilat, organizasyon halini alıyordu. Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’ nın başkanlığında başlayan Türk Milli Hareketi,milli bir Türk Devleti meydana getirmeyi hedef alıyordu.
Türk kadınını aşağılayarak Türk hayatiyet ve medeniyetinin gelişmesi ve ilerlemesine engel olan kuvvet de o köhne ve çürük İran Medeniyetidir.
Deveni Allah’a emanet et ama daha evvelce dizini iyice bağla. (Hz.Muhammed)
Ecdadımızın müştereken menşei Turan
Bir dindeyiz biz, hak-perestan
Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kuran
[Hüseyinzade Ali]
Bir dindeyiz biz, hak-perestan
Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kuran
[Hüseyinzade Ali]
Sünnilik şiilik yoktur. Yetsin ihtilaf !
–
Çarlık rejiminde Rus olmayan halkın hukuku Ruslara oranla sınırlı ve noksan bulunuyordu.
Çarlık rejiminde Rus olmayan halkın hukuku Ruslara oranla sınırlı ve noksan bulunuyordu.
O, bütün bu sosyal ve siyasi haksızlıkların önünü alabilecek bir kuvvete iman eder ki ; o kuvvet de ilimdir.
Bunun için beni ayıplamayacak kalbleri bulunca derdimi dökmek ,karşılarında bütün aczimle ,bütün divaneliğimle ağlamak hıçkırmak istiyorum ! Sen o kalblerden biri olduğun için Ah Emin Bey kardeşim,böyle her dakika zehirlenerek yaşamak çok güç şey !