İçeriğe geç

Water Kitap Alıntıları – Buket Uzuner

Buket Uzuner kitaplarından Water kitap alıntıları sizlerle…

Water Kitap Alıntıları

Pek çok güzel, lezzetli, sevecen gelenekleri olan kültürümüzün en zayıf tarafı “çok büyük ve derin bir erkek sorunu” olduğunu görmezden gelmesidir.
İnsanın mutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir.
Yaşam, demişti biri, düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir tragedyadır.
Biz modern insanların karnı tok olsa da gözü hep aç! Bu yüzden ihtiyacımız olmayan her şeyi midemize ve cebimize dolduruyoruz.
‘Saf’ın, anadillerinde yüzyıllarca ‘katıksız ‘ anlamına geldiğini unutup şimdi onu yalnızca ‘salak’ anlamında kullanan milletlerin mutluluğu, saflığını tamamen yitirmişti..
Her şey kendi zıddını içinde taşıyordu, her şey, hepimiz!
Aşk, insana kalbinin yerini öğretiyor..
Nasıl bir şeymişki, bu aşk, insan sevdiğinden ayrılınca hayatı yedeğe alıyor, yaşıyormuş gibi yapıyor ve her şeyi kafasına yazıyor
Gerçekten anlamıyorum ya! Bir politik ideoloji veya dini inanç yolunda, hem de insanlığa hizmet adına körü körüne ve hiç sorgulamadan kurallara uymak için zalime dönüşen zihniyeti, gayret etsem bile anlayamıyorum
Bir şeye karar verene kadar bütün yanlışlardan geçip ayakta kalabilmek işin en zor yanıdır.
Dünya, aradığını çok isteyenin bulmak, az isteyenin şikayet etmek, hiç istemeyeninse seyretmek için zaman harcadığı bir gezegen değil mi?
Dünyanın merkezi tabiattır ve o da kadındır!
Korkaklıklarımıza farklı bahaneler bularak başkalarını suçlamak bizi bir süre rahatlatır.
Uyum ile uyumsuzluk, gezegenimizin üzerinde durduğu tahterevallinin iki ucundaki ağırlığın adıdır. Yoksa, hayvanın uyumsuzuna ‘vahşi’ , bitkininkine ‘yabani’ , ırkların uyumsuzuna ‘barbar’ , insanın uyumsuzuna -eğer zeki bir erkekse- ‘dâhi’ , sıradansa ‘bela’ ya da ‘ıssız adam, kadının uyumsuzunaysa zaten zeki ve cesur olacağı için toptan ‘cadı’ dendiğini hepimiz biliriz.
Kalplerini gülümseme maskesi arkasına saklayarak daha fazla kırılmaktan korumaya çalışanlar, bir gün sahiden gülümseyemediklerini fark ederler.
Kitap ve hayvan sevmeyen insana güvenmem!
Dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir yüzyılında yirmi beş yıl kadar yaşamış biri, cehennemin bu dünyada olduğunu artık öğrenmiş, insanlık tarihi boyunca insanın en büyük düşmanının yalnızca insan olduğun da çoktan fark etmiş olmalıdır.
İnsanların birbirlerini kolayca ve çabucak yargıladığı, kimsenin kimseye ayıracak vaktinin olmadığı, gözlerin sadece bayram etmek için baktığı, dünyanın bir körler ülkesi ne dönüştüğü, acının ve sevginin pazarlandığı zamanlarda yaşadığını fark etmek, hangi yaşta olursa olsun, yaşlanmaya başlamaktır.
bazılarımızın kalbine meseleleri çözmek arzusu karşı konulamaz bir ışık gibi doğar.
Ama birtek dâhiler kendi dehâlarının farkına varmazlar
Babasız büyümek de bir çeşit şiddetir
Yaz, sevmeyenler için her yıl geçmesi beklenen bir hastalık gibidir.
Yaşam, demişti biri, düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir tragedyadır.
Türklerin kadim Kaman geleneğinde Gökler Hanı Bayülgen, Tabiat İlahesi Umay Ana ve Tengri Kayra Han hep mavi renkle temsil edilir, enerjileri de aktır. Oysa kötülük Erlik Han’dan, yeraltındaki Aşağı dünyadan, gizli saklıdan, kapalı ve karanlıktan
gelir. bu yüzden enerjisi karadır.
bir söz, bin hareketten üstündür. Söz kılıçtan keskindir. Bir fikir, bin kişiden güçlüdür. Bu yüzden diktatörler düşünen ve fikir üreten insanları daima zindana atar ve yok etmeye çalışır.
Çarşının bitiminde iki nazar boncuğu gibi karşılıklıdikilen 230 yıllık tarihi Hacı Bekir lokumcusu ile Cumhuriyetle yaşıt, edebiyatçıların pastanesi Baylan’ın vitrinlerine severek ayrılınmış, eski bir sevgiliye bakar gibi özlemle baktı.
Her şey yolunda gitse. Hayat, romanlardaki gibi gelişse ne güzel olurdu.
Herkes tek yaratılmıştı. herkes farklıydı ama kimse kimseden üstün değildi. Bir ağaç, bir tavşan, bir kuş, bir elma, bir damla su, bir avuç toprak, bir nefes, hava ve her canlı farklı ama eşit derecede önemliydi.
Haydi Defneciğim, bırak yine hayaller kurmayı da önündeki çarpım tablosunu ezberle kızım!
Ama ben galiba bir denizkızına dönüşmeyi daha çok isterdim öğretmenim. Düşünsenize kocaman bir balık olup denizlerde doya doya yüzmek ne güzel olurdu. Hem yarı insan, yarı hayvan olmak çok heyecanlı olmalı. Ya da kocaman bir kuş olup uçmak, at olup koşmak. Tabii her sabah okula gelmek yerine kedi olup uyumak.. Düşünsenize öğretmenim, biz hepimiz kedi olsak, sabah ders boş kalır, siz de evinizde kalırdınız. Bunu siz de istemez miydiniz öğretmenim? 🙂
Bazen bir kuş sesi bile hayatın yaşamaya değer, alınan her nefesin ümit dolu olduğunu hatırlatmaya yeter.
kadim geleneğimiz Şamanlık da burada yeniden ortaya çıkıyor ve bize soruyor: “Tabiattaki bütün canlara eşitlikle saygı duyan, tokgözlü, vakur ve cesur insanlardan, bugün Anadolu’nun yaşayan bütün halklarına karışan şimdiki ‘Türk’iyeliler nasıl oldu da zekâyı kurnazlıkla, vicdanı cüzdanla, gururu açgözlülükle karıştıran insanlara dönüştüler? Nasıl oldu da alelade kanunlarla orman sınırları dışına çıkarılan 2B ormanlık arazileri talana açılıp, halka refah vaat etmeyeceği belli varsıllar için satışa sunulabildi? Neden harıl harıl, toprak altıyla üstünde binlerce canlıya birbirine gıda zinciriyle bağlı hayatlar sunarak biz insanlara hizmet eden derelerin yerine, su enerjisi santralleri, HES’ler kuracak yasalar çıkartılıyor. Kuraklık ve sellere neden olan bu doğa talanının aslında kendi belamızı bulmamız olduğunu çocuklar bile anlamadı mı? Halkı mutlu etmesi gereken, bir anlamı da MUTLULUK olan DEVLET neden halkına rağmen tabiat anasını boğuyor, kafasını kesiyor?
Suyunn makamı neşe veren Rast’tır,
rahatlatan Hüseyni’dir,
sevindiren Uşşak ve
tevazuya çağıran Hicaz’dır..
Her insan bir su zerresidir.
Ziyan ettiğin her su damlası hayatından kaybolur.!
Bütün sevdiklerimin su olduğunu anlamıştım.
Ben böylece suyu sevdim, suyu saydım,
suyu korudum, ziyan etmedim.
suyu anlamak,
daha sonra başka bir çok şeyi anlamama sebep oldu..
Böylece daha önce anlamadıklarımı da anlamaya başladım..
İnsanın mutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir!
Yunuslar, duyguları çok gelişmiş memelilerdir. Kalpleri kolay kırılır ve belki de bunu saklamak için ağızları gülüyormuş gibi yaratılmıştır.
İnsan en çok kendisinden soğuduğunda yalnız kalıyordu.
İnsan nelere alışmıyordu ki zaten? Bir zamanların en korkunç olasılıkları bir gün hayatın bir parçası olabiliyorsa
Ancak daha önce incinmiş olanlar, hüzünlü bir gülüşün arkasına saklanarak güvende olmayı unutma acısına tercih ederler çoğunlukla
İnsanların birbirlerini kolayca ve çabucak yargıladığı, kimsenin kimseye ayıracak vaktinin olmadığı, gözlerin sadece bayram etmek için baktığı dünyanın bir ‘körler ülkesi’ne dönüştüğünü, acının ve sevginin pazarlandığı zamanlarda yaşadığını farketmek, hangi yaşta olursa olsun, yaşlanmaya başlamaktır.
Kendilerine öğretilen toplumsal cinsiyet rollerinin dışındaki örneklerle karşılaşmak, özelikle kendi cinsiyet ve iktidarlarından rol çalındığını düşünen insanlar için kaygı vericidir.
İnsanın mutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir!
Yaşam, demişti biri, düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir tragedyadır.
Gurur kontrol edilmezse insanın en büyük günahı kibre döner
Herşeyin üstüne gelip seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme!
Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir..
Aşk, insana kalbinin yerini öğretiyor..
İnsanın insana ettiği zulüm hiç bitmeyecek miydi? ‘Alemin en akıllı canlısı’ diye övündükleri insana, hayal etmek hala yasak mıydı?
Son ağaç öldüğünde, son ırmak zehirlendiğinde ve son balık tutulduğunda parayı yiyemeyeceğimizi anlayacağız.
“ Çıkarsız paylaşılan saf mutluluk o kadar eşsiz ve nadir bir güzelliktir ki,onun bu yüzden dünyada daima en çok kıskanılan ve satın alınamayacak tek mutluluk olduğu söylenir ”
“ İnsanın mutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir ”
“Kalplerini gülümseme maskesi arkasına saklayarak daha fazla kırılmaktan korumaya çalışanlar,bir gün artık sahiden gülümseyemediklerini fark ederler.Çünkü artık gülüşün gerçek dürtüsünü ve rengini unutmuş,böylece yitirmişlerdir.Unuttuklarımızı yitiririz!Ancak daha önce incinmiş olanlar ,hüzünlü bir gülüşün arkasına saklanarak güvende olmayı unutma acısına tercih ederler çoğunlukla ”
“İnsanların birbirini kolayca ve çabucak yargıladığı,kimsenin kimseye ayıracak vaktinin olmadığı ,gözlerin sadece bayram etmek için baktığı,dünyanın bir ‘körler ülkesi’ne dönüştüğü,acının ve sevginin pazarlandığı zamanlarda yaşadığını fark etmek ,hangi yaşta olursa olsun,yaşlanmaya başlamaktır ”
“Gerçek, çoğu zaman insanı delirtecek kadar yıpratıcı ve serttir.”
insanın mutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir!
“Baskıya karşı direnmek, insanın kendi istediği yolda hayatını kurmak için mücadele etmektir, kurmamak için değil.”
Gerçekliğin kutsallaşma süreci hep aynıdır. Sadece kutsallaşmanın insan bilincinde aldığı biçim değişir.
‘Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! Çünkü orası, gidişatın değişeceği yerdir.’ Mevlana
Biz modern insanların karnı tok olsa da gözü hep aç! Bu yüzden ihtiyacımız olmayan her şeyi midemize ve cebimize dolduruyoruz. Midemiz ve cebimiz şiştikçe vicdanımız ve dünyamız fakirleşiyor.
Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.
-Mevlânâ
Bu dünyada sadece zalimler ve korkaklar kazanmaz,
Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.
Yaşamak, tabiatın efendisi değil onun parçası olduğunu hissetmektir, çünkü ona döneceğiz
Aşk, insana kalbinin yerini öğretiyor
Yaşam demişti biri, düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir tragedyadır. Bana ikisi birdenmiş gibi geliyordu,
Hayatta tek bir mucize vardır, o da çok genç yaşta iyi bir öğretmene rastlamaktır diyen o yazar doğru söylemiştir.
Ancak kendi kusurları için hala anne ve babasını suçlayarak kendilerini temize çeken yetişkinler, bana hiç inandırıcı gelmiyor.
Pek çok güzel, lezzetli, sevecen gelenekleri olan kültürümüzün en zayıf tarafı, ‘çok büyük ve derin bir erkek’ sorunu olduğunu görmezden gelmesidir. Bu yüzden bizim kültürümüzde, sadece ‘kadın olmak’ çok zor ve karmaşık bir işe dönüştürülmüştür. Ancak Türkiye’de kadın olmaktan daha zor bir şey daha vardır, o da genç ve yalnız bir kadın olmaktır. Tabii genç ve yalnız bir kadının etnik kökeni ve dini inancı veya inançsızlığı da durumunu daha da zorlaştıran etkenlerdir.
Son ağaç öldüğünde, son ırmak zehirlendiğinde ve son balık tutulduğunda parayı yiyemeyeceğimizi anlayacağız.
İçini çekerek Atatürk portresine baktı. Bunaldığında hep böyle yapar, onun içinde bulunduğu zor koşullara rağmen sonuna kadar dimdik mücadele ettiğini ve kazandığını anımsayınca ferahlar, enerji toplardı.
Sıcak, bütün diktatörlerden daha zalimdir.
Her din, her töre, herkes hep insan sevgisi diye başlıyor da Herkes kendisinin inancının, töresinin en üstün ve en iyisi olduğuna ölümüne iddialı! Nasıl bir sevgidir ki bu böyle, en üstün olmak uğruna kendi çocuklarını yok eder!
göz insanın özüdür.
Bir kere size göre neyin doğru olduğuna karar verdiğinizde sizi üzemezler! Bir şeye karar verene kadar bütün yanlışlardan geçip ayakta kalabilmek en zor yanıdır.
Binlerce sene yaşasan bile, sonunda nihayet öleceksin / Dünyayı ne kadar toplasan da bir gün çekip gideceksin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir