İçeriğe geç

Madam Bovari Kitap Alıntıları – Gustave Flaubert

Gustave Flaubert kitaplarından Madam Bovari kitap alıntıları sizlerle…

Madam Bovari Kitap Alıntıları

Bilmem size de hiç oldu mu?.. Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.
“Topluluğun bu komplosu sizi isyan ettirmiyor mu? Onun mahkum ettirmediği bir tek duygu var mı? En soylu içgüdüler, en temiz sempatiler hırpalanıyor, kötüleniyor …”
Merak. Birine karşı, ansızın, bir merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak. Onu tanımak, onunla doğmak, dünyaya onunla yeniden gelmek tek amacınız haline gelir. Aşka en uzak cümle, senden nefret ediyorum değil, bilmek istemiyorumdur.
Şimdi ardı arkası gelmeyen bir kırıklık, bir usanç duyuyordu. İkide bir cepler, damgalı kağıtlar alıyor da şöyle bir bakmakla yetiniyor, aldırmıyordu. Artık yaşamamak isterdi ya da hep uyumak.
“ Elle tutulup gözle görülmez bir derdi nasıl anlatabilirdi insan ?”
Gözleri burgu gibi insanın ta yüreğine giriyor.
Fakat sevdiğimiz kimseleri hor görmek bizi onlardan az çok uzaklaştırır. Mabutlara dokunmamak lazımdır, yoksa yaldızları elimizde kalır.
“Ama beni unutacaksınız, bir gölge gibi çekip gideceğim.”
Gelecek karanlık, kapkaranlık bir koridordu, kapısı da sımsıkı kapalıydı.
Demek ki günler, hepsi birbirinden farksız, birbirini izleyip duracak ve bir şey getirmeyecekti!
Ama siz beni unutursanız,bir gölge gibi silinirim.
hiç kimse, hiçbir zaman gereksinimlerini, görüşlerini, acılarını tamamı tamamına belirtemez; insanın sözü, yıldızları duygulandırmak isterken, üzerinde ayılara göbek attıracak havalar çaldığımız bir çatlak kazandırır.
İnancı olmayan bir insanın sonu kötü olur.
Hayatın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin hemen bozulup çürümesi nereden geliyordu?
Saadete rast gelinir bir gün, diye tekrarladı; ansızın, tam ümitsizliğe düşüldüğü bir günde.
Mutluluğa alıştın mı, bırakamazsın bir daha.
hepimiz acı çekmek için dünyaya geldik.
Kafasının içini sis kaplamış gibi bir şeymiş.
Gece,lamba yanıp yel camları sarsarken, bir kitap alıp Ateş başına oturmaktan daha güzel bir şey var mıdır?
Fakat yaşamak için size muhtacım! Gözlerinize, sesinize, düşüncenize ihtiyacım var.
Şu yaşamda ne bulmuştu şimdiye kadar?
İki türlü ahlak vardır; biri, küçüğü, göreneğe kaçanı, insanların ahlak dediği şey, durmadan değişen ve yüksek perdeden atıp tutan, saman altından su yürüten, çıkarcıların ahlâkı. Fakat öbürü, ebedi ahlak; etrafımızı saran peyzaj ve bizi aydınlatan mavi gökyüzü gibi, çepeçevre ve yukarda bulunan ahlak.
Saadete rast gelinir bir gün, diye tekrarladı; ansızın, tam ümitsizliğe düşüldüğü bir günde.
Ne var ki, insan dediğin küstah oldu muydu, her zaman başarıya ulaşırdı.
Bir sanatçı yaradılışından çok duygulu bir yaradılışı vardı, görünümleri değil heyecanları arıyordu.
Denizi sırf fırtınaları nedeniyle, yeşilliği ancak yıkıntılar arasına serpilmiş olduğu zaman severdi.
Ama kaç kere, mehtapta bir mezarlık görünce, gidip orada uyuyanlara katılmanın daha iyi olup olmayacağını kendi kendime sormuşumdur..
Saadete rast gelinir bir gün, diye tekrarladı; ansızın, tam ümitsizliğe düşüldüğü bir günde
— Fakat saadet bulunur mu hiç?
Rodolphe:
— Evet, diye cevap verdi; saadete rast gelinir bir gün.
Neden olmasın, benim de dinim var, benimki, o türlü türlü hokkabazlıklar, maskaralıklar eden heriflerin hepsininkinden ileri Bilakis, ben Allah’a taparım. Bizi, vatandaş ve aile babası vazifelerini görelim diye bu dünyaya getiren, adı ne olursa olsun, bir yüce varlık, bir yaradan bulunduğuna inanırım. Ama, kiliseye gidip gümüş tabaklar öpmeye, bizden iyi yiyip içen birtakım soytarıları kesemden beslemeye gereksinme duyamam; çünkü insan Allah’a saygısını bir ormanda, bir tarlada, hatta eski zaman adamları gibi, gök kubbeyi seyretmekle gösterebilir.
Bazen insana bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.
Onun sandığına göre aşk, şimşek parıltıları ve gök gürültüleri ile kendini birdenbire gösteren, göklerden düşüp hayatı altüst eden, iradelerimizi birer yaprak gibi söken, bütün kalbi uçuruma sürükleyen bir kasırgaya benzerdi.
Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
Bulutlar gibi değişen, kasirga gibi kararsiz,
dönüp dolaşan bir keyifsizlik nasil anlatilir
ki?
Fakat işte günler günleri kovaladı, kış geçip bahar geldi,yaz gidip sonbahar geldi, içimdeki bu acı ufak ufak,parça parça azalıp gitti. Daha doğrusu dibe çöktü çünkü ne de olsa bir şeyler kalıyor…
Onun sandığına göre aşk, şimşek parıltıları ve gök gürültüleri ile kendini birdenbire gösterir, göklerden düşüp hayatı alt üst eden, iradelerimizi birer yaprak gibi söken, bütün kalbi uçuruma sürükleyen bir kasırgaya benzerdi. Bilmiyordu ki, evlerin taraçalarında oluklar tıkalı ise, hafif yağmurdan da göller hasıl olur
Ama neden içim üzgün yine? Meçhulden korkma mı? Alışkanlıkları terk etmenin tesiri mi? Hayır, bu saadetin fazlalığından! Ne kadar zayıfım değil mi? Affet beni!
Mutluluk, her arzuyu ümitsizliğe sürüklemek için uydurulmuş bir yalandı.
İçinde eşyası boşaltılmış bir evin hüznünü duyuyordu.
Sen olmasaydın, biliyor musun, mutlu yaşayabilirdim!
Gelecek, dipte kapısı sımsıkı kapalı, karanlık, daracık bir dehlizdi.
Zenginliğe sürtünmüş olmak onda da silinmez bir iz bırakmıştı.
Ona kavuşmanın vereceği zevk, onu kaybetmekten meydana gelecek acının yanında hiç kalır.
Onun sandığına göre aşk, şimşek parıltıları ve gök gürültüleri ile kendini birdenbire gösterir, göklerden düşüp hayatı altüst eden, iradelerimizi birer yaprak gibi söken, bütün kalbi uçuruma sürükleyen bir kasırgaya benzerdi.
Bilmem size de hiç oldu mu? Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.
Akşam rüzgâr pencereye vurur, lamba yanarken ateşin başına oturup bir kitap açmaktan daha tatlı ne var ki?
Lamba yanarken ateşin başına oturup bir kitap açmaktan daha tatlı ne var ki?
Ona göre, aşk birdenbire, büyük gürültülerle, ışıklarla, şimşeklerle gelirdi herhalde – yaşamın üstüne düşüp onu alt üst eden, istemleri yapraklar gibi koparan, her yüreği uçuruma sürükleyen bir gök kasırgasıydı. Bilmiyordu ki, oluklar kapalı oldu mu yağmur suları damlarda göllenirdi.
O ümidi de kırıldıktan sonra kalbi yine boşalıverdi ve artık sıra ile aynı günler başladı.
Bir oğul istiyordu; güçlü olacaktı, esmer olacaktı; adını Georges koyacaktı onun; bir erkek çocuğu olacağını düşünmek, bütün geçmiş güçsüzlüklerinden bir öç alma umudu gibiydi. Hiç değilse erkek özgürdür, tutkuları da, ülkeleri de dolaşabilir, engelleri aşabilir, en uzak mutlulukları dalından koparabilir. Ama kadın durmadan engellenir. Hem kımıltısız, hem esnektir, yasanın bağları da, bedenin güçsüzlüğü de ona karşıdır. İstemi, şapkasının bir kaytanla tutturulmuş tülü gibi, her yerden çırpınır; her zaman sürükleyen bir arzu, engel olan bir yol yordam vardır.
Hiç değilse erkek özgürdür; tutkuları da, ülkeleri de dolaşabilir, engelleri aşabilir, en uzak mutlulukları dalından koparabilir. Ama kadın durmadan engellenir. Hem kımıltısız, hem esnektir, yasanın bağları da bedenin güçsüzlüğü de ona karşıdır. İstemi, şapkasının bir kaytanla tutturulmuş gibi, her yelden çırpınır; her zaman sürükleyen bir arzu, engel olan bir yol yordam vardır.
Uyuyacağım, ve her şey bitecek
İnsan; hiçbir şeye karşı ilgisi , hiçbir şeyden umudu kalmayınca,hayatın her gün değişmeyen tekrarı altında ezilir..
Mutsuz bir avuntu, mutluluk getirmez.
Nesnelerin ayrı yerlerde aynı görülebileceklerine inanmıyordu, sonra, yaşadığı parça kötü olduğuna göre, en iyi günleri bundan sonra yaşayacakları olacaktı herhalde.
Belki bütün bunları bir kimseye açmak isterdi. Fakat bulutlar gibi değişen, kasırga gibi kararsız, dönüp dolaşan bir keyifsizlik nasıl anlatılır ki?
Ama ta gönlünün içinden beklediği bir şey vardı. Darda kalmış gemiciler gibi, gözlerini hayatının yalnızlığı üzerinde ümitsizce gezdirir, uzaklarda, ufkun sisleri arasından çıkıverecek beyaz bir yelkenli araştırırdı. Bu hangi rastlantının belirtisi olacak? Onu kendine kadar hangi rüzgâr getirecek? Onunla hangi kıyılara gidecek? Bu bir şalupa mı, yoksa üç güverteli bir gemi mi olacaktı?.. Acaba bin çeşit tasa ile mi, yoksa lombarlarına kadar mutlulukla mı doludur?.. Orasını bilemezdi.
Peki ama tanrı bütün gereksinmelerimizi bildiğine göre, dua etmenin ne yararı dokunabilir.
Zaten güzel günler de geri gelmek üzere.
Mutluluğa alıştın mı, bırakamazsın bir daha.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir