İçeriğe geç

Psikosoybilim Kitap Alıntıları – Anne Ancelin Schützenberger

Anne Ancelin Schützenberger kitaplarından Psikosoybilim kitap alıntıları sizlerle…

Psikosoybilim Kitap Alıntıları

Kelimeler bir kez kullanıma sunulduktan sonra kendilerine has bir yaşamları oluyor ve sizin kontrolünüzden çıkıyorlar.
Kültür, her şeyi unuttuğumuzda geriye kalandır. Emile Henriot
Her ailenin gömme dolabında bilinmese ve dikkatle saklanmış olsa bile bir kadavra vardır.
Her durgun görünen durum aslında mevcut kuvvetlerin sonucundan başka bir şey değildir.
Raslantı araştırmacıların araştırmayı bıraktığı noktadır.
Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşenmiş olduğunu unutmayalım
“Sıklıkla ve ağız dolusu gülmek; akıllı insanların saygısını, çocukların sevgisini kazanmak; iyi niyetli eleştirilerden yaralanmak ve dost saydıklarının ihanetlerine tahammül etmek; güzelliği takdir etmek; başkalarında, sahip oldukları en iyi yönleri görmek; ardında sağlıklı bir çocuk, bir bahçe veya ilerleyen bir proje gibi güzel şeyler bırakmak; bu dünyadan geçtiğin için hiç değilse bir varlığın daha kolay soluk alıp verdiğini bilmek; işte benim hayatın hakkını vermek dediğim şey budur.”

Ralph Waldo Emerson

“Aile geçmişimde ne olmuş olursa olsun, atalarım be yapmış, neye maruz kalmış olursa olsunlar, benim iyiliğim için veya utandıklarından benden ne saklamış olurlarsa olsunlar, aile benim ailemdir; onu kabul ediyorum çünkü geçmiş değiştiremem.”
“Zira her değişim, iyi veya kötü olsun, alışkanlıkları sorgular. İnsanlar gerçekten değişmek yerine genellikle şikayet etmeyi tercih ederler. Burada kendini dayatan değişime olan dirençtir.
“Birçoğumuz ‘tesadüfen’ herhangi birini düşünmüşüzdür ve o kişinin hemen o sırada telefonla aradığına şahit olmuşuzdur veya geceleyin sıçrayarak uyanıp belirli bir yakınımızı düşünmüşüzdür ve sonra o kişinin öldüğünü ya da ağır bir kaza geçirdiğini öğrenmişizdir.”
‘Asla “Ben oldum” demek mümkün değil.’
Değişmek zordur ama değişimi frenleyenler analiz edilir ve bunlardan kurtulmak için arzulu olunursa kolaydır da. Genellikle az bir çaba yeterli olur.
Bizi bataklığa sokan ve olduğumuz yere yapıştıran şey bizi alıkoyar. Çamura saplandığımızda ve yapışıp kaldığımızda bazen botlarımızı orada bırakmamız gerekir, ya da yaşamımızı.
Yapılacak bir işi tamamlamak önemlidir çünkü organizmanın her gestalt i, her başlamış ve yarım kalmış işi tamamlama eğilimindedir. Bu Ziegarnik etkisidir.
Kelimelerle ifade edilmeyenler, sonunda sıkıntılarla ortaya çıkarlar ve dile gelirler.
Psikosoybilim, bir teknik ve bir bilim; ruhsal mirasımızı anlamamızı, onu en iyi şekilde kullanmamızı ve eğer gerekirse, dönüştürmemizi sağlayan bir yöntemdir.
Aile geçmişimde ne olmuş olursa olsun, ataların ne yapmış, neye maruz kalmış olurlarsa olsun, benim iyiliğim için veya utandıklarından benden saklamış olurlarsa olsunlar, aile benim ailemdır; onu kabul ediyorum çünkü geçmişi değiştiremem.
Aşağılanan ve hayvan muamelesi yapılan, kötü ve zalimce davranılan çocuk genellikle duygusal yaşamında, mesleki yaşamında ve sınavlarında başarısızlığa uğrar daha sonra sıra kendine geldiğinde ailesinde veya meslek hayatında kendisine bağımlı olanları aşağılaması ve kötü muamele etmesi görülür.
Yetiştirilme biçimimiz her birimizin üzerinde iz bırakır ve genellikle hiç hissedilmeden sonraki kuşaklara aktarılır. Hayatımızın hemen başlarında iyi veya kötü muamele görmüş olmamız sonraki hayatımızda ve eylemlerimizde neredeyse silinmez bir damga vurur.
Evet, çocuklar her şeye gülebilirler, her şeyle oynayabilirler ve hatta savaş ve dramların içinde mutlu olabilirler, dolayısıyla mutlu hatıraları sahip olabilirler.
20. yüzyılın sonunda ve şimdi de 21. yüzyılda da, dünyanın dört bir tarafında kamplara kapatılmış sayısız mülteciye insana yarışır bir çare sunmak besbelli ki başarılamıyor. Aynı şekilde, yetişkinleri de çocukları da köleliğe son vermekten uzağız
Ortaçağ’da, nüfusun yarısı evsiz barksız avarelerden oluşuyordu.
Zira yaptığımız kötülük nasıl ki bir bumerang gibi bize geri dönebiliyorsa aynısı yapılan iyilik için de geçerlidir.
Bazı şeyler sadece tesadüf eseri vuku bulur ve ne bir anlamlari vardır ne de çözülmesi gereken bir şifreleri.
Nasıl ki umut yaşatır, eksikliği de öldürür.
Tanınmak, bir kimliğe, konuma, hatta bir mesleğe sahip olmak tüm toplumlarda önemlidir. Ama herkes için işler her zaman yolunda gitmez
Hayat bize, öngöremediğimiz sınavlar hazırlar ve bazı insanlar diğerlerine göre daha dirençli görünür. Üç temel özelliği sahip olan sağlam bir kişilikleri vardır: sorunların aşılmak için olduğunu düşünürler ve bu onlara her an kararlı olma ve pozitif bir tutum sağlar; hayatlarının kontrolünü ellerinde tutarlar ve bu da onlara risk alma cesareti verir; herhangi bir duruma maruz kalmak yerine aktif olarak katılıp çare bulmaya çabalarlar.
Kendini serbestçe ifade edebilmek için kendini hem özgür hem cesaretlendirilmiş hissetmek, yargılanmamak ve desteklenmek gerekir, tamamen güvenli olduğumuzu hissettiğimiz bir yerde ve hayatımızın bunu yapmaya hazır olduğumuz bir anında olmamız gerekir.
Van Gogh hiçbir zaman hak ettiği yeri bulamadı, hayattayken tek bir tablosunu bile satamadı, depresyondan hiç çıkamadı ve intihar ederek öldü.
Çocuk gelişmemiş olarak doğar. Korunmak ve beslenmek için; konuşmayı, yürümeyi, kendini ifade etmeyi, kendine güvenmeyi ve sosyalleşmeyi öğrenmek için ebeveynlerine veya onların görevini yerine getiren kişilere ihtiyaç duyar.
zira sizi inşa eden ve tanımlayan, çocukluğunuzda ve ergenliğinizde öğrenmiş olduklarınızdır.
Kişisel, ailevi, kuşaklaraşırı veya hatta kültürel-ulusal bir tutulmamış yas nedeniyle pek çoğumuz ıstırap duyar. Bana göre, yas çalışması uzun seneler gerektirir; iki veya üç sene sonra hala tutulmamış yas, tamamına erdirilmemiş bir görev olarak kalır ve bizi için için yer, çünkü tamamlanmaya ve bitirilmeye ihtiyacı vardır.
Nasıl ki bir sonatta aynı melodik tema birçok defa farklı düzeylerde ve tonlarda çalınıyor, çalışılıyor ve ifade ediliyorsa, benzer şekilde psikoterapide ve psikanalizde de problemlerin ve semptomların çalışılması ve sürekli tekrar edilmesi şarttır.
Hem genetik, hem sosyokültürel, hem de genetik bir mirası devraldığımızı ve bunları az çok bilincimize az çok da vicdanımıza dayanarak aktardığımızı biliyoruz. Bu da bizi hayvandan fazla bir şey yapar; kuşaklar boyunca insanın geliştirdiği düşünme ve düşündüğünü aktarma yetisidir bu.
bir tane ailemiz vardır ve başka da yoktur. Onu tanımakta yarar vardır çünkü ancak böylece, inişleri ve çıkışlarıyla aile geçmişin ıstıraplarının veya korkularının üstesinden gelinebilir. Her ailenin gömme dolabında bilinmese ve dikkatle saklanmış olsa bile bir kadavra vardır
Düşünceleriniz o kadar bağırıyor ki dediklerinizi duymuyorum.
Hayat ana rahmine düşmeyle başlar.
Bilinçdışı tanımı gereği bilincin dışındadır yani bilinç olmayandır.
Özgür olmak, kendinden bahsederken özgür hissetmek, alene sorular sormak, acı verici ve yasak konuların üzerine gitmek kolay değildir. Reddedişler, tabu konular vardır.
Bizi bataklığa sokan ve olduğumuz yere yapıştıran şey bizi alıkoyar. Çamura saplandığımızda ve yapışıp kaldığımızda bazen botlarımızı orada bırakmamız gerekir
Bir değişim yakalamak için aslında çok az şey yeterlidir.
aile alıkoymaya çalışsa bile değişmek, iyileşmek o kadar da zor değildir.
Zira, her değişim, iyi veya kötü olsun, alışkanlıkları sorgular. İnsanlar gerçekten değişmek yerine genellikle şikayet etmeyi tercih ederler. Burada kendini dayatan değişime olan dirençtir.
Aynı nehrin suyunda iki kere yıkanılmayacağını biliyoruz zira nehir aynı olsa bile su aynı değildir.
Harita arazinin kendisi değildir.
Bütün, parçaların toplamından başka bir şey değildir.
Değişim insanlara, ailelere ve topluma genellikle zor gelir.
Şoklar, ıstıraplar, acılar, dramlar, üstesinden gelinmemiş travmalar, tutulmamış yaslar, feci ölümler, söylenmesi güç olanlar, tamamına erdirilmemiş olarak kalan, kimi zaman yüzlerce yıldır devam eden ve geçmiş kuşaklar tarafından yoluna sokulmamış kişisel veya ailevi sırlar sonraki kuşaklara aktarılabilir ve onların çeşitli, farklı düzeylerde, derinden ve bazen de trajik şekilde biçimlendirebilir.
.ne yaparsak yapalım her zaman suçluluktan kurtulamayız. Örneğin, kara yolları kuralları Fransa’da açıktır: Yolda gördüğünüz bir yaralanın önünden durmadan geçerseniz, tehlikedeki bir kişiye yardım etmemekten saçlı olabilirsiniz. Bununla birlikte, eğer söz konusu kişi bir omurga travması geçiriyorsa ve ona yardım edeyim derken yanlış bir şekilde hareket ettirirseniz ve sonunda sakat kalmasına, hatta ölmesine sebebiyet verirseniz, aynı şekilde yine suçlu olursunuz.
Bir birey sadece kendi eylemlerinin ve hatalarının bedelini ödemelidir.
Çocuklar babalarının günahları nedeniyle cezalandırılır.
Marc Frechet’ye göre, gerçek özerklik kendi hayatımızı kazandığımızda ve ekonomik anlamda ailemize bağlılığımız sona erdiğinde yani gerçek ekonomik özerkliğe ulaşıldığında başlar ve bu da başka bir gelişim aşamasına geçişi ve yeni bir hayatı temsil eder.
Ekonomik özerkliğe geçiş gerçek bir yetişkin birey haline gelebilmek için temel öneme sahiptir
*İyi yalanmamış ayı sendromu; Memeli hayvanlar yeni doğan yavrularını yalarlar ve böylece onları kendilerinin olarak işaretlerler. Bu normal süreç bazen sekteye uğrar ve yavru ölür veya hayatta kalır fakat bu seferde sosyal ve duygusal ilişkilerinde kendinden kaynaklanan ciddi sorunlar yaşar. İnsan söz konusu olduğunda da halk dilinde, hayatta beceriksiz ve sakar olanlara ‘iyi yalanmamış ayı’ denir.
Hepimiz bizi annemize bağlayan bir göbek bağıyla dünyaya geldik ve doğmamızla birlikte bu bağ kesildi. Bu göbek bağı hem fiziksel, hem psikosomatik hem de psikolojiktir
Psikosoybilim, unutmayalım ki, ilk olarak geçmişle yüzleşmektir. fakat aynı zamanda kendi balını yapabilmek için aile bahçesinden çiçek özü toplamaktır
Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşenmiş olduğunu unutmayalım
Başkalarına yardım etmeye soyunan kişilerin ilk önce kendi kapılarının önünü süpürmüş olmalarını ve gerekli niteliklere sahip olmalarını beklemenin normal olduğunu düşünüyorum.
Yaşın kaç olursa olsun, eğitime tekrar başlamak ve sürekli çalışmaya devam etmek için gerçekten cesaret, kararlılık ve alçakgönüllük kadar destekleyici bir çevrede gerekli.
Anneler ve babalar çok yeşil üzüm yediler, çocuklarının kamaşan dişleri oldu.
Her tekrarlananın her zaman bir anlamı yoktur ve kırlangıçlar baharda tekrar geliyorlarsa baharı geri getiren onlar değildir.
Freud 1909 yılında bireysel bilinçaltı alanını; Jung 1953 yılında kolektif bilinçaltı alanını; Moreno ise ortak bilinç-bilinçaltı alanını açtı. Moreno’nun ortak bilinçaltı kavramı Jung’un kolektif bilinçaltı kavramıyla aynı değildir. Moreno’da aile veya ekip içi bağlar sorunsallaştırılır yani toplumun tümüne genişletilmiş bağlar değildir.
Biz, “kelimelerle ifade edilmeyenler, sonunda sıkıntılarla ortaya çıkarlar ve dile gelirler”diyoruz.
Bugün bile etnik, ekonomik veya politik geçmişimizi bulanıklaştırıyoruz. 21.yüzyılda bile, “politik doğru” sık sık kamp değiştiriyor, olayların ve politikanın estiği yöne göre, kahramanlar ve hainler çok hızlı yer değiştirebiliyor.
Yaşın kaç olursa olsun, eğitime tekrar başlamak ve sürekli çalışmaya devam etmek için gerçekten cesaret, kararlılık ve alçak gönüllülük kadar “destekleyici” bir çevrede gerekli. Peki herkesi bununla yükümlü tutmak makul müdür?
Başkalarına yardım etmeye soyunan kişilerin ilk önce “kendi kapılarının önünü süpürmüş olmalarını” ve gerekli niteliklere sahip olmalarını beklemenin normal olduğunu düşünüyorum. Tek başına iyi niyet yeterli değildir ve hatta iyi niyet kötü neticeler de doğurabilir.
Hayata güveni olanlar, ihtiyaç duyduklarını bulur.
Freud bize insanın varlığının bir buzdağı gibi olduğunu öğretir: Suyun altındaki görünmeyen kısım hayatın iradesini elinde tutar ve olup bitenleri açıklayabilecek odur.
Hayatımızın hemen başlarında iyi veya kötü muamele görmüş olmamız sonraki hayatımıza ve eylemlerimize neredeyse silinmez bir damga vurur.
Kaderin kendine has bir mizah anlayışı vardır.
Hayat bize, öngöremediğimiz sınavlar hazırlar ve bazı insanlar diğerlerine göre daha dirençli görünür.
Van Gogh hiçbir zaman hak ettiği yeri bulamadı, depresyondan hiç çıkamadı ve intihar ederek öldü.
Kişinin toplumsal sınıfına ve ait olduğu çevreye “ihanet etmesi” hiçbir zaman kolay değildir: avamdan biriyle evlenmek, zengin bir ailede gedik açmak veya tersine bir işçinin oğlu veya kızı iken doktor olmak. Beş kuşaktır fırıncılık, noterlik veya memurluk yapan bir aileye ihanet etmek zordur.
Birinci Dünya Savaşı sırasında gazlanan askerlerin soyundan gelen başkalarında ise astım problemleri olabiliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir