Murathan Mungan kitaplarından Şairin Romanı kitap alıntıları sizlerle…
Şairin Romanı Kitap Alıntıları
İnsan kendine katlanmayı sessizlikte öğrenirdi. Aynı zamanda sessizlik kıymeti bilip sevenler, yalnızlığı taşımasını da bilirlerdi.
hiçbir şey yarım kalmaz. bir gün bir tamamlayan çıkar mutlaka.
Ayrılık başlangıçta zor gelir onlara, üzülürler, dem çekerler ama sonra varlıkları acı bir özgürlük kazanır.
Suyun konduğu kabın şeklini alması gibi bazı ruhlar da içine kondukları bedenin özelliklerini alırlar. Bazı insanların çirkinliğinde aynı zamanda onların ruhlarını görebilmemiz bundandır.
İnsan ne yaşarsa yaşasın, sonunda her şey bir günbatımına bakıyor, değil mi?
Savaş, bizi kim olduğumuzu bilmediğimiz insanlar haline getirir.
Hiç iyileşmeyecek yaralar için yapılacak bir şey yoktur, onların ıstıraplarını hafifletebiliriz yalnızca.
hiçbir şey yarım kalmaz. bir gün bir tamamlayan çıkar mutlaka.
Uzak dediğin önce içinde birikir insanın, sonrası yalnızca yoldur.
Ne de olsa ayrıntıların tadıyla yaşadı bütün bir hayatı.
Yağdığı yere aldırmayan yağmur taneleri gibiydi, ondan yararlanması gereken ötekilerdi sanki.
Hafızamız, bütün yaşadıklarımız değil, yalnızca unutamadığımız anlardır.”
.
O gece de öyle olmuştu. Ruhu masmavi bir denize gömülmüş ve oradan ışıklı bir rüyayla çıkmıştı.
Ama sen hiç deniz görmedin ki! dediler.
Bunu söyleyenler, aklı toy kalmış kişilerdi. Rüyaları, gördüklerimiz sananlardı.
O gece de öyle olmuştu. Ruhu masmavi bir denize gömülmüş ve oradan ışıklı bir rüyayla çıkmıştı.
Ama sen hiç deniz görmedin ki! dediler.
Bunu söyleyenler, aklı toy kalmış kişilerdi. Rüyaları, gördüklerimiz sananlardı.
Öyle ya da böyle, hepimiz şu yerküreye atılmış varlıklarız, diyordu. Ölerek birbirimize dönüşüyoruz, hepsi bu.
Kimse bilmiyordu ama bu, onun son şiiriydi.
Herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını çalarlar. Yeryüzünün saklı zamanlarını, uykulu zamanlarını kullanırlar. Herkesin ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar, güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır; her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin ve hayatın görünüşü çiğdir. Nesneler de gizlenir, esinler de Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. Oysa, yerkürenin uykulu olduğu saatlerde doğa da, nesneler de kendilerini daha çabuk ele verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan yeryüzüyle söyleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü anıları en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır.
İyi şiir doğa gibidir, derdi ilk ustası, en çok kullanılan kelimelerle bile şaşırtmayı başarır.
Denizde kendini yaşsız hisseder insan; zamansız.
O, her zaman yalnızlığını her şeyin üstünde tutmayı bildi; yalnızlığın öğrettiklerinin insanların öğrettiklerinden fazla olduğuna inandı.
Her çeşit özgürlüğün sahibi için ağrılı bir baş dönmesi zamanı vardır
Bir insan kalabalıklar arasında kendini saklamak istediğinde görünürlüğün derinlerinde kaybolarak da yapabilir bunu
İnsan yalnızca giderken değil dönerken de kaçabilirdi
İnsanın kaderi, karakteridir.
Haklılığın suskunluğu ise diğer suskunluklara benzemez.
Kim olursanız, ne olursanız olun ama kendinize bir kapınız olsun çocuklar. Az olun, ama hakiki olun! Bir gün kendi kapınızı çalacak yüzünüz olsun.
Oysa hayatın gerçeği diye bir şey yoktur. Anlar vardır yalnızca. Hiçbir sürekliliği olmayan anlar.”
”Bazı insanlar meşe ağacı gibidirler,eğilip bükülmezler sadece kırılırlar. ”
Hayatta kimsenin görmek istemediği kadar çok acı vardır.Siz yalnızca seçtiklerinizi fark edersiniz.
Zeki,akıllı,hırslı insanların başarısızlıklarında günün birinde mutlaka kötülüğe açılan bir kapı vardır.İyilerin işi her zaman daha kolay olmuştur.Unutmayı bilirler çünkü,üzerinden atlamayı,kayıtsız kalmayı,gerisini hayata bırakmayı,omuz silkip kendi yollarına devam etmeyi,gerektiğinde bağışlamayı
Ya güneş çıkıp karlar eriyince ne olacağız öğretmenim? dedim.
O zamana kadar çoktan kendimiz olmuş oluruz zaten Moottah. Olmadıysak da hayatın içinde erir gideriz. Her kış bir gün biter.
O zamana kadar çoktan kendimiz olmuş oluruz zaten Moottah. Olmadıysak da hayatın içinde erir gideriz. Her kış bir gün biter.
Ölmekten korkmayanlara yaşlılık kullanışlı bir özgürlük duygusu sağlar; o da bunu değerlendiriyor, her şeyin tadını çıkaran, her ayrıntının keyfine varan bir özgürlük duygusu bu. Zamanı iri taneli şaraplar gibi yudum yudum tadarak kullanıyor.
Şiir arada bir nöbet tutan uykudaki hummaydı. O şiiri bıraktığı halde, şiir onun yakasını bırakmadı
Yaşlılığın iyi yanı bu diyor. Kimsenin gözüne batmıyorsun artık. Kimse iş buyurmuyor sana. Bir şey ummuyor. kimsenin rakibi değilsin. kimse seni kendi varlığı için bir tehlike saymıyor
Herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını çalarlar, yeryüzünün saklı zamanlarını, uykulu zamanlarını kullanırlar. Herkesin ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar,güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır. Her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin ve hayatın görünüş çiğdir. Nesnelerde gizlenir, esinler de kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte.
Doğa hiç bıkkınlık vermiyor, hiç usandırmıyor, her seferinde şaşırtmayı sürdürüyordu
Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.
Karşınızdakinin ihtiyacı olduğunuzu anlamak sevginin başlangıcıdır.
İyi şairler, körlerin kulaklarına sahiptirler.
Şairlerin ortalığa hakim olacakları saatler, herkesin uykuda olduğu saatlerdir.
İçinde yaşadığı şehir, onun için yalnızca zaman zaman duyduğu uzak bir uğultuydu.
İnsanın kaderi, karakteridir. Aralarında incecik bir zar vardır yalnızca.
Kendi seçimlerimizin sonucunda olup bitenler rastgele başımıza gelenlerden daha çok sızlatır içimizi. İnsanın kendi karşısındaki çaresizliği diğer çaresizliklere benzemez.
“Hırslarımıza hâkim olmak konusunda bizi iki şey eğitir.Yaş ve yenilgi.”
İnsan önce kendi içinde kaybolur, adımlarının götürdüğü yerde değil.
“Çarenin olmadığı yerde, yol çaredir.”
“Bir beraberliği sürdürebilmek için aşktan fazlası gerekir.”
“İnsan mutlu olmak için aşık olmaz. Aşk bir kaçınılmazlıktır.”
Hayatın bir anlık yoğunluğunun güzelliğiydi bu! İnsanın, zamanı telaşsız anlarda keşfettiğini çoktandır anlamıştı. Gürültülerin, kaygıların, koşturmaların olmadığı anlardı asıl hayat. Yaşadığına duyduğu şükranla derin bir soluk aldı. Sadece yaşamış olmak için bile değerdi! Niyeydi kelimelerle kazanılmak istenen ölümsüzlük imtiyazının ardında harcanmış onca yıl, mürekkebin tükettiği bir ömür? Yazıya harcadığı zamanlara dair hiçbir pişmanlık duymadan, yakınmadan, hayıflanmadan düşündü bunları. Sonuçta her şey olması gerektiği gibi oluyordu hayatta; üst yanı yine düşünceler ve kelimelerdi, yazılı ya da yazısız
Hiçbir şey yarım kalmaz.Bir gün bir tamamlayan çıkar mutlaka.
Üzerimizdeki her şeyi kazdıktan sonra ulaştığımız o delinmez kayaç: Çocukluk Kendi kısa sürse de ömrü uzundu çocukluğun.
Bazı mahcubiyetler, gecikmiş olduklarından, sahiplerini daha da mahcup ederler.
Yanlış konuda inat etmekte ısrarcı olan insanların,yalnızca zaman değil,anlam harcadığını da bilirdi Moottah,var olmanın ve yaşamanın başka fırsatlara açılan anlamlarını
“Kendi seçimlerimizin sonucunda olup bitenler rasgele başımıza gelenlerden daha çok sızlatır içimizi. İnsanın kendi karşısındaki çaresizliği diğer çaresizliklere benzemez.”
“Anlamaya çalışmaktan vazgeçmeden yaşamı kabullenmek; belki de asıl başarılması gereken budur.”
“Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan yeryüzüyle sözleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü anıları en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır.”
Hayret! Bunlar eskiden yoktu. İnsanlar eskiden kaybolmaktan bu kadar korkmazlardı, dedi içinden. Kaybolmanın insanı zenginleştiren serüvenlerine olanak tanırlardı; yazık, bazı şeyleri kaybolmadan öğrenemez ki insan..
İnsan,yalnızca giderken değil,dönerken de kaçabilirdi.
Şiirin göğünde tesadüf kuşları uçar.
Moottah ayağa kalkarken yaşamanın ,sadece yaşamanın tek başına bir mutluluk olduğunun tepeden tırnağa hissedildiği anların insan hayatına ne kadar az paylastırıldığını ve bunların çoğunun doğa ile bütünleştiğimiz kısa zaman parçaları olduğunu düşündü.
Onun yalnızlığı kişiler arası kopukluktan kaynaklanan bir şey değildi.Bir ruh içi yalnızlığıydı. Kendi ruhunun içinde yalnızdı. Atılmış, yabancı.
“Ben de yorgunum Zeheyra; kendimden yorgunum, gururumun kalesine çekilip sakladıklarımdan yorgunum, yılların beni yanılttıklarından yorgunum ”
Çarenin olmadığı yerde,yol çaredir.
Hayatta aynı şeyi kaybetmiş insanların konuşmaya gerek duymayan ortak sızısıyla birbirlerine dolgun gözlerle baktılar bir süre.
Kendi seçimlerimizin sonucunda olup bitenler rasgele başımıza gelenlerden daha çok sızlatır içimizi. İnsanın kendi karşısındaki çaresizliği diğer çaresizliklere benzemez.
Huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli bir kavram olmadı. Daha çok bir rastlantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların hediyesi gibi. Yaşamın, karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti.o kadar
Hatırladıklarımızla değil, asıl hatırlamadıklarımızla başa çıkmakta zorlanırız.
Her insanın ömründe, kendinden önceki insanların anlamadıklarını anlamanın mutluluğu ve anlaşılmasını kendinden sonraki insanlara devredecekleri bilinmezliklerin kederi vardır.
Hayatın tutkulara yetmediği yerde, insanın rüyaya sığınması ya da kendine bir rüya yaratması anlaşılmaz bir şey değildi