İçeriğe geç

Notes From Underground Kitap Alıntıları – Fyodor Dostoyevski

Fyodor Dostoyevski kitaplarından Notes From Underground kitap alıntıları sizlerle…

Notes From Underground Kitap Alıntıları

Bizler yaşamdan koptuk, hepimiz az veya çok, aksıyoruz..
Hangisi daha iyidir, kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acılar mı?
Huzur istiyordum, yeraltı yuvamda yalnız kalmak istiyordum.
Aşk, sevilen kişinin seven kişiye kendisi üzerinde zorbalık yapma hakkını armağan etmesidir.
İnsan yaşamayı önce kendi öğrenmeli, sonra başkalarını suçlamalı!
Karıkoca birbirini seviyorsa, aralarında nelerin geçtiğini hiç kimse, hiç kimse bilmemelidir. Aralarında nasıl bir kavga geçmiş olursa olsun, öz annelerinden bile onlara hakemlik yapmasını istememelidirler. Kendi hakemleri kendileri olmalıdır. Tanrısal bir sırdır sevgi ve ne olmuş olursa olsun, yabancı gözlerden sakınılmalıdır. Bu daha kutsal, daha güzel yapar sevgiyi. Birbirlerine daha çok saygı duyarlar, karşılıklı saygıda ise güzel çok şey vardır.
Öyle ya, üzüntünün olmadığı yer var mıdır?
Babalar, her zaman annelerden çok severler kızlarını.
Baylar , yemin ederim ki her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır..
Ah baylar, belki de ben ömrüm boyunca başlamayı da, bitirmeyi de beceremediğim için kendimi akıllı bir adam sayıyorum.
Baylar, yemin ederim ki, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık.
Zeki insanlar asla bir baltaya sap olamaz, olanlar yalnız aptallardır.
Okumaktan başka ne yapabileceğim bir iş ne de gidebileceğim bir yer vardı.
Niçin ben iyilik, güzellik, yücelik gibi şeyler konusundaki anlama gücüm arttıkça, bataklığa daha çok gömülüyor ve boğulacak duruma geliyordum.
Fazla bilinç hastalıktır.
Okumaktan başka yapacak işim, gidecek tek yerim yoktu, çünkü çevremde saygıya layık, beni kendine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum.
Çünkü burada herkes tutsaktır, hepsinin vicdanı, acıma duygusu kökten yok olmuştur… Üstelik bu çirkefe bulaşmış olanların hakaretleri, sövgüleri çok daha iğrençtir. Elinde ne varsa buraya vermek zorundasındır. Sağlığını, gençliğini, umutlarını, geleceğini, hayallerini, evet her şeyini…
“..zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız..”
İnsan aradığını bulduktan sonra nereye gidecek? En azından, bu çeşit hedeflere her vardığında tuhaf bir duyguya kapıldığı olur. Amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç istemez.
Karşımda gücümün yetmediği bir Taşduvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.
Hayat , kederiyle , acısıyla da güzeldir . Yaşamak nasıl olursa olsun arzu edilir.
Her şeyi derinden anlayabilen bir adam kendine saygı duyabilir mi?
Aşağılık bir herif, ahlaksızlığını fark etmekte teselli bulur.
Yemin ederim ki, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır.
Kolay elde edilmiş bir saadet mi, yoksa insanı yücelten ıstırap mı daha iyidir?
Sonra belki içimdekini kâğıda dökmek bana bir çeşit ferahlık verir. Mesela şu sıralar çok eski bir hatıra beni son derece bunaltıyor. Geçen gün kafamda bütün açıklığıyla canlanıverdi ve o zamandan beri de insanın yakasına yapışıp bir türlü aklından gitmeyen hüzünlü bir musiki nağmesi gibi adamakıllı rahatsız etmeye başladı. Halbuki ondan kurtulmam lazım. Buna benzer yüzlerce hatıram var; zaman zaman bunlardan biri durup dururken canlanıp beni ezmeye başlıyor. Nedense yazmakla onu defedeceğime inanıyorum. Denemekten ne çıkar sanki?
Her insanın hatıralarında, herkese söyleyemeyeceği, ancak dostlarına açabileceği taraflar vardır. Hatta dostlara bile açılamayacak, insanın yalnız kendine saklayacağı sırları da bulunur. Bunlardan başka, kendi kendimize bile açmaktan çekindiğimiz konular da vardır ki, bunların sayısı şerefli bir insanın dağarcığında bile hayli kabarıktır.
Yoksa dünyaya gelişimin biricik sebebi, varlığımın sadece bir yalan olduğu neticesine varmak mıdır? Maksat sadece bu mu? İnanmam.
Ciddi ciddi konuştuğumuz halde bana önem vermek istemiyorsanız öyle olsun, yalvaracak değilim. Nasılsa yeraltım var.
” Uygarlık, insanı daha çok kan dökücü yapmadıysa bile, en azından, eskiden olduğundan daha iğrenç, daha kötü bir kan dökücü yapmıştır ”
Şahsi kanaatime göre, yalnız refahı sevmek biraz ayıptır bile. İyi midir, fena mıdır orasını bilmem ama, bazen bir şey devirip kırmanın da kendine göre tadı oluyor.
İnsana en çok acı veren şey, söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur
Hadi efendim, iş cetvelle aritmetiğe dayanınca, iki kere iki yalnızca dört ediyorsa, iradenin lafı mı kalır! İki kere iki, iradem karışmasa da dört edecek. İrade bu mudur!
Ne kadar çok anladıysam, o kadar derinlere battım, sıkıştım kaldım.
Medeniyet neyimizi yumuşatmış? Medeniyetin insanda duygu çeşitlerini artırmaktan başka işe yaradığı yok.
Böyle garip nitelikleri olan insanoğlundan ne beklenebilir? Önüne dünya nimetlerinden hepsini serseniz, başı kaybolana, hatta su yüzüne ufak ufak kabarcıklar çıkana kadar saadet deryasına gömseniz, çalışmaya ihtiyacı olmayacak derecede refahını sağlasanız da, sırf ballı çörekler yiyip yan gelip yatması, bir de insan neslinin kurumaması için uğraşmasını sağlamak için iktisadi refaha kavuştursanız da, sırf nankörlüğü, küstahlığı yüzünden bir rezalet koparacaktır.
İnsan önce kendisi yaşamayı öğrenmeli, ondan sonra başkalarını kınamaya kalkışmalıdır!
Ve sadece normal ve pozitif olanın diğer bir ifadeyle esenliğe sebep olan şeyin insanın avantajına olduğuna nasıl bu kadar kesin gözüyle bakılıyor ve zafer kazanıldığına emin olunabiliniyor.Acı çekmenin de insan ruhuna esenlik kadar büyük faydası vardır insan bazen acı çekmeye tutku ile aşıktır.
Evet gördüğünüz gibi mantık harika bir şeydir, bunun tartışması bile olmaz Fakat mantık,mantık dışında hiçbir şeydir ve insan doğasının mantıklı yanını tatmin eder oysa irade tüm hayatın mantık ve dürtüler dahil insan hayatının bütününün dışavurumudur
Ne bileyim ben!
-Hadi efendim, iş cetvelle aritmetiğe dayanınca, iki kere iki yalnızca dört ediyorsa, iradenin lafı mı kalır! İki kere iki, iradem karışmasa da dört edecek. İrade bu mudur!
İyi adamlar yalnızlıktan ölüyor. İyi kadınlar ise kötü adamların balkonundan gökyüzüne bakarken…
Kolay elde edilmiş bir saadet mi, yoksa insanı yücelten ıstırap mı daha iyidir? Evet, hangisi daha iyi?
Kullanabildiğim tek dış etki ise okumak, yine okumaktı. Okumanın bana çok yardımı dokunuyordu; coşku veriyor, zevk veriyor, acı veriyordu.
Yakaladığım her fırsatta önce kadehime bir damla gözyaşı akıtır, sonra kadehimi “güzel ve yüce” olanın şerefine kaldırırdım.
Kimse kim olduğunu bilmiyor, kimse ne olduğunu bilmiyor, dahası bunca göz boyamaya bunca aldatmacaya rağmen hala için sızlıyor ve bilinmezlikler arttıkça acıların da artıyor.
Bir duvarı başımı vura vura yıkamam hiç kuşkusuz, böyle bir gücüm yok ancak gücüm yetmediği için kolayca teslim olacak da değilim.
Bilmenizi isterim ki, süslü sözlerden de, süslü sözler edenlerden de, el etek öpenlerden de hoşlanmam
Kafama taktığım bir şeyi ne olursa olsun yapardım çünkü. Yoksa ömür boyu sitem ederdim kendime.
her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık.
Bence sevmek, manevi üstünlük kurmak, zorbalık etmek anlamına gelir. Ömrüm boyunca başka türlü düşünmedim; sevginin, sevdiğimizin bize gönül rızası ile bağışladığı kendine zorbalık etme hakkından ibaret olduğunu düşünüyorum.
Kötü biri olamamak bir yana, herhangi bir şey olmayı da beceremedim: Ne kötü ne iyi, ne alçak ne namuslu, ne kahraman ne de haşerenin biriyim. Şimdi bir yandan köşemde pinekliyor, bir yandan da acı, faydasız bir teselliyle avunuyorum: Zeki insanlar asla bir baltaya sap olamaz, olanlar yalnız aptallardır.
bilinçli bir insanın kendine güvenmesi olacak şey midir
Her insanın hatıralarında, herkese söyleyemeyeceği, ancak dostlarına açabileceği taraflar vardır.
Yoksa dünyaya gelişimin biricik sebebi; varlığımın sadece bir yalan olduğu neticesine varmak mıdır?
fazla bilinçli olmak bir hastalıktır
kişilikli, faal insan genelde dar kafalıdır
Arzularımı yok edin, bütün ideallerimi silin, bana daha iyi şeyler gösterin, seve seve peşinizden koşarım. Eğer uğraşmaya değmez derseniz, o zaman siz de benden aynı cevabı alırsınız. Ciddi ciddi konuştuğumuz halde bana önem vermek istemiyorsanız öyle olsun, yalvaracak değilim. Nasılsa yeraltım var.
İnsan kendi kendine karşı tümüyle içten olabilir mi?
Oysa yüreği temiz olmayan kimsenin anlayışı da tam olamaz.
Tembellik tüm kötülüklerin anasıdır.
Her kim olursa olsun, insan her zaman, her yerde çıkan ve aklının emrettiği gibi değil, canının istediği gibi davranmayı sever ve bunu ister.
Öyle durumlar olur ki insan kendisi için iyilik değil, kötülük isteyebilir!
Doğa durup size danışacak değil, doğa ana kanunlarını beğenip beğenmediğinizle ya da isteklerinizle ilgilenmez. Onu tüm üretkenliğiyle olduğu gibi kabul etmeye mahkumsunuz.
Çaresizliğin zevkini çıkarmaktan söz ediyorum, en yoğun zevki çaresizlikten alabilirsin, özellikle girdiğin çıkmazdaki umutsuzluğu olanca gücünle ve çoktan fark etmişsen.
“Düpedüz bir adam için çamurlanmak ayıp sayılır, halbuki bir kahraman istediği kadar içine dalsın nasıl olsa çamur bulaşmaz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir