İçeriğe geç

Kendi Şiirini Yaşayanlar Kitap Alıntıları – Hacire Büküm Yılmaz

Hacire Büküm Yılmaz kitaplarından Kendi Şiirini Yaşayanlar kitap alıntıları sizlerle…

Kendi Şiirini Yaşayanlar Kitap Alıntıları

Kendi Şiirini Yaşayanlar
@hacirebukumyilmaz
Sayın Hacire hanıma kitabında bahsettiği 5 şairi tanıyıp genel bir görüş kazanmama vesile olduğu için teşekkür ederim. Sadece doğup büyüdükleri yerler değil şiirleri hayattan aldıkları derslerden bahsederek onları tanımamızda bizlere eşlik ediyor.
”Ölüm anı gelince insan içinde ‘boşunalık’ duygusu taşımamalı. Bence boşunalık duygusu nE adına olursa olsun, razı olduğu haksızlık yüzünden insana yerleşir.”İsmet Özel
”Yaşadıklarımdan çıkardığım bir sonuç vardı, önemli olan bazı şeyleri yapmak değil, yapmamaktı.”İsmet Özel
”Bir insan, başladığı noktayı, yürüdüğü yolu ve varacağı yeri sorgulamak zorundadır”İsmet Özel
” Benim ki, umudum nerede olduğunu düşündüren şiir olsun isterdim” İsmet Özel
”Ah şu yalnızlık, kemik gibi, ne yanına dönsen batar.” Cahit Zarifoğlu
”Çok acı var, çok ıstırab bu hayatın temelinde. Hiçbir şeyi ertelememek gerek , vaktinde yazmalı, daha gençken ve çokça okumalı, yoksa kötüleri anlatmakta geç kalabiliriz.” Cahit Zarifoğlu
”Kalbin gereksinmelerine dikkat edilmedi mi emek de , ekmekte yitiriverir anlamını.” Nuri Pakdil
”Sözümüz eksik, hayatlarımız yarım, kalbimiz sallanıyor. İçimizde direnmeye hazır hayatlar ver bize Rabbim” Nuri Pakdil
”Demek ki anne, baba, kardeş demekti yeryüzü. Eş dost akraba peşinden gelirdi. “ Nuri Pakdil
”Sizi aşağı çeken değil, yukarıya doğru yükselten çağrılara kulak veriniz ve onlara uyunuz.” Sezai Karakoç
“ Bana bir ben lazım , bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni Yaradan. “ Necip Fazıl Kısakürek
”Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak lazımdı.” Necip Fazıl Kısakürek
” Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.” Necip Fazıl Kısakürek
#necipfazılkısakürek #sezaikarakoç #nuripakdil #cahitzarifoğlu #ismetözel #şair #şiir #hayat #kitap
Okumak büyülü bir dünyanın kapılarını aralamak gibiydi.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Yaşamak tazelenmek demektir. İnsanın hayattaki canlılığının nişanesi ahlakın, zekanın ve hatta imanın sürekli değişiyor olmasıdır.
Seçkin bir kimse değilim.
İsmimin baş harfleri acz tutuyor,
Bağışlamanı dilerim.
Hayat bir boş rüyaymış,
Geçen ibadetler özürlü,
Eski günahlar dipdiri,
Seçkin bir kimse değilim.
Ismimin baş harflerinde kimliğim,
Bağışlanmamı dilerim.
Erdem, kırlarda çiçekler artık bensiz açacak.
..en uzun yoldur insanın içi.
İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.
Evlat sevgisini israf etmeden sonuna kadar yaşamalı.
Insan sevmeli; bazen bir insanı, bazen bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu.
Yüreğimin yarısı Mekke’dir, diğer yarısı Medine, üstünde ise bir tül gibi Kudüs vardır. Nuri Pakdil
Anılarımı kalemtıraşla açsam açsam ucu çocukluğuma varır.
Kudüs sevilmeden insanlığa girilmez.
Bir yazar, her şeyden önce kendi kendinin tanığıdır.
Çağın insanı eğri, çarpık ve ruhu havanda ezilmiş de bulamaç olmuş sanki.
İnsanın, ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var: kendi anlamı.
Insan, kendi anlamını da, ancak, manevi içeriğini zenginleştirdikçe kavrayabiliyor: çünkü çok büyük bir gizdir iç dünyası insanın.
İnsan çocukluğuna baktıkça gününe doğru gelen defineler yüklü uzun uzun kervanlarla karşılaşır.
Yazmak uzun yürüyüşe başlamaktır.
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret,
Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
Gönlüm ne dertlidir ne de bahtiyar,
Ne kendisine yâr ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinden yürür giderim.
Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim. Hele orta hiç sevemedim. Hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da severim. Yeryüzüne biterim. Eve portakal aldığımda kasayla alırım. Dayanamayanlar çürür.
Sizi aşağı çeken değil, yukarıya doğru yükselten çağrılara kulak veriniz ve onlara uyunuz.
Umutsuzluk yok! Gün gelir, gül de açar, bülbül de öter.
saatler işledi, takvim yaprakları uçuştu ve her şey yine unutuldu.
Uzak nedir ?
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
Gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
Otelde yaşamak, ruhlar mahşerine şahitlik etmek gibidir. Evlerde bu mahşerden göremezsiniz. Eğer yeteneğiniz varsa otelde yaşamak bir fakülte okumaya bedeldir.
Anılarımı kalemtraşla açsam açsam ucu çocukluğuma varır.
Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim. Hele orta hiç sevemedim. Hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da severim. Yeryüzüne biterim. Eve portakal aldığımda kasayla alırım. Dayanamayanlar çürür. (Nuri Pakdil)
Benim için cümleler birer canlı gibidir. Sinirleri, etleri, kemikleri vardır cümlelerin.
Düşünmek demişken herkesin evinde bir Mevlana odası olmalı, diyorum. Şöyle derinlere daldığı, hem gecesini hem gündüzünü çalışmaya ayırdığı, tefekkürle dolu bir oda. Somut da olabilir bu, soyut da. İnsan kendi sığınağına oluşturmalı.
Şiirin asıl sermayesi derttir. Gönlünde ıstırap, dert bulunmayan, ciğeri yaralı olmayan insanın şiiri tat ve zevkten uzak olur.
İnsanın damarlarında sağlam cümleler dolaşmalıdır.
Kelimeleri eğip büküyor, istediğim şekli veriyordum onlara. Ruhuma iyi geliyordu bu eğip bükmeler.
Yazmak uzun yürüyüşe başlamaktır.
Onun gitmesiyle yaşam ve ölüm arasında asılı kaldı her şey.
Sanki zaman kitaplar dünyasında durmuş, satır satır bütün eserleri okumamı beklemekteydi.
Okumak büyülü bir dünyanın kapılarını aralamak gibiydi. Elime geçen her kitabı okuyor, bilmediğim kelimelerin anlamlarını öğrenmek için çırpınıyordum.
Dört bir yanını saran yıkıntılar içinde karmakarışık bir dünyaya geliştir benimki. Yine de benim doğduğum ayda bahçelerde güller açar, güzel kokular insanların ruhlarına renklerini bırakırdı.
1944 yılında dini yazılar yayınladığım gerekçe gösterilerek dergiyi kapattılar.
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazımdı.
İnsanların birbirine uzaklığı, halden anlamayışları, iki ten arasındaki korkunç uçurumu çocuk yaşında fark etmiştim.
Bana göre Nazım, son asır başıboşluk ikliminden kurtulayım derken kendisini ateşe atmış, yanık bir kafadır.
Bu nasıl dünya,hikayesini anlatmak zor. Hiçbir şey bizim değil,aldığımız nefesi bile geri veriyoruz .
‘.. Değil mi ki hayat; hem yürünülen yoldur, hem taşınan dağ.’
‘Sözümüz eksik, hayatlarımız yarım, kalbimiz sallanıyor. İçimizde direnmeye hazır hayatlar ver bize Rabbim!’ Nuri Pakdil
İnsan dayanıklıdır,alışır her şeye. Kayıplara,yalnızlığa ve yaşamaya. Hayat bulanık dehlizlerden geçirir insanı. Belki hemen alışmaz,algılayamaz yaşadıklarını ama zamanla dayanır, iyi dayanır insan yaşamaya.
Bazen, hüzün ince bir yorgan gibi örtüyordu üstümü.
İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi ? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.
İnsan dayanıklıdır, alışır her şeye. Kayıplara, yalnızlığa ve yaşamaya. Hayat bulanık dehlizlerden geçirir insanı. Belki hemen alışmaz, algılayamaz yaşadıklarını ama zamanla dayanır, iyi dayanır insan yaşamaya.
İnsanın, ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var: kendi anlamı. İnsan, kendi anlamını da, ancak, “manevi içeriğini” zenginleştirdikçe kavrayabiliyor: çünkü çok büyük bir gizdir iç dünyası insanın.
Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan.
Beni bir ben anlarım, bir de beni Yaradan.
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar

Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır

Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin. Nuri PAKDİL

İnsanın, ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var : kendi anlamı. İnsan, kendi anlamını da ancak manevi içeriğini zenginleştirdikçe kavrayabiliyor: çünkü çok büyük bir gizdir iç dünyası İnsanın.
Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak lazımdı.
Ne Kervan kaldı ne at hepsi silinip gitti.
O, iyi insanlar o iyi atlara binip gitti.
İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır.
Ne emek ne ekmek ; önce kalbimiz bozuluyor çünkü.
Mavi çiçekli düşler bırakırdım güne
Herkesin evinde bir Mevlana odası olmalı, diyorum. Şöyle derinlere daldığı, hem gecesini hem gündüzünü çalışmaya ayırdığı, tefekkürle dolu bir oda.
Somut da olabilir bu soyut da.
İnsan kendi sığınağını oluşturmalı.
İnsanın ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var :kendi anlamı. İnsan, kendi anlamını da ancak, manevi içeriğini zenginleştirdikçe kavrayabiliyor: çünkü çok büyük bir gizdir iç dünyası insanın.
Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim. Hele orta hiç sevemedim. Hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da severim. Yeryüzüne biterim. Eve portakal aldığımda kasayla alırım. Dayanamayanlar çürür
İnsanın, ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var: kendi anlamı.
Neyin aslını öğrendiysem orada acı beni buldu. (İsmet özel)
Evlat sevgisini israf etmeden sonuna kadar yaşamalı..
Umutsuzluk yok ! Gün gelir, gül de açar,
bülbül de öter.
Sezai Karakoç
İki yıldız arası göğe asılı hamak,
Uyku,uyku Zamansız ve mekansız uyumak.
Uyumak istiyorum başım bir cenk meydanı.
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradan’ı

//NFK//

Bütün olanlara rağmen insan insanın kurdu değil, umudu olmalıdır, diyorum. İnsan ümit ettiği şeyi de başka bir insandan değil Allah’tan bekler. İnsan yaşayan yanlarını beslemeli. Bu nefes alıp vermek ve ihtiyaçları gidermekle ilgili bir durum değil, insan, ahlaklı ve erdemli kuşanmayı bilmeli, bilinçle yaşamayı seçmeliyiz. Can taşımak imkan taşımak demektir.
Ben öylesine, bir beşer olarak yaşamanın bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Yaşamak tazelenmek demektir. İnsanın hayattaki canlılığının nişanesi ahlâkın, zekanın ve hatta imanın sürekli değişiyor olmasıdır. Zaman zaman artan ve azalan bir çizgide hareket ederiz. Ölüm insanın tazelenmesinin sonudur. Bir insan, bilinçli canlılık yaşamamışsa yani bilinçli inişler çıkışlar geçirmemiş, bilinçli döngülerden geçmemişse insanlıktan nasiplenmeden, dünyadan bir beşer olarak geçer. Nice topluluklar bu şekilde göçüp gitmişlerdir.
İstiklal Marşı’nın hitap ettiği kişi olalım; olduysak kişiliğimizi savunmaktan geri durmayalım
Hepimizin bir masalı var. Masalların en kötüsü de kendi masalımızdır şüphesiz. Her an yeniden yaratılıyor olmamızın gerektirdiği tazeliği masallarla öteriz. Kim olduğumuzu sorgularız ama aklımız hep başka bir noktada asılı kalır: Kim olacağımız sorusu. Biz neredeyiz, diye sorgularken nereye gittiğimizin bilgisini yitiririz. Ama bütün bu belirsizlik içinde karartılmayacak önemi azaltılmayacak ve vazgeçilemeyecek bir kalkış noktamız var : Bizler, hepimiz birer ürününüz. Hepimiz olmaya geldik, hepimiz oğullar ve kızlarız.
Bir dünya cenneti tasarasından sıyrılıp farklı bir dünya cenneti tasarısına kaçmaya hiç niyetim yoktu. Ben sorgulamaya inanıyordum. Bir insan, başladığı noktayı yürüdü yolu ve varacağı yeri sorgulamak zorundadır.
Şiiri hayatlarında arayanlar, hayallerin gücünden yararlanmayı bilemeyenlerdir
Umutları pohpohlayan bir şiir yazmak tercihim değildi ve umutsuz şiirler yazmak da ancak yıkılmış bir insanın eseri olabilirdi. Benimki, umudun nerede olduğunu düşündüren şiir olsun isterdim
Yaşlanmak bana düzelme ümidi taşımanın yersiz bir beklentiden ibaret olduğunu öğretti. Anladım ki bir şey düzelme imkânını kaybettiği için bozuluyor. Bozulan şeyler ileride düzelmelerini sağlayacak özelliklerini korumuş olsalardı zaten hiç bozulmayacaklardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir