Oktay Sinanoğlu kitaplarından Türkiye Nereden Nereye? kitap alıntıları sizlerle…
Türkiye Nereden Nereye? Kitap Alıntıları
O.S: Kesinlikle çelişmez. Bir kısmı Atatürk’e, bir kısmı Osmanlı’ya düşman edilmiştir. Biz hem Osmanlı’nın devamıyız, hem Cumhuriyetiz. Bu ayrımı yapmak Türkiye’ye en büyük kötülüktür. Onun için köksüz, ne olduğunu bilmeyen, kendi atasına küfreden hale getirilmişizdir. Bugün büyük dedesi Osmanlı paşası olan
ama bunu söylemeye utanan insanlar vardır. Hem Atatürk de, Osmanlı eğitiminin, sisteminin, Osmanlı devlet
anlayışının yetiştirdiği son adamdır ve devamıdır.
noktaya geldik?
O.S: İnönü zamanında Müslümanlık neredeyse yasaktı.
Türk lâfı da yasaktı. Rusya kızarmış sonra. Atatürk yerine
İnönü heykelleri dikilmeye başlandı, bir. Paraların
üstünden Atatürk resmi kaldırıldı İnönü resmi basıldı, iki.
Dün gibi gözümün önünde. Ciddi din baskısı vardı
insanların üstünde. Bunlar da bana göre bir yerlerden
ayarlıydı. O baskıdan bunalan halk DP’yi başa getirdi. DP
her yere cami dikmeye başladı. Menderes İslam’ın
kurtarıcısı ilan edildi âdeta. Sokaklardaki çeşmeler
kapatıldı, tüm tramvay rayları söküldü. Yabancı dille
eğitim başladı. İngiltere ve Amerika parmağıyla
İstanbul’un en tarihi yerlerinden otoyollar geçirildi.
Amerika’nın petrol siyasetine hazırlandı ülke. Bunlar hepkasıtlı yapıldı. İstanbul’u Bizanslaştırma işlemi o zaman başlatıldı.
şelenen muhalif bir kesim var. Siz işlerin o noktaya
gidebileceğini öngörüyor musunuz?
O.S: Bugün olanları kimse yok laiklik elden gidiyor,
din devleti kurulacak, şeriat gelecek diye yorumlamasın.
Böyle bir şey kesinlikle olmaz. Çünkü bu işleri ayarla
yanlar İslâmi şeriat devletinin kurulmasına asla izin
vermez. Bu lâfları kullanırlar istediklerini yaptırmak için,
topraklarını, limanlarını ellerinden almak, toplumu bölmek
için Türkiye’de misyonerlere para yardımı yapan, ev
kiliselerine izin veren önce Refah, sonra AKP’dir.
Buna karşın Atatürkçü geçinen kesim şartlandırılmış
saplantılarla hareket etmektedir. Atatürkçülük eşittir
laiklik eşittir müslüman düşmanlığı formülüne dönüştür
müşlerdir işi. Zamanında da sahte sağ, sahte sol
yaratılmıştı. Oysa hepsi Atatürk’ün söylediği şeylerin tam
tersini yapmışlardır. En başta yabancı dilde eğitim
lendiriyorsunuz?
O.S: Laik ve aydın geçinen takım (içlerinde vardır belki
sahicileri ama çoğu sahtedir) başörtüsü diye yaygara
yapadursunlar; memleketin toprakları verilmiş, tapuları
satılmıştır. Bunu başlatan AKP’den önceki üçlü koalisyon
hükümetidir. AKP de onların başladığını devam ettir
mektedir. Ben millet bu yağmaya tepki gösterecek diye
düşünüyordum. Ama olmadı. Toplumun her iki kesimi de
ayrı ayrı uyutulmuş çünkü. Şimdi de Al başörtünü, ver
vatanını siyaseti yapılıyor. AB için de böyle söylenmişti.
AB’ye girersek başörtümüzü rahat rahat takarız,
deniyordu. Olur mu başörtüsünü Müslümanlara ilk
yasaklayan ülke Fransa’dır. Avrupa’da müthiş ırkçılık ve
yabancı düşmanlığı, İslamiyete karşıtlığı hızla
Tırmandırılmaktadır.
daha fazla hoşlanmadığı bir şey varsa o da Robert Koleji
gibi, kendi tabiriyle misyoner okulları İş, Robert
Koleji ile sınırlı kalmadı. Zamanın askeri hükümetine
Boğaziçi Üniversitesi’ni kurdurdular. Robert Kolejini
büyütmüş oldular. Ben artık Robert Koleji’ne kızmıyorum.
Çünkü onu kimin kurduğu, ne olduğu belli. Boğaziçi çok
daha tehlikeli. Amerikalı’dan çok Amerikancı yetiştiriyor.
ODTÜ’nün de dilinin hemen Türkçeye çevrilmesi lâzım.
O.S.: Tohum işi dünyada tekel altında. Bizim Orta
Asya’dan dahî getirdiğimiz çok çeşitli yerli tohumlarımız
var. Örneğin 70 çeşit buğday tohumu gibi. Bu büyük bir
çeşitlilik ve zenginliktir. İnsanlığın ortak hazinesi hepsi.
Ama dünyayı yönetmek isteyenler gıdayı silah olarak
kullanıyorlar. Sadece tohumculukta 6 tekelden söz
ediliyor. 1997 yılında ilk domates tohumunun genleri
değiştirildiğinde başımıza gelecekleri yazmış uyarmıştım.
1 kilo domates tohumu alabilmek için kamyonlar dolusu
mal satmak zorunda kalıyoruz. İthal tohumlar çok pahalı.
Çok uluslu şirketlerin tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya
başlaması her şeyi kâr amaçlı hale getirmesi insanlığın
geleceğini tehlikelere sürüklüyor. Bir de söylenmeyen gizli
tutulan dünya hakimiyeti ve nüfus azaltma projeleri var.
Gen bilimiyle bu kötülükleri yapmak çok kolay.
ülkemizde?
O.S.: Türkiye için sanki zorunlu bir kıtlık yaratma
senaryosu yaşatılıyor. Dünyada en tehlikeli zamanların
savaşların, katliamların yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu
Za
kendi ekmeğimize, hayvancılığımıza, toprakla
rımıza, suyumuza, fabrikalarımıza, tohumlarımıza sahip
olma zamanıdır.
Kendi çiftçimizi desteklemek yerine tarım
ve
hayvancılık alanında yapılan ithalat ile başka ülkelerin
üreticileri desteklenmiş oluyor. Oysa, ithalata harcananlar
çiftçilerimizin maliyetlerini düşürmek için kullanılmalı.
Devletin görevi halkını, çiftçisini gelecek tehlikelere karşı
korumaktır. Hayatını topraktan kazanan insanlarımızın
köylerine olan bağlılıklarını devam ettirebilmelerine
yardımcı olunması gerekir. Madende çalışmak zorunda
bırakılan işçiler hep tarımda işsiz kalmış işçiler.
Küreselciler tarafından toprak zenginliklerimiz sömürü
lürken insanlarımız da köle ediliyor.
Bush’un ricası
üzerine
kanuni engeller kaldırıldı.
Daruştay’ın arazi kullanım kararı hiçe sayılarak Bursa’ya
fabrika açıldı. Cargill sağlığa en zararlı GDO’lu mısır
şurubunu üretiyor. Amerikan halkının çoğunun aşırı
şişman ve sağlıksız olmasının sebebi her türlü yiyeceğe bu
mısır şurubunun katılmasındandır. Şimdi, Türkiye’nin de
başına bela edildi. Mısır şurubunun katıldığı her yiyecek
GDO’lu oluyor.
O.S.:Göktürk Yazıtlarında, Bilge Kağan Kitabesi’nde
şöyle anlatılır: Varlıklı, zengin bir millet üzerine otur
madım. İçte aşsız, dışta donsuz, düşkün, perişan bir
milletin üzerine oturdum. Babamızın, amcamızın kazandığı
milletin, adı, sanı yok olmasın diye, küçük kardeşim
Kültigin ile sözleştik. Türk milleti için gece uyumadım,
gündüz oturmadım; küçük kardeşim Kültigin ve şadlarla
ölesiye çalıştık Amcam Kağan (tahta) oturarak Türk
Milleti’ni tekrar düzene soktu, besledi, fakiri zengin kıldı,
azı çok kıldı.
Yine Bilge Kağan kendisine ait kitabesinde, Altının
sarısını, gümüşün beyazını, ipeğin halisini, atın aygırını,
kakımın siyahını, sincabın gökünü milletime, kazan
dırdım der.
mi?
O.S.: Merkez Bankası Isviçre’deki, Dengeleme Merkezine
Dengeleme Merkezi de dünya sermayesini elinde tutanlara
bağlıdır. Merkez Bankası bağımsız değil.
O.S.: Alevilik ayrı bir din değil. Hacı Bektaşi Veli Orta Asya’da Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin yetiştirdiği onun devamı olan mürididir. Hoca Ahmet Yesevi hazret lerinin yüzlerce yetiştirdiği öğrenciler Anadolu’nun İslamlaşmasında rol oynadılar. Hacı Bektaşi Veli binlerce talebe ile Anadolu’yu Türkleştirdi ve Müslümanlaştırdı. Balkanlara da Sarı Saltuk gibi veliler gönderildi ve İslamiyeti Balkanlarda yaydılar. Velilerden
O.S.: Diziler çok seyredilsin, kitaplar çok satılsın diye yanlışlar büyülütüp gerçekmiş gibi sunuluyor. Tarihi şahsiyetlere büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum. Sanki saraylarda entrikalar dönüyor, sürekli bir çekişme var gibi sergileniyor, izleyenler ister istemez vay biz böyleymişiz diye inanıyor. Hurrem Sultan Haseki Sultan, valide sultan olamıyor ve oğlu Selim’in padişahlığını görmeye ömrü vefa etmiyor. 52 yaşlarında vefat ediyor. Kudüs’te, Mekke ve Medine’de her yerde imaretler, çeşmeler, darüşşifalar yaptırmış bir hanım sultan. -Peki yanlış nerede başlıyor?
O.S.: Batılılar harem hayatını çok merak ederler. = Çünkü hareme hiç kimse giremiyor. Osmanlı’daki saray ları köşkleri görünce Batılılar hayallerinden asılsız bir sürü resimler, mesnetsiz düşünceler üretmişler. Harem fantezisi kurmuşlar. Öyle uydurma kitaplar yazmışlar. Bizdekiler de yabancı kaynaklardan alıp biz böylemişiz diyorlar yanlış yanlış üzerine biniyor.
O.S.: Türkiye’de 200 bin misyoner var diyorlar. Hiç hıristiyan olmayan mahallelerde apartman dairesi kiralanıp kilise ayinleri düzenleniyor. Ev kiliseleriyle, ingilizce dersleriyle misyonerlik yapılıyor. Hedefte doğu ve güneydoğu illerimiz var, o kısmı koparmak istedikleri için.
-İyi derecede Kürtçe ve Türkçe konuşabilen Koreli lerin misyonerlik yaptığı haberleri yayınlanıyor. Protes tan kiliselerinin Kürt kökenli vatandaşlara yönelik yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri oluyor.
O.S.: Koreliler eskiden beri kendi sahte bozuk mezheplerini buralarda yaymada alet oluyorlar. Yalova’da da 1999 depreminden sonra çocukları kamp gibi toplayıp hıristiyanlık öğretiyorlardı. Şimdi ücretsiz İngilizce dersler diyerek gençlerin ilgisi çekilip tuzağa düşürüyorlar İngilizce öğrenmek dilinden, toprağından vazgeçecek kadar önemli hale getirilmiş demek.
O.S.: İnönü’nün diğer paşalara göre farkı onun itaatkâr olması. Kontrol edilebiliyor karakterde olması kuklacılara yarıyor o sebeple.İnönü’nün Amerikancılığı yaptıklarından bellidir. İkili anlaşmalarla milli ne varsa, dışarı teslim etmiştir. Bundan daha büyük bir kötülük bu millet için ne olabilir? Bugün geriye dönüp baktığımızda birçok melanetin İnönü devrinde başlamış olduğunu müşahede ediyoruz. Atatürk ulusal kültür sentezi konusuna önem verirdi, ardından gelen İnönü körü körüne Batıcı politikalar uyguladı. Ama Kazım Karabekir gibi sonuna kadar milli mücadeleyi desteklemiş kişiler de kenarda bırakılmışlardır. Fevzi Çakmak da şaibeli olarak seçimler den 1 ay önce hayatını kaybediyor nedense. Bunları bilmek lâzım artık.
O.S.: İsmet İnönü Türk Birliği fikrinde olanları tutuk latır. Bu kişiler tabutluklarda işkence görürler. Yunan merakı başlar, Anadolu sanki Yunanmış gibi gösterilmeye çalışılır. İsmet İnönü’yü Milli Şef diye bilirdik. Oysa yaptıklarına bakınca tam tersi işler. Nutuk’u yasaklamış, Atatürk resimleri indirilip kendi resimlerini astırmış, para ve pulların üzerine kendi resimlerini bastırmış. Atatürk’e özenip kendi heykellerini diktirmiş. Adnan Menderes başbakan olunca paraları değiştirdi. İnönü heykellerini yıktırdı. Anayasa 1924’deki diline döndürüldü. 1928’de yasaklanmış olan ezan tekrar getirildi.
1.İnönü muharebesi kendi hatırat kitabında anlattık larına göre, Yunanlılar geri çekilmiş. Ortada bir zafer yok. I. İnönü muharebesi yaratılarak İnönü general yapılıyor ve düzenli bir ordu kurularak başa getirtiliyor. Yoksa diğer paşalar itiraz edeceklerdi, İnönü’nün birden paşa olmasına. Bu işe yanıyor. Tarih kitaplarında abartılıyor. En başta Amerikan mandasını isteyen biri. 1920’ye kadar mandayı savunmuş. Ankara’da meclis açıldığında çuval içinde getirilmiş kişi tarihte kahraman olarak gösteriliyor. Amerikan mandasını isteyen bu kişi daha sonra 46-47’de ikili anlaşmalarla eğitimi ve pek çok şeyi, ABD’ye teslim etmiştir. Belgelerle bellidir.
lanıyor mu?
O.S.: Millete aşağılık duygusu aşılıyorlar. Türk tarihi son sürat tahrif ediliyor. Hem romancılar, hem filim yapımcıları, senaristleri gerçekle alakalı olmayan şeyleri halka yalan yanlış yansıtıyorlar. Padişahları aşk kölesi, kanunsuz nizamsız, valide sultanları ise yabancı ajanlar olarak gösteriyorlar. Bu tarihi şahsiyetlerin vebali olmaz mi sanıyorlar? Aç arşivleri bak, yapılanlara bak. Osmanlı hiçbir belgesini atmamış, saklamasını bilmiş. Biz güya ileriyiz ya, onların bize bıraktığı arşiv defterlerini bile korumaya aciz kalıyoruz. Dünyadan herkes Batılılar, Japonlar gelip Osmanlı arşivlerinden büyük medeniyetin 622 nasıl ayakta durmasının başarı sırlarını çözmeye, anlayamaya çalışırken bizler yalancı filimlerden tarih öğrenmeye çalışıyoruz. Milletin kafası gönlü karıştırılıyor.
Oktay Sinanoğlu
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarih i tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?