İçeriğe geç

Yeşil Renkli Namus Gazı Kitap Alıntıları – Aziz Nesin

Aziz Nesin kitaplarından Yeşil Renkli Namus Gazı kitap alıntıları sizlerle…

Yeşil Renkli Namus Gazı Kitap Alıntıları

Gazetelerde sık sık, Sahip olduğu iki damacana Namus’unun ışık alarak rengi attığı için bir tüccar intihar etti gibi haberler çıkmaktaydı. Namus yüzünden cinayetler de oluyordu: Şişenin tıpasını açık bırakarak Namus’unu uçurduğu için bir adam karısını öldürdü.
En çok sever görünenler , ilk önce bırakırlar bizi.
En değerli madde Namus’tu. Yeryüzünde Namus’tan daha değerli hiç , ama hiçbir şey yoktu. Onun için bütün insanlar Namus’a sahip olmak için çalışır ,çabalar ,didinirlerdi.
Çok kötü oluyor şu insanlar
Yaşayamadığım çocukluğumun özlemi hala içimde kıpırdaşır.
Hiçkimseye kötülük etmedim. Herkese elimden geldiğince iyilik etmeye çalıştım. Kimsenin malında gözüm olmadı. Kimsenin karısına, kızına kötü gözle bakmadım. Bütün hayatımda harama Uçkur çözmedim. Kimseyi kıskanmadım. «Başkalarında çok, bende yok!» demedim. Kimsenin bişeyini çalmadım.
Çok zaman aç kaldım, ama bikez bile hırsızlık etmedim.
Hiçkimseye haksızlık etmedim.

Bütün hayatımda ağzımdan yalan bitek söz bile çıkmadı. Doğruluktan ayrılmadım. Herkesin yardımına koştum.
Çok çalıştım. Emanete hıyanet etmedim.

Üstelik ibadetlerimi hiç aksatmadım, imanım bütündü. Duadan eksik kalmadım. Topal karıncayı bile incitmedim,
kimsenin gönlünü kırmadım.

Talihsiz bir adamım ki böyle kısır bir memlekette dünyaya geldim.
sen bana, bulaşık tası içindeki suda yüz diyorsun Ben akvaryumda kulaç atamam, bana açılacağım okyanuslar olmalı
Yaşa örümcek, yaşa Sisiphus ,yaşamak senin hakkın.
Çocukken hep içimden derdim ki : Uçurtmalarım olacak büyüyünce.
Namus’un yanında altın, platin, elmas, pırlanta gibi şeyler, fışkı ve dışkı kadar değersiz kalırdı.
Emriye güleç bir kadın. Yüzü güler, gözü güler, gözlerinin içi güler, saçları güler, topuğu,elleri, parmaklarının uçları güler Emriye’nin.
Sizin gibi deliler arasında benim işim yok. Ben kendi delilerim arasında barınmadım.
Bizim köyün delileri yeğdir.
Ben kendi delilerim arasında duramadım, sizin gibi deliler arasında hiç yapamam!
Bir kez duydun mu sesini, nereye gitsen artik hep duyarsın.
Adam ağlaya ağlaya gözyaşı olup akıp gidecek,karışacak Boğaz’ın sularına.
Ne var ki yeryüzündeki Namus ancak belli bir miktardaydı; onun değeri de bundan ileri geliyordu.Yoksa durmadan üretilen bir madde olsa, bu denli değeri de kalmazdı.
En değerli madde Namus`tu. Yeryüzünde Namus`tan daha değerli hiç ama hiçbir şey yoktu. Onun için çalışır, çabalar, didinirlerdi. Örneğin Namus`un yanında altın, platin, elmas, pırlanta gibi şeyler, fışkı ve dışkı kadar değersiz kalırdı.
Bigün gelecek ki, inanıyorum,
Kardeş olacak tazılarla tavşanlar
Doğrusu şöyle olmalı: «insan işkence eden ve işkence çeken hayvandır.»
Hastanın iyisi, ne iyi olan, ne de
ölendir. Hasta dediğin, ne iyi olacak, ne de ölecek
Memleket felakete gidiyor, felakete
– Artık canımdan bezdim. Alıp başımı gideceğim
En çok sever görünenler, ilk önce bırakırlar bizi.
İnsanı türlü türlü tanımlamışlar. “İnsan, gülen hayvan” demişler. “Düşünüyorum, öyleyse varım” demişler. “İnsan, düşünen hayvandır” demişler. “İnsan, konuşan hayvan – hayvan-ı natık” demişler. “İnsan, yaratıkların en olgunu ekmel-i mahlukat” demişler. Çok şey demişler insanlar, insan için
Bana göre insan, işkence eden hayvandır. İnsandan başka işkence eden yaratık yok çünkü Ama bu tanım da tam değil. Doğrusu şöyle olmalı: “İnsan işkence eden ve işkence çeken hayvandır.”
Benim memleketimde ancak zenginler çocukluklarını yaşayabilirler.
Benim memleketimde ancak zenginler, gençliklerini yaşayabilirler.
Benim memleketimde ancak zenginler, yaşlılıklarını yaşayabilirler.
Benim memleketimde Yellelli yeleliiiii Yellelli yaaaar yaaaaa
Namus olmayınca yaşamak neye yarar!
Avanaklık etme. Propaganda sözü tutulmaz!
Bu yeryüzünün üç güzel kenti varsa biri İstanbul; gözünü sevdiğim İstanbul’u, gözümün bebeği, canım İstanbul
“insan işkence eden ve işkence çeken hayvandır ”
Hepimizin başına gelmiştir: Kimi tip insanlar vardır, onları daha ilk görüşte bir soğukluk duyarız; ya çirkin görünüşlerinden, ya kabalıklarından, ya bayağıca davranışlarından, yada hiç açıklayamadığımız bir nedenle sevemeyiz öylelerini Böyle kişiler, sonra konuşmaya başlayınca, konuştukça konuştukça, ilk duygularınız değişir, sözlerinden iç dünyalarının güzellikleri önümüze serilir. O sevimsiz, soğuk dış görünüşlerinin içinde saklı güzel, sıcak bir iç dünyaları olduğu ortaya çıkar..
Haydi!..Yen şu zindanın beyaz duvarlarını!..
İnsan işkence eden ve işkence çeken hayvandır.
Dünyanın tarihi ikimilyondörtyüzmilyon yıllık deniliyor.
Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık.
Kelebeğin tarihi bir günlük.
Sen vazgeç, dedi, sen ağlıyamazsın
Niye? Ağlarım işte
Oğlum, ağlıyamazsın Ağlasan da onun gibi ağlıyamazsın, ayıp kaçar O iş başka iş O adam, yirmibeş yıldır ağlıyor be Adamın mesleği ağlamak Sen ağlıyamazsın Adamın gündeliği yirmi lira, on lirası içerde kalıyor. Sen içtiğin rakının parasını babandan alıyorsun Sen ağlıyamazsın
Susmayın rica ederim. Anlayın beni, anlayın
Dört numaralı hücredeki sanık kendi üstüne katlanıp kıvrılmış, içine kapanıp büzülmüştü tostoplak.
Açlıktan, soğuktan, hepsinden de daha çok yalnızlıktan üşümüş,büzülmüş,uyuşmuş
Avanaklık etme. Propaganda sözü tutulmaz!
Bana büyük olaylar gerekli.Sen bana,bulaşık tası içindeki suda yüz,diyorsun.Ben akvaryumda kulaç atamam,bana açılacağım okyanuslar olmalı.
Bana göre insan,işkence efen hayvandır.Insandan başka işkence eden yaratık yok çünkü.Ama bu tanım da tam değil.Doğrusu şöyle olmalı:İnsan işkence eden ve işkence çeken hayvandır.
Bethoven büyük sanatkâr efendim, Şopen de, Shakespeare de büyük sanatkâr efendim. Bendeniz de haddim olmayarak icrai sanatkârım efendim. Bendeniz her gece içip içip ağlarım efendim.
Böyle kişiler,sonra konuşmaya başlayınca,konuştukça konuştukça,ilk duygularımız değişir,sözlerinden iç dünyalarının güzellikleri önümüze serilir.
Kayinvalidem,bir de incir ağacı dikersiniz diyor.Kendi elimle dikeceğim inşallah.Pek severim kayınvalidemi.Kayınvalidemin mezarının üstünde gayet kalın mermer kapak var,sıkıca kapalı.Etrafı da zincirli.
Biz Asrî Mezarlık’ta yenisini yaptırdık.Bizimki sağolsun,Mevlânâkapı’dakini eski diye beğenmedi.Kayinvalidem yerini de hazırlattık,hem de etrafı zincirli,üstünde de mermer kapak var.Paradan hiç sakınmadık.Ne olur ne olmaz.
Tıpasındaki aralıktan şişede sızma sonucu havaya değinerek Namus’u yanan bir genç kız,babasından korkarak,on gün önce ayrıldığı evine bir daha dönmemiştir.
Namus yüzünden cinayetler de oluyordu:Şişenin tıpasını açık bırakarak Namus’unu uçurduğu için bir adam karısını öldürdü .
Ne var ki yeryüzündeki Namus ancak belli bir miktardaydı; onun değeri de bundan ileri geliyordu.Yoksa durmadan üretilen bir madde olsa,bu denli değeri de kalmazdı.
Dikenli,çirkin,soğuk dış görünüş kabuğunun altındaki sımsıcak iç dünyanın ortaya çıkabilmesi için,o kişilerin ya konuşmaları,ya çalışmaları,ya da bir davranışta bulunmarı gerekir.
En çok sever görünenler, ilk önce bırakırlar bizi.
Benim memleketimde ancak zenginler yaşayabilirler.
En çok sever görünenler, ilk önce bırakırlar bizi.
Benim memleketimde ancak zenginler çocukluklarını yaşayabilirler.
Benim memleketimde ancak zenginler, gençliklerini yaşayabilirler.
Benim memleketimde ancak zenginler, yaşlılıklarını yaşayabilirler.
Gazetelerde sık sık, Sahip olduğu iki damacana Namus’unun ışık alarak rengi attığı için bir tüccar intihar etti gibi haberler çıkmaktaydı. Namus yüzünden cinayetler de oluyordu: Şişenin tıpasını açık bırakarak Namus’unu uçurduğu için bir adam karısını öldürdü.
En değerli madde Namus’tu. Yeryüzünde Namus’tan daha değerli hiç, ama hiçbir şey yoktu. Onun için bütün insanlar Namus’a sahip çıkmak için çalışır, çabalar,didinirlerdi. Örneğin Namus’un yanında altın, platin, elmas, pırlanta gibi şeyler, fışkı ve dışkı kadar değersiz kalırdı.
Emriye sekizinci çocuğunu da doğurdu. Her yıl bir çocuk doğuruyor; yılda iki kez doğuramıyor da ondan
Kolay ve rahat yazdığı söylenen Nesin, bir gün:
— öyle mi sanırsınız? Her yazı için umulmadık emek harcarım, demişti.
Kar da arttı iyice, artık soğuktan mı, açlıktan mı, yoksa yalnızlıktan mı nedir, büsbütün üşümeye başladım,
Hapiste, şairleşiyor insan.
Ağlama, n’olursun Yüreğime dokunuyor
Aslında her insan hastadır.
İnsanlara ne oldu, hiç anlamıyorum ki, bugünlerde hiçbiri ölmüyor, öbür dünyada boş yer mi kalmadı nedir
Ama geçen yılın hatıralarıyla çocukların karnı doymuyor.
büyük eserleri büyük olaylar yaratır.
En çok sever görünenler, ilk önce bırakırlar bizi.
Bir yazar beynini yiyen ve ailesine de beynini yediren kişidir.
Bu kıvranmanın nasıl bir işkenceli çile olduğunu, geri kalmış bir ülkede kalemiyle yaşamını kazanmak zorunda olanlardan başkaları anlayamaz, bilemez Hem de bu yazı, bir gazete yazısı, bir fıkra olmayacak,
bir hikâye olacak Yani, yaratıcılık yanı ağır basan bir iş
— Peki, aldığımız tedbirler?

— Biz de şeyleri aldık şeyden, onları ş’aptık,
ondan sonracığıma

Kayınvaldemin yerini de hazırlattık, hem de etrafı zincirli, üstünde de mermer kapak var

Kayınvaldem, bir de incir ağacı dikersiniz diyor Kendi elimle dikeceğim inşallah

Benim memleketimde ancak zenginler yaşayabilirler
kulaklarım artık duyarlığını yitirdi. Sesini
duyamıyorum.
Yazık! Artık her şey bitti. İki solukluk ruhum kaldı içimde, o da çıkmak üzere

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir