İçeriğe geç

Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı Kitap Alıntıları – Alfred de Musset

Alfred de Musset kitaplarından Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı kitap alıntıları sizlerle…

Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı Kitap Alıntıları

MARKİZ – Size iki ata sözü söyleyeceğim. Birincisi: Dünyada uyuşmak kadar iyi şey yoktur. Binaenaleyh bu meseleyi konuşacağız.
KONT – Size söylemeye cesaret ettiğim şey demek sizi kızdırmıyor.
MARKİZ – Hayır. İkinci ata sözü de şu: Bir kapı, ya açık durmalı, ya kapalı. Halbuki şu kapı üç çeyrektir, sayenizde, ne kapalı, ne de açık. Oda da tam mânasiyle buz gibi
MARKİZ – Karıştırıyorsunuz. Daima eski olan şey nedir, daima genç olan şey nedir?
KONT – Aşk.
MARKİZ – İşte buna belâgat derler.
KONNT – Hayır, Madam, şunu demek istiyorum ki aşkta ölmez bir gençlik vardır. Eski olan onu ifade etmek tarzlarıdır ve bu tarzlar ebediyen de eski kalacaktır.
MARKİZ – Düşünsenize, hesabı meydanda, zavallı kulaklarımıza acıyarak ve hemencecik canım, cicim edebiyatına düşmiyecek kadar mert insanlar son derecede az. Öte yanda siz, hepiniz, bu hazin anlarda yalanlar söyliyerek hoşa gitmeye çalışırken iskambil papazları gibi birbirinize benziyorsunuz. Çok şükür ki Tanrının adaleti emrinize fazla zengin bir lûgat vermemiş. Hep aynı havayı çalıyorsunuz. Aynı cümleler, aynı kelimeler, aynı ısmarlama hareketler, aynı tatlı bakışlar ve haddi zatında iyi olabilecekken bu menhus dakikada birdenbire aynı şekilde naçizane muzaffer bir ifade takınıveren çehrelerin aynı müz’iç oyunu. Görünce ya güleceğimiz tutar yahut da sadece canımız sıkılır da öyle yakamızı kurtarır.
MARKİZ – Benim sıkıntım, ne kadar soğuk olursa olsun, sadece bu dışarki havadan ziyade başkalarının teneffüs ettiği havadan geliyor. Belki de ihtiyarlıyoruz. Otuzuma basıyorum ve yaşamak kabiliyetini kaybediyorum.
Şunu söylemek istiyorum ki aşkta ölmez bir gençlik vardır.
Yemin ederim, öyle anlar var ki, bir parçacık keder için dünyaları vermeye razıyımdır.
İnsan yaşlandıkça ya deli oluyor, yahut da bütün bütün yavanlaşıyor.
Hayır, Madam şunu demek istiyorum ki aşkta ölmez bir gençlik vardır.
Fakat sizi bugünden beri değil, ilk gördüğüm günden beri seviyorum. Size tapıyorum.
Bu beceriksizlikten ne zaman kurtulacağım, bilmem? Müthiş surette dalgınım.
– Belki de ihtiyarlıyoruz. Otuzuma basıyorum ve yaşamak kabiliyetini kaybediyorum.

– Hiçbir zaman böyle bir kabiliyetim olmadı. Beni üzen de onu elde etmeye başlamam. İnsan yaşlandıkça ya deli oluyor, yahut da bütün bütün yavanlaşıyor. Bir hakim gibi ölmekten fena halde korkuyorum.

Sizi dinleyecek olsam, eminim, derhal aşkınızı sayıp dökeceksiniz. Bu gibi hallerde insanların ne biçim bir manzara arz ettiğini biliyor musunuz? Hani piyesleri ıslıklanmış muharrirler vardır; ceplerinde daima oynanamayacak derecede kötü, basılmamış, oynanmaz bir facia müsveddesi bulunur, kendileriyle bir çeyrek yalnız kalsanız çıkarıp insanda boş beyin bırakmazlar; işte onların manzarasını.
Bir kapı, ya açık durmalı, ya kapalı.
MARKIZ
Demek benimle evlenmek istiyorsunuz
KONT
Ne diyorsunuz! İstemek de laf mı? Ölüyorum. Size bunu söylemeye bir defa bile cesaret edemedim.
KONT
Sizi değil onlarla, dünyada hiçbir kadınla mukayese etmem.
KONT
Ben bütün hayatımı ayaklarınızın altına koymak isterdim. Size ismimi, servetimi, hatta şerefimi teslim etmeye razıydım.
Perişanım. Sizi bir çocuk gibi seviyorum.
Fakat sizi bugünden beri değil, ilk gördüğüm günden beri seviyorum. Size tapıyorum.
Markiz, Allah aşkına bu kadar insafsız olmayın. Beni deli ediyorsunuz, ümitsizliğe düşürüyorsunuz.
Hayır, Madam şunu demek istiyorum ki aşkta ölmez bir gençlik vardır.
Sizin bize hücum etmeye hakkınız oluyor da bizim kendimizi müdafaaya hakkımız olmuyor mu?
Dünyada söylenmemiş hiçbir şey yoktur.
Hayır demek, kulaklarını tıkamak, aşktan nefret etmek mümkün. Fakat onu inkar etmek, gülünç.
Ne tecrübeniz olabilir sizin? Sizinki de tıpkı şu seyyahın tecrübesi gibi. Seyyah bir hana iniyor, kırmızı saçlı bir tek kadın görüyor, defterine Bu memleketin kadınları kırmızı saçlıdır diye yazıyor.
Şu kadınlar dünyada her şeyi bildiklerini zannederler ya. Hiçbir şey bilmezler halbuki!
Kendinizde her şey doğru başkalarında her şey yalan öğle mi?
Siz ki iltifattan nefret etmeyi şiar edinmişsiniz, sözleriniz hakikat sanılabilir.
Zavallı insanlarla alay etmekten çok mu hoşlanıyorsunuz?
İnsanın korkusu olunca kahramanlık taslamamalı.
Haddinden fazla insafsızsınız. Sizi sevmekliğimi yasak etmeniz yetişmiyormuş gibi beni bir de başkalarını sevmekle itham ediyorsunuz.
Bütün gayretlerime rağmen kendimi o kadar neşesiz hissediyorum ki sizi rahatsız etmekten korkuyorum.
Sizler, modaya uyan erkekler, kıyafet değiştirmiş birer şekerlemeciden başka bir şey değilsiniz.
Bana öyle geliyor ki erkek olsaydım ve güzel bir kadın görseydim İşte zavallı bir mahluk, methedilmekten çok canı yanmış olmalı diyecektim.
Beni güzel buluyorsunuz ve bunu bana söylemekten zevk duyuyorsunuz. Peki, sonra? Bu ne işe yarar? Benim de sizi sevmem için bir sebep teşkil eder mi?
Alay edin bakalım, alay edin. Gün ola, harman ola.
Mümkün, hep faniyiz!
Yemin ederim, öyle anlar var ki, bir parçacık keder için dünyayı vermeye razıyımdır.
+Adeta ilanı aşk ediyorsunuz. Bari haber verin; ilanı aşk mı, yoksa bir yılbaşı temennisi falan mı?
-İlanı aşksa ne olacak?
+Şu olacak ki, bu sabah canım ilanı aşk istemiyor. Size baloya gideceğimi söyledim. Gece nasıl olsa bunları işideceğim. Sıhhatim, günde iki defa böyle şeyler dinlemeye müsait değil.
Canım, anlıyorsunuz ya!
Ben ancak işittiklerimi anlarım. İşitmek içinse de ikiden fazla kulağım yok.
Her şeyle alay ediyorsunuz. Fakat bir an samimi olalım.
Eğer kendiniz bir şey görmüyorsanız, bu herhalde görmüyormuş gibi görünmek istemenizden.
KONT: Siz bu dünyada kanaatine en çok kıymet verdiğim kimsesiniz.
MARKIZ: Kimselerden biri demek istiyorsunuz.
KONT: Hayır Madam, diyorum ki: Siz hüsnü takdiri, hassasiyeti
MARKIZ: Aman Yarabbi! Edebiyat yapacaksınız.
MARKIZ
Bir de bunları utanmadan yüzüme karşı söylüyorsunuz.
KONT
Söylüyorum, çünkü söylüyorlar.
MARKIZ
Güzel mantık! Sizin hakkınızda el alemin her söylediğini ben size tekrar ediyor muyum?
KONT
Benim hakkımda mı Madam? Tekrar edilemiyecek ne söylenebilir, rica ederim?
MARKIZ
Pekala görüyorsunuz ki her şey tekrarlanabiliyor.
Fikirlerinizden içime ürpermeler geldi.
Sıkıntıdan bağırmaklar geliyor içimden.
Bu beceriksizlikten ne zaman kurtulacağım, bilmem? Müthiş surette dalgınım.
Kendinizde her şey doğru başkalarında her şey yalan öyle mi? Peki ama Markiz başınıza neler geldi sizin? Bu büyük düsturları nereden öğrendiniz?
İnsan, evinde sokakta gibi
Dünyada söylenmemiş hiçbir şey yoktur. Ama ben de size şunu sorarım: Bu neyi ispat eder?
Hayır demek, kulaklarını tıkamak, aşktan nefret etmek mümkün. Fakat onu inkar etmek, gülünç.
-Çok şükür ki Tanrı’nın adaleti emrinize fazla zengin bir lugat vermemiş. Hep aynı havayı çalıyorsunuz.
Yemin ederim, öyle anlar var ki, bir parçacık keder için dünyayı vermeye hazırımdır.
Az görüşmenin yegane çaresi bu. Salı günü kabul ediyorum demek, âdeta diğer günler beni rahat bırakınız demek oluyor.
İnsan yaşlandıkça ya deli oluyor,yahut da bütün bütün yavanlaşıyor.Bir hakim gibi ölmekten fena halde korkuyorum
Faraza beni güzel buluyorsunuz ve bunu bana söylemekten zevk duyuyorsunuz. Peki, sonra? Bu ne işe yarar. Benim de sizi sevmem için bir sebep teşkil eder mi? Ben eğer birisinden hoşlanıyorsam, bu, kendim güzel olduğum için değildir zannederim. Kadını öpmek bir erkeğe ne kazandırır yani? Elde bir gözlük, bir kadının önünde dikilmek ; onu dergideki bir bebek gibi tepeden tırnağa sümek ve hoşça bir eda ile : ” Madam, sizi cazip buluyorum ” demek kendini sevdirmenin en güzel tarzı, değil mi? Buna birkaç soğuk cümle, birkaç adım vals ve bir demet de çiçek ilave edin. İşte kur yapmak denilen şey ; bırakın Allah aşkına akıllı bir adam bu manasızlıklardan nasıl zevk alabilir. Düşündükçe çileden çıkıyorum.
aşkta ölmez bir gençlik vardır. Eski olan onu ifade etmek tarzlarıdır
Saatinizin üstündeki şu Venüs de daima aynı şey. Bundan dolayı daha mı az güzel, rica ederim?
Yemin ederim, öyle anlar var ki, bir parçacık keder için dünyayı vermeye razıyımdır.
Saatinizin üstündeki şu Venüs de daima aynı şey. Bundan dolayı daha mı az güzel, rica ederim?
Hayır, Madam, şunu demek istiyorum ki aşkta ölmez bir gençlik vardır. Eski olan onu ifade etmek tarzlarıdır ve bu tarzlar ebediyen de eski kalacaktır.
Sizleri öğrenmek için öyle uzun uzadıya tetkika lüzum yok. Kendi halinize bırakmak kâfi. Düşünsenize, hesabı meydanda, zavallı kulaklarımıza acıyarak ve hemencecik canım, cicim edebiyatına düşmiyecek kadar mert insanlar son derecede az. Öte yanda siz, hepiniz, bu hazin anlarda yalanlar söyliyerek hoşa gitmeye çalışırken iskambil papazları gibi biribirinize benziyorsunuz. Çok şükür ki Tanrının adaleti emrinize fazla zengin bir lûgat vermemiş. Hep aynı havayı çalıyorsunuz. Aynı cümleler, aynı kelimeler, aynı ısmarlama hareketler, aynı tatlı bakışlar ve haddi zatında iyi olabilecekken bu menhus dakikada birdenbire aynı şekilde nacizane muzaffer bir ifade takınıveren çehrelerin aynı müz’iç oyunu.  
İnsanın korkusu olunca kahramanlık taslamamalı.
Bir kadının bu türlü usullerle teshir edileceğini düşünebilmek için onun boş kafalı ve budala farz etmek lâzım. Hayatı bir soğukluk tufanı içinde geçirmenin, kulaklarımızı sabahtan akşama kadar sudan laflarla doldurmanın eğlenceli olacağını mı zannediyorsunuz?
İnsan yaşlandıkça ya deli oluyor, yahut da bütün bütün yayvanlaşıyor. Bir hakim gibi ölmekten fena halde korkuyorum.
Belki de ihtiyarlıyoruz. Otuzuma basıyorum ve yaşamak kabiliyetini kaybediyorum.
Daha duyulmadık ne olsun istiyorsunuz? Galiba İbranice sevmelerini istiyorsunuz sizi. Saatinizin üstündeki şu Venüs de daima aynı şey. Bundan dolayı daha mı az güzel, rica ederim? Eğer siz büyük annenize benziyorsanız bundan dolayı daha mı az güzelsiniz?
Aşk öldü, yaşasın aşk.
Eğer bir kızım olsaydı da onu bu türlü tehlikelerden korumak isteseydim, herhalde kendisini bu beylerin neşidelerini dinlemekten menetmeye kalkmazdım. Yalnız derdim ki: Bunların sadece bir tanesini dinleme, hepsini dinle. Sahifeye işaret koyup kitabı kapama. Kitabı açık bırak. Bırak bu efendiler sana basit tuhaflıklarını döksünler. Ama kazara! Bir tanesi meselâ hoşuna gidersen kendini çekme! Yalnız bekle. Onun tamamen aynı bir ikincisi gelecek ve seni ikisinden de tiksindirecektir. Yaşın on beş, değil mi? Bu daha otuza kadar böyle gider, yavrum. İşte benim tecrübem ve benim ilmim.
Otuzuma basıyorum ve yaşamak kabiliyetini kaybediyorum.
Bir kapı, ya açık durmalı, ya kapalı. Halbuki şu kapı üç çeyrektir, sayenizde, ne kapalı, ne de açık.
Sevdiğini sadece tahayyül. Bu bile hoş bir şey değil mi?
Eğer aşk bir komedi ise dünya kadar eski olan bu komedi ister ıslıklansın, ister ıslıklanmasın gene de insanların bulduğu şeylerin en az fena olanıdır.
Zavallı insanlarla alay etmekten çok mu hoşlanıyorsunuz?
Bütün gayretlerime rağmen kendimi o kadar neşesiz hissediyorum ki sizi rahatsız etmekten korkuyorum.
Bana öyle geliyor ki erkek olsaydım ve güzel bir kadın görseydim İşte zavallı bir mahlûk, methedilmekten çok canı yanmış olmalı diyecektim. Ona kıyamazdım acırdım ve eğer kendimi beğendirmeye niyet edersem, ona, zavallı yüziyle alâkası olmıyan şeylerden bahsetmenin şerefini bahşedecektim. Halbuki şimdi öyle mi ya? Mütemadiyen güzelsiniz sonra gene güzelsiniz ; daima güzel! E illâllah!
Sıkıntıdan bağırmaklar geliyor içimden.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir