İçeriğe geç

Kadınların Özgürleşmesi Kitap Alıntıları – John Stuart Mill

John Stuart Mill kitaplarından Kadınların Özgürleşmesi kitap alıntıları sizlerle…

Kadınların Özgürleşmesi Kitap Alıntıları

Eğer evlilik sadece yasalara bakarak olması gereken haliyle kalsaydı toplum dünya üzerinde bir cehennem olurdu.
Cehaletin başlıca nedenlerinden biri çok şey bildiğine inanmaktır.
Erkekler kadınların sadece bağlılığını istemez, onların duygularını da isterler.
Doğal olmayanın genellikle sadece alışılmış dışı olması ve alışılmış olan her şeyin doğal görünüyor olması ne kadar da doğrudur.
Günümüzde güç daha nazik bir dile sahiptir. Kimi eziyor ve baskılıyorsa, onların iyiliğini düşünüyormuş gıbi yapar.
Buna göre de, ne zaman bir şey kadınlara yasaklansa, hem bunun onların yetilerinin dışında ol­duğu hem bunu yapmaya çalışırlarsa gerçek mutluluk ve başarı yollarından uzaklaşacaklarını söylemek ve buna inanmak gerekli görülüyor.
Kadınların ev işlerinin dışındaki şeylerde yetersiz ol­dukları fikrinin sadece onları ev işlerine mahkum bı­rakmak amacıyla yaşatıldığına inanıyorum; çünkü he­nüz erkeklerin büyük çoğunluğu bir eşitle yaşama fikri­ne tahammül edemiyorlar.
Güç sevgisi ve özgürlük sevgisi arasında sonsuz
bir zıtlık vardır. Daha az özgürlüğün olduğu yerde güç
tutkusu daha coşkun ve vicdansız olacaktır.
Toplum varlıklı sınıflardaki kadınların bütün
hayatını sürekli bir fedakarlık haline getirir.
Kendi ülkesinin edebiyatında yüksek
bir mevki edinmesi için yeterli gelen yazılar bırakmış en yüce kadın, en cesur işine bu sloganı ekleme ihtiyacı duyumsamıştır: Un homme peut braver l’opinion: une
femme doit s’y soumettre.

Bir erkek açıkça kamuoyuna karşı koyabilir; bir kadınsa ona boyun eğmek zorundadır.

Bir erkeğin kadınların karakterini incelemek için izleyebileceği en iyi yöntem kendi karısıyla ilgilenmesidir: fırsatlar daha çoktur ve karısına karşı tamamıyla sempati besleme ihtimali daha fazladır.
Şu an kadınların doğası olarak isimlendirilen aslında fazlasıyla yapay bir şeydir; bazı yönlerden zorunlu baskının,
diğer yönlerden doğal olmayan tahriklerin sonucu.
En erken yıllarından itibaren bütün kadınlar, karakterlerinin erkeklerinkinden çok farklı olduğu inancıyla yetiştirilir: irade ve kendine hakim olma gücü değil bağlılık ve
diğerlerinin idaresine teslim olmak.
Daha üstün bir kişinin altındakine karşı yükümlülük duymasına dair ilk işaret, üstünün, çıkarları için sözler vermek durumunda bırakıldığı zaman başlamıştır.
Erkeklerin kendini beğenme kadar kolay öğrendiği hiçbir şey yoktur: bütün ayrıca­lıklı insanlar ve sınıflarda bu olmuştur.
İki kişi arasındaki bütün istemli birlikteliklerde bir ki­şinin mutlak sahip olması gerektiği doğru değildir; bu kişinin kim olacağının yasa tarafından kararlaştırılmış olması ise daha yanlıştır.
Okuyan ve daha da fazlası yazan kadınlar, var olan koşullar altında, çelişkili ve huzur bozucu unsurlardır; kadınları bir odalık veya ev kölesinin hünerlerinin ötesini vererek yetiştirmek yanlıştır.
Çoğu zaman evli bir kadın ve erkek arasında, dışarıda olan her şeye dair tam bir duygu ve ilgi birlik­teliği olur; ancak birbirlerinin iç dünyalarına dahil ol­maya dair herhangi bir tanışıklıktan öte bağları yoktur.
Eğer erkekler kadın­ların veya kadınlar erkeklerin olmadığı bir toplumda bulunmuş olsaydı, veya erkeklerle kadınlardan oluşan bir toplumda kadınlar erkeklerin yönetimi altında bu­lunmasaydı, o zaman ikisinin doğasına dair zihinsel ve ahlaki farklılıklar hakkında bir şeyler bilinebilirdi. Şu an kadınların doğası olarak isimlendirilen aslında fazlasıy­la yapay bir şeydir; bazı yönlerden zorunlu baskının, diğer yönlerden doğal olmayan tahriklerin sonucu. Te­reddütsüz olarak söylenebilir ki diğer hiçbir bağımlı sınıfın karakteri sahipleriyle olan ilişkinin doğal orantı­ları bağlamında bu derece tahrif olmamıştır.
Ta­rih, herhangi bir insan sınıfının hayatlarıı mülkleri ve bütün dünyevi mutluluklarının uygulayabildikleri güç ölçüsünde gerçekleşebildiğini göstererek insan doğası­nın acımasızlığını ortaya koyar.
Bir kanı, kuvvetli bir şekilde duygulara dayandığı zaman, kendisine karşı ağır basan bir argümanın karşısında güç yitirmek yerine güç kaza­nır.
Aklın yüceltilmesi yerini içgüdünün yüceltilmesine bıraktı ve böylece kendimizde bulduğumuz ancak mantıksal temellerini bulamadığımız her şeyi içgüdü olarak adlandırmaya başladık. Bu tapınma diğerinden son derece daha aşağılayıcıdır; günümüzdeki bütün yanlış ibadetler arasında bu en kötüsüdür ve diğerlerinin temel dayanağıdır.
Cehaletin başlıca nedenlerinden biri çok şey bildiğine inanmaktır.
İlerlemeyen herhangi bir toplum geriler
Kadınların, erkeklerden daha ahlaklı oldukları söylenir. Bu, kadınları acı bir şekilde gülümseten boş bir iltifattır; zira hayatta iyinin kötüye itaat ettiği, üstelik bunun normal ve doğal kabul edildiği başka hiçbir durum yoktur.
Günümüzde güç daha nazik bir dile sahiptir. Kimi eziyor ve baskılıyorsa onların iyiliğini düşünüyormuş gibi yapar.
Düşüncenin gelişimini ve yaşamla toplumsal düzenlemelere dair ayağı yere basan fikirlerin oluşumunu engelleyen zorluklardan en büyüğü insan karakterini oluşturan etkilerle ilişkili olarak insanlığın ağza alınmaz cahilliği ve dikkatsizliğidir.
Siyasi özgürlük için olan mücadelelerde herkes destekçilerin çoğu zaman rüşvetle satın alındığını veya korkuyla sindirildiğini bilir.
İnsanlığın özgürce davranışları üzerine koy­dukları her kısıtlama insanlığın mutluluğunun kaynağını kuru­tuyor ve türümüzün tamamını, hayatı kişiler için değer­li kılan her konuda daha fakir kılıyor.
Daha az özgürlüğün olduğu yerde güç tutkusu daha coşkun ve vicdansız olacaktır.
İnsanlığın ahlaki yenilenmesi, sadece toplumsal ilişkilerin temeli olan eşit adalet hük­müne bağlandığı ve insanlar en güçlü sempatilerini hak­lar ve yetiştirilme bağlamında eşitlikten yana geliştir­dikleri sürece gerçekten başlayabilir.
Fikirleri ve hedefleri aynı olan, aralarında en iyi haliy­le eşitlik, güçlerin ve yeteneklerin benzeşmesi ve -her birinin diğerine saygı besleme lüksüne sahip olduğu ve dolayısıyla gelişme yolunda yönlendirme ve yönlendi­rilme konusunda dönüşümlü yer edinmenin keyfine varabildikleri- karşılıklı üstünlüğü olan kültür düzeyi yüksek iki kişinin evliliğini tasavvur etmeyi denemeye­ceğim. Buna sahip olanlar için tasavvur etmeye gerek yoktur
Hiçbir şey düşünce ve eğilimlerin birleşimine evlilik hayatının ideali kadar elverişsiz değildir. Birbirinden tamamen farklı insanlar arasındaki özel ilişki gereksiz bir hayaldir. Farklılıklar çekici olabilir ama benzerlik ilişkiyi ko­rur ve bir çift birbirine benzediği oranda bir diğerine mutlu bir hayat sunabilir.
Mo­dern zamanların ahlaki hayatının asıl temelleri adalet ve sağduyu olmalıdır; diğer herkesin haklarına saygı ve kendine özen gösterme yeteneği.
zayıfın üzerinde güçlünün iktidar hakkı toplumun kalbinde olduğu sürece, zayıfın dışarıyla olan ilişkilerini eşitleme çabaları her zaman yokuş yukarı bir mücadele olacaktır.
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
İnsanoğlunun en ciddiyetsiz ve boş veya en cahil ve vurdum­duymazı olsa bile kendine ait bir erdem veya herhangi bir gayreti olmayan bir erkek çocuğunun sırf erkek ola­rak doğduğu için, muhtemelen her gün, gerçek anlamda daha üstün olduğunu duyumsayacağı, insan ırkının yarısının ve onların her birinin üzerinde daha yüce bir hakkı olduğunu düşünmesini düşünün.
İngiltere, toplum­sal disiplinin kendisiyle çatışanları fethetmekte değil ama bastırmada en başarılı olduğu ülkedir. İngilizler diğer insanlardan çok daha fazla oranla kurallara göre yaşarlar, hatta onlara göre duyumsarlar. Başka ülkeler­de, öğretiImiş fikirler ya da toplumun ihtiyaçları en baskın güç olabilirler, yine de kişilerin dürtüleri kendi­lerini gösterebilir ve hatta kurallara direnebilir: kural, doğadan daha kuvvetli olabilir ama doğa hep oradadır.
İngiltere’de ise kural bir dereceye kadar kendini doğa­nın yerine koymuştur. Hayatın büyük kısmı, kuralların kontrolü altındaki eğilimleri takip ederek değil, kuralla­ra uymanın dışında başka eğilimler olmadan geçer.
kadınların uğra­şılarının neredeyse tamamı zihnin üzerinde bir dakika bile durmadan başka konulara geçmesini ve daha de­taylı düşünmenin daha sonraya atılmasını gerektiren küçük ama çok sayıda detayların yönetilmesinden olu­şur bir kadının zihni sadece küçük şeylerle meş­gul olabilse bile asla boş kalmaz; ama bir erkeğinki ise hayatının işi olarak seçtiği bir konuyla uğraşmadığı za­manlarda sıkça boş kalır. Bir kadının olağan hayatının işi küçük detaylardır ve dünya dönmeyi ne kadar bıra­kabilirse o da bunları düşünmeyi o kadar bırakabilir.
Kuvvetli duygular kuvvetli iradenin parçasıdır: ancak o yönde geliştirilme­si gerekir. Öyle olduğunda da, sadece dürtüyle hareket eden değil, kendini de fethetmiş kahramanlar yaratır.
Olası bir eylem durumunda dü­şüncelerine hakim olamayan kişi hiç düşünmese de olur.
Günümüze kadar, özgürce gelişme konusunda o kadar doğadışı şekilde baskılandı­lar ki , gerçek doğaları büyük oranda değişmemiş ve saptırılmamış olamaz; ve kimse de kadınların doğasının kendi yolunu erkeklerinki gibi özgürce seçebildiği ya da toplumun iki cinse de dayattığı şartlar dışında önüne yapay engeller çıkartılmadığı durumlarda iki cinsiyetin de karakterleri ya da kapasiteleri arasında ciddi bir fark olacağını söyleyemez.
Hiç şüphesiz düşünce eşitliğiyle tatmin olmayacak -kendi irade veya istekleri tek geçerli söz oluncaya kadar huzur bulmayacak erkekler olduğu kadar kadınlar da vardır. Bu tür insanlar boşanma yasası için uygun özne­lerdir. Bu kişiler yalnız yaşamaya uygundur
eğer bir şey ka­dınların doğasına aykırıysa, doğalarını esneterek o şeyi yapmalarını sağlayamazsınız.
Düşüncenin gelişimini ve yaşamla toplumsal düzenlemelere dair ayağı yere basan fikirlerin oluşumunu engelleyen zorlukların en büyüğü insan karakterini oluşturan etkilerle ilişkili olarak insanlığın ağza alınmaz cahilliği ve dikkatsizliğidir.
Aptal­lık dünyanın her yerinde yaklaşık olarak aynıdır.

🙂

tarihte de insanlar sadece akıllarında daha önceden var olan şeyle­ri görürler; çok azı tarihten bir şeyler öğrenir.
Düşüncenin gelişimini ve yaşamla toplumsal düzen­lemelere dair ayağı yere basan fikirlerin oluşumunu engelleyen zorluklardan en büyüğü insan karakterini oluşturan etkilerle ilişkili olarak insanlığın ağza alınmaz cahilliği ve dikkatsizliğidir.
Aynı zamanda kocanın iktidarını korurken, kadının bütün suistimallere karşı korunması mümkün değildir hiçbir ör­nekte, hasar gördüğü hukuki olarak kanıtlanmış bir kişi, ona bu hasarı veren kişinin fiziksel gücü altına konmaz.
Kadınların bağımsız­lığı diğer antik medeniyetler arasında en az Yunanlılara doğa dışı görünüyordu; çünkü önlerinde (tarihsel oldu­ğuna inandıkları) efsanevi Amazonlar ve kısmen Sparta kadınlarının örneği vardı. Sparta kadınları diğer Yunan devletlerindeki örneklerden daha az bağımlı olmasalar da aslında daha özgürdüler; zira doğal olarak yetersiz olmadıklarına dair yeterli kanıt sunacak şekilde erkek­lerle aynı şekilde vücut egzersizleri yapmak üzere yetiş­tiriliyorlardı. Sparta deneyiminin, Platon’u, iki cinsiyet arasındaki toplumsal ve siyasi eşitlik konusunda etki­lemiş olması muhtemeldir.
Doğal olmayanın genellikle sadece alışılmış dışı olması ve alışılmış olan her şeyin doğal görünüyor olması ne kadar da doğrudur.
İnsanların köleleri karşısında ahlaki yükümlülükleri olduğunu ilk öğreten­ler sanırım Stoacılardı.
Herhangi bir izlenim yaratmadan önce, sadece sorunun diğer tarafındakiler tarafından ortaya koyulan her şeyi cevaplandırmam değil, aynı zamanda onlar tarafından söylenebilecek her şeyi tahayyül etmem bunların nedenlerini bulmak ve yanıtlamak için, bütün argümanlarını reddederek olumlamanın ötesinde olumsuz bir yargıyı ispatlamak için alt edilemeyecek olumlu argümanlara başvurmam gerekir.
Bir kişi cinayetle suçlanıyorsa, o kişinin kendi suçsuzluğunu kanıtlaması değil, onu suçlayanların suçun o kişi tarafından işlendiğine dair kanıt vermesi beklenir.
Buna göre iki cinsiyet arasındaki mevcut toplumsal ilişkileri düzenleyen ilke – yani bir cinsiyetin diğerine hukuki itaati – yanlıştır ve günümüzde beşeri gelişimin önündeki başlıca engellerden biridir; ve bu durum, ne bir tarafın güç ve ayrıcalıklı konumuna ne de diğer tarafın maluliyetine yol açacak şekilde, mükemmel eşitlik ilkesi ile değiştirilmelidir.
Aklın yüceltilmesi yerini içgüdünün yüceltilmesine bıraktı; ve böylece kendimizde bulduğumuz ancak mantıksal temellerini bulamadığımız her şeyi içgüdü olarak adlandırmaya başladık.
İnsanların mutluluğunda hayati derecede önemli bir şey varsa o da rutin işlerinden zevk almalarıdır. Keyifli bir hayatın bu olmazsa olmaz niteliği, insanlığın büyük bir bölümüne ya çok kısıtlı bir şekilde sunulmakta ya da onlardan tamamen esirgenmektedir; ve bu niteliğimin yokluğu da birçok hayatı başarısızlığa mahkum etmektedir.
Bir kadının olağan hayatının işi küçük detaylardır ve dünya dönmeyi ne kadar bırakabilirse o da bunları düşünmeyi o kadar bırakabilir.
Her boş görev için, her zaman elimizin altında bu görev için uygun bir erkek bulabileceğimizden bu kadar emin miyiz ki, insanlığın yarısının yeteneklerine, onları kullanmayı hiç düşünmeden engel koyarak hiçbir şey kaybetmeyeceğimizi düşünüyoruz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir